You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Yoldaşlar Kılıçları Çekti...

Yoldaşlar Kılıçları Çekti...

Administrator
Yoldaşlar Kılıçları Çekti...
Yoldaşlar Kılıçları Çekti


Hatırlanacağı gibi “yoldaşlar” arasında cereyan eden bu tartışmalar daha önceki seçimlerde de; “ajan”, “derin devlet adamı”, “Sünni” gibi sıfatlarla bir birlerine ithamda bulunmuşlardı. “Türkiyede siyasete müdahil olacağız” diyerek Alevilik üzerinden siyaset yapmaya çalışanların malesef yapıları ve içinde bulundukları ortam bu.

Çıkar çatışması….

Ali Yıldırım’ı CHP ile flört ediyor diye eleştirenler daha önceki seçimlerde CHP’de ”kontenjan”da yer verilmiş olsaydı bugün böyle CHP düşmanlığı yapmazlardı.

Asıl amaçları siyasette yer edinmek olan bu “yoldaşlar”ın gerçekte hangi amaçların peşinde olduklarını anlamak açısından yazılarına yer veriyoruz.
Şimdi sıra CHP’li Ali Yıldırım “yoldaş”ta!

[Resim: akiyildirim.jpg]
HER AĞACIN KURDU KENDİNDEN OLUR!
ALİ YILDIRIM

Cuma sabahı Alevionline editörü uyarısı üzerine Alevionline. com’da Turan’ın yazısın okudum. Bilgisayarı kapatıp şöyle bir düşündüm. Ben bu sözleri hak ediyor muyum diye sordum kendime? Yanıt vermem gerekir mi dedim? Tepkimin durulması için geçip cd çalardan Ruhi Su’nun “benim kabem insandır? deyişini defalarca dinledim. Sonra dönüp yazıyı bir kez daha okudum. Vardığım sonuçlardan biri şudur: Alevilerin dışarıdan düşman aramalarına gerek yoktur. Evet düşman lafı ağır bir söz, yazarken de benim hoşuma gitmedi, ama bu bir deyim ve bütün örneklerin süzme ifadesi.

Turan Eser’in Hüseyin Gazi şenliklerine ilişkin değerlendirmesi “CHP eleştirisi ve bir alternatif arayışı? yaklaşımı ile sınırlı kalsa idi cevap vermek gerekmezdi, arkadaşın düşüncesi böyle der geçerdim. Ama yazı sözde CHP eleştirisi üzerinden bir Ali Yıldırım infazına dönüşünce, hele de bu infaz iftira ve yalanlar üzerine kurulunca Turan’a olmasa da okurlara bazı notlar iletmek zorunlu hale geldi. Doğal olarak burada yalnızca yalan ve iftiraları deşifre edilecektir. Siyaseten söyledikleri ise zaten yalnızca kendini ilgilendirmektedir ve bizim açımızdan bir değer ifade etmez.

EN CANIMI ACITAN İFTİRA

En canımı acıtan iftiradan başlamak istiyorum. Bir insan karşısındakini mat etmek, etkisiz kılmak için her türlü yolu mübah olarak görebilir mi? Hele hele bir Alevi yani “diline sahip olması gereken? bir insan nasıl utanmadan yalan uydurup iftira atabilir. Bakın arkadaş ne yazıyor:? Burada ilginç bir detayı ıskalarsak, aynı zamanda Avukat olan Ali Yıldırım’ın Sivas davasına ilgisini atlamış oluruz. O detay ise, Av. Ali Yıldırım, Sivas davasının avukatı bile olmamıştır.?

Yani ben avukatlık yapabilecek durumda olmama rağmen avukatlık yapmamışım, Sivas davasında yer almaktan uzak durmuşum! Muhatabını alt etmek için yalanlar uydurarak bu kadar insanların manevi duyguları,hele Sivas gibi Alevilerin kanayan bir yarası istismar edilebilir mi?
Ali Yıldırım Sivas davasının görülmeye başlandığı tarihte devlet memuru olarak görev yapmaktaydı. Ve dolayısıyla avukatlık yapamazdı. Turana tiyo veren akıl hocaları da bu durumu bilirler. Ali Yıldırım’ın Sivas Davasında memur olmasından dolayı avukatlık yapamadığını bilmemeleri mümkün değildir. Bu gözü dönmüşlük, bu kin ve nefretin kaynağı nedir?

Ali’yi yıpratmak için her yol mübah olarak görülebilir. Sivas istismar edilebilir mi? Bilerek isteyerek yalan söylemek ve yalan uydurmak ve bunu muhatabının bir eksikliği, tartışmada bir üstünlük kozu olarak kullanmak düpedüz terbiyesizliktir, utanmazlıktır ve karşısındakine kin ve nefretle bakmaktır.

ABANT TAVRI ALEVİLERİN YÜREĞİNİNDE YER ETMİŞTİR ABAN TAVRI ONURDUR

Mart 2007 tarihinde Abant Platformu Alevilik başlıklı bir sempozyum düzenledi ve ben de bu toplantıya konuşmacı katıldım. Toplantıda İslamcıların ve resmi çevrelerin Aleviliğe dair görüşlerini kıyasıya eleştirdim. Toplantının ilk günü yaptığım bu konuşma Alevilerin Sesi dergisinde “Abant Abant Olalı!? başlığı ile yayınlandı. Diğer yandan bu toplantıda aleviler adına ahkam kesen bir sonuç bildirgesinin yayınlanmasına da engel olmayı başardık.

