[B]AFİFE JALE
Afife, Kız sanayi Mektebi’nde okuyordu ama onun aklı tiyatrodaydı. Babası Afife’yi tiyatrodan vazgeçirebilmek için çok uğraştı. Afife en sonunda sanatı için baba evini terk etti.
10 Kasım 1918 de Darülbedai’ye sınava girdi ve Beyza, Refika, Behire, Memduha adlı 4 kız kardeşiyle beraber öğrenci olarak seçildi. Afife ve Refika dışındakiler nasılsa tiyatroya çıkamayacakları için tiyatroyu bıraktılar. Afife, 18 Aralık 1918 de stajyer oyuncu kadrosuna alındı.
Afife provalara sürekli devam etmesine rağmen sahneye çıkamadı. Diğer taraftan 4 kız kardeşinden biri olan Refika sahnede görev alan ilk Müslüman Türk kadını olmuştur.
13 Nisan 1919 yılında yamalar adlı oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Binemeciyan topluluktan çıkıp oyunu terk ettiği için bu rolü üstlenecek bir bayan oyuncu aranıyordu. Afife “Jale” takma adıyla 22 Nisanda Apollon sinemasında sahneye çıkarak, sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu.
O geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil'e anlatırken "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diyordu; "Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Opiyekte güzel bir sen vardır; ağlama sahnesi... Orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladın... Alkış, alkış, alkış... Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat Bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi, şeklinde konuştu.
Zaptiyeler tarafından konulan yasaklara rağmen tatlı “Sır” oyununda görev aldı. Afife polisler tarafından tutuklanmak üzereyken kınar hanım tarafından kaçırılarak polislerin elinden kurtuldu.3.oyunu “Odalık”ta tiyatro polisler tarafından basıldı. Bu kezde makine dairesinden kaçtı.1921 yılında dâhiliye nezaretinin bildirisiyle Müslüman kadınların sahneye çıkmaları yasaklandı.
Bu bildiri ile afife, oyuncu kadrosundan çıkarıldı. Tiyatro kadrosundan çıkarılması üzerine afife hap ve uyuşturucu kullanmaya başladı. Nezihe Araz'ın kaleminden Afife şöyle seslenmiştir: "Beni acıyarak değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım" inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, "Olmak ya da olmamak" işte gerçek buydu onun için. "Olmak”la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle "ilk ateşi yakmak"," ilk türküyü söylemek"," ilk aşkı ya da direnişi başlatmak" bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler yol boyu bu bedeli ödediler."
Birkaç yıl sonra Burhanettin tepsi kumpanyası ile Anadolu’da turneye çıktı. Daha sonra kadıköyde tiyatroya çıktı ve Fikret Şadi’nin sahnesiyle temsiller verdi.
1928 yılında Selahattin Pınarla tanıştı ve 1929 yılında evlendiler. Gençliklerini acı içinde harcamışlardı. Evlenince gençliklerinde yapamadıklarını yapmaya çalıştılar. Saklambaç oynadılar, bahçede enginar yetiştirdiler ve şiir yazdılar. Selahattin Pınar çaldı, Afife dinledi.
Ama güzel günler uzun sürmedi. Afife tiyatrosuz yaşayamıyordu ve tiyatronun boşluğunu uyuşturucuda buluyordu. Suriyeli bir eczacı Afife’yi morfine alıştırmıştı. Selahattin Pınar, bir gün Afife’nin kapısının deliğinden baktığında damarına morfin şırınga ettiğini görünce çok üzüldü. Selahattin Pınar, Afife’yi hayata döndürmek için çok uğraştı.
Selahattin Pınar’da morfine alışmaya başlamıştı. Afife, kocasına onu terk etmesini yoksa onunda buna alışacağını söyledi. Selahattin Pınar, Afife Jale’yi 6 ay sonra terk etti ve 1935 yılında boşandılar.
Boşanmadan sonra Afife parasız kaldı, sokaklarda yattı ve karnını aşevlerinde doyurmaya başladı. Selahattin Pınar ise yeniden evlendi fakat kısa bir süre sonra ayrıldı.
Boşanmadan sonra parasızlık yüzünden dostlarının yardımıyla Bakırköy akıl hastanesine yatırıldı.24 Temmuz 1941 yılında Balıklı Rum Hastanesi’nde hayata yalnız bir şekilde veda etti.
Ölümü gazetelere haber olmadı. Cenazesine 4 kişi katıldı. Mezarı fotoğraflarla ve mektuplarla kaybolup gitti...
[/B]