keynes günümüzde ekonominin anahtarı olan kanunları 1920 lerin başında ortaya atmış ve tabiri caizse ekonominin yönünü değiştirmiştir..
ondan önceki ekonomistler her arz kendi talebini yaratır demişler ama keynes buna karşı çıkmıştır..keynes in ekonomi teorilerini elimden geldiğince anlatmaya çalışacam...
ayrıca forumdaki canların Türkiye ve dünya ekonomisi hakkındaki sorularını bilgimin elverdiği ölçüde cevaplamaya çalışacam.
keynesyen teorinin günümüze etkileri
keynesyen teorinin günümüze etkileri
keynesyen teorinin günümüze etkileri
Sayın alirengi, bu konularında forumda yazılmasına çok sevindim, bende bir kaç cümle ile iştirak etmek istedim.Teşekkürler!
Keynesgil ekonomi düşüncesi, 1929 krizi tam istihdamın otomatik olarak sağlanamayacağını göstermesiyle tam olarak ortaya çıkmıştır. Eksik istihdam ve enflasyonun , tasarruf ve yatırım kararlarındaki başarısızlıklardan dolayı olduğunu savunan keynesyen ekonomi düşüncesi eksik istihdamda dengenin olabileceğini ve toplam talebin istikrarsız olabileceğini savunmuşlardır.
Keynesgil ekonomi düşüncesi, 1929 krizi tam istihdamın otomatik olarak sağlanamayacağını göstermesiyle tam olarak ortaya çıkmıştır. Eksik istihdam ve enflasyonun , tasarruf ve yatırım kararlarındaki başarısızlıklardan dolayı olduğunu savunan keynesyen ekonomi düşüncesi eksik istihdamda dengenin olabileceğini ve toplam talebin istikrarsız olabileceğini savunmuşlardır.
keynesyen teorinin günümüze etkileri
Keynes’in genel istihdam teorisi, kapitalist bir ekonominin tam istihdamın altında dengede olabileceğini ve klasik neoklasik ekonominin bu genel teoride özel bir durum olduğunu varsaymaktadır. Keynes, klasik neoklasiklerin bu özel durumunun gerçek dünyada uygulanmasının felaketlere yol açacağını iddia etmiştir.
Keynes, kapitalizmin otomatik olarak kendi kendini ayarlayabilen nitelikte olduğunu kabul etmemiş, laissez faire altında kronik, büyük çapta işsizliğin meydana gelebileceğini öne sürmüştür. İşsizliği hafifletmek için de pozitif maliye ve para politikalarının uygulanmasını tavsiye etmiştir.
Keynes’çi ekonomi, genelde bir efektif talep teorisidir; hacmini ise iki faktör belirlemektedir: Tüketim eğilimi ve yatırımın uyarılması. Tüketim eğilimi, değişik milli gelir düzeylerinde tüketim miktarlarına ait fonksiyonel bir ilişki demektir. Milli gelir arttığı zaman tüketim de artacaktır; ancak tüketim artışı, milli gelirdeki artıştan az olacaktır.
Keynes, kapitalizmin otomatik olarak kendi kendini ayarlayabilen nitelikte olduğunu kabul etmemiş, laissez faire altında kronik, büyük çapta işsizliğin meydana gelebileceğini öne sürmüştür. İşsizliği hafifletmek için de pozitif maliye ve para politikalarının uygulanmasını tavsiye etmiştir.
Keynes’çi ekonomi, genelde bir efektif talep teorisidir; hacmini ise iki faktör belirlemektedir: Tüketim eğilimi ve yatırımın uyarılması. Tüketim eğilimi, değişik milli gelir düzeylerinde tüketim miktarlarına ait fonksiyonel bir ilişki demektir. Milli gelir arttığı zaman tüketim de artacaktır; ancak tüketim artışı, milli gelirdeki artıştan az olacaktır.
keynesyen teorinin günümüze etkileri
Keynes’in teorisi, arzdan çok talep üzerinde durmaktadır. Cari yatırımlar, efektif talep teorisinde önem taşımamaktadır, çünkü gelecekteki üretim kapasitesine bir katkıda bulunmamaktadır. Yatırımın bu teori içindeki önemi, ekonomiye satın alma gücü sağlamasıdır. Piyasaya tüketim malı sağlamadan gelir sağlayan her faaliyet, efektif talebin bir parçası olarak yatırımın fonksiyonunu yerine getirmektedir. Örneğin, devlet tahvillerinden sağlanan para ile yapılan devlet harcamaları, özel yatırım harcamaları gibi tüketim malı talebini etkilemektedir.
Keynes’çi ekonomiyle en yakından ilgili olan program, telafi edici maliye politikasıdır. Özel sektör tarafından meydana getirilen efektif talep miktarı, tam istihdamın oluşması için yetersiz ise, bu yetersizlik kamu sektörü harcamalarının artırılmasıyla telafi edilebilir, dengelenebilir. Kamu harcamalarının arzu edilen etkiyi yapabilmesi için, özel sektör harcamalarını azaltmayacak şekilde finanse edilmesi gerekmektedir.
Keynes’çi ekonomiyle en yakından ilgili olan program, telafi edici maliye politikasıdır. Özel sektör tarafından meydana getirilen efektif talep miktarı, tam istihdamın oluşması için yetersiz ise, bu yetersizlik kamu sektörü harcamalarının artırılmasıyla telafi edilebilir, dengelenebilir. Kamu harcamalarının arzu edilen etkiyi yapabilmesi için, özel sektör harcamalarını azaltmayacak şekilde finanse edilmesi gerekmektedir.
keynesyen teorinin günümüze etkileri
Keynes’çi ekonomi politikasında bütçe açıkları, özel sektör harcamaları arzu edilen istihdam düzeyini oluşturmaya yeterli olmadığı sürece, arzu edilen bir araçtır. Özel sektörün talebi canlı ve yeterli ise bütçe açıklarına gerek yoktur. Bu takdirde devlet harcamalarının vergilerle finanse edilmesi gerekmektedir.
Keynes’in teorisi ve politikası ABD’de Başkan Roosevelt’in ikinci başkanlığı (1937-1941) sırasında, savaş ekonomisinde, 1946 İstihdam Kanunu’nda, 1960’lı yıllarda, Kennedy ve Johnson’un başkanlıkları sırasında yaygın bir şekilde uygulanmıştır. 1970’li yıllarda Keynes’çi ekonomi, stagflasyondan dolayı artan eleştirilere hedef olmuştur. Resesyonla enflasyonun bir arada yer alması, ekonominin Keynes’çi tedavi yöntemleriyle sağlığa kavuşturulması konusunda bir ikilem yaratmıştır: İşsizliği azaltmak için talep kamçılandığı takdirde enflasyon hızı yükselecek, enflasyonla mücadele için talep daraltılmak istenirse işsizlik artacaktı.
Keynes’çi teori ve politika, genel talep fazlasından kaynaklanan enflasyonun ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanmıştır. Bu nedenle, petrol, gıda maddeleri gibi malların fiyatlarından kaynaklanan enflasyona çözüm yolu bulma yönünden uygun değildir. Öte yandan, maliyetlerin ittiği enflasyonla genel talep enflasyonunu birbirinden ayırmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Keynes’çi ekonomi, 1970’li yılların yarı durgun, enflasyoncu dönemine gerekli çözümleri getirememiştir. Keynes’çi ekonomiye yöneltilen başlıca eleştiri, bu ekonominin, politikaya uygulandığında enflasyona yol açtığı yolundadır. Bu eleştiri, üç noktada ele alınmalıdır: Efektif talep artışları başlangıçta istihdamı artırabilir. Ancak, belirli bir istihdam düzeyinden sonra fiyatlar da önemli ölçüde artacaktır. Kritik nokta, tam istihdam düzeyindeki işsizlik oranıdır ve bu oran %4 dolayındadır. Daha düşük tutulduğunda da ücret ve fiyat artışlarına yol açmaktadır.
Keynes’çi politikalar sayesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki depresyonlar ortadan kaldırılmıştır ama, bu depresyonlar enflasyona da yol açmıştır. Çünkü Keynes öncesi dönemlerde depresyonlar, piyasaya yönelik ekonomilerde, fiyatların denetlenmesini sağlıyordu. Uzun dönemli enflasyon, depresyonları ortadan kaldırmanın bedeli gibi gözükmektedir. Başarılı bir maliye politikasının gerektirdiği esneklik, siyasal bakımdan sağlanamayabilir ya da öylesine gecikmeli bir politik süreç söz konusu olur ki, sağlam mali politikalar etkinliklerini yitirebilirler.
Vergi oranlarını artırmak, bu oranları düşürmekten, kamu harcamalarını azaltmak da bunları arttırmaktan daha zordur. Bu siyasal şartlar, Keynes’çi türdeki maliye politikalarına enflasyoncu bir etki katar. Gerçekte bu faktör, yalnızca Keynes’çi ekonominin değil, siyasal demokrasinin de zayıf bir noktası sayılmalıdır.
Keynes’in teorisi ve politikası ABD’de Başkan Roosevelt’in ikinci başkanlığı (1937-1941) sırasında, savaş ekonomisinde, 1946 İstihdam Kanunu’nda, 1960’lı yıllarda, Kennedy ve Johnson’un başkanlıkları sırasında yaygın bir şekilde uygulanmıştır. 1970’li yıllarda Keynes’çi ekonomi, stagflasyondan dolayı artan eleştirilere hedef olmuştur. Resesyonla enflasyonun bir arada yer alması, ekonominin Keynes’çi tedavi yöntemleriyle sağlığa kavuşturulması konusunda bir ikilem yaratmıştır: İşsizliği azaltmak için talep kamçılandığı takdirde enflasyon hızı yükselecek, enflasyonla mücadele için talep daraltılmak istenirse işsizlik artacaktı.
Keynes’çi teori ve politika, genel talep fazlasından kaynaklanan enflasyonun ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanmıştır. Bu nedenle, petrol, gıda maddeleri gibi malların fiyatlarından kaynaklanan enflasyona çözüm yolu bulma yönünden uygun değildir. Öte yandan, maliyetlerin ittiği enflasyonla genel talep enflasyonunu birbirinden ayırmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Keynes’çi ekonomi, 1970’li yılların yarı durgun, enflasyoncu dönemine gerekli çözümleri getirememiştir. Keynes’çi ekonomiye yöneltilen başlıca eleştiri, bu ekonominin, politikaya uygulandığında enflasyona yol açtığı yolundadır. Bu eleştiri, üç noktada ele alınmalıdır: Efektif talep artışları başlangıçta istihdamı artırabilir. Ancak, belirli bir istihdam düzeyinden sonra fiyatlar da önemli ölçüde artacaktır. Kritik nokta, tam istihdam düzeyindeki işsizlik oranıdır ve bu oran %4 dolayındadır. Daha düşük tutulduğunda da ücret ve fiyat artışlarına yol açmaktadır.
Keynes’çi politikalar sayesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki depresyonlar ortadan kaldırılmıştır ama, bu depresyonlar enflasyona da yol açmıştır. Çünkü Keynes öncesi dönemlerde depresyonlar, piyasaya yönelik ekonomilerde, fiyatların denetlenmesini sağlıyordu. Uzun dönemli enflasyon, depresyonları ortadan kaldırmanın bedeli gibi gözükmektedir. Başarılı bir maliye politikasının gerektirdiği esneklik, siyasal bakımdan sağlanamayabilir ya da öylesine gecikmeli bir politik süreç söz konusu olur ki, sağlam mali politikalar etkinliklerini yitirebilirler.
Vergi oranlarını artırmak, bu oranları düşürmekten, kamu harcamalarını azaltmak da bunları arttırmaktan daha zordur. Bu siyasal şartlar, Keynes’çi türdeki maliye politikalarına enflasyoncu bir etki katar. Gerçekte bu faktör, yalnızca Keynes’çi ekonominin değil, siyasal demokrasinin de zayıf bir noktası sayılmalıdır.
"ilmin sözü Ali'dir..."
Zöhre Ana...
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi