Ben liberal bir bireyim takım tutar gibi parti tutmam, kaynağından emin olmadığım parti eylemleri için slogan atmam, körü körüne liderlerin peşlerinden gitmem. Bu etliye sütlüye karışmadan bir köşede sessizce oturacağım anlamına gelmez, aksine inandığım değerler için ölüme bile giderim. Sadece yalancı siyasi godoşların halkın samimi insanlarını yıllarca yok pahasına ölüme sürüklediklerini, kendi kokuşmuş siyasi çıkarları için maşa olarak kullandıklarını bilirim ve tüm iyi niyetim cebimde olmak üzere bu tür bir zihniyetin piyonu olmaktan çekinirim. Bununla birlikte mantıklı, barışçıl ve insan odaklı konuşan kişinin adının Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu veya Devlet Bahçeli olmasının benim nezdimde hiçbir önemi yoktur, desteklerim. Fakat bu kişilerin partilerine oy vermiş olmam şahsi tüm eylemlerini sonuna kadar destekleyeceğim veya saçma konuşmalarına mantıklı açıklamalar getirmeye çalışacağım anlamına gelmez. Çünkü kimin ağzından çıkarsa çıksın doğru tektir, değişmez. Kılıfına uydurularak elde edilen “doğru” sunidir, tıpkı suni çiçek gibi insanın kendisini kandırmasından başka bir işe yaramaz.
Gelelim derinlemesine ele alacağım, geçmişten bugüne yorumlayacağım Taksim olaylarına. Bu konudaki objektif görüşlerimi okuduktan sonra rahatsız olanlar, siteme bir daha girmemekle tehdit edenler, benimle tüm ilişiğini keseceğini söyleyenler ve hatta ellerinde meşalelerle kapıma dayanıp beni dokuz köyden kovacağını söyleyenler çıkabilir, hepsi başım gözüm üstüne yeter ki insanlık sınırı aşılmasın.
Osmanlı nasıl oldu da yüzyıllar boyunca kıtalara yayılmış dev bir imparatorluk olarak hüküm sürdü diye soracak olursanız cevabı basit: Adalet sayesinde. İster Kürt olsun ister Rum, kendi toprakları içerisinde yaşayan tüm etnik ırklara, azınlıklara ve bireylere aynı ölçüde adaletli davrandı -ki zaten Osmanlı dediğimiz, hanedan dahil olmak üzere bir çok milletten insanın oluşturduğu karışık bir toplumdu, tıpkı torunlarının kurduğu Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve Arnavutlardan oluşan Türkiye Cumhuriyeti gibi. İşte Ak Parti’de bunu, isminde açıkca belirttiği “Adalet” mefhumunu vaad ederek başa geldi, tabi yıllarca inançlı insanlara zulmetmeyi asli vazife edinmiş bir zihniyete artık baş kaldırmak isteyen insanların sayesinde.
Evet, bu ülke ne yazık ki yıllarca inançlı insanlara baskı yapan, “irtica var, hacılar hocalar harem kurdu, Şeriat geliyor, laiklik elden gidiyor” diye korku filmleri çeviren bir azınlık tarafından yönetildi. Askerin başörtülü anası yemin törenine alınmadı, askeriyeden içeri sokulmadı. Evinin duvarında şahsi inancına ait kutsal objeler barındıran memurlar, askerler fişlendi, eşleri örtülü olanlar görevden alındı, sürgün edildi. Laiklik kavramı, ilkeler, inkılaplar inanç düşmanı bu zihniyet tarafından kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde yorumlandı ve bir korku imparatorluğunun silahları olarak kullanıldı. Bu zihniyet yeri geldiğinde o kadar ileri gitti ki, gazete küpürlerinin delil sayıldığı tiyatro sahnesi tadında mahkemeler kurdu ve sırf inançlı insanlara hitap ettiği için bir başbakanı önce küçük düşürmekten, sonra darağacında sallandırmaktan geri kalmadı. Hatta bunu öyle bir güç gösterisi haline çevirdi ki, tüm bu olaylar yaşanırken başbakanına sahip çıkmak isteyen halka kendisini korumakla mükellef askerin namlusunu, süngüsünü gözünü kırpmadan çevirdi.
29 yaşındayım ve düşünen, sorgulayan bir birey olarak bu zihniyetten iliklerime kadar tiksiniyorum. Hayır, inançlı olduğum veya kendimi taraf hissettiğim için değil. Yazımın başında da belirttiğim gibi benim için, ecdadımdan örnek aldığım üzere adalet her şeyden önce gelir. Buna göre halkı idare edenlerden inançlı veya inançsız, Türk veya Kürt, hangi etnik kökene, mezhebe, renge sahip olurlarsa olsunlar tüm bireylere aynı mesafede yaklaşmalarını beklerim. Devlet herşeyden önce adil olmalıdır.
Bugün Taksim’e bakınca tam olarak aynı biçimde olmasa da tarihin bir şekilde tekerrür ettiğini görüyorum. Yönetime adil olma vaadiyle gelen bir partinin olayın baş mimarlarından biri olması da son derece ilginç. Yıllarca kendi vatandaşına namlu doğrulttuğu için eleştirilen, nefret edilen bir zihniyete tepki olarak başa getirilen kimselerin yine kendi halkına, bu sefer polis kabakuvveti ile yaklaşması ne kadar acı, ne kadar ironik bir durum. Söz konusu adalet ise, bunu vaadedenlerin yukarıda da bahsettiğim üzere herkese eşit mesafede yaklaşmaları gerekir. İnsanların CHP’li veya TKP’li olmasının, saf, iyi niyetli veya güdümlü olmasının hiçbir önemi yok. Eğer demokratik bir ülkeysek ve belediyenin sokak ortasına koyduğu bir banktan herhangi bir nedenle rahatsızlık duyuyorsak bunu özgürce dile getirebilmek en doğal hakkımız. O bank oraya tüm insanların iyiliği için yerleştirilmiş olabilir, biz de IQ seviyesi düşük cahil bir birey olabiliriz, amacımız desteklediğimiz partinin çıkarlarına hizmet etmek için haybeye karşı koymak da olabilir, her ne olursa olsun o bankın yanında durup “Ben bunu burada istemiyorum arkadaş” diyebilmeye hakkımız var. Bugünkü tabloya baktığımızda polis resmen elinde biber gazıyla dolaşıp “Şurdaki adam ekmek kuyruğunu mu protesto ediyor lan?” diye eylemci avlıyor, orantısız güç kullanıyor ve hatta insanlık suçu işliyor. Gözü kapalı biçimde particilik yapan AKP taraftarları ise çoğunlukla bu durumu destekliyor. Geçmiş seçimlerde AKP’ye oy vermiş biri olarak kendilerine şunu sormak istiyorum: Sizin gibi düşünmeyen insanlara karşı kullanıldığında hak veriyorsunuz eyvallah, peki yarın olup da bir şekilde o biber gazının size de sıkılmayacağının herhangi bir garantisi var mı? Bu durumu desteklemeniz, sessiz kalmanız, eleştirmemeniz, sizi, yıllarca inançlarınızı rahat rahat yaşatmadığı için nefretle andığınız o malum zihniyetle aynı kefeye koymuyor mu? “Yıllarca onlar yaptılar, şimdi sıra bizde” gibi bir düşünce akıl mantık sahibi hiçbir insan tarafından dile getirilmememli.
Benim için dürüstlük çok önemlidir. “Politikada, siyasette yeri gelince yalan söylemek ihtiyaçtır.” gibi götten uydurma bir kılıfa kesinlikle itibar göstermem. Dürüst adam siyasetçi olamaz ise olmasın, bu konudaki düşüncem bu kadar katı. Yukarıda da söylediğim gibi daha önce AKP’ye oy verdim fakat “Biz asla terör örgütüyle masaya oturmayız“, “Ne yani bedelli askerliğe parası yetmeyen fakir fukara ölsün mü?” örneklerinde olduğu gibi bir çok konuda tornistan ettiklerini gözlemlediğim, kendileri gibi düşünmeyen herkesin ağzına biber gazı sıkmaya meyilli oldukları ve parti lideri Sayın Başbakanımızın üslubunun her geçen gün daha da bir dikte edici olmasından rahatsızlık duyduğum için büyük bir ihtimalle önümüzdeki seçimlerde kendilerine oy vermeyeceğim. Fakat tüm bunlara rağmen duygularımı bir kenara bırakıp tabloya geniş bir açıdan baktığımda memleket için iyi şeyler yapmadıklarını da söyleyemem, buna vicdanım elvermez.
Eğer polis güçleri Taksim’de “Biz ağaçların kesilmesine karşıyız” gibi bir gerekçeyle eylem yapan insanlara Terminatör gibi biber gazı sıkmasaydı, AKP gelecekteki seçimlerde hata ve yanlışlarının yanında Marmaray Projesi, 3. Boğaz Köprüsü ve Taksim Meydanındaki düzenleme gibi icraatleri ile hatırlanacaktı. “Taksim Meydanındaki düzenleme” diyorum çünkü “Hükümet ağaçları kesiyor yerlerine AVM yapacaklarmış, memleketi parsel parsel sattılar koşun protesto edelim” diye kulaktan dolma bilgilerle gaza gelenlerin aksine konuyu şöyle bir araştırdım. Taksim Projesinin ne olduğunu gerçekten biliyor musunuz? Üç aşağı beş yukarı şöyle bir şey. Eğer gözlerim beni yanıltmıyorsa içerisinde ağaçların da bulunduğu, meydanın çehresini muhtemelen olumlu yönde değiştirecek bir girişim ve AKP’nin hesaplarına göre bu girişim oy sayılarını arttıracaktı, hanelerine artı puan olarak kaydedilecekti fakat halkın sesine kulak vermemek, farklı görüşlerden insanların istek ve taleplerini önemsememek, “Biz yaptık olacak” gibi tutumların suyunu çıkarmak neticesinde konu tahminlerinden çok farklı bir yönde ilerlemeye başladı.
Şu anda bu duruma gülen birisi varsa o da yukarıda sözünü ettiğim o malum zihniyettir. Evet, açık yüreklilikle söyleyebilirim ki tüm bu yaşananların mimarı onlar ve sizin buna inanıyor veya inanmıyor olmanız bu gerçeği değiştirmiyor. Ülke tarihine şöyle bir göz atacak olursanız bu adamların her zaman aynı şeyi yaptıklarını görebilirsiniz. Parti isminin veya düşüncesinin hiçbir önemi yoktur, ne zaman istemedikleri birileri başa getirilmişse onların tüm eylemlerine amansızca karşı çıkar, küçültme, gözden düşürme, yıpratma politikası uygularlar. Fotomontajlar, yalan haberler ve tahriklerle insanların algılarını yönlendirir, galeyana getirirler. Çünkü onlara göre memleketin esas “elit” sahipleri kendileridir ve neyin en iyisi olduğuna onlar karar vermelidirler. Şu anki iktidarın çatlak seslere tahammülü olmadığını, az biraz üzerine gidildiği zaman hemen orantısız güç kullanma eğilimi gösterdiğini zaten biliyorlardı, bu halde, hayata geçirilmek istenen proje apaçık ortada olmasına rağmen “Hükumet ağaçları kesiyor, zalimler buraya AVM dikecekler! Kimin malını kime peşkeş çekiyor bu parselciler?” diye bir cümle ortaya attılar ve tam olarak tahmin ettikleri üzere bu cümleye biber gazları sıkıldı, hemen sonra “Gördünüz mü ağaçları, yeşili umursayan duyarlı vatandaşlar nasıl da eziliyor” diye ortalığı velveleye verdiler. Zihniyet militanlarının yaktığı bu kıvılcım, mantıklı veya mantıksız hükümet karşıtlığının olduğu her yere koşa koşa giden muhaliflerin katılımıyla büyüdü. İşçi Bayramı olayları, Suriye, Reyhanlı, terör politikaları, yasaklar, yasaklar ve yasaklar gibi konular yüzünden kalbi kırılmış, seslenmeye çalıştığı yöneticilerden adam akıllı cevap bulamamış her kesimden halk da, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun tüm iyi niyetiyle ortaya atıldı ve “Yeter artık!” deme ihtiyacı hissetti.
Sürekli “Zihniyet” diye sözünü ettiğim bu kokuşmuş mefhum karşınıza “Bu başörtülülerin sokakta yanımdan kurula kurula geçmelerini hazmedemiyorum!” diyen sözüm ona “çağdaş” bir orta yaş üstü kadın olarak çıkabilir. Kapalı kapılar arkasında kendi halkını bombalayarak iç karışıklık yaratmayı planlayan sinsi, karanlık bir güç olarak vücut bulabilir. 90′lı yılların ortalarında, o zamana kadar adı sanı duyulmamış, kara kara giyinen aşırı dinci bir grup icat edip “Bakın bu yobazlar ülkeye Şeriat getirecekler” diye insanların içlerine korku salabilir. Gecenin bir yarısı kapınızı çalan polis kılığında gelip, sizi alıp hiçliğe götürebilir. “Sen Kürtsün sen Türksün, sen sağcısın sen solcusun, bakın bu da Amerikan yapımı altıpatlar Smith & Wesson” diyebilir. Tüm bunları yaptıktan sonra yüzünü dünya kamuoyuna dönüp “Abilerim ablalarım büyük güçlüklerle kazandığımız ülkemiz elden gidiyor. Bu yobazlar emanetlerimizi kirletiyor, kurban olalım gelin yardım edin” diye şikayetler edebilir, kendi çıkarlarını ülke çıkarlarının önüne tutabilir.
Toparlayacak olursak. Olay zaten hiçbir zaman ağaçların kesilmesiyle ilgili olmadı, ideolojik bir hareket olarak başladı ve aynı çizgide ilerledi. Gücü elinde bulundurduğu sürece sırtının yere gelmeyeceğini düşünen hükümet, zamanında kendilerini kapatma raddesine gelecek kadar önlerine taş koyan bu zihniyetle inatlaşmak için, Taksim’de gösteri yapan her bireyi onlara hizmet ettikleri varsayımıyla acımasızca biber gazlarına boğdu, akıl mantık almaz bir şiddetle susturmaya çalıştı. Bu durum her kesimden insanın görüş ayrılıklarını bir an için olsun bir kenara bırakıp “İktidar diktatörlüğe gidiyor, insanlara zulmediyor” düşüncesi altında toplanmalarına neden oldu ve olaylar gelişti.
kaynak:Taksim?de neler oluyor? ? Egonomik
Taksim’de neler oluyor?
Taksim’de neler oluyor?
TaksimÂde neler oluyor?
[COLOR=#0000cd] Bu İnsanlar için okadar basitki Ağaç kesmek. çünkü Ağaçlara bu kişilerin birdamla suları nasip olmamıştır.
ne var sanki bunların yerine bir çok Ağaç dikeriz Yetiştiririz deniliyor Bi damla su dökerlerse hemende yetişir Ağaçlar.
Ne yazık ki bu İnsanların her yere yetiştiğine benzemez Ağaçlar.
Okadar insanın kanını Akıttılar bir okadar insana zulüm ettiler Herkes Ayakta durmaya çalıştı hiç Acaba vijdanları sızıladımı yoksa akp'nin arkasına saklanıp benim başbakanım var bize hiç birşey olmazmı dediler yazık insan diyemiyorum demekte istemiyorum sadece yazıklar olsun diyorum.
Utanmazsanız omuz omuza çarpışın sanki budevleti siz kurdunuz sanki bu milleti kurtarmak için omuz omuza siz çarpıştınız sanki duru su ile açlıkğı susuzluğu siz çektiniz siz yaşadınız yazık bunca insanların çektikleri zulüme HZ.ALİ'min lafına karşılık oldu bu olay ( Yaş Ağaç kesen baş keser). keste gör.
PİR'ime O Güzel ALLAH'ıma havalediyorum bildiğin gibi yap vakitleri saatleri gelmiş olsun insallah.
ne var sanki bunların yerine bir çok Ağaç dikeriz Yetiştiririz deniliyor Bi damla su dökerlerse hemende yetişir Ağaçlar.
Ne yazık ki bu İnsanların her yere yetiştiğine benzemez Ağaçlar.
Okadar insanın kanını Akıttılar bir okadar insana zulüm ettiler Herkes Ayakta durmaya çalıştı hiç Acaba vijdanları sızıladımı yoksa akp'nin arkasına saklanıp benim başbakanım var bize hiç birşey olmazmı dediler yazık insan diyemiyorum demekte istemiyorum sadece yazıklar olsun diyorum.
Utanmazsanız omuz omuza çarpışın sanki budevleti siz kurdunuz sanki bu milleti kurtarmak için omuz omuza siz çarpıştınız sanki duru su ile açlıkğı susuzluğu siz çektiniz siz yaşadınız yazık bunca insanların çektikleri zulüme HZ.ALİ'min lafına karşılık oldu bu olay ( Yaş Ağaç kesen baş keser). keste gör.
PİR'ime O Güzel ALLAH'ıma havalediyorum bildiğin gibi yap vakitleri saatleri gelmiş olsun insallah.
Bir ismim Bektaş bir ismim Ali
Bir ismim Mustafa Kemal'im teni
Bozatlı Hızırdır vallaha Piri
Bir ismim Muhammet Mekkede yeri.
ZÖHRE ANA
Bir ismim Mustafa Kemal'im teni
Bozatlı Hızırdır vallaha Piri
Bir ismim Muhammet Mekkede yeri.
ZÖHRE ANA
TaksimÂde neler oluyor?
[B] Bir ağaç için yapılan bu mücadelenin savaşa dönmesine sebep olan Türk polisi. Yorgunluktan bitap düştüklerinde o ağaçların altında soluklandılar. Bu nasıl bir ironi... [/B]
Benden evvel ben oldum
Beni bende ben buldum
Sahralara indim durdum
Bana Ali dediler
Merdan idim dirildim
Her bedene verildim
Kırk Kapı dört makamda
Öldüm öldüm dirildim.
Mürşit Zöhre Ana..
Beni bende ben buldum
Sahralara indim durdum
Bana Ali dediler
Merdan idim dirildim
Her bedene verildim
Kırk Kapı dört makamda
Öldüm öldüm dirildim.
Mürşit Zöhre Ana..
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi