You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992

Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992

Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
]UĞUR MUMCU

Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü. FAŞİZMİN EN BÜYÜK KATLİAMLARINDAN BİRİNE UĞRAMIŞTIR
"Atatürk büyüktür, ruhu Ali’ dir"
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
Uğur Mumcu özlemle anılıyor.. İşte detaylar..

CHP Kadıköy İl Örgütü tarafından her yıl düzenlenen Uğur Mumcu için 24 Ocak 2009 günü saat 17.oo`de Kadıköy İskele Meydanı Atatürk Anıtı önünde yapılacak töreninin ardından başlayacak olan; Uğur Mumcu Saygı Yürüyüşü Altıyol`da basın açıklaması ile sona erecek.


Katılımcılar daha sonra;Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenen 24 Ocak 2009 günü saat 20.00`de CKM` de gerçekleşecek olan UĞUR MUMCU ANMA GECESİ`ne katılacaklar.


GAZETECİ UĞUR MUMCU ve TÜM DEMOKRASİ ŞEHİTLERİNİ ANMA GECESİ


Tarih: 24 Ocak 2009


Saat: 20.00


Yer : Caddebostan Kültür Merkezi


`Ölümsüzlüğünün 15. Yılında Uğur Mumcu`


Konuşmacı: Mustafa Balbay


`Sakıncalı Piyade`


Tiyatro: Su Gösteri Sanatları Sahnesi


BASIN BÜLTENİ


UNUTMADIK,


UNUTTURMAYACAĞIZ...


UĞUR MUMCU VE TÜM DEMOKRASİ ŞEHİTLERİNİ ANMA GECESİ


Arabasına konulan Bombalı saldırı sonucu Ankara`daki evinin önünde öldürülen Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ölümünün 15.yıldönümünde anılıyor. Kadıköy Belediyesi her yıl olduğu gibi bu yılda başta Uğur Mumcu olmak üzere tüm Demokrasi Şehitlerini, Mumcu`nun katledildiği gün olan 24 Ocak tarihinde, Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen etkinlikte özlemle anıyor.


Gazeteci Uğur Mumcu ve Tüm Demokrasi Şehitlerini Anma Gecesi, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi`nde gerçekleştirilecek. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk`ün açılış konuşmasını yapacağı geceye, Mumcu ile uzun yıllar birlikte çalışan yakın dostu Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Gazeteci Yazar Mustafa Balbay, konuşmacı olarak katılacak. Geceye katılmak için Ankara`dan gelecek olan Balbay, günümüze kadar halen aydınlatılamayan Mumcu`nun katledilmesini, soruşturmadaki son durumu ve Mumcu ile ilgili anılarını katılımcılarla paylaşacak.


Uğur Mumcu`nun 12 Mart dönemine ilişkin yazdığı, tiyatro tarihimizin tek belgesel oyunu olma özelliğini taşıyan, sıkıyönetim mahkemeleri, askerlik anıları ve cezaevi sürecini anlattığı `Sakıncalı Piyade` adlı oyunu ise Su Gösteri Sanatları Sahnesi oyuncuları tarafından sergilenecek.


Su Gösteri Sanatları Sahnesi


`Sakıncalı Piyade`


Yazan: Uğur Mumcu


Yöneten: Mehmet Ulay


Oyuncular: Mehmet Ulay, Orhan Aydın, Recep Yener, Mustafa Kırantepe, Tamer Özceviz, Deniz Atam; Cenk Şengül, Cansu Fırıncı, Şenol Şahin ve Oğuz Tunç


Sakıncalı Piyade, 12 Mart karanlığının tiyatro tarihimizdeki tek belgesel oyunudur. Türkiye yazın ve gazetecilik yaşamının en güçlü kalemlerinden biri olan Uğur Mumcu`nun usta işi oyunu; sıkıyönetim mahkemeleri, askerlik anıları ile cezaevleri sürecini birlikte anlatır.


Sayfa Düzeni: Tenise Yalçın


Kaynak: İleti-Davetiye

"Atatürk büyüktür, ruhu Ali’ dir"
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
MOSSAD ve Barzani

Ortadoğu’nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor.
Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.
MOSSAD, İsrail’in gizli istihbarat örgütüdür.
Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?

Barzani’nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.
Kimse bu ilişkiye, “Hayır olmadı” diyemiyor.
CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD’ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney’de yayınlanan “Israel’s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services” adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü‘nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.
Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

* * *

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra, MOSSAD’ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sh.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel’in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak’tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması’ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından “Kürdistan Demokratik Partisi”ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani’nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail’in Tahran’daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi’nin üstlendiği görev ilginç:
Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani’nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sh. 328-329)
Kitapta, MOSSAD’dan Kürtler’e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

* * *

70’li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor.
“Körfez Savaşı” sırasında Irak’ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)
Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.
Kitapta, Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.
Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...
Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
İlgi belli...
İlişki de belli...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?

Uğur MUMCU, ( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)
"Atatürk büyüktür, ruhu Ali’ dir"
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
[COLOR=maroon]Sesleniş [COLOR=maroon]


Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...

25/08/1975 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nden
ATALAR ATASI GİDER
ANALAR ANASI DÖNER
ERMENİLER BİZİ KÖRLER
DÖK DERSİMİ ZÖHRE ANA


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
UĞUR MUMCU,
her şeyden önce bir demokratik sosyalistti.
UĞUR MUMCU,
demokrattı, herkes için ve her yerde
demokrasiyi savundu.
UĞUR MUMCU,
sosyalistti, emeği ve çalışanın hakkını savundu. Sömürüye, soyguna, talana karşı çıktı.
UĞUR MUMCU,
şiddete karşıydı.
Demokratik çözümleri savundu, barıştan yana oldu.
UĞUR MUMCU,
din tüccarlarına karşı çıktı. Laikliği savundu.

“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi... Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...”
ATALAR ATASI GİDER
ANALAR ANASI DÖNER
ERMENİLER BİZİ KÖRLER
DÖK DERSİMİ ZÖHRE ANA


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
[Resim: Cumhuriyet-24Ocak2003.jpg]


<SPAN style="COLOR: maroon">Uğur Mumcu’dan söz ederken her zaman 'yiğit genç dostum ve değerli meslektaşım', derim. Bu kez de, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak uğruna her tehlikeyi göze alarak, ülkenin dışında ve içinde yuvalanmış Türklük düşmanı bütün islamcı örgütleri - Atatürk'ün devrimci, laik cumhuriyetini emanet ettiği gençlerden biri olarak- usta bir gazetecinin ve her yazdığını belgeye dayandıran bir bilim adamının dikkat ve titizliğiyle araştırdı ve çıkarıp ortaya koydu. Gerçekten kutlanası bir hizmet oldu bu."....
ATALAR ATASI GİDER
ANALAR ANASI DÖNER
ERMENİLER BİZİ KÖRLER
DÖK DERSİMİ ZÖHRE ANA


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Posting Freak
Uğur Mumcu-22.08.1942-24.01.1992
Gazeteciliğe ışık tuttu

DERLEYENLER: IŞIK KANSU / İLHAN TAŞCI

ANKARA - Gazetemiz yazarı Uğur Mumcu 'nun terör saldırısı sonucu aramızdan alınışının 11. yıldönümü öncesi, kendisinin gazetecilik anlayışı bir kez daha önem kazandı.

Uğur Mumcu'nun çeşitli söyleşileri ve yazıları, onun araştırmacı gazetecilikten ne anladığı, basın özgürlüğü, basın-iktidar ve sermaye ilişkisi açısından günümüzde de güncelliğini sürdürüyor.

Sorumluluk isteyen meslek

Mumcu, 7 Şubat 1988'de Bulvar gazetesinin gazeteciliğe ilişkin sorularını yanıtlarken, ''Köşe yazarlığı sorumluluk isteyen bir meslek. Her meslekte olduğu gibi köşe yazarlığında da ciddiyet gerek'' dedikten sonra, köşe yazarının niteliklerini şöyle açıklıyor: ''Bir konuyu araştırarak yazmak gerektirir köşe yazarlığı. Her konuda yazmak güç tabii. Fakat bilemediğin konularda tanığa, uzmana ulaşmak gerek. Özellikle çalışmak, kaynaklara inmek, sorunların değerlendirmesini yapmak gibi birtakım sorumluluklar getiren bir meslektir.''

Aynı söyleşide, Mumcu, kendisini ''bütün zamanını gazeteciliğe ayırmış insan'' olarak nitelendirdikten sonra, nasıl çalıştığını da şöyle aktarıyor:

''Sabah 07.30'da kalkarım. Kahvaltı yaptıktan sonra gazeteleri okurum. BBC, dünya radyolarını dinlerim. Ondan sonra da hangi konuda yazı yazacaksam, onunla ilgili temaslar yaparım. Daha sonra da yazıyı yazarım. Öğleden sonra 14.00-15. 00 sıralarında gazeteye giderim. Daha sonra da ertesi günkü konu neyse onunla ilgilenmeye başlarım. Ya parlamentoya giderim ya da konu neyse onunla ilgilenirim.''

Basının durumu

Mumcu'nun Kasım 1984 tarihinde, ''Sakıncasız'' adlı oyununun kitapçığına yazdığı önsöz, bugün basının içinde bulunduğu durumu da gözler önüne seriyor. Önsöz, özetle şöyle: ''Türk basını, tarihinde daha önce tanık olmadığı bir dönemi yaşıyor. Holdinglerin basına el attıkları, yönlendirdikleri, etkiledikleri ve basına yeni bir biçim ve öz verdikleri bu dönem, nerede ve nasıl sergilenmelidir?

Basın özgürlüğünü 3-5 holdingin denetimine veren bu yeni oluşumu devlet elindeki kitle iletişim araçlarıyla eleştirmeye olanak yoktur.

... Basının kendi kendini eleştirmesi, çoğu kez 'kişisel polemik' gibi görünüyor. Böyle olmasa bile böyle niteleniyor, böyle gösteriliyor. Kaldı ki, holding basınını eleştirecek yayın organı da pek kalmış değil. Çünkü sık sık şirket batırıp 'ödeme güçlüğü içine düşen' holdinglerimiz, gazete sahibi olmakta pek hünerli davranmışlardır. Hem böyleleri için karada ölüm de yoktur. Devlet bankalarına sırtınızı dayarsanız, sıkışınca, gazeteyi bir başka holdinge devredersiniz, borç yükünüz devlet bankalarının sırtında kalır, eldeki gazete yine 'piyasa ekonomisinin faziletinden' söz eden satırlar döktürür, olur biter.

Türkiye son yıllarda baş döndürücü gelişmelere tanık oldu. Ben altmışlı yıllardan bu yana okuyan, düşünen, tartışan ve yazan bir insan olarak, bu depremlerin çoğunun içinde yaşadım. Birçok şaşırtıcı gerçeği gözlerimle gördüm, mangalda kül bırakmayan nice keskin devrimcinin holdinglerde kompartıman kapmak için hangi kılıklara girdiklerini içim kan ağlayarak izledim. Devrimci inançların bayrakları gibi dalgalanan yazarların, göz açıp kapayıncaya kadar geçecek bir zaman içinde nasıl işveren sofralarında birer buruşuk peçete olduklarını görmenin acısını yüreğimde duydum. Öğrencilik yıllarında dimdik genç fidanlar gibi duranların, düzenin kirli çarkları arasında birer rüzgâr gülü olduklarını yine içimde kopan fırtınalarla izledim. Bunlar hep oldu, hep yaşandı. Yaşamımın son 25 yılı içinde, cezaevi ranzalarından Babıâli sütunlarına kadar, hemen hemen her yerde 'kişilik erozyonu' na tanık oldum. Kişilikler eriyip gidiyor, değerler yitiyordu. Düzen, kendine karşı çıkanların bir kısmını tek tek tutsak alıyordu. Bu bir dram değil miydi? Kişisel olmaktan çok toplumun dramı değil miydi bu?''

Tam teşekküllü devlet hastanesi

Uğur Mumcu, söyleşide, ''Eski ve yeni nesil gazetecilerin bir değerlendirmesini yapar mısınız'' sorusuna da şu karşılığı veriyor:

''Tabii her dönemin kendisine uygun, özgün koşullarına uygun yazarı çıkar. 1950-1960 döneminin yazarları ayrıdır, yazarlık türü ayrıdır, tek partili dönemin ayrıdır. Zaman ilerledikçe, gazetecilik türü de değişiyor ve daha çok araştırmaya, uzmanlığa dayanan gazetecilik gelişiyor. Ben, eski yazarların görüşlerine katılayım, katılmayayım, şu özellikleri vardır: Sadece gazetecilik yaparlar. Bugün hem gazeteci, hem işadamı, hem ihale takipçisi. Gazetecilik yok. Ben sağ-sol ayırt etmeden söylüyorum, sadece gazetecilik yapan, belli bir düşünceyi açıklayan, sadece araştırma yapan gazeteci, ister İslamcı olsun, ister Marksist olsun, sosyal demokrat olsun hiç ayırt etmem, saygım vardır. Dönekliği de bir ölçüde doğal karşılıyorum. Çünkü Türkiye'de insanlar belli bir gelişme içinde, şu veya bu nedenle düşüncelerinden vazgeçebilirler. Ama, hayatının belli bir döneminde solcu olup sosyalizme dayanan bir insan, 60'ından sonra kapitalist olup sosyalizme saldırırsa, onun yeri basın değildir, tam teşekküllü devlet hastanesidir.''

'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak'

Mumcu, 11 Haziran 1992 tarihli yazısında, toplumun hemen hemen tüm kesimlerince benimsenen ''bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağına'' ilişkin sözünü, şu değerlendirmeye dayandırıyor:

''Bugün gazetecilikteki araştırma konularıyla, okuma, daha doğrusu 'okumama alışkanlığı' üzerinde söyleşelim. Gazeteci, her konuyu bilen ve her konuyu yazan insan değildir. Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan, bu kaynaklarından derlediği haber ve bilgileri yazan ve yayın organları aracılığıyla kamuoyuna sunan adam demektir. Gazetecilik, araştırmayı gerektirir.

... Gazeteci varsayımlar ile değil somut olgular, belgeler, kanıtlar ve haberlerle ilgilenir. Bütün bunları araştırır, inceler ve yazar. Üzüntüyle görüyoruz ki, basında araştırma, inceleme ve soruşturma pek ilgi görmüyor. Yüzeysellik her konuda olduğu gibi gazetecilik alanında da kendini gösteriyor."

Mumcu, 16 Mayıs 1990 günü gazetemizde yayımlanan yazısında ise varsayımlarla, yakıştırmalarla, yapay ve düzmece haber oluşturmanın gazetecilikte hüner sayılmayacağından söz ederek, ''Bu tür gazetecilik, gazete ve gazetecilere duyulacak saygıyı azaltır. Bundan da basın özgürlüğü ve basının kendisi zarar görür'' görüşünü savunuyor.
ATALAR ATASI GİDER
ANALAR ANASI DÖNER
ERMENİLER BİZİ KÖRLER
DÖK DERSİMİ ZÖHRE ANA


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.