You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
[COLOR=#006600]Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı Açıklama

23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir.

Atatürk, 23 Nisan 1924'te '23 Nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979'da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu milli bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.

Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızlığının sarsılmaz ifadesi olarak en önemli yeri işgâl eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her yıl yurdumuzda ve yurtdışındaki temsilciliklerimizde, bütün kurumlarımızda, okullarımızda ve her evde çeşitli etkinliklerle kutlanarak milli birliğimizin kenetlenmiş ifadesini temsil etmektedir.

Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, milli bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir.
Milletimize ve bütün çocuklara kutlu olsun.

Atatürk diyor ki:
“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”

[COLOR=#b54646]23 Nisan
]Vatan tehlikedeydi; Atatürk karar verdi:
]«Vatan kurtaracak yine millettir» dedi.
]Ankara'da bir Meclis toplayıp kurmak için,
]Günlerce, haftalarca, çalıştı, için için.
]İşte bugün kuruldu Büyük Millet Meclisi,
]Ankara'dan yükseldi Türk'ün gürleyen sesi.
]Çocuklar! bayram yapın, sevinin ve haykırın,
]Engel denen her şeyi gücünüzle siz kırın!
]Çocuklar bilin ki siz koca bir cihansınız.
]Vatanın her yerinden fışkıran volkansınız.
]Doğan güneş sizindir yıldızla ay sizindir,
]Artık vatan sizindir, artık saray sizindir.
]Ey gül yüzlü çocuklar, gülün, koşun, ileri,
]Hayatta durak yoktur; ya ileri ya geri.
]Coşkun bir rüzgar gibi ufukları aşınız!
]Göğsünüz kanasa da akmasın göz yaşınız!
]Temiz olsun kalbiniz, çelik olsun kolunuz!...
]Şen olsun bayramınız, aydın olsun yolunuz!...
Neşenizle bu yurdu aydınlatın her zaman,
]Sizindir bu ünlü gün, ünlü 23 Nisan.
Benim Siyasetim İnsan Sevgisidir.
Pir Zöhre Ana





Alevi Türküleri - Alevi Haber -Alevi Köyleri - Alevi Ünlüler
Member
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Sevgili arkadaşlar.Belki bu bölümle pek alakası yok ama Sayın Yılmaz Özdil'in bir yazısını okudum 23 Nisan ile ilgili.Umarım beğenirsiniz...

]Çocuk Mustafa


Bilgisayarı olmadı.

Mustafa Kemal’in...

İnternete giremedi.

iPod’u olmadı.

Televizyon görmedi.

Çizgi film seyredemedi hiç.

Spider Man’i tanımadı mesela.

Legosu olmadı.

Futbol topu olmadı.

Basketbol oynayamadı.

Spor ayakkabı bile giyemedi.

Cep telefonu yoktu.

Kısa mesaj atamadı.

Hesap makinesi kullanamadı.

Anaokuluna gidemedi.

Okul servisine binemedi.

Atlıkarıncaya da...

Tommiks okuyamadı.

Kokulu silgisi yoktu.

Halbuki o da çocuktu...

Cola tadamadı.

Cips yiyemedi.

Beslenme çantası olmadı.

*

Çocukluk fotoğrafı yok.

İçime hicrandır...

Yaş günü bile yok.

Bilmiyoruz ne gün doğduğunu.

*

Bugün çocuklarımızın sahip olduğu hiçbir şeye sahip değildi, çocuk Mustafa Kemal...

Ama, hayalleri vardı.

Dünyada başka hiçbir milletin çocuklarında olmayan bir hediyeyi verdi, bizim çocuklarımıza... Yarın, 23 Nisan.

*

Boşverin, basmakalıp törenleri, bayat mesajları, ruhsuz konuşmaları, boşverin...

Hayalleri var mı çocuklarımızın?
Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Ulusal kelimesi ulustan türemiştir. Ulus, aynı zamanda Millet kelimesinin de karşılığıdır. Aralarında dil, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanlar topluluğuna ulus ya da millet diyoruz. Egemenlik ise, hakim olma, yönetme gücünü bulundurma anlamına gelir.

Öyleyse, Ulusal Egemenlik sözlerinden şunları anlayabiliriz; Ulusu meydana getiren insanlar yönetme yetkisin bütünüyle elinde bulundurması.

EGEMENLİĞİN TANIMI

Devletin sahip olduğu kuvvet ifade ederken, bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de, devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet, kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasi nüfuzdur ki devlet kavramının özünde vardır ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir. Bu siyasi nüfuz ve kudrete İrade veya Egemenlik denir.

Egemenlik hiçbir anlam, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve yönde ortaklık kabul etmez.

Anayasanın özellikle bazı maddelerinin bilinmesi gerekmektedir. Örneğin birinci madde incelendiğinde; madde, iki hususu kapsamaktadır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bu birincisidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin kalacaktır.Bu da ikincisidir.

EGEMENLİĞİN ÖZELLİKLERİ

Devlette egemenliğin varoluşu iki temel mesele doğurur.

1. Egemenlik neden ibarettir? Egemenlikte ne vardır? Hudutları nedir? Egemenliğe dayanılarak hangi fiiller hukuken yapılabilir?

Bu, devletin egemenliği meselesidir. Bu meselede, devlet, dahili dayanağından, milletten, ayrı olarak, yalın olarak düşünülmekte ve bu suretle siyasi kuvvetin niteliği ve sınırları tayin ve tespit edilmek istenmektedir. Devletin siyasi kuvveti, sinesinde mevcut fertlerin ve cemiyetlerin varlığı dolayısıyla sınırlandırılmıştır. Ne derecede sınırlandırılmıştır? Bunu kamu hukuku tayin eder.

Devletin, diğer devletlerin ve kendi teşkilatından olmayan diğer kişilerin varlığı dolayısıyla, egemenliğinin derecesini de devletler hukuku gösterir. Bundan dolayı, devletin egemenliği meselesi, tam anlamıyla bir Anayasa hukuku meselesi değildir.

2. Egemenlik meselesinin meydana koyduğu ikinci esas mesele, devlete, devlet içinde egemenlik meselesidir. Bu, doğrudan doğruya Anayasa hukukunu ilgilendirir.

Kamu hukukunun ve devletler hukukunun sınırlarını belirlediği egemenlik kime aittir?

Şunu söylemek gerekir ki, devlet bir hukuki kavramdır. Gerçekte, idare edenler egemenlik kullanırlar. O halde, devlette idare edenler kimler olmalıdır? Siyasi kuvvetin yasal olabilmesi için, devletin soyut egemenliği, fiilen kime verilmelidir? İşte bu sorulara cevap veren, demokrasi yönetimidir.

EGEMENLİĞİN KULLANILMASI

Devlet bir iradeye, bir egemenliğe sahiptir. Onu ifade etmek ve yerine getirmek için bir takım vasıtalara muhtaçtır. Bu vasıtaları kapsayan teşkilatında Millet Meclisi ve hükümet teşkilatı esastır.

Çağımızda esas olan yönetim biçiminin dayandığı gelenek haline gelmiş bir takım ilkeleri vardır.

Demokrasi İlkesi (Halkçılık): Bu prensibe göre, irade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi prensibi milli egemenlik prensibi şekline dönüşmüştür.

MİLLİ EGEMENLİĞİN ANLAMI

Milli egemenlik veya milli hakimiyet iç görünüşü itibariyle milletin kendi kendini idare etmesi, kendine hükümet edecek heyeti seçmesi anlamına gelir. İç görünüşü itibariyle milli egemenlik demokratik rejimi yanı egemenliğin kayıtsız şartsız milletin özgür ve bağımsız yaşamasını, dışa karşı millet birliğini ve bütünlüğünü belirtir.

Daha önce de belirtildiği üzere Millet, kendisini oluşturan kişilerin toplamından farklı ve ayrı olarak onların bir sentezinden oluşmuş, ortaya çıkmış, bağımsız bir kişiliği olan en gelişmiş toplum düzenidir. Egemenlik millet denilen varlığın, toplumun genel iradesidir. Bu irade, üstün güç ve iktidar olarak millete aittir. Egemenliğin menşei ilahi iradeye değil, milli iradeye dayanmaktadır. Millet iradesi, fertlerin iradelerinin basit bir toplamı değildir. Millet iradesi, fertlerin diğer deyimle bireylerin iradelerinin bir araya gelmesinden, kaynaşmasından, sentezinden oluşmaktadır. Milli egemenlik milletleşme olayına bağlı olarak, milletin bölünmez iradesidir.

Milli egemenlik, millet denilen topluluğun bağımsız bir sosyal ve tarihi gerçek olduğu kadar bağımsız hukuki ve siyasi gerçek olduğu fikrine dayanır. Milli egemenlik teorisinde millet, kendisini oluşturan fertlerden ayrı ve onların üstünde bir kişiliğe, bir iradeye sahiptir. Bunun sonucu olarak da kolektif bir kişiye millet iradesine ait haktır. Milli egemenlik teorisinde, millet iradesinin ferdi iradelerden ayrı, farklı, bağımsız bir niteliği, anlamı ve değeri vardır.

Milli Egemenlik dış görünüşü itibariyle hür ve müstakil yaşamayı yani bağımsızlığı dışa karşı millet bütünlüğünü ve birliğini anlatır.

Devletler hukukuna göre, bağımsızlık veya teknik deyimle siyasi bağımsızlık diğer bir devlete veya milletlerarası bir müesseseye tabi olmamak veya bağlı bulunmamak demektir. Bir devletin siyasi istiklali şayet tedbirleri kuvvet tehdidi veya zor kullanması karşısında almaya kalkarlarsa ihlal edilmiş olur.

Siyasi bağımsızlık, Devletin, Devletler Hukuku tarafından kendisine tanıdığı bir milletlerarası yetkidir. Bağımsız devlet diğer devletlerle olan münasebetlerinde, devletler hukukunun tanıdığı bu yetkileri serbestçe kullanır ve milletlerarası yükümlülüklerini de serbestçe yerine getirir.

Milli bağımsızlık, bağımsızlığın milletçe benimsenmesi, amaç edinilmesidir. Bağımsızlık, Türk Milleti açısından bir karakter, bir var oluş sorunudur.

Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasından, Atatürkün anladığı şey egemenlik denilen kuvvetin hiçbir takyit (sınırlama), hiçbir taksim (bölünme), hiçbir tenkid ve hiçbir sınır kabul etmeyecek şekilde millete aidiyeti idi.

Milli irade, bir efsane değildir. Bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin birleşmesinden oluşur. Milli iradeyi efsane sayanlar, millet iradesini hiçe sayarak diktatorya hevesine kapılanlardır.

Fazilet rejimi olan demokrasiden uzaklaşmak için, milli iradeyi, milli egemenliği efsane sayanlar, kınayanlar, küçük görünler milleti inkar edip, milletin karşısında olanlardır. Büyük Atatürkün ifadesi ile, milli egemenlik düşmanlığı, müstesna bir saygı ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kastetmek cürümünden başka bir şey değildir.

MİLLİ EGEMENLİĞİ ZORUNLU KILAN NEDENLER

Atatürk; milli bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasını sağlamak için, tek çözüm yolu milletin azim ve kararını, milletin egemenliğini, milletin iradesini dikkate alarak, yeni kurulan Devletin milli egemenlik, milli irade gibi esaslara dayanmasını gerekli görmüştür.

1919 Amasya Bildirisi ile ilan olunan, Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır parolası Erzurum ve Sivas Kongrelerinden geçerek, 23 Nisan 1920de kurulan T.B.M.M.nin ve yeni kurulan Devletin temel dayanağı olmuştur.

Türkiyede milli egemenlik, menşeini ilahi iradede bulan ve millet haklarını gasbeden Osmanlı Devletinin Sultan-Halifesine karşı bir tepki olarak doğmuştur. İstibdadı, zor ve baskı idaresini yıkıp millet iradesine dayanan demokratik rejimi yerleştirmek, Türk İnkılabının ülküsü olmuştur.

Milli irade, milli egemenlik gibi kavramları siyasi hayatımıza Milli Mücadele ile birlikte girmiştir. Egemenliğin padişaha değil, bir sınıf veya bir zümreye değil, Türk Milleti� ne ait olduğu zihniyetini devlet hayatımıza kazandıran Atatürk olmuştur.

YENİ TÜRK DEVLETİNİN KURULUŞUNDA MİLLİ EGEMENLİK İLKESİNİN YERİ VE TARİHİ GELİŞİMİ

Türk Anayasa Hukukunda egemenliğin topluluğa aidiyetini gösteren bir pozitif metnin mevcudiyetine ne Tanzimat, ne Birinci ve ne de İkinci Meşrutiyet devirlerinde rastlamak mümkün değildir. Milli egemenlik ve bunun tabii sonucu ve devamı olarak irade mefhumları, siyasi hayatımıza Milli Mücadele ile birlikte girmiştir.

Milli egemenlik prensibi, 23 Nisan 1920de toplanan T.B.M.M.nin temelini oluşturmuş kararlarının esasını teşkil etmiştir.

T.B.M.M. alelade ve sorumsuz bir kanun koyucu durumunda değildi. Memleketi saran tehlikeler karşısında, bu Meclisten beklenen iş memleketi kurtarmak, millete istiklalini temin etmekti. T.B.M.M., daha ilk anlarda hilafet ve saltanat makamına hükümranlık hakkını tanımış olan Kanunu Esasiyi (1876 Anayasası) reddetmiş ve milli egemenlik prensibini kabul etmişti. Egemenliğin millete ait olduğunu kabul etmek demek, saltanatın artık kalmamış olduğunu kabul etmek demekti. Hilafet de saltanat demek olduğundan ve bu iki kuvvet bir arada bulunduğundan, saltanatın reddiyle hilafetin de mevcudiyetinin anlamı kalmamış oluyordu.

20 Ocak 1921 tarihinde hazırlanan ilk Anayasaya göre, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmek hakkıdır. Kanun yapmak ve yürütmek yetkileri, milli camiayı temsil eden T.B.M.M.de toplanıp tecelli etmiştir. 1921 Anayasası ile Amasya genelgesinden itibaren gelen ve yerleşen bir ruh ve kanaat resmi bir nitelik kazanmış ve bu Anayasa metni ile hukuki hüviyete bürünmüştür.

Atatürk, hakimiyet (egemenlik) tabirini kullanırken onu hudutsuz ve en üstün bir kuvvet ve kudret kabul etmiş ve T.B.M.M.ni, milletin yegane temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle mücehhez kılmayı da saltanat ve hilafeti yok etmek ve yerine cumhuriyet rejimini ikame edebilmek maksadıyla tek çare olarak görmüştür.

Padişahlığın resmen kaldırılmasından hemen hemen iki yıl önce ve Büyük Millet Meclisinde padişahlık kurumuna ilke olarak taraflar çok sayıda milletvekilinin bulunduğu bir dönemde çıkarılan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) milli egemenlik ilkesini en açık biçimde ifade etmiştir. Hakimiyet bila kaydü şart (kayıtsız şartsız) milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. İcra (yürütme) kudreti ve teşri (yasama) salahiyeti milletin yegane ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder (belirir ve toplanır).

Bu ifadelerin monarşik meşrulukla bağdaşmasının mümkün olmadığı, on an için adının konulması sakıncalı görülmüş bile olsa, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin gerçekte milli egemenliğe dayanan bir cumhuriyet olduğu açıktır. Milli egemenlik ilkesi, 1924, 1961, 1982 tarihli anayasalarımızda da temelini oluşturmuştur.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN TARİHÇESİ

Mustafa Kemal Paşa Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak için İstanbul’dan Samsuna 19 Mayıs 1919 günü geldi. Samsundan Amasya’ya, oradan Erzurum’a ve Sivas’a gitti. Sivas ve Erzurumda kongreler topladı. Mustafa Kemal Paşa egemenliğin ulusta olduğuna inanıyordu. Bu inançla Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da ulusal egemenliktir diyordu.

İstanbul’un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride, olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara’da toplanacağı, Meclise katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçimlerin en geç on beş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusanın üyeleri Ankara’daki Meclise katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temelleri Ankara’daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Kurtuluş Savaşının yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve milli kararlara sahne oldu.

Atatürk 21 Nisanda yayınladığı ikinci bir bildiri ile Meclisin 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler-milletvekilleri- Ankarada 23 Nisan 1920 günü toplandılar.

Meclis bina girişinde gözleri yaşartan bir tören yapıldı. Saat 13.45de, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.
Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclisin ilk toplantısını açtı.

Açış konuşmasında, milli egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da Büyük Millet Meclisi konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Atatürkün konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve 8 Şubat 1921 tarihli Bakanla Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi adı kalıcılık kazandı.

T.B.M.M., 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşayı (Atatürk), başkan seçtiler. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan T.B.M.M.nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği 1923 tarihine kadar sürdürdü. T.B.M.M., açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de olacak hukuki ve siyasi yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. Bu düzenlemeler, T.B.M.M.nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs 1920de Bakanlar Kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 Bakandan oluşan Meclis Hükümeti, 5 Mayısta T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal Paşanın başkanlığında toplantısını yaptı. T.B.M.M.nin açılışı ile birlikte, milli egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci T.B.M.M.nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcı gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu.

3 Aralık 1920de Ermenistan Cumhuriyeti ile imzalanan Gümrü Barış Antlaşması, T.B.M.M. nin yaptığı ilk uluslar arası antlaşmaydı. Böylece Doğu cephesi kapandı.

16 Mart 1921de imzalanan Moskova Antlaşması ile Rusya, yeni Türk Devletini ve Misak-ı Milli ilkelerini 6-11 Ocak 1921de Birinci İnönü, 23-31 Mart İkinci İnönü ve 13 Eylül 1921de Sakarya Zaferinin sonucunda, 20 Ekim 1921de imzalanan Ankara Antlaşması ile Fransızlar savaştan çekildi. Aynı yılın sonunda İtalyanlar da T.B.M.M. hükümetiyle işbirliğine giriştiler.

1922 yılında, Yunanistan ve İngiltere dışında, T.B.M.M., tüm ülkelerle iyi ilişkiler içindeydi, T.B.M.M. Orduları, Ağustos 1922de Büyük Zaferi kazandılar. 9 Eylülde İzmir kurtarıldı. 18 Eylülde ise Anadoluda hiçbir yabancı askeri güç kalmamıştı. Yeni Türk Devletinin bu başarıları karşısında İngiltere de dahil olmak üzere İtilaf devletleri ile 11 Ekim 1922de Mudanya Mütarekesi imzalanmasıyla Doğu Trakya kurtuldu. İtilaf Devletleri, 27 Ekimde Lozanda barış görüşmelerinin yapılmasını kararlaştırdı. Uzun süren görüşmeler sonunda 24 Temmuz 1923te imzalanın Lozan Barış Antlaşması 24 Ağustos 1923te T.B.M.M.te onaylandı. Yeni Türk Devleti, askeri siyasi ve ekonomik özgürlüğüne kavuştu.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE EGEMENLİK T.B.M.M. VE 23 NİSAN

Türk Ulusu, yüzlerce yıl irade-i Seniyeye (Sultan İradesine) bağımlı olarak sürdürdüğü siyasal yaşamına 23 Nisan 1920 günü, bundan 85 yıl önce, son vererek İrade-i Milliye (Ulusal İrade) dönemini başlatmış, Türk Ulusu bu atılımıyla halkın egemenliğine dayanan bir siyasal rejim sistemini kabul etmiştir.

Ulusal yazgımıza Atatürkün el koyduğu güne kadar devam eden Osmanlı Devleti, son yüzyıllar içerisinde içine itildiği azınlık sorunları ve tek yanlı işletilen hukuki ve ekonomik alanlardaki kapitülasyonlar nedeniyle egemenliğini hem içerde hem de dışarıda geniş ölçüde kaybetmiş, bu yüzden de yarı sömürge durumuna düşürülmüştü.

Bugün parlamentomuzun duvarında bütün haşmetiyle duran Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir. İlkesi ulusal-demokratik-laik-çoğulcu bir sosyal hukuk devleti oluşumumuzun ön koşulunun ifadesidir.

Ulusal birliğimizin sağlanmasında, demokrasimizin sürekliliğinde, kişilerin siyasal hak ve özgürlüklerinin korunmasında ve insan haklarının yüceltilmesinde, egemenlik ilkesi vazgeçilmez (olmazsa olmaz) bir anlayışın kabulünü ortaya koymaktadır.

Osmanlının teokratik (dinsel) devlet anlayışındaki ilahi iradenin yerine ulusal egemenlik ve ona can ve kan veren ulusal iradenin konmasıyla laikliğin ön koşulu oluşturulmuştur.

Türk Ulusu bu anlayış içerisinde hep birlikte ve Atatürkün önderliğinde ayağa kalkmış, önce saltanatı ve sonra hilafeti yıkmış, tarihte ilk kez veliaht olmayan bir evladını (Mustafa Kemal Paşayı) kendi özgür iradesiyle T.B.M.M. Başkanlığı makamına seçmiş ve bundan sonra Padişah fermanları ve Şeyhülislam fetvaları yerine kendi parlamentosunun kabul ettiği yasalarla yönetilmeye başlanmıştır. Bu görüş ve düşüncelerle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan bu önemli siyasal olayın Türklük dünyasındaki tarihsel yerini şöylece tespit etmek mümkündür;

Bu meclis, ilk kez bir padişah onayı ve iradesi dışında açılan ve o iradenin onayına gerek duymadan kendi Başkanını ve Hükümetini seçerek çalışmaya başlayan; ulusal çıkarlardan başka hiçbir iç ve dış etkinin altında kalmadan faaliyet gösteren bir meclistir.

Demokrasi deneyimi fazla olmayan bir ulusun kendi içinden çıkardığı ve gerçek anlamıyla da demokrasinin altyapısını oluşturan ulusun iradesini ve ulusal egemenliği temsil eden bu meclis. Tarih süreci içerisindeki ulusal yaşantımızda parlamenter demokratik rejimin güzel bir örneğini vermiştir.

Bu meclis, Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra ve Yunanlılar ın İzmiri işgalini izleyen dönemde, bir merkeze bağlı olmaksızın meydana çıkan Kuvva-i Milliye (Ulusal Güçler) harekatını meclis emrine alarak tek elde toplamış, Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde düzenli bir ordu kurmayı, padişah ve İstanbul Hükümetinin kışkırttığı iç isyanları bastırmayı ve Ulusal Birliğimizi sağlamayı başarmıştır.

Atatürkün eşsiz dehası, güçlü kişiliği, seçkin devlet adamlığı ve erişilmez askeri yetenek ve komutanlık nitelikleriyle kaynaşıp özdeşleşen bu meclis, Bağımsızlık Savaşımızın yönetiminde, zaferin kazanılmasında Türk Ulusunun dayandığı başlıca güç olmuştur.

Bu meclis, Osmanlı Devletinin yıkılışını belgeleyen Mondros Ateşkes Antlaşmasını ve Sevri yırtarak onun yerine ulusal bağımsızlığımızı ve Türklüğün şerefini kurtaran Lozan Antlaşmasını koyan çok onurlu bir görev ifa etmiştir.

23 Nisan, yıkılarak tarih sayfasından silinen Osmanlı Devletinin yerine yeni bağımsız bir Türk Devletinin kuruluş günüdür. Bugün, aynı zamanda mazlum ulusların yaşamında ve kurtuluşunda da bir dönüm noktası olmuştur.

23 Nisan, evrensel boyutta etkiler göstererek uluslar arası önemli bir sürecin başlatılmasında, sömürgeci emperyalist devletlerin mazlum uluslar üzerindeki kıskancının parçalanmasında tarihi bir başlangıç olmuş, günümüzdeki siyasal dünya coğrafyasının oluşumunda da örnek ve yol gösterici bir rol oynamıştır.

23 Nisan; padişahın mülkü olarak kabul edilen Memalik-i Osmaniyeyi vatan düzeyine çıkaran ve padişahın kişisel iradesine İrade-i Seniyeyi bağlı bir devlet anlayışı yerine laik, demokratik bir Cumhuriyet rejimini getiren bir günün tarihidir.

23 Nisan, ırk, dil, din, cinsiyet ve mezhep ayrımına yer vermeyen ve Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir. anlayışını kazandıran bir dönemin başlangıcıdır. Şunu hemen belirtmeliyim ki, Kurtuluş Savaşımıza fiilen katılan Bağımsızlık savaşı dönemimizdeki Türkiye halkı, bugünkü Cumhuriyetimizi kuran, bizlere kazandıran ve emanet eden halktır.

Atatürkün gözündeki Türk Ulusu işte bu özlü sözün içinde yatmaktadır. Bugün Türk Ulusunu ırk, dil, din, cinsiyet açısından bölmeye çalışanlar ya da bu görüşü benimseyenler bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşımıza katılmış bulunan, Cumhuriyetimizi kuran bugünkü Türkiye halkına hakaret ve hatta ihanet ettiklerini bilmelidirler. Cumhuriyetimizi onlar kurdu. Biz yüceltip sonsuza dek yaşatmaya Ulusça kararlı ve azimliyiz.

23 Nisanın bu temel felsefesine ve anlayışına sahip çıkmalıyız. Çünkü 1920lerin Türkiye halkı ya da onun çocukları günümüzde de yaşamaktadır ve bu halkın tümü hiç kuşkusuz Türk Ulusunun eşit haklara sahip şerefli bireyleridir. Bu vatan hepimizin vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin devletidir. Ülkemizin ormanları, dağları, nehirleri, yer altı ve yerüstü zenginlikleri hepimizin ve bu vatanda yaşayan herkesin ortak malıdır. Bu mal, hiçbir ayrılıkçı düşünceyle parçalanamaz, bölünemez ve bölüşülemez. Buna Türk halkı ve Türk Ulusu asla izin veremez ve bunu hoşgörüyle karşılayamaz. Bu böyle bilinmelidir

23 Nisan, Türk Ulusal birliğinin sağlandığı, sınırları Misak-ı Milli ile saptanan Türk Vatanının kurtarıldığı, Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günün iki kelime ifadesidir.

23 Nisan ve Ulusal Egemenlik, Atatürk ilke ve devrimlerinin kilit taşını oluşturur. Bu nedenle ilke ve devrimlerin herhangi birinden ödün verenler, ulusal egemenlik haklarımızdan da ödün vermiş ve buna saldırmış olurlar.

23 Nisan, Türk’ ün Ulusal kimlik ve benliğini, kültürünü, örfünü ve geleneklerini saklı tutarak ulusumuzu çağdaş ve evrensel değerlerle bütünleştiren, bütün uygar uluslarla eşit ve insanlık aleminin seçkin ve şerefli bir üyesi durumunda yükselten bir tarihi gösterir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dünyada hiçbir ülkede bulunmayan iki farklı unsuru bir araya getiren milli bir bayramdır. Bu bayram bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’ nin temellerinin atıldığı egemenliğin ilan edildiği anlamlı gün, diğer taraftan yarının büyükleri, geleceğin garantisi çocuklar için bir şenliktir. Atatürk’ ün Türk çocuklarına armağan ettiği bayram dünya çocukları arasında sevgi ve dostluk bağlarının geliştirilmesi ve tüm insanların barış içerisinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunmak için her yıl düzenlenmektedir.

Atatürk’ün çocuk sevgisini herkes bilmektedir. Atatürk’ ün manevi çocuklarıyla ilişkisi o yıllarda yaşayan kişilerin anı kitaplarında yer almaktadır.

Bütün konuşmalarında Bugünün küçükleri yarının büyükleri diyerek geleceğin çocukların elinde olduğunu her fırsatta belirten Atatürk, 1924’ te ilk Meclis’ in açılış tarihi olan 23 Nisan gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra ise bayramı çocuklara armağan etmiştir.

Uzun yıllar kutlanan bayram dünyada çocukların sahip olduğu tek bayramdır. 1979’un UNESCO tarafından çocuk yılı ilan edilmesiyle bayram uluslar arası bir nitelik kazanmıştır. TRT, 1979’dan bu yana geleneksel olarak 23 Nisan Çocuk Şenliği düzenlemektedir. Bir hafta süren etkinliklere tüm dünya çocukları davet edilmektedir. Farklı kıtalardan farklı ülkelerden gelen çocuklara gönüllü ailelerin misafiri olmaktadır. İşte bunun kanıtı olarak etkinliklere 8-12 yaş arası çocuklar katılabilmekte ve yalnızca barış istemektedirler.

23 Nisan Çocuk Şenliği için geçtiğimiz yıllarda Türkiye’ye gelen çocukların yaptıkları konuşmalardan alıntılara baktığımızda;

Barış en çok çocukların hakkıdır! Değerli büyüklerimiz lütfen biz çocuklara kulak veriniz! Dünya’ nın yok edilmesine engel olmak çocukların sevgi ortamında yaşamasını sağlamak sizin görevinizdir. Sizden armağan olarak sevgi ve barış istiyoruz demektedirler.
Tek istediğimiz Barış 23 Nisan Çocuk Şenliği'nde Türkiye'ye gelen tüm çocukların şenlik süresince tekrarladıkları bir tek şey var:

"Dünyada istediğimiz tek şey sadece sevgi, barış ve kardeşlik!"
Başka neler mi diyorlar?

"Barış en çok çocukların hakkıdır!"


"Büyüklerin kendi çıkarları için başka ülkelerdeki çocukları öldürmesini önleyin!"

"Sevgili büyüklerimiz, lütfen biz çocuklara kulak verin! Dünya'nın yok edilmesine engel olmak ve çocukların sevgiyle, barışla yaşamasını sağlamak sizin görevinizdir."

"Sizden armağan olarak yalnızca sevgi ve barış istiyoruz, başka bir şey değil."


23 Nisan için dünya çocuklarının dilekleri;
23 Nisan için Kutuplar’ ın en yüksek dağına tırmanıp sana neşe dolu bir kartopu atıyorum.

23 Nisan için Afrika’ nın en beyaz bulutunu uçurup sana özgürlük dileğimi gönderiyorum.

23 Nisan için Amerika’ nın en hızlı rüzgarını yakalayıp sana özgürlük uçurtmaları gönderiyorum.

23 Nisan için Kızılderililer’ in en kırmızı ateşini yakıp sana barış dumanlarını gönderiyorum.

23 Nisan için Avrupa’ nın en parlak yıldızlarını yakıp sana kardeşlik ışıklarını gönderiyorum.

23 Nisan için Çin’ in en yüce dağında oturup sana barış kuşlarını gönderiyorum.

23 Nisan için Hindistan’ ın en güzel yağmurlarını çağırıp sana sevgi damlalarını gönderiyorum.

23 Nisan için Japonya’ nın en mavi denizine dalıp sana dostluk dalgalarını gönderiyorum.

23 Nisan için Çöller in en büyük güneşine ulaşıp sana mutluluk dolu ışınlar gönderiyorum.
Demektedirler.
Sonuç olarak; çocuklar hepimizin en değerli varlığıdır. Bu ülke gelecekte onların ellerine teslim edilecektir.

Bu anlamda, egemenlik ile çocuk kavramlarının bir araya geldiği gün olan 23 Nisan, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakma konusunda düşünmek için vesile olarak değerlendirilebilinir. Bu düşünce büyük Atatürk’ün veciz sözüyle bağlanabilir;

Yüce Atatürk;
Çocukları severiz. Çünkü çocuklar bizim devamımızdır. Her çocukta bizi ebediyete (sonsuzluğa) doğru giden iştiyakımızın (özlemimizin) tatminini (doyumunu) buluruz demektedir.

Konferans sunumunu gerçekleştiren T.Ü. Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Zerrin BALKAÇ kendisini kısaca şöyle tanıtmaktadır; 03.08.1958 tarihinde İstanbul da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul da tamamladım. Tamamladıktan sonra İsviçre de dört yıllık meslek okulunu bitirdim. 1980 yılında Türkiye ye döndükten sonra Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Alman Dili Eğitimi Anabilim dalında lisans eğitimimi 1984 yılında tamamladım. Aynı yıl Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak göreve başladım. 1987 yılında Trakya Üniversitesinde Almanca okutmanı olarak görevime devam ettim. 1988 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İnkılâp Tarihi alanında yüksek lisansa başladım 1990 yılında mezun oldum. Aynı yıl İnkılâp Tarihi alanında doktora programına başladım ve 1996 yılında mezun oldum. 1997 yılında Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümüne Yrd. Doç. Dr. olarak atandım. Halen görevime devam etmekteyim.




[Resim: gozumustunde3ls5.jpg]





.
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet:

İyi Biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, Şeyhler, Dervişler, Müritler, Meczuplar Memleketi olamaz.


En Doğru, En Hakiki Tarikat, "Medeniyet Tarikatı"'dır. "
[Resim: ataturkimzale.gif]
Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Bütün cocukarin 23 Nisan cocuklar bayrami kutlu olsuuuuuuuuuuuuuuuun Big GrinBig GrinBig Grin
[Resim: 181tx4.gif]
''Kuran İmanla Olur.
İman Aşkla Olur,
İnsanı Sevmekle Olur..''


Pir Zöhre Ana

Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Niye bayram oldu?

“Milli Hâkimiyet Bayramı” idi, “Çocuk Bayramı” oldu




Mustafa Kemal’den, cumhuriyetten söz edenler, “demokrasi düşmanı” ilan edilmeye başlandığına göre, bundan sonra 23 Nisan’larda Mustafa Kemal’den, Milli Mücadele’yi gerçekleştiren ordudan, “Milli Hâkimiyet” denen şeyin ne olduğundan, devrimlerden söz edemeyeceğiz, sadece çocukları eğlendireceğiz demektir.
Ben de bugün suya sabuna dokunmadan, “23 Nisan neden ve nasıl bayram oldu?”, “Önceleri ‘Milli Hâkimiyet’ bayramı iken, sonra nasıl ‘Çocuk Bayramı’na dönüştü?” onları anlatayım...
- 15 Ocak 1920: İstanbul’da Osmanlı’nın son “Meclis-i Mebusan”ı açıldı.
- 16 Mart 1920: İstanbul işgal edildi. İşgal kuvvetleri bazı milletvekillerini tutukladı.
- 18 Mart 1920: “Meclis-i Mebusan” kapanış toplantısı yaptı.
- 19 Mart 1920: Mustafa Kemal, “Olağanüstü yetkiler taşıyacak bir meclisin” Ankara’da toplanmasının sağlanacağını ilan etti. Meclis ile ilgili bildiri doğrultusunda yurdun her yerinde seçimler yapıldı.
- 22 Nisan 1920’de yapılan çağrıyla Millet Meclisi 23 Nisan’da toplandı.
- Millet Meclisi, 24 Nisan 1920’da Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçti.

“İlk bayram”
- Millet Meclisi’nin açılış günü olan 23 Nisan, 1921’de çıkarılan bir kanunla ilk resmi bayram olarak ilan edildi. Kanunda, “23 Nisan günü milli bayramdır” deniliyordu.
- 1935 yılında çıkarılan bir kanunla 23 Nisan, “Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak adlandırıldı.
Şimdi gelelim “Milli Hâkimiyet Bayramı”nın nasıl “Çocuk Bayramı” olduğuna... Osmanlı devletinde, II. Meşrutiyet döneminde kurulan “Darüleytamlar” şehit çocuklarına bakma görevini üstlenmişti. Bu kurumların yetersiz kaldığını görenler 1908 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni kurdular.
Kurucuları Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya geçince, Kurtuluş Savaşı sırasında öksüz ve yetim kalan çocukların korunmasını ve yetiştirilmesini gaye edinen cemiyet 1921’de Ankara’da, Hâkimiyet-i Milliyet gazetesinin bir odasında faaliyetini sürdürmeye başladı.
Cemiyet’in Başkanı Dr. Fuad Omay, yakın ilişkide olduğu Mustafa Kemal’in desteğiyle, Millet Meclisi’nin açılış günü olan 23 Nisan’larda yetim çocukları eğlendirmek ve onlara gelir sağlamak için etkinlikler düzenlenmesine önayak oldu.

Rozet ve kumbaralar unutuldu
23 Nisan’larda özel posta pulları, kartpostallar, zarflar çıkarıldı. Sokaklarda dolaşan çocuklar insanların yakalarına rozet takarak kumbaralarla bağış toplamaya, hayırsever insanlar ve işyerleri imkânları ölçüsünde yoksul çocuklar için bağış yapmaya başladı.
Cemiyet, 1927’de, 23 Nisan’ı Çocuk Günü ilan etti. Halktan 23 Nisan’ların daha geniş çaplı etkinliklerle kutlanmasını istedi. O yıl 23 Nisan çocuk günü etkinlikleri devlet erkânı ve halkın geniş katılımıyla gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, makam arabalarından birini çocuklara tahsis etti.
1933’ün 23 Nisan’ında çocukları özendirmek amacıyla devlet makamları kısa süre çocuklara verildi. İlk uygulamayı Mustafa Kemal yaptı, Cumhurbaşkanlığı makamına bir çocuk oturtuldu. Diğer kurumlar da bu etkinliğe katıldı.
1980’de Milli Güvenlik Konseyi aldığı bir kararla, “Milli Hâkimiyet Bayramı”nın adını “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak değiştirdi.
(Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin adı 1935 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu’na dönüştürüldü.
Kurum 1983 yılından bu yana Başbakanlık şemsiyesi altında bir kamu kurumu statüsünde faaliyet gösteriyor.)
Cihana gelmişim Mustafa diye
Atatürk büyüktür sıfat kim ile
Allahın yolunda dervişler ile
Mürşüt kapısıdır Zöhre Ana size


PİR ZÖHRE ANA
Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Bu gün okulumuzda veliler ve çocuklarla birlikte en mutlu, en neşeli, en coşkulu günümüzdü. Özellikle ana sınıfı ve 1. sınıfların gösterileri, 3. sınıflar ve 4. sınıflardan oluşan halk oyunları ekibinin gösterileri herkesi coşturdu.
Ulusal egemenliğin çocukluk çağında vurgulanması, benimsetilmesi ve bunun bir bayram havası içinde pekiştirilmesi gerçekten çok güzel. Milli bayramlar toplumumuz ve çocuklarımız için en değerli eğitim fırsatlarıdır. Ulusal egemenliğimizin 88. yılı kutlu olsun.
Yüce Atatürk sayesinde bu gururu yaşıyoruz. Onun bir sözüyle noktalayalım.

" Türk demek Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene."

"İlim Çin'de de olsa gidip alınız."- Hz. Ali.

"İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."- Hacı Bektaşi Veli.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." -Atatürk.


Söz bir, söyleyen bir.
Son Düzenleme: 23/04/2008, 11:56, Düzenleyen: Dogan.
Posting Freak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Milli Egemenliğimizin 88. yılını ve

bu mavi atlas döşekli beşikte sallanan

siyah, beyaz, sarı

bütün çocukların

Bayramını kutlarım...

Ne mutlu Türküm diyene ve Atatürk'ü sevene!


[size=7]"Benim Testim Kerbela Suyudur..."[/size]

[size=7]Zöhre Ana[/size]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.