Buğday mı, Hakikat mı?Fakir bir köylüydü Yunus. Açlık başına belaydı. Kıtlık vaktiydi ve her yanı haramiler zaptetmişti. Biçareydi Yunus ve Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesindi. Aç kalan insan haysiyetini yerdi. Haramzade sofralarında neler yenirdi, kim bilir?
Yunus, bütün yıl çalışır çabalardı ama elde yok avuçta yoktu. Hele bu yıl, iyice, perperişan olmuştu. Eyvahlar içindeydi. Ne yapmalı, nerelere gitmeli, derken, buldu gideceği adresi. Hacı Bektaşi Veli’ye gidecek ve buğday isteyecekti. Koskoca Pir, kapısına gelen biçareyi dermansız ve dahi eli boş gönderecek değildi ya. Ve lakin böyle eli boş gitmek ayıp olurdu. Hem ne demişler, boş giden boş döner. Ama götürecek neyi vardı ki? Yoktu hiçbir şeyi. Hediye götürecek denli varsıl olsa, ne işi vardı Pir kapısında? Ama belki de şu alıçlardan götürebilirdi. Öyle ya, yoksulun hediyesi de kendi gibi garip olurdu.
Ve biçare Yunus önüne kattığı zayıf sığırının üstüne bir parça alıç koyup, düştü yollara. Yürüdü bir umutla Pir kapısına. Ve varıp dergaha sundu hediyesini, dedi diyeceğini.
Dinledi Pir, derman arayan Yunus’un derdini. Ve dedi ki, “... Mademki dermanı bizde ararsın, o halde buğday mı verelim yoksa hakikat mı?”
Hakikat karın doyurmaz ki, diye geçirdi aklından Yunus. Hakikat n’apsındı guruldayan midesine? Ve yine buğday istedi bizim Yunus.
Pir, biçarenin buğday ısrarına karşı, “İstersen getirdiğin alıcın her tanesine nefs edeyim” deyince, “Sağolasın Pir’im lakin ben buğday isterim” dedi biçare Yunus.
Pir nefesi bastırır mı açlığı? O halde neyime gerek, dedi içinden Yunus. Ve Yunus’un guruldayan midesine, Pir’in yüreği cevap verdi bir kez daha: “İstersen her çekirdek tanesine himmet edeyim”
İçine bir şüphe düştü. Yoksa buğday vermeyecekler miydi? Tedirginlikle “buğday” dedi Yunus ve başka da bir şey demedi Pir. Yeni bir soru bekleyen Yunus, karşısında soru değil, buğday buldu bu kez. Bir çuval buğdayı alınca Yunus’un oldu sanki dünya.
Yükledi buğdayını ve ayrıldı dergâhtan. Önde zayıf sığır, onun üstünde buğdayla dolu çuval ve ardında kendisi, ağır ağır yürüyorlardı. Çuval buğday doluydu ama bu muydu derdinin dermanı? İçinde bir şeyler kıpırdanıyordu. Haramilerin kol gezdiği topraklarda harmanlar kesat değil miydi? Toprak bereketlidir, kendisi çalışkandı gelgelelim her mevsim aç, her sene yoksuldu. Her adım sorular büyüdü, büyüdü ve hatasını anladı Yunus. Çevirdi yaşlı ve zayıf sığırı gerisin geri ve hakikat kapısına dönmeye karar verdi...
Ol rivayet böyledir, lakin biçare Yunus’un, Yunus Emre olması böyle mi olmuştur, görmedik. Biz bize anlatılanı nakleden suretiz. Aslımızın derinlerden gelen sesinin yankısıyız. Ve şunu sorarız: Anladığı neydi Yunus’un? Dahası, Yunus’a dair bu rivayeti asırlardan bu yana bize aktaran ve adına halk denilen ozan, bu hikayeyle bize ne söyler?
[COLOR="Gray"]
“... O, ‘Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir’
Ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir derd anlayan düşmesin önlerine
VE bir kere vakterişip
‘-Gayrık yeter!..’
Demesinler...”
Nazım Hikmet
alıntıdır
Yunus bu Hikaye ile bize ne söyler?(Buğday mı Hakikat mı?)
Konu Sahibi / Yazar
GAMZE
Kategori / Forum
Ehli Kamil Grup
Yorumlar / Cevaplar
0
Okunma / Görüntüleme
4503
Yunus bu Hikaye ile bize ne söyler?(Buğday mı Hakikat mı?)
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi