Köroğlu'na Değişik Bir bakış
Köroğlu Destanı’nında Hz. Ali
Destanlar; millet veya toplumların duygu, düşünce, kimlik ve benliğini en iyi yansıtan anlatım türlerindendir. Köroğlu Destanı bunlardandır. Köroğlu’nun tarihi kişiliğinde olduğu gibi doğup büyüdüğü ve yaşadığı yerler hakkında da değişik görüşler vardır. Destanın Türk dünyasının hemen her bölgesinde yaygınlığı göz önüne alınırsa Türk kültür, tarih ve dil varlığı içindeki önemi daha iyi anlaşılır. Köroğlu Destanı; görünen kuvvet olarak bir yanıyla Köroğlu ve atı Kır At’ın; diğer yanıyla gizli güçlerin, yani görünmeyen kuvvet olarak da Hz. Ali Destanı'dır diyebiliriz.
Destanda yer alan her hikâyede Hz. Ali manevi güç kaynağı olarak rol oynar. Onun yönlendirmediği veya karışmadığı olay yok gibidir. Hz. Ali’nin tayin ediciliği, yol göstericiliğinde gelişir, çeşitlenir. Köroğlu, bu batın âleminden zahir âleme geçtikten sonra rüyada Hz. Ali’nin çizdiği yönü, yolu, olayları sırasıyla gerçekleştirir. Hz. Ali, Köroğlu’ya ummanda; kullanacağı yöntemleri, gelişecek olayları, gidilen yerdeki durumu, şehrin grafiğini, kalenin kapılarını, şehirde kendisine yardımcı olabilecek kişileri vb. bildirir. Köroğlu’ya buraya gitmek ve olayları sırasıyla gerçekleştirmek düşer. Şehir, bozkır insanı için bilinmezliklerle doludur. Bu ortam Köroğlu’ya yabancıdır. Bu ortamdan Hz. Ali veya ona inanan Kalenderlerin yardımıyla çıkabilir.
Destanda Köroğlu’nun ilk adı Rövşen olarak geçer. Annesi Rövşen’e hamileyken ölmüş, Rövşen, "gör"de (mezar) doğmuştur. Rövşen’in koruyucusu Hızır’dır. Karanlıktan aydınlığa (mezardan gün yüzüne) çıkan anlamına gelen "Rövşen" adını da Hızır koyar, ona el vurur, nefes verir. Rövşen Hızır’ın nefes evladıdır.
Rövşen, çocuk yaştayken tayını kaybeder. Üç gün gider, yorulur, bir çınarın altında uykuya dalar. Üçyüzaltmış eren toplanır Rövşen’i muradına erdirmeye karar verirler. Onu bayıltır, karnını keser, ciğerini yıkar, temizler, nurla doldurur ve "el" verirler. Kırklar "Şeraben tahur"dan bir kadeh sunarlar. "Hazret-i Ali şir hûda pir" bir nara atar, Köroğlu’nun tayı kişneyerek gelir. Atının binit takımlarını, savaş âletlerini verirler. Üç dilekte bulunmasını isterler. Köroğlu erenlerden üç dilekte bulunur. İlk olarak kendisiyle atına yüzyirmi yaş verilmesini, yüzyirmi yerinden yaralansa da yıldızlar çıktığında bu yaraların iyileşmesini; ikincisinde kılıcının kâfiri yok etmesini, üçüncüsünde "ahiret için iman, yetmiş iki dili güman" etmesini diler. Erenlerin tümü her üç dileğe de ayrı ayrı "el verirler".
Rövşen erenler ceminde dilemesi istenilen üç dilekten başka bir dilek daha diler ve izinin kaybolmaması için bir evlât ister. Ancak erenler üç dilekten başkasına el vermezler. Rövşen üzülür, ağlar, Hz. Ali Rövşen’in yanına gelir, ona kıyamete kadar adının yaşaması için nefes eder, beline kılıç kuşatır. Hızır’ın Rövşen koyduğu adı "hanım adı, koç yiğit adı değil" diyerek beğenmez. Rövşen’in görde (mezarda) doğduğunu duyunca adını mezarda doğan anlamında "Göroğlu" koyar.
Destan Köroğlu adının yüzlerce yıl yaşamasının, sonsuza kadar yaşayacağının sebebini Hz. Ali’nin nefesine bağlar. Hz. Ali bütün erenlerin, pirlerin, Hızır’ın da üstünde yer alan bir varlık olarak destanın merkezine oturur.
Destan metninde Hz. Ali; Pir, Şir, Şir Hüda Pir, Şah-ı Merdan, Şir-i Hayber, Şir-i Dergâh sıfatlarıyla anılır. Hz. Ali sözlü gelenek kültüründe Hızır motifine bağlı olarak geçen daima "hazır ve nazır olma" fonksiyonlarına sahiptir. Sık sık zor durumda kalan Köroğlu Hz. Ali’yi imdadına çağırır. Hz. Ali veya Hızır, kahramana rüyasında veya gerçek olarak hep kıble tarafından görünürler. Kahramanın huzura kavuşacağını sembolize eden bu durum, kutsal bir atmosfer içinde "kıble" ile tasvir edilir. Köroğlu, gücünü aşan noktalarda Şir Hüda Pir’i yani Hz. Ali’yi anar veya hatırlar ve onun yardımıyla zoru başarır. Kimsenin çekemediği yayı gerebilme, atamadığı oku uzak noktalara fırlatabilme özelliklerine sahiptir. Attığı ok yedi fili deler, geçer. İsfahan’da kendi gücü ve Hz. Ali’nin yardımı ile kimsenin elde edemediği ok ve yaya sahip olur. Kalenderlerin piri Hoş Kebil Ahbar, ona, Hz. Ali temalı şiir söyleyince süngüsünü verir. Ayrıca altın yakalı zırh, kolçak, kılıç, teber, altın saplı kama vb. silâhlarla donatır.
Köroğlu; hem maddi, hem de manevi silâhlarla donatılır. Maddi olarak bir savaşçının sahip olduğu her türlü savunma ve saldırı silâhlarına sahiptir. Bunu sağlayan ya Hz. Ali veya Hz. Ali’yi pir kabul eden kalenderler, onu sevenlerdir. Manevi olarak kendisine güç verenler ise Allah, Muhammed, Ali, Hızır, üçler, yediler, kırklar, üçyüzaltmış erenler, pirlerdir. Batındaki bu güce, zahirde Kalanderleri, ak sakallı bilgeleri de eklemek gerekir. Hz. Ali’nin bu güç sağlayıcılar arasında ayrı bir yeri vardır. Köroğlu’nun umudunun tükendiği, gücünün kesildiği, yok oluşa doğru adım attığı anlarda Hz. Ali var olur ve onu düştüğü sıkıntılardan kurtarır. Kahramanın Hz. Ali’yi görmesi, gaipten onun sesini duyması veya saz çalarken Hz. Ali’nin adını zikretmesi kurtuluşun ifadesidir.
Destan metninde Hz. Ali’yi görmek zulümden, dertten, her türlü ihanetten kurtuluştur. Olumsuz gelişen olaylar bu tür rüya ve rüyalarda tersine işler; kahramanın mutluluğuna doğru bir seyir izler. Köroğlu tam yenileceği veya umudunun tükendiği sırada gaipten duyduğu Hz. Ali’nin sesiyle yeniden harekete geçer. Umutsuzluk umuda, yok oluş varlığa, yitip gitmişlik, diriliğe döner. Hz. Ali’den aldığı nefes, şevk ve sesle silkinir, kendine gelir. Kahramanın kesilen kuvveti, kaybolan bilinci, yok olan kudreti, kısacası kahramanı kahraman yapan bütün unsurlar tekmil birden vücuda gelir. Bu; bir tür ölümden sonra yeniden diriliştir. Dirilişi sağlayan kudret ise Hz. Ali tarafından sağlanır. Hz. Ali yardımıyla kahramanlar kimliğine, benliğine, erliğine kavuşur. Başarının sırrı "pir sahibi olmak"la ilgilidir. Piri olmayana Tanrı da yardım etmez. Bu tür insanların söz sahibi olmaya hakkı da yoktur.
Hz. Ali’nin adı özellikle ve genel olarak, manzum metinlerde, Köroğlu’nun veya diğer yakınlarının "mahlâs" hanesinde geçer. Destancının Köroğlu ve yakınlarının Hz. Ali’ye bağlılığını ifade için özellikle bu yolu seçtiği düşünülebilir. Bu dörtlüklerde Köroğlu, yakınları ve oğlu Hz. Ali’ye bağlılığını ona olan sevgisini bildirir ve himmet dilerler.
Köroğlu’dan:
Göroğlu’nun Ali piri geliver,
Bu bir müşkül iştir derdim alıver,
Can Kır At’tan bir işaret veriver,
Bu gün bana medet verir günündür.
Bu da oğlu Erhasan’dan:
Erhasan’a Allah yârdır,
Bize pirler medetkârdır,
Kırklar ile Ali vardır,
Şirin canım kurban ettim.
Köroğlu’ya muhabbet besleyen kişilerden biri olan Babakul’dan:
Babakul der, şem teg göçtü İskender,
Dünyada kim oldu Ali gibi pir,
Süleyman, Hak kıldı, herkese serdar,
Bunlardan bir pirsiz ben seni gördüm.
Evlâtlığı Ayvaz’dan:
Övez Han der Şah-ı Medet Pirlerim,
Her müşkül gelince medetkârlarım,
Bir şehri doldurur kullarım,
İşit bunu hepsi burnu kemerli.
Köroğlu’nun çıraklarından biri olan Mirim’den:
Mirim söyler Hak işitse zârımı,
Yâd edeyim Şah-ı Merdan Pirimi,
Göroğlu Bey gelse kırar tümünü,
Şimdi beni azad eylen periler.
Köroğlu çoğu zaman Hz. Ali’nin kılıcı Zülfikâr ile cenk eder. Köroğlu’ya Hz. Ali’nin armağan ettiği bu kılıç bir zaman sonra Köroğlu’nun oğlu Hasan’ın elinde görülür. Köroğlu ve oğlu Hasan, Hz. Ali’nin mücadelesinin devamcısı gibidirler. Zülfikâr’ın önce Köroğlu daha sonra onun oğlu Hasan’ın elinde doğruluğa çalması bunun sembolü sayılabilir. Hz. Ali’nin büyük oğlunun adı Hasan’dır. Köroğlu’nun bel evlâdı olarak geçen tek evlâdının adının da Hasan olması Hz. Ali’yi çağrıştırması bakımından destancının başvurduğu özel bir ayrıntı gibi görünüyor. Destancı, destan metninde benzetmeler ile bir yanıyla Köroğlu’nun Kır Atı ile Erhasan’ın Akkuş adlı atına Düldül gücü verir, diğer yanıyla hem Köroğlu, hem de Hasan’ı Zülfikâr'la savaşa gönderir.
Erhasan’ın cenkleri sadece kendisi için değildir. O; Hz. Ali, pirler, erenler adına, babası Köroğlu adına savaşır. Bütün kutsallıklar, Erhasan’da zuhur etmiştir :
Gelmişim erenler cemi olarak,
Bize medet veren pirler olarak,
Pirim Şah-ı Merdan Ali olarak,
Ölmek için bu meydana gelmişim.
Hz. Ali’nin Köroğlu’ya vermiş olduğu öğütler vardır. Köroğlu’nun buna uymaması, yasağı çiğnemesi Hz. Ali’nin koruyuculuğunun üstünden kalkması demektir. Hz. Ali Köroğlu’ya; "Tanrıyı bir bilirsen, acze düşmüşlere düşmanlık etmezsen, kaçanı kovucu olmazsan her zaman yanında oluruz" der.
Köroğlu, bu sözlerin gereğini yerine getireceğine söz verir. Kaçanı kovuculuk yasaklanmış davranış şekli olmasına rağmen, benlik getirir ve yasağı çiğner. Verdiği sözü tutmaz, bozguna uğrayan kaçkın düşmanı Sultan Tokmak’ı ardından kovalar. Bu andan itibaren Köroğlu’nun gücü kesilir, atının sırtından düşer. Hatasını anlar, Hz. Ali’den af diler, yeniden kendine gelir.
"Sözünün eri olmak" Hz. Ali’nin en önemli düsturudur. Destanın başka bir yerinde sözünde durmayan Köroğlu hastalanır, altı ayda ancak iyileşebilir.
Verdiği sözü yerine getirdiğinde, kaçanı kovmadığında ise böyle bir olumsuzlukla karşılaşmaz.
Bu ortamda benliğe yer yoktur. Benlik eden, nefsine uyan mutlaka cezalandırılır. Hatasını anlayan kahraman, ancak doğru düşünce ve erdemi bulduktan sonra huzura kavuşur. Köroğlu nefsine uyup, kendisini Nüşirevan’dan âdil, Hatem-i Tay’dan daha insancıl, Hazret-i Ali’den daha atik ve yetenekli görmeye başladığında, onun cezasız kalmayacağı hemen anlaşılır. Nitekim, Leke adlı padişahın emriyle Arap Reyhan tarafından tutsak edilip götürülür. Hz. Ali’den ve ululardan af diledikten, gerçeği gördükten sonra tekrar hürriyetine, kimliğine kavuşur.
Kahraman yola çıkarken ululardan, pirlerden "destur (izin)" alır. Böyle bir hazırlık kahramanı çıkacağı saferde başarılı kılar. Bunu yapmadığı taktirde hüsrana uğrar. Köroğlu, sefere çıkarken bir peri kızı olan karısı Ağayunus Perinin nasihatini tutmamış, Şehr-i Bostan’da bulunan Ãşık Aydın Pir’den "ruhsat" almamıştır. Çıktığı seferde Harmandeli adlı kızla güreşe tutuşur ve ona yenilir.
Köroğlu’nun oğlu Erhasan’ın atı Akkuş’un babası Kır At’tır. Akkuş Kır At’ın, kendisi ise babasının bütün özelliklerini gösterir. Kılıcı keskin, eli çeviktir. Babasından izin alarak yağmaya, cenge gider. Onun Köroğlu’ndan izin alarak çıkması başarılı olacağının da habercisidir. Babası onu Tanrıya yakararak pirlerine emanet etmiştir. Babasının, uluların duasını alan kahramanın yenilmesi, çaresiz kalması mümkün değildir. Erhasan’ın üzerinde pirlerin himmeti vardır. Onun kollayıcısı, gözeticisidirler. Savaşa girdiğinde babası ve Köroğlu gibi "Allah, der at salar", piri Şah-ı Merdan’ı çağırarak nara atar. Elindeki Zülfikâr'la kâfiri kırar geçirir.
Erhasan bir "deme"sinde şöyle der:
Alam zülfikârı kesem başları,
Görsün şimdi düşmanların gençleri,
Dağ olup gelsin düşman güçleri,
Haddin varsa işte meydan gel şimdi.
Köroğlu mertlik mertebesinde, erenlerden el almasına rağmen yine de bir insandır. Onun insan yönü, zaaflarını da verir. Evlât edindiği Ayvaz’a Gürcistan padişahının kızı Gülruh’u kaçırıp getirmeye karar vermesine rağmen, kızın güzelliği karşısında kimliğini ve aile bağlarını, geleneklerini, töre ve töre kurallarını unutur; karısını oğullarını yok sayar, Gülruh’la evlenmeye karar verir, ancak gaipten "olmaz" diye bir ses duyar:
Arap at meydanda yürür,
Er olan sözünde durur,
Ya Göroğlu pirin vurur,
Döndüm, kara zülfün senin.
Köroğlu her şeyi reddetmiş, pirini de unutmuştur. Onun yaptığı bu yanlışı yine piri düzeltmelidir. Köroğlu hatasını anlar intizâr eder, ağlar. Bunun sonucunda "Hüda Taala günahını bağışlar, sonra Şir Hüda pir’i (Hazreti Ali) günahını bağışlar".
Burada dikkati çeken günah bağışlayıcılığın sadece Tanrı’ya ait bir husus olarak değil, aynı zamanda Hz. Ali’ye de vasfedilmesidir. Kahraman sefere çıkarken "ya Hz. Ali" diye pirini çağırmalıdır. Bu ifade izin alarak yola çıkmanın işaretidir. Atlanırken bu sözün söylenmemesi izinsiz yola çıkmak anlamına gelir ve kahraman cezalandırılır. Hz. Ali’nin adının anılmaması durumunda çıkılan seferde veya yolda her şey ters gitmekte, savaş esnasında Köroğlu dara düşmekte, yenilmektedir. Hatasını anladığı anda yine imdadına Hz. Ali yetişir ve onu dar durumdan kurtarır.
Köroğlu giriştiği mücadeleyi ancak Hz. Ali "yâr" olursa başarabileceğini söyler. Aynı düşünce Ayvaz’da da vardır. O da "Allah’ın Aslanı yâr olursa" tutsak olduğu padişahın sarayından Köroğlu’nun yardımıyla kurtulabileceğini ifade eder. Benzer durumu Ayvaz’ın oğlu Nur Ali’de de görürüz. Düşman padişahı Şehen’in en büyük pehlivanı Karahan ile oğlak oyununa tutuşur. Kendisi daha savaşamayacak kadar gençtir. Kır At’a binerken Hz. Ali’yi yardımına çağırır. "Kır At’ın yanına gelip ‘ya Şah-ı Merdan ’ diye üzengiye basıp ata biner" ve hasmını yener.
Ayvaz, Köroğlu’nun evlâtlığıdır. Türkmen geleneğine göre Köroğlu’nun hanımı Ağayunus perinin gömleğinden geçirilmiş, eteğinden çıkarılmış, böylece evlât edinilmiştir. Delikanlılık çağına gelen Ayvaz, Köroğlu’nun itirazlarına rağmen, sefere çıkar, emanet edildiği Haldar’ın da sözlerini dinlemez. "izin almadan evden ayrılmak" ceza görür. Büyüklerin, uluların sözlerini dinlemeyenler cezalandırılırlar. Ayvaz bu cezayı hemen görür, düşmanın saldırısına uğrar, arkadaşları öldürülür. Kendisi evden ayrılırken bindiği ve Kır At tutsak edilir, emanet olarak aldığı Köroğlu’nun kılıcı elinden alınır, Köroğlu Ayvaz’ı kurtarmaya gelir, ancak onun da yapabileceği bir şey yoktur. Sıkışık durumda iken sazıyla Hz. Ali’yi çağırır. Hz. Ali gelir, yön verir. Ayvaz aldığı himmetle düşmanla mücadele eder galip çıkar. Bu durumu başka epizotlarda da görmek mümkündür. Ayvaz, Ayçemen’i alıp getirmek ve evlenmek üzere yola çıkar. Ancak yakalanır, zindana atılır. Hz. Ali Ayçemen’in rüyasına girer ve zindanda yatmakta olan Ayvaz’ı kurtarmasını ister . Bu, Ayvaz’ın Hz. Ali tarafından ilk kurtarılışı değildir. Köroğlu’ya medetkâr olan Hz. Ali, sevgi ve koruyuculuğunu Ayvaz’dan da eksik etmez. Ayvaz babasını dinlemeyerek yola çıkmış, yanındakilerin biri dışında, hepsi öldürülmüştür. Ayvaz zarlanmış, ağlamış, sazıyla Hz. Ali’yi çağırmış düşünde Şah-ı Merdan’ı görmüş, yardım dilemiştir:
Ne belâya düştü serim,
Şah-ı Merdan medetkârım,
Çölde gezen Hızır pirim,
Böyle figâna uğradık.
Metinlerde, Hz. Ali’nin damgası her yönüyle görülür. Köroğlu’nun kendisinin tanınmamak için kullandığı takma adı "Şah Ali"dir. Evlâtlığı Ayvaz’ın oğluna "Nurali" adı takılır. "Ali hakkı" adına yemin edilir. Düşmana veya atına nişan alınırken "Ya Ali!" diye Hz. Ali’nin himmeti dilenir Hz. Ali anılmadan yola çıkılmaz. Hz. Ali metinlerde Tanrıya en yakın varlık görünümündedir. Yüzyirmi yıl yaşayan Köroğlu’ya ölüm vaktinin geldiğini bildirme gücüne ve bilgisine sahip olan yegane kudrettir
.
Köroğlu, Hz. Ali’den güçle düşmana her zaman meydan okur:
Göroğlu der deme demdir
Kadılara gelen gamdır
Yiğide savaş bayramdır
Maldan baştan geçen gelsin
Köroğlu’dan yana olanlar, onun çevresinde, yanında bulunanlar Hz. Ali çevresinde oluşan kültürden uzak değildirler. Ayvaz’a yardım etmek isteyen Akkız duygularını Nesimi’yi, Mansur’u örnek göstererek belirtir:
Nesimi’yi tabanından soydular,
Derisine saman tıkıp koydular,
Töhmet ile Mansur’un başın yediler,
Mansur’un asıldığı dârı gördüm.
Köroğlu’nun çevresinde yer alan Kalenderler, Abdallar, Babalar destanın içeriği ve dayandığı kültür hakkında önemli ipuçları vermektedir. Köroğlu’nun çaldığı havalardan biri "Abdal Yunus" makamı da vardır. Ona yardım edenler arasında Kalenderlerin adları geçer. Abdullah Kalender, Hasan Ali Baba bunlardandır.
Kalenderler sadece Köroğlu’ya değil, onun oğulları ve yakınlarına da yardımcı olurlar. Bunlar bir tür Ahi teşkilatıdır ve şehirde zanaatkarlık yapmaktadırlar. Bütün bunlar, destan metninin dayandığı kaynağın ana iskeletini göstermektedir.
Köroğlu meydanında cenk ederken Hz. Ali hep yanındadır. Köroğlu, Ayvaz’ı bulunduğu padişahın sarayından zorla kaçırmıştır. Padişahın damadı Mustafa Bey Köroğlu’nun ardına düşer. Mustafa Bey tek tek savaşta Köroğlu’yu yere düşürür, boğazını keseceği sırada Köroğlu "yetiş ya Ali" der. Hz. Ali gaipten gelerek Mustafa Bey’in "ensesine bir tokat atar, Mustafa Bey’in kuvveti kesilir", hançeri elinden düşer. Köroğlu onu şiiriyle Müslümanlığa davet eder. Musahip (kıyametlik kardeş) olur, kucaklaşırlar.
Mustafa Bey, teke tek mücadelede Köroğlu’ya Hz. Ali’nın gaipten yardım ettiğini yaşayarak öğrenmiştir. Ayvaz’ı Köroğlu’ndan alarak padişaha götürmeye gelse de yenilir, geri döner. Yolda padişahın Köroğlu üzerine gönderdiği ordu ile karşılaşır. Ordu komutanı Sepit’e, Köroğlu’ya Hz. Ali’nin yardım ettiğini, bu yolun çıkmaz olduğunu, dönmesi gerektiğini söylerse de onu inandıramaz. Köroğlu yine "Şir Hüda pir" (Hz. Ali)’in yardımıyla Sepit’in komutasındaki beşyüz padişah askerini helâk eder.
Başka bir epizotta ise Köroğlu, yengesini alıp götüren düşmanı Arap Reyhan’ın kızını gönlüyle kaçırır, Arap Reyhan atıyla onu kovalar. Köroğlu’nun amacı onu kızdırmak, atını yormak ve pes ettirmektir. Arap Reyhan Köroğlu’nun bütün uyarılarına rağmen peşini bırakmaz. Köroğlu okuyla Reyhan’ın atının ayağına "ya Ali" diyerek nişan alır: Arap Reyhan Köroğlu ile baş edememesinin sebebini düşünürken Köroğlu’nun sözlerinden pirinin Hz. Ali olduğunu, onunla baş edemeyeceğini anlar ve Köroğlu ile bir daha kapışmamak üzere ant içer.
Hz. Ali düşmana sefer eyleyen Köroğlu’ya iki kuş tüyü verir. bunlardan ak tüy Köroğlu’nun kara sakallı yiğitlerinin saç, sakal, kirpik ve kaşlarını aklaştıracak, kara tüy ise ak saç ve sakallarını karalaştıracak, böylece kılık değiştirmek suretiyle düşmanın kalesine, şehrine girilebilecektir. Bu değişim ile Köroğlu ve keleşleri düşmanı yener.
Köroğlu, Ağayunus peri ile nikâhlandığında Hz. Ali de gelir. Ağayunus periye bir mendil bırakarak Köroğlu’nun ağır yaralı olması durumunda verdiği mendille bu yaraları silmesini, yaraların iyileşeceğini, ölümden kurtulacağını söyler. Köroğlu’nun yaralı durumlarında Ağayunus, bu mendille onu iyileştirir.
Köroğlu, Hz. Ali’nin yardımıyla olağanüstü güçlere de hükmeder. Kaf dağında yaşamakta olan sevdiği peri kızının evine girmek ister. Kapıda ise bir ejderha yatmaktadır. Şir Hüda Piri’nin nefes vererek kutsadığı veya efsunladığı toprağı ejderhanın ağzına atar, ejderha ağaca dönüşür, Köroğlu kaleye girer.
