You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Sağlam, Kesin ve İnandırıcı Delil Nedir?

Sağlam, Kesin ve İnandırıcı Delil Nedir?

Posting Freak
Sağlam, Kesin ve İnandırıcı Delil Nedir?
Cumhuriyet 21.04.2012
Sağlam, Kesin ve İnandırıcı Delil Nedir?

Adaletin çıtasını aşağıya çekmek, belki suçlunun cezalandırılmasını kolaylaştıracak, ama masumu koruma yönünde zararlı olacaktır. Yanlış mahkûmiyetler ile yanlış aklamaların toplumsal bedeli arasındaki denge, onarılamayacak hukuki hataları azaltma yönünde olmalıdır.
Cavlı ÇULFAZ Siyaset Bilimci

Kıta Avrupası’nda ceza hukuku sistemi soruşturma sonucu savcının suçlamasına dayalıdır. Anglo-sakson hukuk sisteminde ise delilleri taraflar karşılıklı bulup mahkemeye sunarlar. Ama iki yargı sisteminde de ortak bazı esaslar vardır. İkisinde de yargıcın gö-revi maddi gerçeği bulmak, ’sağlam ve inandırıcı deliller’e dayanıp adaleti gerçekleştirmektir. Ancak maddi gerçek, yani suç ve suçlu araştırılırken; masumiyet karinesinden hareket edilir; suçsuzun korunmasına özen gösterilir. Bizde anayasanın 38. maddesine göre, ’Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez’.

’Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunur.’ (Ceza Muhakemeleri
Kanunu, 206. madde)
Sanığın lehine deliller
Yine aynı yasaya göre, ’Cumhuriyet savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.’ (CMK, 160. madde).
Ancak bu hüküm bizim sistemimizde hemen hemen hiç uygulanmamakta, sanık lehine delil araştırılması tümüyle kâğıt üzerinde kalmaktadır.
Deliller tamamen savcının emrindeki kolluk kuvvetleri tarafından belirlenip toplanmaktadır. Gerçi sanık avukatı savcıdan lehte delillerin de toplanmasını talep edebilmekte, ama bu konudaki kararı yine savcı verdiği için bu talep nerdeyse hiç yerine getirilmemektedir.

Yargıtay kararları
Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, temyiz aşamasında kararın bozulmasını gerektirir.

Örneğin Askeri Yargıtay 2. Dairesi’nin 26 Nisan 1973 tarihli kararında, ’Haberleşme özgürlüğünün ihlal edilerek gizlice elde edilmiş ses ve görüntü bandının yargılamada delil olarak kullanılması, vicdani delil sisteminin hukuka uygunluk sınırına takılmaya ve mahkemede delil olarak kabul edilmemeye mahkûmdur’ denilerek hukuka aykırı yollardan elde edilen delilin geçerli olmayacağı açıkça belirtilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 8 Nisan 2003 tarihli kararında da, telefon kayıtlarının ’Ses benzetilmesi veya montaj yapılmak suretiyle düzenlenmeleri olasılığı karşısında, diğer delillerle doğrulanmadıkça, bunların kanıt olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir’ sonucuna varılmıştır.

Aynı şekilde Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 22 Ocak 2009 tarihli kararında ’İçeriği maddi bulgularla desteklenemeyen telefon görüşmelerine dayalı iletişim kayıtları kesin ve inandırıcı delil sayılamaz’ denilmiş, ’Sanıkların üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı gözetilmeden, beraatleri yerine ceza tayin edilmesi bozma sebebi’ sayılmıştır.
Soruşturma evresinden dışlanan savunma

Ülkemizde ise savunma, soruşturma evresinden neredeyse tümüyle dışlanmıştır. Sanığı savunacak taraf habersiz beklerken savcı ceza hukukundaki ’silahların eşitliği’kurallarına aykırı şekilde, hiç durmadan sanığa karşı saldırı hazırlığı içinde olmaktadır. Savunma tarafı, yargılamadaki yeri açısından, maça bir oyuncu eksik başlayan, haksız bir gol yedikten sonra da bir oyuncusu daha atılan bir deplasman takımı durumundadır.
Oysa savunmanın da delilleri araştırma yetkisi ve gücü olmalıdır. Örneğin Amerikan ceza hukuku sisteminde savunmanın elinde ’Savunma Araştırması’ mekanizması vardır ve bu araştırmayı ’Savunma Araştırmacısı’ yapar.
Savunma araştırmacısı, adli tıbbın ve teknik uzmanların yardımlarından yararlanıp suç yerini inceleyebilir. Sanığın ister lehine isterse aleyhine olsun, dava için önemli gördüğü bütün delilleri toplar.
Savunma araştırmacısı, sadece maddi gerçeğin bütün yönlerini titizlikle araştıran birisi olduğu için elde edilen delilin kanıt gücü savcınınkine denktir.
Savunma araştırmacısının görevi; polisin, adli kolluk ve savcının hatalarına karşı savunmayı korumaktır.
Parçalı doğru yetmez
Savcının sanığa yönelttiği suç iddiasının parça parça doğru olması yetmez. Bütünün doğru ve hukuka uygun olması gerekir. Savcının sağlam kanıtlara dayanarak iddiasınabütünüyle yargıçları inandırabilmesi gerekir. Yani savcı, ’amiral battı’ oyununda olduğu gibi, çok sayıda desteksiz atış yapıp ıskaladıktan sonra, rastgele bir-iki tanesini tutturarak sanığı mahkûm ettiremez.
Savcının üzerindeki beyyine külfeti, yani savını kanıtlama yükümlülüğü, sunacağı kanıtların son derece yüksek ölçütlerde sağlam olmasını gerektirir. Savcının sunduğu kanıtların doğruluğu büyük ölçüde olasılık dahilinde olsa bile, bu kanıtlar hukuk açısından kesin, sağlam ve inandırıcı değilse, savcı maddi gerçekleri yeterince araştırmamış demektir. Mahkeme yeterince titiz davranmayıp daha geçerli kanıtlar bulma görevini savsaklayan iddia makamının görüşlerine dayanıp kamu kaynaklarını boş yere harcamaz. Ulus adına hareket eden mahkeme, davayı düşürüp ulusa doğru bir mesaj verir.
Hukukta yargıçtan sanığın suçlu olup olmadığı yolunda karar vermesi istenmez. Hukuk, yargıçtan sanığın suçunun sabit olup olmadığını savcının kanıtladığı ya da kanıtlamadığı konusunda bir karar vermesini ister. Hukuk davalarında karar için olasılıkların ağırlığı yeterli iken, ceza davalarında sanığın suçu makul kuşkunun çok ötesinde kesinlikle kanıtlanmış olmalıdır.
Adaletin çıtası
Delillerin inandırıcılık standardını yükseltmek, belki suçluyu beraat ettirme riskini arttırır ama masumu cezalandırma olasılığını azaltarak onarılamaz hukuki hataları önler. Gerek kadim Roma gerekse İslam hukukunda ’Varsın bir masum mahkûm edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın’ denilmiştir. Bu ilke, masumiyet karinesi ile doğrudan ilintilidir.
Adaletin çıtasını aşağıya çekmek, belki suçlunun cezalandırılmasını kolaylaştıracak, ama masumu koruma yönünde zararlı olacaktır. Yanlış mahkûmiyetler ile yanlış aklamaların toplumsal bedeli arasındaki denge, onarılamayacak hukuki hataları azaltma yönünde olmalıdır.
[COLOR="Green"][SIZE="5"]
Atatürk dediler adıma benim
İkrarımı verdim Ali’dir Pirim
Mürşidim Zöhre Ana posta vekilim
Latince yazısını dilden dökerim

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Askerimi düzdüm Yunan’a karşı
Üseyin kafası mızrakta başı
Deniz kenarında Mehdi duacı

BİLDİREN ; PİR ZÖHRE ANA
[/COLOR]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.