Sivas davasını istismardan geri durmayan Turan Eser bu toplantıya katılmamı ve yaptığım konuşmayı eleştiriyor. Ama yine bir iftira ile ağzındaki asıl baklayı çıkarıyor ve benim fettullahçılarla muhabbetim olduğunu ima ediyor. Bu düpedüz utanmazlık değil de nedir? Benim Abant tavrımdan yol ve ilkelere her şart altında sahip çıkmanın Aleviler açısından ne kadar önemli olduğunu tüm Dünya gördü. Aleviler gördü ve alkışladılar.
Gücüne, kimliğine, kişiliğine, fikirlerine güveniyorsan her ortamda başın dik bir biçimde doğrularını dile getirirsin!

Yok eğer kendine güvenmiyorsan, bukalemun gibi ortama uyuyor ve oradan rant elde edeceğini düşünüyorsan gizlenirsin ve ışığa çıkmaktan sakınırsın?

ANKARA’NIN BÜYÜK ALEVİ BULUŞMASI

Gelelim Turanın üçüncü yalanına! Hüseyin Gazi Şenlikleri 11 yıldır yapılıyor. Ankara’nın bu tek Alevi-Bektaşi doğal inanç merkezini Alevi toplumuna kazandırmak için verdiğimiz mücadeleyi anlatacak değilim. Şenlikler de Hüseyin Gazi Dergahının Alevi kimliğini kazımanın bir parçası. Diğer bir parçası orada inşa ettiğimiz ve her hafta sonu düzenli olarak cem yapılan cemevi.

Hüseyin Gazi Şenliklerine her yıl binlerce insan katılıyor. Her yıl siyasiler geliyor, her yıl Alevi-Bektaşi örgüt yöneticileri baş konuk olarak yer alıyor.
Turan Eser yine gerçekleri çarpıtmak işine girişiyor. Alevi örgütleri çağrılmadı diyor. Konuşturulmadı diyor. Bu açık yalanı söylemekle ne kazanacağını sanıyor. 14 Eylül günü Alevi Bektaşi örgüt temsilcilerinin şenlikte olduğunu, bu temsilcilerin konuştuğunu televizyonlarda görmemesi mümkün mü? Ama Ali Yıldırım’a saldırmak için gerçekliğe gözünü kapıyor.

Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Av. Fevzi Gümüş şenlikte Hüseyin Gazi Derneği başkanının Gülag Öz’ün açış konuşmasından sonra Alevi-Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Derneği adına ikinci konuşmacı olarak kürsüye çıkmıştır. Kuşkusuz Turan Gümüşle, Pir Sultanla, Alevi Bektaşi Federasyonuyla kavgalı olduğu için bu konuşmayı yok sayabileceğini sanmaktadır. Ama o konuşma yapılmıştır, alkışlanmıştır ve kayıtlardadır.

O gün şenlikte ABF Örgütlenme sekreteri Mustafa Özarslan, ABF Genel Saymanı Köksal Yıldırım, Karaca Ahmet Derneği Başkanı Muharrem Ercan, Ankara Cemevleri yaptırma Derneği Başkanı Mehmet Uzuner, Divriğililer Derneği Başkanı Ali Yılmaz, Çorum-Der Başkanı A. Haydar Şahin, Ozan Der Başkanı Sinemi ve daha adını sayamadığım birçok canımızın varlığı yok sayılarak kim ne kazanabilir? Yine şenliğe AABK Genel Başkanının, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanının, Hacı Bektaş Dernekleri Genel Başkanının da davetli olduğunu Turan bilmiyor olabilir mi?

ALİ YILDIRIM KANKİLERİ

Turan yalnız bana saldırmakla kalmıyor, başta Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Derneği yöneticileri olmak üzere Aleviliğe dair ortak düşünceleri paylaştığız arkadaşlara da saldırıyor ve onları “kanki? ilan ediyor.

Bizlere “Zavallı? diyerek hakaret ediyor!

Ne edep değil mi?

Kimmiş Ali Yıldırım kankileri, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel başkanı Ali Balkız, ABF Genel Sekreteri Av. Kazım Genç, Pir Sultan Genel Başkanı Av.Fevzi Gümüş, Divriğililer Derneği başkanı Av.Ali Yılmaz?

Neymiş suçumuz CHP Genel Merkez’inde düzenlenen geleneksel aşure törenine katılmışız! Kime biat etmişiz, hangi ilkemizden ödün vermişiz? Turan’a göre bu soru gereksiz, aşure düzenleyen CHP ise suçlamak için bu yeterli.

Peki sözgelimi 22 Temmuz seçimlerinde oylarının % 90′ını CHP’ye kullanan Alevilere ne diyecek Turan? Kuşkusuz en az onlar da Ali Yıldırım ve kankileri kadar suçludur!

Onurlu duruş, dik duruş gidilen yerle katılan toplantıyla ilgili olmaktan çok gidenin katılanın kimliğiyle kişiliğiyle, ordaki tavırlarıyla ilgili değil midir?

ALEVİLERE SİYASET YASAĞI MI VAR

Turan’ın bir başka saldırı konusunu da “Ali Yıldırım’ın belediye başkanı adayı olduğu? iddiası oluşturuyor. Sistemin Alevilere yönelik bir siyaset yasağı olduğu biliniyor! Turanın siyaset yasağı koyduğunu ise bu yazıyla haberdar öğreniyoruz.

Alevi kökenli insanlar siyaset yapmayacak mı, milletvekili- belediye başkanı vs. adayı olmayacak mı?

Turan’ın bilmediği bir şeyi ben açıklayım, benim bütün siyasi faaliyetlerim en üst örgütümüzün bilgisi dahilindedir ve Alevilerin kırmızı çizgileriyle örtüşen bir çizgi üzerindedir.

Turan kendi kafasındaki düşünceleri, geliştirmeyi hayal ettiği projeleri tüm Alevilere giydirmek istiyor olabilir. Ama onun kafası somut hayatı pek ilgilendirmiyor. Kendi projeleri doğru, onun dışındakilerin arayışları yanlış. Ne güzel değil mi!

Turan gibi hiçbir örgütsel sorumluluğu olmayan, sırtında yumurta küfesi taşımayan arkadaşların işleri doğrusu çok kolay, ona göre sloganlar her şeyi çözüyor.

Oya Alevi toplumunun gerek inançsal olarak gerek hayata dair ciddi sorunları var. Ve hemen yarın hayatlarında bir değişim, bir iyileşme olsun istiyorlar. Bir şeyi başarmak, umutlanmak istiyorlar. Ham hayaller peşinde koşmak değil.

HÜSEYİN GAZİ KONUŞMAMDA NE SÖYLEDİM

Turan benim konuşmamda eğilip büküldüğümü, ilkelerden taviz verdiğimi, aday olmak için birilerine yağ çektiğim iftirasında bulunuyor.
Konuşmam kayıtlıdır. O konuşma alandaki binlerce insan tarafından takdirle karşılanmışıtr. O konuşmayı TV de izleyen Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan insanlardan onlarca kutlama telefonu aldım. Turan dışında bir insan da çıkıp olumsuz bir söz söylemedi.

Çünkü o konuşma Alevilerin temel sorunlarına dikkat çekiyor ve muhatap AKP karanlığından bir an önce kurtulmamız gereğine işaret ediyordu:
Cemevleri konusuna değindim, cemevlerini ibadethane saymamanın vicdansızlık olduğunu ifade ettim.

Zorunlu din dersleri konusuna değindim ve bunun çocuklara yönelik bir işkence olduğunu dile getirdim, iktidarın AİHM ve Danıştay kararlarını uygulamadığını, bunun da bir vicdansızlık olduğunu vurguladım.

2 Temmuz katliamının yaşandığı Madımak Oteline AKP belediyesinin et lokantası olarak faaliyet göstermek üzere ruhsat verdiğini, bunun da bir vicdansızlık olduğunu söyleyerek, CHP’nin Madımak’ın müze olması yönünde kanun teklifi vermiş olmasının önemine değindim.

Alevilerin kırmızı çizgilerini dile getirdim. Alevilerin laiklik, cumhuriyet, demokrasi değerlerinden asla vazgeçmeyeceğini, taviz vermeyeceklerini, çünkü Alevilerin bu ilkelere yaşamsal değer atfettiklerinin altını çizdim.

Laikliği özellikle vurguladım. AKP yalakalarının, tatlı su aydınlarının laiklik de neymiş, laiklik karın doyurmaz yaklaşımının ne kadar vahim olduğunu belirtmek için, belki laiklik karın doyurmaz ama laiklik insanları bir başkasının ihsanına muhtaç olmaksızın barış ve kardeşlik içerisinde yaşatan bir ilkedir vurgusunu yaptım. Benim gibi Türkiye’nin gerçek anlamda laik bir ülke olmadığını ısrarla vurgulayan birine “Türkiye laik kalacaktır? şeklinde söz söylediğim için geri adım atı demek için elbette insafsız olmak gerekir. Bu sözün varolanı kutsamak değil varolan minimuma dahi sahip çıkmak gerektiği anlamına geldiğini anlamamak için herhalde yeminli Ali Yıldırım karşıtı olmak gerekir.

Yaptığım konuşmayı büyük medya kuruluşları “Alevilerden hükümete ağır eleştiri? şeklinde anladı, özetledi ve haberleştirdi. Doğrusu, normali ve makul olanı da bu idi.

ELEŞTİRİ İLERLEMENİN KAYNAĞIDIR YALAN İSE ÇÜRÜTÜR

Eleştiri iyidir. İlerlemenin kaynağıdır ve yürümek için gereklidir. Eleştirenin varsa dostun var demektir.

Yalan ise insanı çürütür. Alevilikte büyük suçlardan sayılır. İnsan durduk yerde neden yalan söyler? Bu durumda hastalıklı bir vaka var demektir ki yazıktır.

İftira kötülüktür. Üzerine atılanı üzer. Ama asıl olarak dönüp sahibini bulur.
Turan Eser’in yalan ve iftiralarına dair başlıklar yukarıya alınmış ve yanıtlanmıştır. Bu durum elbette Alevi toplumu adına utanç vericidir. Elbette bu duruma en çok sevinenler yeminli alevi düşmanlarıdır, yesinler birbirlerini diyerek ellerini ovuşturanlardır.

Ama maalesef “her ağacın kurdu kendinden olur?.

Aleviyolu...
Administrator
Yoldaşlar Kılıçları Çekti...
HÜSEYİN GAZİ ŞENLİĞİNDE DENİZ BAYKAL VE ALEVİSİZ SİYASETİN YENİ AÇILIMI[Resim: 1199b00667.jpg]
Turan Eser

Yer Hüseyin Gazi Türbesi. Bu yılın baş konuğu parti CHP ve onun Genel Başkanı Deniz Baykal ve Genel Sekreteri Önder Sav’dı. Geçen yıl ise DSP ve DSP Genel Başkanı Zeki Sezer davet edilmişti. Davet edilen parti ve Genel Başkanların kimler olacağı, Hüseyin Gazi yöneticilerinden Ali Yıldırım ve Gülağ Öz’ün kişisel ihtiyacına göre belirleniyor. Mart 2009 yılında yapılacak yerel seçimlerinde, Çankaya Belediye Başkanı ya da belediye meclis üyesi olmak için Hüseyin Gazi Derneği yönetiminde Ali Yıldırım kişisel olarak yola çıkmış durumdadır. Dolaysıyla, bu yıl sayın Deniz Baykal ve Genel Sekreteri Önder Sav davet edilmesi tesadüf değildir.

Peki “72 millete, solun tüm renklerine eşit gözle bakan” Ali Yıldırım ve Gülağ Öz, neden 14 Eylül’de yapılan Hüseyin gazi şenliklerine, “yerel seçimlerde güçlü ya da şansı olmadığı” düşünülen ya da düşünsel ilkelere bağlı olan soldan partiler ve demokratik örgütler davet etmedi? SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, DTP genel başkanı Ahmet Türk, 10 Aralık Hareketi, DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Halkevleri gibi demokrasi güçleri neden davet edilmedi? Mesela sayın Zeki Sezer son birkaç yıldır Hüseyin Gazi’ye önemli destek sundu ve bu etkinliğe son birkaç yıldır sadece o davet edilirdi. Bu yıl “pabuçları dama atılmış” olduklarını öğreniyoruz. Bu bir iddia değildir. Bu partilerin genel başkanları davet edilmediklerini genel merkezlerinden ve genel başkanların (sayın Sezer ve sayın Karayalçın, sayın Uras, Sayın Tüzel, Sayın Türk’ten) kendilerinden dinledim. Ali Yıldırım’a göre onlar solcudur! Baraj sorunu vardır. Ali Yıldırım’lı ve Gülag Öz’lü Hüseyin Gazi Derneği’ne de, ilkeleri önemsemeyen ve baraj derdi olmayan çizgisiz ama seçilme şansı “büyük parti” lazım. Pirsultan çizgisinin “inancı, bilinci ve direci” ezberini sadece lafta savunanların, bu duruşun gerçekliğiyle alakası olmayan siyasal yapılanmalarla ilişkilenmesinin başka bir ne tür bir açıklaması olabilir ki? CHP Genel Merkezindeki Aşureli günlerin ardından, bugünün geleceği belli değil miydi? Siyasal partilerle ilişkileri Alevilerin ve Türkiye’nin genel ihtiyaçları yerine, özel ve kişisel ihtiyaçlarına göre kuranların, kırılgan duruşunu, “pir sultan duruşu”na nasıl benzetebiliriz ki?

Alevi toplumun siyasal alandaki ortak duruşu, örgütlü duruşunu sağlamak yerine, çözümlerin değil, sorunların siyaset adresine biat eden ve kişisel kurtuluş yolu, Alevi öğretisinin gösterdiği yol olamaz. Bu yol, dünde yaşandığı gibi, kişilerin kendi ikbalini kurtarma yoludur. Bu yol ise çıkmaz yoldur. Çünkü Alevi öğretisi, kurtuluşun tek başına olmadığını gösteren ve öğütleyen bir yoldur. Bu yolu kişiselleştirenler, Alevi toplumunun haklı davasını siyaset alanında güçsüz kılmaya hizmet ediyor demektir. Alevilerin açığa çıkan toplumsal ve örgütsel gücünü siyaset alanından bir taraf haline getirmek yerine, bu toplumun kimliğini kullanarak, tabela dernekleri ile ortaya çıkıp, kişisel kurtuluşa alet etmek, tam anlamıyla bir zayıflıktır.
Bu zayıflığın en büyük örneği ise, Alevi hareketinin örgütlü gücünü açığa çıkarmak ve Alevilerin birliğine ev sahipliği yapmak için Hüseyin Gazi şenliğinde, ABF, AABK, HBVAKV, AKD (eski HBVKTD), PSAKD ve Avrupa’da tüm ülke federasyonlarımızın genel başkanlarını kürsünden konuşturmak varken, SHP, DSP, DTP, ÖDP, EMEP, 10 Aralık Hareketi, DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Halkevleri’nin Genel Başkanlarını konuşturmak varken, sadece kişisel çıkarı ve kişisel geleceği beslemek için CHP’ye sıkışmak, bir zayıflık göstergesi olup, kişisel kurtuluş arayanların başvuracağı “medet kapısıdır.” Alevilerin kendi kapılarını, Türkiye siyasetinin medet kapısı haline getirmek yerine, çözümün değil, sorunun partisini medet kapısı olarak benimsemek, ağzınızda eksik etmediğiniz “Pir sultan” duruşu değildir. Bu kişilere de “Bozatlı Hızır yardımcı olmaz” Bu büyük Ozan Veysel’in dediği gibi “Bu dava insanlık davası olmaz” olsa olsa Ali ile Gülağ’ın kişisel kurtuluş davası olur.

BAYKAL MARİFETİNİN İDEOLOJİK IZDÜŞÜMÜ ve ALEVİSİZ 1197 KELİMESİ

CHP ve Genel Başkanı Deniz Baykal Hüseyin Gazi şenliğinde uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasını TV’den dikkatle dinleme fırsatı bulduk. Sonra konuşmasının yazılı metni Internet sayfalarına düştü. Sayın Baykal’ın konuşması tam olarak 1997 adet kelimeden oluşmuş. Bir Alevi derneğinin etkinliğinde ve Alevilere konuşmuş. Tam 1997 kelime kullanmış. Sorun, sayın Baykal’ın konuşmasında kaç kelime kullandığı değil. Takıntım bu da değil. Taktığım meselenin kendisi, Alevi etkinliğinde politik bir ağızdan çıkan bu 1997 kelime içerisinde sayın Baykal’ın bir (1) kelime dahi olsa “Alevi”, “Cemevi” sözcüğü kullanmamasıdır. Tüm konuşmasında bir kere olsun “Madımak Müze olsun” demedi. Bir kere olsun “Zorunlu Din dersleri”ne ilişkin görüş belirtmedi. Bir kere olsun “devletin dinsel yapılanmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı”nı şikayet etmedi. Bir kere olsun “Alevi köylerine zorla cami yapılmasını” eleştirmedi.

Baykal peki ne söyledi; “Biz Türkiye’yiz tarihiz, Osmanlı sizin (Aleviler demek istiyor ama dili varmıyor) temsil ettiğiniz değerlerin üzerinde yükseldi.” Oysa Osmanlının yükseliş döneminde, ya da Osmanlının yükseliş değerleri “bizim değerlerimiz” üzerinden olmadı. Gerek resmi Tarih, gerekse sivil tarihsel kayıtlara bakılırsa, Osmanlının yükselişi ve “Osmanlının temsil ettiği değerler” 1517 yılında Sünni halifeliğin bir kurum olarak Osmanlıda yerleşik bir iktidar haline gelmesi başlar. Osmanlı İmparatorluğunda Sünni Ortodoksluk 16. yüzyılın başından itibaren köklü bir şekilde yerleşmiştir. 40 bin Kızılbaş Alevinin katliamını Sünni Ortodoksluğa dayalı halifeliğin ve Şeyhülislam fetvalarıyla simgeleşen Osmanlının Yavuz kıyımı “Alevi değeri” olarak göstermek, ancak tarihi çarpıtmak üzerinden ideolojik yaklaşımı olanlar yapar. Sayın Baykal’ın yaptığı budur.

Anadolu’nun değerleri olan Hacıbektaş-i Veli’yi, Mevlanaları, Yunus Emreleri, Nesimileri, Pir Sultan Abdalları, Baba İshak’ların değer olarak görmeyen bir Osmanlı imparatorluğunu, biz yükseltmedik. Pir Sultanı asan, 40 Bin Kızılbaş Aleviyi katleden Osmanlı’yı Alevi değerlerinin yükselttiğini iddia etmek, ancak bir talihsizlik olarak yorumlanabilir.

Sayın Baykal konuşmasında Alevilere şöyle sesleniyor; “Sizin sayenizde bugün hepimiz o değerleri yüreğimizde yaşatabiliyoruz. Onunla kıvanç duyuyoruz, onunla göğsümüz kabarıyor.” Aslında sayın Baykal’ın göğsünü kabartan ve kıvanç duğduğu, Diyanetli, Zorunlu Din dersli, İmam Hatip Liseli, Türbanlı, Türk İslam sentezi eksende şekillenmiş devlet yapısı, Alevilerin göğsünü kabartmıyor. Baykal’a şirin görünmek için Ali Yıldırım tarafında “Türkiye Laiktir Laik Kalacak” demesi de, Alevilerin göğsünü kabartmıyor.

Sayın Baykal, Alevileri gerçekle uzaktan ve yakından ilgisi olmayan bir konuda akıl çelmeye öalışıyor ve diyor ki; “Hepimiz bilmeliyiz ki bu toplumda birbirine eşit insanlarız. Mezhebimiz ne olursa olsun, inancımız ne olursa olsun hepimiz bu memleketin eşit vatandaşlarıyız.” Peki Sayın Baykal, herkes bu memlekette eşit ise, Aleviler, Kürtler, İşçiler, Gayri Müslimler, Kadınlar, İşsizler, gençler, yoksular neden eşitlik istiyor. Eşit haklar için verilen bu mücadeleler neden yürütülür?

Kamu emekçileri, işçiler neden sokakta, diye merak etmiyor musunuz? “Sosyal demokrat” politika, sömürülen emeğin eşit haklara sahip olmadığı bir ülkede, nasıl olur da “eşit vatandaş” olur?

Herkes bu ülkede eşit ise, “ötekiler” nasıl yaratıldı? AB İlerleme raporları neden eşitsizlikleri bir bir sıralıyor? Bu ülkede eşitsizliğin mağduru olanlar, neden hukuksal ve siyasi mücadeleyi yükseltmek isterler? Bu konuşmayı yaptığınız Hüseyin Gazi semtinde bir kahvede içtiğiniz çaya 5 kuruş öderken, ikamet ettiğiniz Angora Villalarında bir çağ için on misli, yani 5 YTL ödenmesinin arkasında ki, gelir adaletsizliğini ve eşitsizliğini görmemek için nasıl bir sosyal demokrat olmak gerekir?

Sayın Baykal’ın değişmeyen statükocu retoriğine göre ” Siz (Aleviler demek istiyor) Türkiye’mizin, demokrasinin güvencesidir. Laik toplum anlayışımızın güvencesidir. Cumhuriyetimizin güvencesidir.” ‘Laikliğin sigortasıdır” Bu ezber nedense sadece lafta kalır. Hiç bir maddi temeli yoktur. Alevilerin katılımcı bir demokrasi, demokratik ve herkesin cumhuriyeti ve özgürlükçü laiklik konusundaki duruşu nettir. Fakat sayın Baykal’ın savunduğu Laiklik, Cumhuriyet ve demokrasi anlayışı ile Alevi toplumun özlemini duyduğu bu değerler arasında ciddi politik farklar vardır. Sayın Baykal Türk İslam sentezinden beslenmiş siyaset retoriğinden kurtulmuş değildir. Siyasette tekçiliği rehber edinmiş ve sosyal demokrasinin evrensel değer ve ilkeleriyle uyum içinde olamayan bir siyasi eksende durmaktadır.

Sayın Baykal’ın Aleviler bir emniyet sibobu ve güvenlik politikasının işlevi olarak gören “güvence” ve “sigorta” yaklaşımı tehlikelidir. Alevilerin Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’de ve daha bir çok yer ve olayda “sigortası” atılırken, bu “eşitlikçi güvenlikçi” CHP nerdeydi?

Alevi hareketinin bütünlüğü ve birliğinden oluşacak güç yaratma yerine, Hüseyin Gazi Derneği adına konuşan Ali Yıldırım ve Gülağ Öz’ün kişisel menfaatleri için, Alevi değerlerini kullanarak, CHP’ye teslim oluşun mühendisliğini yapmaktadırlar.

Ev sahibi Ali Yıldırım ve Gülağ Öz baş misafiri sayın Baykal’a Ali Yıldırım’ın “Osmanlı Engizisyonu Zulmün Tarihi” adlı kitabını okumasını önermelidir. Konuşmayı alkışlama yerine Ali Yıldırım o kürsüden, “Sayın Baykal Osmanlı dönemi öyle değil, böyledir, Bizim bir adımız var. Biz Aleviyiz” demeliydi, “CHP’ye yıllardır oy veren ve CHP’nin %85 seçmeni haline gelmiş Alevilerin sorunları karşısında açıktan tutum alın” demeliydi. “Sayın Baykal evimizde, ocağımızda ve cemevimizde tam 1997 kelime kullandınız. İçinde tek bir Alevi, cemevi kelimesi geçmedi. Bizim adımızı telaffuz etmeniz çok mu zor?” diye Ali Yıldırım sormalıydı. Hem de seçimlerde aday olmasının engelleneceğini bile bile konuşmalıydı. İşte o zaman biz Pir Sultan duruşundan bahsedebilirdik.

SORUNLARIMIZ VE GELECEĞİMİZ CHP’NİN İNSAFINA BIRAKILAMAZ

Alevilerin asırlardır süregelen ciddi toplumsal sorunları, siyaset alanında CHP’nin insafına bırakılacak kadar değersiz değildir. CHP’nin insafına bırakılmış Alevi sorununda çözüm arayışı ve yolunu benimsemenin, Alevi toplumuna bedeli yüksek olmuştur. Kaybolan onlarca koca yıl geçti. Kendisi olamayanların, resmi politikanın ürünü olan Asimilasyonun mağduriyetine açık bir durumda olduğunu kabul etmek gerekir. Ali Yıldırım ve Gülağ Öz’e düşen asıl görev, CHP’nin “Aleviler laikliğin güvencesidir, sigortasıdır” ve “Aleviler bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır” yalanı ile Alevileri kandırmaya ve oyalamaya dönük yüzünü açığa çıkartmak olmalıydı. Ali Yıldırım bunu yapmadığı gibi, aksine CHP siyasetinin Aleviler dolgu malzemesi olarak kullanmasına taşeronluk yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Er ya da geç, Aleviler olarak, Baykal’lı ve Sav’lı CHP’nin “tabanı” ve kitlesel açıdan “cari açıklarını” doldurma amaçlı kullanılan kitlesi olmaktan çıkacaktır.

BAYKAL SEÇİM BONCUĞU DAĞITTI, SADECE MART AYINA KADAR OYALANIN DİYE

Asıl bombayı Baykal sona bıraktı ve her seçim öncesi olduğu gibi Alevileri çantada keklik gören özgüvenle, kendinde menkul bazı Alevi yöneticilerinin içini gıdıklayan konuşmasının finalini yaptı; “Sosyal demokraside sizinle birlikte iktidar olacaktır. Şimdi yerel seçimlere gidiyoruz. Şöyle bir bakıyorum burada bir sürü belediye başkan adayı var. Bir sürü belediye meclis üyesi adayı var” Bu sözlerin üzerinden mesajı alan Ali Yıldırım, daha çok CHP’li ve daha çok “Baykalcı” olmanın ne kadar doğru olduğundan emin olarak, düşünsel rotasını çoktan CHP’ye çevirmişti bile.

ALİ YILDIRIM ARTIK “TÜRKİYE LAİKTİR LAİK KALACAKTIR” SLOGANINA SIĞINIYOR.

14 Eylül 2008 tarihinde sayın Deniz Baykal ve Önder Sav beyin huzurunda ve CHP TV’si olarak bilinen Halk TV’de defalarca yayınlan meşhur ve tarihi konuşmasında yeni siyasal açılımlar yaptı. En önemli yeni değerlendirmesi “Türkiye laiktir, laik kalacaktır. Arkadaşlar, AKP anti laik odaktır” değerlendirmesidir. Bunu slogan attırarak, o gün için Deniz Baykal ve Önder Sav abisinden yıldızlı pekiyi almayı başarmıştır. Fakat kendisini tanıyan ve yıllardır birlikte yürüdüğü Alevi hareketindeki yol arkadaşlarından, kadrolarından ve yöneticilerinden sıfır almıştır.

Bir ay önce 14.08.2008 tarihli yazısında, “Aleviler ülkemizde varolan durumun gerçek anlamda bir laiklik olmadığını biliyorlar görüyorlar eleştiriyorlar ve gerçek anlamda bir laiklik talebinde bulunuyorlar.” [1] değerlendirmesinin geçersiz olduğunu altını çiziyordu. Daha öncede benzer görüşü savunan Ali Yıldırım, Türkiye’nin laik olmadığını, Türkiye, AB ve Alevileri panelindeki konuşmasında da şöyle dile getirmişti; “Devlet sözde şeriatı denetim altında tutacağım gerekçesiyle şeriata olanaklar sunmaktadır. Böyle laiklik olmaz” Peki ne oldu da Ali Yıldırım, Hüseyin Gazi Şenliğine davet ettiği tek Genel Başkan Deniz Baykal ve Önder SAV’ın huzurunda “partimiz” diye başlayıp, “Türkiye Laiktir Laik Kalacaktır” sloganını attırdı? Çankaya Belediye Başkanlığına ya da meclis üyeliğine aday olmanın yolunun, ilkelerden vazgeçmek olduğunu mu bize anlatmaya çalışıyor?

2 TEMMUZ KATLİAMI ŞEHİTLERİMİZİN MÜDAHİL AVUKATI, MADIMAK ÖNÜNDEKİ 50 BİN CANDIR!

Ali Yıldırım, Çankaya Belediye Başkanı ya da sıradan bir meclis üyesi olmak için, Sayın Baykal ve Sayın Önder Sav’ın huzurunda, Türkiye’nin ve Alevilerin onca çözüm bekleyen ve anlatılması gereken sorunu varken, kendisi “2 Temmuz’da Cumhuriyet ve Laikliği yıkmayı amaç edinerek 37 insanı katleden katillerin avukatlığını Refah Partisi kurucularından milletvekili Şevket Kazan yapmaktadır. Sivas mağdurlarının, Sivas’ta yakılanların avukatı ise Önder Sav’dır. Yakan ve yakılanların savunucuları karşı karşıyadır” sözleriyle, CHP’de Alevi ve Kürt politikacıların kıyımcısı olarak bilinen şahsın gözüne girmeye çalışmak için Madımak üzerinde siyaset yapmaktadır. Birincisi, Madımak şehidimiz 37 değil, 35′tir. İkinci olmayan laiklik yıkılmaz. Üçüncüsü, Sivas davasının Avukatlığını sadece o dönem Türkiye Barolar Birliği Başkanı olan Önder Sav üzerinde siyaset malzemesi yapmak, bu davanın gerçek Avukatlar ordusunu, şehit ailelerini ve Madımak önüne karanfil bırakan 50 bin canı hiçe saymaktır. Ali Yıldırım’ın isimlerini telaffuz etmediği Sivas avukatlarını biz burada, hafızalarımıza bulandıranlara karşı, bir kez daha güncelleştirelim. 17.08.1993 tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilen “Kamuoyuna Duyuru” başlıklı ve 965 sayılı yazıya göre, Sivas davası için kurulan Sivas davası Komisyonun yer alan avukatların isimleri şöyleydi.

Av. Erdal Merdol, Av. Yaşar Yakın, Av. Necati Yılmaz, Av. Hakkı Süha Okay, Av. Sami Kahraman, Av. Kemal Akkurt, Av. Halit Çelenk, Av. Eralp Özgen, Av. Şenal Sarıhan, Av. Mehdi Bektaş, Av. İsmail Hakkı Konar, Av. Metin Karadeniz, Av. Ali Sarıgül, Av. Süleyman Ateş ve Av. Veli Devecioğlu’dur. Sivas davasının daha sonraki aşamaların 250 civarından Avukat daha bu davanın avukatlığını üstlenmiştir. Burada ilginç bir detayı ıskalarsak, aynı zamanda Avukat olan Ali Yıldırım’ın Sivas davasına ilgisini atlamış oluruz. O detay ise, Sivas davasında desteğini inkar etmediğimiz sayın Önder Sav’ı çok öne çıkaran Av. Ali Yıldırım, Sivas davasının avukatı bile olmamıştır.
Bu bölüme ilişkin, Ali Yıldırım’a nasihatimiz, ancak yerel seçimlerdeki kişisel savaşın için Alevi değerlerini ve Madımak davasını kullanmamaya özen göstermesi olabilir.

ALİ YILDIRIM İÇİN CHP’Lİ VE BAYKALCI OLMAK, YOLDAN DA, CÜMLEDEN DE ULUDUR.

Belirleyici olanın, yol ve ilke olmadığını, Ali Yıldırım ve Gülağ Öz’ün eskiden beri süregelen ilişki tarzından tanıyoruz. Hüseyin Gazi Derneği Başkanı Gülağ Öz ve Ali Yıldırım’ın bilinip de, tartışılmayan ve eleştirilmeye yanlışları oldukça kalabalıktır. Örneğin Fetullahçı proje olan Abant platformuna bu iki arkadaş katıldı ve Abant platformunun sekreteryası konaklama masraflarını karşıladı. Ali Yıldırım Abant Platformunu ilk gün tanımlarken, “bir sivil toplum kuruluşu olarak özgürlükçü demokrasiden ve eşitlikten yana çağdaş insan haklarına saygılı bir platform olarak” söz etti. Sonra bu platformda Reha Çamuroğlunun ismi öne çıkınca, sempozyumun sonuç bildirgesine, Sünni ulemanın “Alevi tanımı” getirmez diye itirazcılığa başvurdu.
Hüseyin Gazi Derneği yönetiminden Gülağ Öz ve Ali Yıldırım katıldığı sempozyumun, Fetullahçı proje olduğunu bilmiyor muydu? Madem Fettulahçı akım ve AKP “anti laik odak” neden bu odağın toplantısına katılır, konaklamasını kabul eder ve anti laik odak için “özgürlükçü, demokrasiden ve eşitlikten yana çağdaş insan haklarına saygılı bir platform” diye bahsedersin. İbre başkasına dönünce neden itiraz edersiniz.
Dün CHP’yi yerden yere vururken, şimdi neden CHP’yi adres gösterirsin? Gerçekte bu duruşun bir adı var mı?

MİNAREYİ ÇALAN KILIFINI HAZIRLARMIŞ, AMA BU KILIF MİNAREYE UYMAMIŞ!

Ali Yıldırım raydan çıkışının kılıfını da bulmuş ve bizi şu argümanla ikna etmeğe çalışıyor; “Kadim bir sol atasözümüz vardır, Somut koşulların somut tahlilini yapacaksın! Her hareket her fiil kendi koşulları içerisinde, amacına ve sonuçlarına bakılarak ele alınacak. Dere akıp giderken içinde yıkandığın su aynı su değil.” Fakat bu argüman ancak, kişinin içinde bulunduğu kritik durumu ve toplumcu düşünmek yerine, bireysel kurtuluşu haklı çıkarmaya çalıştığını gösterir. Toplumsal bir değeri yoktur. Ali Yıldırım kendi CHP tutsaklığına kılıf arıyor. CHP’deki politik yaşamı Alevilere ve Kürtlere dar eden, Çerkez örgütlenmesine dönüştüren, Önder SAV hayranlığını ve CHP Genel merkezinde, Baykal’ın himayesinde gerçekleşen Aşure etkinliğine, kankileriyle katılma zavallılığını örtmek içinde, “devrimci insan her zaman toplumsal çıkarlara göre ezilenlerin çıkarlarına göre iktidara karşı tavır geliştirecek.”[2] diye, Alevi kurumlarını salak yerine koymayı da ihmal etmiyor.

Eğer Aleviler samimi olmayan ve sadece bireysel rant ve çıkar için kullanılan ajitasyon ve kuru sıkılara pabuç bıraksaydı, bugün bu devasal örgütlerin iradesi oluşmazdı. Kişilerin konumu ne olursa olsun, Alevi toplumunun ortak iradesinden bağımsız davranan ve bu toplumun değerlerini kişisel ikbal için kullananların, toplumsal, örgütsel ve siyasal hayatta hiçbir değeri olmaz. Nalıncı keseri gibi kendine yontanları kabul eden bünyeler olabilir. Bu CHP’de mevcuttur. Ama bunu Alevi hareketinde denemeye kalkanları durumları orta yerde duruyor.

ÇÖZÜMÜN RESMİNİ 2 TEMMUZ SICAĞINDA MADIMAK OTELİ ÖNÜNDE GÖRDÜK

Alevi hareketinin gerek kendisi için kimlik ekseninde dile getirdiği, Cem evlerinin yasal statüye kavuşturulması, Alevi kimliğinin tanınması gibi talepler, gerek özgürlükçü laiklik eksenin dile getirdiği zorunlu din derslerinin ve Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması gibi talepler, gerekse cumhuriyetin evrensel değerlerle buluşabilmesi, Türkiye’deki farklı kimlikleri eşit şekilde kucaklayabilmesi için demokratikleşmesi, hukuk anlayışımızın evrensel ilkelerle buluşabilmesi, sosyal devletin insan hakları ekseninde yeniden tanımlanabilmesi konusundaki talep ve yaklaşımları, siyasal alanda cevap bulamamıştır. Yani Alevilerin gerek kimlik ekseninde, gerekse ülke ve tüm toplumsal kesimlerin için talep ettiği demokratikleşme talebi karşısında siyaset tıkanmış ve siyasi iktidarlar ise statükonun devamı için “durmak yok, yola devam” demiştir. CHP ise bu durum karşısında çözümle değil, siyaseti çatışma ile beslemiş ve statükonun devamını savunmuştur.

Ne Ali Yıldırım, ne de başka bir güç, Alevilere ve Türkiye’nin diğer demokrasi güçlerine, Ergenekon Avukatlığı yapan siyaseti adres göstermesin. Bu duruş bir Pir Sultan duruşu değildir. CHP asla dik durmayı savunanların duracağı ve adresi olamaz. Alevi hareketi nasıl bir siyaset birliği oluşturmak için bu yıl Madımak oteli önünde 50 bin kişiyle göstermiştir. Bu yıl Madımak önünde Alevi Hareketi, DSP, SHP, DTP, ÖDP, EMEP, TKP, 10 Aralık hareketi, DİSK, KESK, TMMOB, TTB, HALKEVLERİ ve on binlerce can vardı. Halk vardı. Halkın özlediği solun tüm gücü vardı.

Ama Madımak önünde ne Baykal vardı! Ne de Önder Sav!

Öyleyse 2009 yerel seçimlerinde adres bellidir. Bireysel tercihlerin ve çıkarların siyasi adresini zaten biliyoruz, ama toplumcu ve toplumsal düşünüşün tercihi bellidir; 2008 yılında Madımak önünde buluşanların siyasi güç birliğini yaratmaktır. Demokratik bir Türkiye’nin yaratılması ancak bu güçlerle mümkün olur. Tarikatçı ve ittihatçıların kavgasından beslenmek yerine, her iki kesimin siyasal hegemonyasını kırmak, onun yerine özgürlüklerden, demokrasiden, barıştan, eşitlikten, emekten, laiklikten, ve demokratik cumhuriyetten yana hukuka dayalı, katılımcı ve sosyal bir Türkiye inşa etmek gerekir.

Şimdi “Dava insanlık davasıdır” diyenler beri gelsin, Çünkü Bozatlı Hızır sadece onların yardımcısıdır.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.