Köroğlu zorda, darda kaldığı noktalarda sazına sarılır. İlayhor denilen devlerle savaşırken de yardım diler:
Bugün pirim bir imdat et,
Gamlı Köroğlu’nu şâd et,
Beni İlayhordan azâd et,
Şah-ı Merdan sen medet ver. (II, 355)
Hz. Ali; dualı olan, kılıç, ok, mızrak işlemeyen İlayhor denilen devlerin ensesine bir tokat atar, bunların güçleri kesilir, Köroğlu ölümden döner ve devleri yener.
Köroğlu, büyücü padişahın askerleriyle günlerce çarpışır. Köroğlu’nun öldürdüğü her askerin bir damla kanından üç tane yeni yaratık daha türer, Köroğlu müşkül duruma düşer. Hz. Ali Köroğlu’ya gelir, ve düşmanını yeneceğini söyler, sırrolur. Köroğlu, bu büyülü dünyadan ve varlıklardan Hz. Ali’nin yardımıyla kurtulur.
Köroğlu’nun olduğu gibi Kır At’ın da batında iyeleri vardır. Bunlar Hz. Ali, Hızır, erenler ve babalardır. Kır At’a olağanüstü özellikler verirler. Köroğlu’nun giyim ve kuşamında olduğu gibi Kır At’a da binit takımı erenler tarafından kuşatılır. Destancı böylece Köroğlu ile Kır At’ın kaderlerinin kesiştiğini gösterir. Nitekim bu durum Köroğlu’nun ölümüne kadar devam eder.
Köroğlu’nun Kır At’ı da olağanüstü özelliklere sahiptir. Sudan çıkan aygır ve kısrağın yavrusu olan Kır At, Köroğlu’yu aşılmaz dağlardan, geçilmez geçitlerden, alevler, devler arasından, yüksek kalelerden alır kaçırır. Köroğlu’nun "Kır At oyunu" meşhurdur. Çoğu kez düşmanı bu oyunla yener. Atına biner, türküleriyle insanları kendinden geçirir, düşmanın onu tanıması halinde Hz. Ali’yi imdada çağırır, atını mahmuzlar ve düşman kalesinin yüksek duvarlarının üstünden öteye uçar veya büyük kayaları deler, geçer. Kır At’a bu gücü veren Hz. Ali’dir:
Hadi gel pirim bana yetiver,
Gelip yaramıza melhem ediver,
Kolla Göroğlu’nu götürü ver
Kır At beni Çandıbil’e yetiştir.
Başka bir epizotta ise Köroğlu, Kır At’ından ayrılmış, müşkül düşmüştür. Ona gönderilen at Kır At’tan daha üstündür. Hızır genç Hasan aracılığı ile Köroğlu’ya bir at gönderir. Bu atın toynağından çıkan kum, toprak ok gibi fırlar, bulutlara yükselir. Dişleri marala benzer, yelden hızlıdır, deve gibi ayakları vardır. Destancıya göre bu at Hz. Ali’nin Düldülü olmalıdır:
Hasan oğlan binmiş atı,
Güzel kardan olan zatı,
Pirden oldu işareti,
Ali’nin Düldülü olmalısın.
Kır At düşman eline geçmiş, kaçmaması için ayaklarından zincirlenmiştir. Kır At’ı kurtarmaya gelen Köroğlu için bu manzara hazindir. Hz. Ali’den başka sığınağı yoktur:
Çandıbil’dir ilimiz,
Dağlar, titretir kahrımız,
Hazırdır Ali pirimiz,
Malım Kır At bir dön şimdi.
Köroğlu düşman eline geçmiştir, Kır At’ın, onun tutuklu olduğu bu yere götürülmesi gerekir. Ahmetcan, "Şir-i Dergâ"yı çağırarak Kır At’a bir kamçı vurur ve at uçarak en büyük kubbeyi aşar, Köroğlu’nun tutsak olduğu kaleye varır, onu kurtarır. Kır At’a uçma özelliği veren de, Köroğlu’yu kurtaran da Hz. Ali ve onun himmetidir.