SUSSSSSSS MA...
Sustuk sustuk sustuk...
Geldik bu güne...
Susstuk sustuk sustuk...
Şimdi sıra bizde...
Acıyı bal eylemek bile, yasak...
Aşkını haykırmak:Vatan, namus, ahde vefa yasak...
Acıdan sökülse yüreğin, dara çekilsen, işkencede kalsan...
Sökülüp atılırken bir bir değerlerin, kırılırken gururun, yıkılırken onurun...
Bir, “Aaahhh” yasak...
Hep bir ağızdan aynı koro bağırıyor:
“Sus hırçınlık yapma, sus”...
Beyimiz Amerikan bursuyla semirdi, yeni dünyayı keşfetti, tarihin beşiği Anadolu’ya döndü; tosun etine sıkı besbelli, başı ile kıçı arasındaki mesafe o kadar açık ki, bütün iç organları meydanda. O bunu dert etmiyor ama :Bana sesleniyor; “geriyor geriyor geriyor”...
Bir yanıt hakkım olsa, bir çıkarsalar karşı karşıya, ama yok nafile...
Kalmıştır belki insanlık bir yerinde; anlar ızdırabımı, anlatırım belki vatana, namusa , ahde vefaya saldırıyı. Aşkımın, vatanımın, hukukumun parçalanmakta olduğu gerçeğini.
Kör olasın demiyorum... Yanlış anlama, ama gör be olup biteni, gör be...
Yok mudur bu ülkede üniversite, okumuş yazmış bir kitle, işadamları, burjuva, öğrenciler; bir biz miyiz? Biz kaç kişiyiz ?
Neredesiniz geri kalanlar?
Galiba?...
Sadece azgın bir azgınlık bağırıyor ortaya:
“Sususunnnn...Sussanıza...”
Yoksullara susun diyorlar, susun sesiniz çıkmasın sakın ha...
Tuzla tersanesinde öl ama sessiz öl...
Yatlar rahatsız olmasın...
Yüreği nasırlıların kulakları da mı nasırlı?
Sağır olasın demiyorum...Yanlış anlama, ama duy be olup biteni, duy be...
Tuncay öğrenci liderleri gibi davranmışşşş...
Tuncay CHP kabul etmezse parti kurup lider olacak mışşşşş....
Ama bu tutumuna kimse oy vermez miişşşşş...
Yokluğu bildin mi, anımsadın mı dostum...Yoksulluğu ya, hatırladın mı?...Orda bir köy var uzakta, gitmesen de hatırladın mı? Bir cumhuriyet var anımsadın mı?
İlenmeyi işkencelerde bilir misin? Bir adamı faşizm zindana götürürken susarsan onun zulmünün ortağı olacağını hissettin mi hiç?Kendinden bir başkası için yanmak ne demek bilir misin? Mesala Sivas’da...Sivas’da yananlarla yanmak?...
İnsan nasıl insan oldu hiç düşünür müsün? Sokaklarda dilenenleri görür müsün?İşsiz güçsüz dolananları... Bir adamı savunmak, hukuku savunmak, hakkını savunmak, iftiraya, karaya leke atılmasına karşı durmak...
Ekmek, barış ve özgürlük dediğin için dövdüler mi seni hiç? Sanmam dostum sanmam...Derdimi CHP, yeni parti diye görüyorsun ya, yapma. Onlar da derdim ama, gözlerimin önünde gitti gidiyor memleket...Gidiyor elden görmüyor musun?
Biliyorum ,hissediyorum yüreği nasırlılardan değilsin...
Kahrolasın demiyorum, sakın beni yanlış anlama, ama duy bu acıları dostum, duy be...
Nasıl kızmayayım ben bu aleme...
Beni çift karakterlilere, faşiste eş tuttular...
Yılları mı verdim mafyasına, cetesine savaş açtım, beni durdurabilmek , halkın sevgisini azalta bilmek için,yapamazlar dediğimi yaptılar beni iki yobaza denk tuttular...
İkisi de 20 yıllık arkadaş...
Söylemesem içim durmuyor, söylesem yaram onmuyor...
Yalayıp kendi yüreğimi
“gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne”...
niye bana bu işkence?Korkunuzun nedeni ne?...
Dilim varmıyor, diyemiyorum biri satmış kendini bezirgana, diğeri bilmez şu an hangi suda... Ötekinin derdi hala eski palavra,dejavusu tutmuş, söyledim kaç kez ama anlaması zor, anlatması zor ona.
Kahrolasınız demiyorum, sakın beni yanlış anlamayın, ama kahrolmayın da görün beni , görün be...
Gelincik gelincik açtık, Cumhuriyet olduk...
Meydan meydan taştık, bayrak olduk...
Kanadık, seçim kaybettik emperyalizm karşısında kahrolduk...
Acımdan sevinç çıkartanlar ne oldu?
Hani Demokrasi?
Hani Hukukun üstünlüğü?
Hani Anayasa?
Hani Yasa?
“döküldük yaprak olduk
geldik bugüne”
Sus demeyin bana susmam artık bir daha...
Öğretti kader bana:
“Susma...
Sustukça sıra sana gelecek...”
Aldandınız ama aldatamazsınız bir daha...
Ne kadar kokuşmuşluk varsa, dönek ağzında salya...
Kadın mıdır erkek mi bilinmez, ama adım ağzında lapa...
Kimi paraya, kimi uçağa, şana, şöhrete sattı da...
Beni amiral gemisinin kıç yalayıcısına muhattap olmaya zoruluyor ya bu medya...
Batsın bu düzen, yıkılsın bu meskenet, adınızı ustam koydu hatırlatayım:
“Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni”...
Tıpkı bir lise öğrencisi gibi bağırmaya devam edeceğim liboşuna, fetoşuna, yobazına, döneğine, soytarısına, satılmışına inat:
Devrimciyim, hala...
Halkçıyım, hala...
Laik’im, hala...
Cumhuriyetçiyim, hala...
Ulusalcıyım, hala...
Devletçiyim, hala...
Anti emperyalistim, hala...
Atatürkçüyüm, hala...
Haklıyım, direneceğim, kazanacağım...
Umudumu yitirtemezsiniz benim...Direniyorum işte inadına, hala...
Dudaklarımda o eski marş:
“Dağ başını duman almış...”
Bir dost...
Korkmuş besbelli beni aramaktan, ama yüreği yanmış, dayanamamış...
Bir dostumu aramış...
“Aman dikkat etsin bugünlerde korkuyorum bir şeyler yaparlar ona”...
Analar, bacılar, kardaşlar, dostlar, yoldaşlar nerede görseler elleri yüreklerinde...
Hasan Hüseyin’den, söylüyorum şimdilerde onlara:
“ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni “
Çıktık 19 Mart’ta Çanakkale’ye...İndik 20 sinde İzmir’e...Önce Manisa Akhisar sonra Aydın Nazilli her yerde dostlar dostlar dostlar...Aynaların güzelliklerini anlatmakta zorlandığı Anadolu kadınları...Kopup gelmişler. Söyleştik, dertleştik memleket üzerine. Sonra sabaha karşı Milas...Uyumadan çalındı kapı, İlhan ağabeyi almışlar, Ergenekon davasından.
Sonra televizyonda bir kara hançer gibi işliyor zalim, duydum, gözlerimle gördüm, ağzı kulaklarında sesleniyor anıra anıra :” Tuncay Özkan’ı da alsınlar...Suçsuzsa bile alsınlar...Ne olur alsınlar sonra bıraksınlar...”
Telefonlar susmuyor...Beni de almışlar, hapse bile atmışlar...Yok diyorum dinlemiyorlar. Dedim gidiyoruz İstanbul’a, Cumhuriyet ile dayanışmaya...Özür dilerim köylü dostlarımızından, söz gene geleceğim, bir daha...Baharda olmazsa yazda...
Anırtısı gök yıkıyor kerizin, televizyon televizyon geziyor bağırıyor: “ Alııınnnnn bunu da...”
Hiç bir şey komuyor da, anam bir telefonda, kızım bir telefonda...Susturamıyorum ikisi de yanmakta...Yok diyorum öyle bir şey, bak buradayım ve konuşuyorum sizinle...
“Baba söylesene kaç gün sonra gösterirler seni bana?...”
İçimden geçirdim küfrümü alçak şeytana:
“Zalim, iki dinli satılık...Sormadan gidersem bu dünyadan bunun hesabını, Allah’ım sana da malum olsun halım...”
Sonra hep aynı sözler:
“Sussssss....
Susssss....
Susssss...”
Geriliyor muş beyler...
Gerim gerim gerim...
Benim dediğim:
“ ...hala,Türkiye’yi savunmaya devam edeceğiz, yok öyle yağma. Şamil Tayyar ile Fehmi Koru ise kimin alınacağını bildirenler savcıya,suçumuz yok, hukuka inancımız çok, ama onlarsa buyurganların borazanları, buradayız gelsinler, işkencede bile tüküreceğim suratlarına,burdayız aldırsınlar, ama unutmasınlar memleketi savunmaya devam edeceğiz, hala...”
İşleri tıkırında...Susacak herkes ki yol alsın beyler...
Sus Türkiyem sus...
Sus ki zalimler devam etsin zulmüne...
Vatana da kıysınlar...
Namusu da satsınlar...
Ahde vefayı da bozsunlar...
Ağlamak bile yasak...
Hıçkırık yasak...
Aaahhh! Yasak...
Sessiz ol Türkiye...
Acımadı bak...
Acı var mı?
Yok, bak!
Üfffff, yetti be sen de sus artık sus!...
Sen de sus artık be Tuncay Özkan...
Ya da ...
Ya da...
Anladım diyorsunuz ki...
“Sustursanıza, yetti artık be!...”
]TUNCAY ÖZKAN
bizkackisiyiz.com
Susssssss Ma...
Konu Sahibi / Yazar
TÜLAY
Kategori / Forum
Güncel Olaylar
Yorumlar / Cevaplar
2
Okunma / Görüntüleme
2518
Susssssss Ma...
Susssssss Ma...
Tuncayım, Tuncay Özkanlarım,
Karagün kararıp kalmaz ya,
Tükürerek yobazın suratına,
Güneşli günler göreceğiz daha.
Ferah tut yüreğini şahinim,
Ceylan gözlüm, kartal pençelim,
Gördün İzmir'deki neferleri,
Bu ordu asla gitmeyecek geri.
Mangal yüreğinle güç verdin, doğrulduk,
Al bayrak altına davet verdin, çoğaldık,
Cumhuriyet mitingleriyle ses verdin, haykırdık,
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Fettullahın itleri susturamaz bizleri.
Gözlerinden öperim, Tuncayım, Tuncay Özkanlarım.
Karagün kararıp kalmaz ya,
Tükürerek yobazın suratına,
Güneşli günler göreceğiz daha.
Ferah tut yüreğini şahinim,
Ceylan gözlüm, kartal pençelim,
Gördün İzmir'deki neferleri,
Bu ordu asla gitmeyecek geri.
Mangal yüreğinle güç verdin, doğrulduk,
Al bayrak altına davet verdin, çoğaldık,
Cumhuriyet mitingleriyle ses verdin, haykırdık,
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Fettullahın itleri susturamaz bizleri.
Gözlerinden öperim, Tuncayım, Tuncay Özkanlarım.
"İlim Çin'de de olsa gidip alınız."- Hz. Ali.
"İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."- Hacı Bektaşi Veli.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." -Atatürk.
Söz bir, söyleyen bir.
Susssssss Ma...
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık
sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki,
Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak
istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz
titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım,
unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...UĞUR MUMCU...
" Bu insanlık tarihi susan sustuğu için kaybolan yitip giden devletlerin ulusların hikayeleriyle doludur...ancak bugüne kadar öldürülen ulusalcıların hepsi susmadığı için bu akıbete uğradılar...ama hala susmayan çoğunluk var hala...ne gelirse gelsin başa..."
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık
sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki,
Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak
istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz
titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım,
unutma bizi,
unutma bizi,
unutma bizi...UĞUR MUMCU...
" Bu insanlık tarihi susan sustuğu için kaybolan yitip giden devletlerin ulusların hikayeleriyle doludur...ancak bugüne kadar öldürülen ulusalcıların hepsi susmadığı için bu akıbete uğradılar...ama hala susmayan çoğunluk var hala...ne gelirse gelsin başa..."
Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse,
Güzel kokmak.
Kekik misali,
Lavanta çiçeği misali,
Fesleğen misali,
Itır misali,
Yunus misali,
İsa misali.
(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi