TÜLAY yazdı:Arkadaş Listeniz Ne Kadar Uzunsa, O Kadar Yalnızsınız...
YouTube çılgınlığının papucu yaz aylarında facebook ile dama atıldı.Dünya haritasının çeşitli yerlerinde, genellikle cep telefonuyla çekilmiş ve kurgu problemi taşımayan görüntü parçalarını saatlerce izlemekten zevk alan “uygar” insan, bir adım daha atarak özel hayatını kamusallaştırıyor…
Modern dünyanın en büyük düsturlarından biri, özel hayatın gizliliğidir. Bugün artık modernite bu düsturundan vazgeçmiş ve özel alanı daraltmanın da ötesinde, yer ile yeksan etmiştir. Neticede milyonlarca insan, fotoğraflarını, kişisel bilgilerini, mezun olduğu ve okuduğu okulları, arkadaşlarını, eski sevgililerini, hobilerini, politik duruşunu kataloglayıp insanlığın kullanımına sunmuştur. (Bu işleviyle, istihbarat örgütlerini büyük bir yükten kurtarıyor facebook. Artık e-istihbarat dönemi başladı diyebiliriz.)
İnsanlarda kendilerini afişe etme merakı giderek artmakta. Üzerinde isim yazılı kolyelerin sayısında ciddi artış göze çarpmakta. Bu gidişat, dünyayı yöneten vahşi kapitalist sistemin de epey işine geliyor. Sistem, milyarlarca insanı kolayca paketliyor, kategorize ediyor, farklılıkları aynılaştırıyor…
Yakında her insana bir çip takılmasından endişe ediyoruz… Zaten kimlik numarası uygulamasıyla insanlık gözaltına alınmış durumda. Her çağa bir isim verenler (kimse onlar), içinde bulunduğumuz çağa rahatlıkla “büyük gözaltı çağı” diyebilirler…
Uygar insan, özgürleştiğini sandıkça köleleşiyor... Hapsediliyor, sınırlandırılıyor… Gündelik hayatımızda uymamız gereken kuralların sayısı her geçen gün çoğalıyor… Üstelik bu uyarı işaretlerinin üslubu her geçen gün hayli kırıcı oluyor. Önceleri kibarca “yapmayınız, dökmeyiniz, basmayınız” diyen uyarı levhaları, artık “yapma, dökme, basma” diyerek emir veriyor. Yakın zamanda “dökme ulan, basmasana lavuk, yürü git lan embesil” şeklinde uyarılar alırsak şaşmayalım…
....
Şimdi sıra facebook’ta…
Facebook her insana bir profil vererek, herkesin birbirinden ne kadar farklı olduğunu mu gösteriyor, yoksa “ey insanlık, hepiniz aslında o kadar aynısınız, o kadar basit ve sıradansınız ki, bakın hepiniz, her şeyinizle şu birer sayfaya sığıyorsunuz” mu diyor…
Korkarız insanlık, tarihin en büyük köleleştirme operasyonuyla karşı karşıya. Antik Yunan’da olduğundan daha korkunç bir kölelik üstelik bu... Çünkü 21. yüzyılda kölelik “rıza”ya dayanıyor. İnsanlar kendi istekleriyle, kendilerini insan yapan bütün kazanımlarından vazgeçiyorlar…
Ne uğruna?
İlkokul arkadaşlarını bulabilmek uğruna!
İnsanların arkadaşlıklarını, dostluklarını, okullarından mezun olur olmaz kaybetmeleri ve bu “dostlukları” sanal bir platformda yeniden elde etmeyi ummaları da ayrı bir saçmalık.
Sadece arkadaşınızı bulmakla kalmıyor tabi facebook. Ona gül göndermenizi, rakı masasına çağırmanızı, bira ısmarlamanızı da sağlıyor… Hayatında bir arkadaşına tek bir kadeh içki ısmarlamamış insanlar, facebook’ta aslan kesiliyor…
İnsanlar evlerinden çıkarken, diğer komşusunun da o sıra dairesinden çıktığını görünce biraz bekliyorlar. Karşılaşmamak için. Şimdi kim selam verecek öyle ya… Ama facebook’ta tanımadığı birine mesaj atabiliyor uygar insan ve arkadaş listesinin başköşesine kurulabiliyor…
Arkadaş listesinin kabarıklığı ile övünüyor bazıları. Herkes listesini çoğaltmaya çalışıyor.
Acı gerçek şu ki, arkadaş listeniz ne kadar uzunsa, o kadar yalnızsınız…
Not: Michael Bay’ın yönettiği The Island (Ada) filmini izleyiniz. Konuyla bağlantısını kurunuz.
Emre Demir
TÜLAY'ın bugün "Köşeli yazılar" bölümüne attığı bu yazı çok hoşuma gitti.
Ne dersiniz sizce "Facebook" ya da buna benzer insanların; kendi gerçek dostlarına vermedikleri bilgileri, sırları sanal dostlarına açmak; bu yolla daha fazla sosyalleşmelerini, sahiplerinin de daha fazla zenginleşmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş bu arkadaşlık siteleri,
SİZCE İNSANLARI KÖLELEŞTİRİYOR MU?