Tuzlu Kahve
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..
Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..
Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi.
Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan.
Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..
..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii..
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Şöyle diyordu, satırlarında..
"Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.
Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.
Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..
İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında birgün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey"
diye soracak oldu..
Gözleri nemlendi kadının..
"Çok tatlı!.." dedi..
Içinde Anlam Gizli Yazilar
Içinde Anlam Gizli Yazilar
Içinde Anlam Gizli Yazilar
Kahvenizi nasıl alırdınız
BİR grup eski öğrenci, emekli hocalarını ziyarete gitmiş. İşlerinden ve
sorunlarından söz etmişler. Hoca, iş yaşamında her biri önemli yerlere
gelmiş eski öğrencilerine, kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş. Biraz
sonra, değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle
geri dönmüş.
Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve
termosunu masaya koyup, kahvelerini oradan almalarını söylemiş.
Tüm eski öğrenciler, kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde, hocaları
onlara şunu söylemiş:
"Farkına vardınız mı bilmem. Zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların
hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı.
Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama
işte bu demin bahsettiğiniz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin
istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak herbiriniz birbirinizin
aldığı fincanları gözleyerek, daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız.
Yaşam kahveyse; iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca yaşamı tutmaya
yarayan araçlardır ama yaşamın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen
yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı
unutabiliyoruz."
BİR grup eski öğrenci, emekli hocalarını ziyarete gitmiş. İşlerinden ve
sorunlarından söz etmişler. Hoca, iş yaşamında her biri önemli yerlere
gelmiş eski öğrencilerine, kahve ikram etmek üzere mutfağa gitmiş. Biraz
sonra, değişik boy, renk ve kalitede birçok fincanın bulunduğu bir tepsiyle
geri dönmüş.
Kimi porselen, kimi seramik, kimi cam, kimi plastik olan fincanları ve kahve
termosunu masaya koyup, kahvelerini oradan almalarını söylemiş.
Tüm eski öğrenciler, kahvelerini alıp koltuklarına döndüğünde, hocaları
onlara şunu söylemiş:
"Farkına vardınız mı bilmem. Zarif görünümlü, güzel, pahalı fincanların
hepsi alındı, masada yalnızca ucuz ve basit görünümlü fincanlar kaldı.
Elbette ki kendiniz için en güzelini istemek ve onu almak çok normal ama
işte bu demin bahsettiğiniz problemlerinizin ve stresin nedeni. Hepinizin
istediği fincan değil, kahve iken, bilinçli olarak herbiriniz birbirinizin
aldığı fincanları gözleyerek, daha iyi olan fincanları almaya uğraştınız.
Yaşam kahveyse; iş, para ve mevki fincandır. Bunlar yalnızca yaşamı tutmaya
yarayan araçlardır ama yaşamın kalitesi bunlara göre değişmez. Bazen
yalnızca fincana odaklanarak, içindeki kahvenin zevkini çıkarmayı
unutabiliyoruz."
Içinde Anlam Gizli Yazilar
KAHVE TANELERİ
Evlilik Üzerine
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine...
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi. İstediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?" Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslini kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte bastaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, basta neyseler sonunda da öyleler..."
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki es de su gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise esler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, su gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, Birbirlerinden uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, esler tıpkı su kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle bas basa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler." Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
"Asıl ders bu değil!" dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok." Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı."İçmek istersin herhalde!" dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü: "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eslerin paylaştığı yuva da iste böyle olur. Mis gibi. Temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."
KAHVE TANELERİ GİBİ BİR EVLİLİK DİLERİM HEPİNİZE.....
Evlilik Üzerine
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine...
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi. İstediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?" Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslini kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte bastaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, basta neyseler sonunda da öyleler..."
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki es de su gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise esler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, su gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, Birbirlerinden uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, esler tıpkı su kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle bas basa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler." Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
"Asıl ders bu değil!" dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok." Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı."İçmek istersin herhalde!" dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü: "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eslerin paylaştığı yuva da iste böyle olur. Mis gibi. Temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."
KAHVE TANELERİ GİBİ BİR EVLİLİK DİLERİM HEPİNİZE.....
Içinde Anlam Gizli Yazilar
ÖFKE SİZİ DEĞİLİ, SİZ ÖFKEYİ YÖNETİN...
Arkadaşınız, kardeşiniz, sokaktaki adam, şehir trafiği öfkenizin sebebi olabilir. Kontrol edebiliyorsanız öfke nöbeti çabucak geçecektir. Nasıl mı?..
Öfke uygun ifade edildiğinde, son derece sağlıklı ve doğal bir duygu. Ancak kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşürse kişisel ilişkilerde ve genel yaşam kalitesinde sorunlara yol açıyor.
Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki adam, öğretmeniniz gibi belli bir insana öfkelenebileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu gibi bir olaya da öfkelenebilirsiniz. Öfkelenmenizden kendi kişisel kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceden başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş bazı olayların anıları da sorumlu olabilir. Neden ne olursa olsun öfkenizi kontrol edebilirsiniz. Nasıl mı? İşte yapmanız gerekenlerin listesi:
Düşünme tarzınızı değiştirin: Kızgın olduğunuzda genellikle düşünceleriniz gerçeği yansıtmaktan çok, olayların abartılmış ve çarpıtılmış bir şekilde algılandığını yansıtır. Bu tür düşünceleri fark edin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin.
Örneğin; kendi kendinize "Eyvah! Şimdi her şey mahvoldu!" gibi bir şey söylemek yerine, "Evet, çok can sıkıcı! Neden kızdığımı çok iyi anlıyorum. Ama dünyanın sonu değil ve buna kızmam, bu olayı olmamış hale getirmeyecek." diyebilirsiniz.
Sözcüklere dikkat: Farkında olmadan çok sık kullandığımız ve bizi kızgınlık duygularına hazırlayan, "asla!" ya da "her zaman!" gibi sözcükleri zihninizde yakalamaya çalışın. "Bu asansör asla çalışmaz!" ya da "Zaten her zaman telefon etmeyi unutursun!" gibi cümleler hatalı cümlelerdir ve kızgınlık duygunuzda haklı olduğunuzu düşünmenize yol açar.
Örneğin, randevularına sürekli olarak geç gelen bir arkadaşınız olduğunu düşünelim. Hemen saldırmaya kalkmayın. Bunun yerine, neyi elde etmek istediğinizi, amacınızı düşünün. Sizin asıl istediğiniz arkadaşınızın randevuya sizinle aynı saatte gelmesi değil mi? Kendinize öfkelenmenin hiçbir şeyi çözmeyeceğini, kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olmayacağını, hatta daha da kötü hissedebileceğini hatırlatın.
Mantık öfkeyi yener: Öfkelendiğinizi hissettiğinizde mantığınıza sığının. Sinirlendiğinizde tepki vermeden önce 5 kere nefes alıp verin ya da içinizden 10'a kadar sayın. Bu arada olaya olumlu bakma konusunda kendinizi uyarın. Hem karşınızdaki kişiyi ya da kişileri kırmamış olursunuz, hem de kendinizi öfkenin zararlı etkilerinden korumuş olursunuz.
Arkadaşınız, kardeşiniz, sokaktaki adam, şehir trafiği öfkenizin sebebi olabilir. Kontrol edebiliyorsanız öfke nöbeti çabucak geçecektir. Nasıl mı?..
Öfke uygun ifade edildiğinde, son derece sağlıklı ve doğal bir duygu. Ancak kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşürse kişisel ilişkilerde ve genel yaşam kalitesinde sorunlara yol açıyor.
Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki adam, öğretmeniniz gibi belli bir insana öfkelenebileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu gibi bir olaya da öfkelenebilirsiniz. Öfkelenmenizden kendi kişisel kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceden başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş bazı olayların anıları da sorumlu olabilir. Neden ne olursa olsun öfkenizi kontrol edebilirsiniz. Nasıl mı? İşte yapmanız gerekenlerin listesi:
Düşünme tarzınızı değiştirin: Kızgın olduğunuzda genellikle düşünceleriniz gerçeği yansıtmaktan çok, olayların abartılmış ve çarpıtılmış bir şekilde algılandığını yansıtır. Bu tür düşünceleri fark edin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin.
Örneğin; kendi kendinize "Eyvah! Şimdi her şey mahvoldu!" gibi bir şey söylemek yerine, "Evet, çok can sıkıcı! Neden kızdığımı çok iyi anlıyorum. Ama dünyanın sonu değil ve buna kızmam, bu olayı olmamış hale getirmeyecek." diyebilirsiniz.
Sözcüklere dikkat: Farkında olmadan çok sık kullandığımız ve bizi kızgınlık duygularına hazırlayan, "asla!" ya da "her zaman!" gibi sözcükleri zihninizde yakalamaya çalışın. "Bu asansör asla çalışmaz!" ya da "Zaten her zaman telefon etmeyi unutursun!" gibi cümleler hatalı cümlelerdir ve kızgınlık duygunuzda haklı olduğunuzu düşünmenize yol açar.
Örneğin, randevularına sürekli olarak geç gelen bir arkadaşınız olduğunu düşünelim. Hemen saldırmaya kalkmayın. Bunun yerine, neyi elde etmek istediğinizi, amacınızı düşünün. Sizin asıl istediğiniz arkadaşınızın randevuya sizinle aynı saatte gelmesi değil mi? Kendinize öfkelenmenin hiçbir şeyi çözmeyeceğini, kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olmayacağını, hatta daha da kötü hissedebileceğini hatırlatın.
Mantık öfkeyi yener: Öfkelendiğinizi hissettiğinizde mantığınıza sığının. Sinirlendiğinizde tepki vermeden önce 5 kere nefes alıp verin ya da içinizden 10'a kadar sayın. Bu arada olaya olumlu bakma konusunda kendinizi uyarın. Hem karşınızdaki kişiyi ya da kişileri kırmamış olursunuz, hem de kendinizi öfkenin zararlı etkilerinden korumuş olursunuz.
Son Düzenleme: 01/02/2008, 12:39, Düzenleyen: SERPİL.
Içinde Anlam Gizli Yazilar
Yusuf Olmak!
--------------------------------------------------------------------------------
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha; Korkmayacaksın ölümden. Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.Dünyaya kafa tutacaksın tek başına. Yandaş yoldaş aramayacaksın. Bir Allah'ına bir kendine güveneceksin sadece.
Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda, aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar. Tek başıma taşıyamam demeyeceksin.
Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.Karşılık beklemeyeceksin. Sevmek olacak tek amacın. Sevilmemişsin ne fark eder.
Ayıplanmaktan korkmayacaksın. Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde, kim ne derse desin...Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın.
Karanlıklar sırdaşın, böcekler yoldaşın olacak.Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu. İsyan etmeyeceksin, vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak. Nerede olursan ol, her daim sevdiğinin yanında olacaksın. Üzüntüsüne üzülecek, sevincine sevineceksin.
Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım. Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var!..
Gönül gözüyle görecek, duyacaksın. Gönül diliyle konuşacaksın. Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir.
Gönül dilinden anlamam konuşamam, dayanamam bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa.
Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek, gönül gerek, iman gerek. Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların.
Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk ve her kadının harcı değildir
Yusuf yüreklileri taşıyabilmek, layık olabilmek, Züleyha olabilmek!..
--------------------------------------------------------------------------------
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha; Korkmayacaksın ölümden. Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.Dünyaya kafa tutacaksın tek başına. Yandaş yoldaş aramayacaksın. Bir Allah'ına bir kendine güveneceksin sadece.
Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda, aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar. Tek başıma taşıyamam demeyeceksin.
Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.Karşılık beklemeyeceksin. Sevmek olacak tek amacın. Sevilmemişsin ne fark eder.
Ayıplanmaktan korkmayacaksın. Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde, kim ne derse desin...Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın.
Karanlıklar sırdaşın, böcekler yoldaşın olacak.Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu. İsyan etmeyeceksin, vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak. Nerede olursan ol, her daim sevdiğinin yanında olacaksın. Üzüntüsüne üzülecek, sevincine sevineceksin.
Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım. Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var!..
Gönül gözüyle görecek, duyacaksın. Gönül diliyle konuşacaksın. Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir.
Gönül dilinden anlamam konuşamam, dayanamam bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa.
Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek, gönül gerek, iman gerek. Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların.
Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk ve her kadının harcı değildir
Yusuf yüreklileri taşıyabilmek, layık olabilmek, Züleyha olabilmek!..
Içinde Anlam Gizli Yazilar
zordur köprüleri yakmak
zordur köprüleri yakmak...
sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için,
bir şafak vakti aniden geçmişinden ve bugününden vazgeçmek...
ve içinde her nasılsa saklamayı basarmış,
" bir yarın heyecanının kanadına tutunarak havalanmak " cesaret ister.
kurulu düzen öylesine rahat, öylesine huzur doludur ki;
ruhuna gömülü çocuğu,
yıllarca kınında beklemiş keskin bir kılıç gibi uyandırıp dört nala ilerlemek,
yaman bir karara dönüşür...
zordur insanın onca zaman, bunca emekle kurduğu ve ne varsa hiçe sayıp,
mağlup ama mağrur bir komutan edasıyla yeni seferlere niyetlenmesi...
bugüne yenik düşenler, yarını sadece kös bir hayal olarak düşleyip,
dün de yaşarlar.
bedel ödemeyi göze alanlar ise,
yelkenleri atlastan gemilerle, arkalarında külden köprüler bırakarak,
meçhul bir istikbale doğru dümen kırarlar...
yıkılan sırat köprüsüdür...
geçer ve orada kalırsınız!
cennetse cennet, cehennemse cehennem...
artık,
dönüş yoktur...
can dündar
zordur köprüleri yakmak...
sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için,
bir şafak vakti aniden geçmişinden ve bugününden vazgeçmek...
ve içinde her nasılsa saklamayı basarmış,
" bir yarın heyecanının kanadına tutunarak havalanmak " cesaret ister.
kurulu düzen öylesine rahat, öylesine huzur doludur ki;
ruhuna gömülü çocuğu,
yıllarca kınında beklemiş keskin bir kılıç gibi uyandırıp dört nala ilerlemek,
yaman bir karara dönüşür...
zordur insanın onca zaman, bunca emekle kurduğu ve ne varsa hiçe sayıp,
mağlup ama mağrur bir komutan edasıyla yeni seferlere niyetlenmesi...
bugüne yenik düşenler, yarını sadece kös bir hayal olarak düşleyip,
dün de yaşarlar.
bedel ödemeyi göze alanlar ise,
yelkenleri atlastan gemilerle, arkalarında külden köprüler bırakarak,
meçhul bir istikbale doğru dümen kırarlar...
yıkılan sırat köprüsüdür...
geçer ve orada kalırsınız!
cennetse cennet, cehennemse cehennem...
artık,
dönüş yoktur...
can dündar
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi