You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor

Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor

Member
Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor
Rusya’yla yaşanan uçak krizi, beraberinde bir dizi olayı tetikledi. İttifaklar ihtiyaçtan doğduğundan, her ittifak da karşısında yeni bir ittifaka zemin hazırladığından, Türkiye can havliyle İsrail’le ilişkileri düzeltmeye yöneldi. Musul’a yolladığı 600 kişilik ek askeri güç, Irak, İran, Rusya ve ABD karşı çıkınca, birkaç gün sonra geri döndü. Ne denli yalnızlaştığımız, kuşatıldığımız, zayıfladığımız görüldü. İtibar, güç, güvenilirlik, inandırıcılık, saygınlık, caydırıcılık kaybettiğimiz anlaşıldı. Çok yönlü strateji, çok boyutlu diplomasi, bölgesel aktör, küresel güç adayı gibi sözlerin cilası döküldü. Müttefiklerimiz şunlar; Körfez’de Katar ve Suudi Arabistan, Irak’ta Barzani, Mısır’da İhvan (Müslüman Kardeşler). İzlenen bu diplomasinin ekonomik maliyeti en az 30 milyar dolar. Sadece Rusya’yla yaşanan bunalımın faturası 10 milyar dolar.
Rusya, ekonomik yaptırımlarını, siyasi, diplomatik hamlelerini sürdürürken, Türkiye’yi sadece Suriye’den değil, Kırım, Ermenistan ve Güney Kıbrıs’tan da askeri yığınak yaparak çevrelemeye koyuldu. Irak, ülkesinin kuzeyindeki Türk askeri varlığını Birleşmiş Milletler’e taşıdı. İran ise kış koşullarında artan iç talebi gerekçe göstererek, Türkiye’ye sattığı günlük 30 milyon metreküplük doğalgazı kısa süreliğine yarı yarıya azalttı. ’Teknik arıza’ giderildikten sonra gaz akışı eski seviyesine döndü. Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı çok yüksek (yüzde 60). Cumhurbaşkanı Katar’a, başbakan ise Azerbaycan’a alternatif üretmek için gittiler hemen, ama bağımlılık oranının yüksekliği, kısa sürede çözüm bulmayı zorlaştırıyor. O yüzden İsrail’in doğalgazı akla geldi acele. Bu konudaki müzakereleri de hariciye müsteşarı yürütüyor. İzlenen diplomasinin, yandaşlar tarafından nasıl pazarlandığına değil, olgulara bakalım.
BÖLGE BAŞKENTLERİ BİZİ NASIL GÖRÜYOR
Bağdat, Türkiye’yi, Irak’ın kuzeyini ülkeden koparmak isteyen, bağımsızlık ilanı için çabalayan, ABD’nin has müttefiki olarak öne çıkan Barzani’nin, en önemli bölgesel destekçisi olarak görüyor. Türkiye’nin, Barzani’yi bağımsızlık ilan etmesi için teşvik ettiğine, ona politik, diplomatik, ekonomik destek verdiğine, onunla Irak anayasasını çiğneyerek petrol ticareti yaptığına inanıyor. Barzani’yle iş yapan Türk işadamlarını kırmızı listeye alıp, ihalelerden dışlıyor. Türkiye de, Barzani’yi Ankara’da, arkasına Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bayrağını koyarak karşılıyor. AKP kongresinde ağırlıyor.’Türkiye seninle gurur duyuyor’ diye slogan atarak, alkışlıyor. Bağdat; Tahran, Şam ve Moskova’yla ilişkilerini geliştiriyor.
Tahran’daki Türkiye algısı da farklı değil. İran ile tarihsel dengeli rekabeti bir kenara bıraktı Türkiye. Şah döneminin sona ermesiyle, 1979 İran İslam Devrimi’nden başlayarak, Humeyni iktidarından bugüne dek İran’la dengeleri gözeten Ankara, işe mezhepçilik boyutu kattı. Ancak, bölgesel aktör, İslam aleminin lideri, Ortadoğu’nun sahibi ve sözcüsü olmak için çıktığı yolda, İran’ın elini güçlendirdi. Bölgesel rekabette İran’ın gerisine düştü. Şah döneminde ABD’nin bölgedeki en gözde müttefiklerinden olan İran, AKP döneminde Türkiye’nin Sünnicilik yapmaya kalkmasıyla, bölgedeki ağırlığını artırdı. P 5+1 (BM Güvenlik Konseyi’nin 5 Daimi Üyesi + Almanya) ile imzaladığı nükleer anlaşmayla diplomatik tecritten kurtuldu. Batıyla ilişkilerini normalleştirmeye başladı. Sadece Rusya ve Çin nezdinde değil, İslam dünyasında da, Arap aleminde de, Bağlantısızlar Hareketi içinde de itibarını pekiştirdi. Almanya ve Fransa ile hızla yakınlaşmaya başladı. Teknoloji ithal etmenin, ekonomisini canlandırmanın önünü açtı.
İran, kaba hatlarıyla nükleer faaliyetlerine 10 yıl için ara vermesi karşılığında, yaptırımların kalkmasını sağladı. Anlaşma uyarınca, İran’a silah ambargosu 5 yıl, balistik füze ambargosu 8 yıl daha yürürlükte kalacak. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu güvence verirse, silah ambargosu daha erken kalkabilecek. Uranyum zenginleştirme oranı ise 15 yıl boyunca yüzde 3.67’yi geçemeyecek. Yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumun yüzde 98’i kısmen imha edilecek, kısmen başka bir ülkeye nakledilecek. Gelecek 10 yıl, sadece Natanz’da uranyum zenginleştirilecek. Çalışır haldeki santrifüj sayısı üçte iki oranında azaltılarak, 6 bine inecek. Batı bankalarında dondurulmuş olan 100 milyar dolarlık varlığına kavuşması, petrolünü, doğalgazını satacağı yeni pazarlara açılması, İran’da yatırım yapmak isteyen batılı dev şirketlerin kuyruğa girmesi, İran’ı ekonomik olarak rahatlatacak. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve ABD’li meslektaşı John Kerry, Nobel Barış Ödülü’nün güçlü adayları olarak öne çıkarken, birbirlerine önadlarıyla sesleniyorlar. Bu tablo şüphesiz İran-ABD ilişkilerini pürüzsüz yapmıyor. Suriye, İsrail, Irak gibi temel konulardaki zıt pozisyonları sürüyor.
İran, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri olarak, jeopolitik konumu, stratejik önemi, 80 milyonluk nüfusu, bölgesel ağırlığı, geniş coğrafyası, savaş deneyimli ordusu, devlet geleneği, güçlü millet bilinci, köklü milli kültürü ve diplomatik birikimiyle, yabancı yatırımcıların iştahını kabartıyor. Her ne kadar İsrail ve Suudi Arabistan, ABD’nin İran’la anlaşmasına itiraz etseler de, ellerinden fazla bir şey gelmedi. Anımsanacağı üzere, anlaşmayı, İsrail ve Suudi Arabistan ’tarihi hata’ olarak nitelerken, Suriye ve Rusya ’zafer’ olarak selamlamıştı. Bu durum, İran ekseninde yaşanan saflaşmanın da kanıtıydı. Türkiye de fazla belli etmese de, İran’ın imzaladığı anlaşmadan pek memnun olmadı. Çünkü iki ülke, tarihsel süreçte diplomatik, politik, ekonomik, toplumsal, kültürel olarak rekabet halinde. İran’ın artan nüfuzu, yabancı yatırım çekme potansiyeli, Türkiye’nin işini zorlaştırıyor. Türkiye’nin, İran’ın enerjisinin en büyük müşterileri arasında olması da, İran’a karşı manevra sahasını daraltıyor.
BATI EMPERYALİZMİ NEYİ ANLADI?
Şam’la ilişkiler malum, Suriye’de rejim karşıtı tüm güçleri destekleyen Türkiye, Esad karşıtı teröristlerin yüzde 80’ine sınırlarından geçiş olanağı tanıdı. Suudi Arabistan ve Katar’ın parası, CIA’nin örgütlemesiyle Suriye’deki teröristlere yollanan silahların yüzde 80’i de yine Türkiye üzerinden yollandı. 400 binden fazla insanın öldüğü iç savaş sonucunda, ülkesini terk etmek zorunda kalan 5 milyon Suriyelinin yarısı ülkemize geldi. Savaş öncesinde 22 milyon nüfusu olan Suriye içinde bir yerden bir yere göçmek zorunda kalanların sayısı ise 8 milyona yaklaştı. Fakat Esad, Rusya’nın bizzat sahada müdahale etmesiyle elini güçlendirdi, Ekim 2015’ta Moskova’ya gitmişti. Aralık 2015 veya Ocak 2016’da ise Tahran’a gitmeye hazırlanıyor. ABD ve Avrupa, önceliklerinin Esad değil, IŞİD olduğunu defalarca açıkladılar. Esad’ı deviremeyeceklerini anladılar. IŞİD’i Esad’ın desteğini almadan yenemeyeceklerini gördüler.
IŞİD vahşeti, Paris’te yaşanan terör eylemleri, Avrupa kapılarına dayanan Suriyeli sığınmacılar, ABD ve Avrupa’nın gözünü iyice korkutup, bu sorunların Esad olmadan, İran’ın ve Rusya’nın desteği alınmadan çözülemeyeceğini görmelerini sağladı. ABD ve Avrupa, Suriye sorununda farklı kamplarda oldukları Rusya ve İran’la aynı çizgiye kayarken, IŞİD’e karşı mücadelede de aynı safta buluştular. Esad’ın, fiyaskoyla sonuçlanan eğit-donat gibi projelerle devrilemeyeceğini, Rusya, İran, Hizbullah destekli Suriye’yi yenmeye, teröristlerin, onları besleyen ABD’nin, Avrupalı müttefiklerinin, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın gücünün yetmeyeceğini anladılar. ABD Başkanı Obama, ikinci döneminde İran ve Küba’yla buzları eriterek, diplomasi karnesine kendince iki pekiyi yazdırdı. Henüz koltuğunu ısıtmadan, hiçbir icraat yapmadan, adeta peşin olarak aldığı Nobel Barış Ödülü’nü, bir başka deyimle, İsrail-Filistin meselesini çözmesi için Obama’ya avans olarak verilen ödülü, sorunu çözemese bile, hak ettiğini düşünüyor mu, bilemeyiz. Ama İran ve Suriye politikasıyla, İsrail’e ve Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği Körfez’deki Arap monarşilerine, ’Sizin için İran’la daha fazla gerginliğe katlanmayacağım, hesabınızı buna göre yapın’ mesajı verdi.
Paris’teki IŞİD terörü, devamında Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi, Fransa ile Rusya’yı birbirine yaklaştırdı. Ukrayna ve Kırım bunalımı nedeniyle gerilen ilişkiler düzelmeye başladı. ABD’nin ikazlarına rağmen Filistin’i devlet olarak tanıyan, dolar ile ticareti sorgulamaya başlayan, petrol ticaretinin Euro ile yapılmasını öneren, ’AB ülkeleri aralarındaki ticarette de, Çin-Avrupa arası ticarette de Euro kullanılsın’ diyen Fransa, Paris’teki IŞİD terörü sonrasında, yeniden ABD’nin hizasına girdi. İngiltere’yle birlikte IŞİD’i bombalıyor şimdi. Türkiye ise Suriyeli sığınmacıları alıkoysun diye, cebine konulan 3 milyar Euro’ya, 2016’da vize muafiyeti geleceği yönünde ağzımıza çalınan bir parmak bala razı oldu, 11 yıl sonra Brüksel’de toplanan AB-Türkiye zirvesinde.
Kıssadan Hisse: Sonuçta herkes kendince bir şeyler kazanırken, Türkiye en çok kaybeden ülke oldu. Ülkeler arası sorunlarda ve ülkelerin iç meselelerinde taraf olmak, Türkiye’nin elini zayıflattı.

Barış Doster
Odatv.com
Administrator
Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor
Sevgili can, [COLOR=#140306]"Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor" sorusunun cevabı aşikar değil mi ?

Türkiye, Atatürk'ün laik,çağdaş,cumhuriyet üzerine kurduğu bir yapı iken bugün bunun tam tersi yönde adımlar atılıyor. Laiklik rafta, çağdaşlık hiçbir zaman gündemlerinde olmadı , cumhuriyet ise söz de sadece yüzde 50'nin cumhuriyeti. Laiklik ile Şeriat yan yana gelir mi? Gelmez. Atatürk "Yurtta barış dünyada barış" dedi bugün tüm komşularımızla ciddi sorunlarımız var !.. Cumhuriyet tarihi bunu yazmamıştır !.. Türkiye, hep kaybedenlerin yanında, hep gericilerin, şeriatçıların, kafa kesenlerin yanında onun için burnu b.ktan kurtulmuyor. Anadolu'da böyle derler , bir deyimdir Smile

Türkiye, böyle giderse kaybetmeye mahkum olacaktır herkesin bilmesi lazım...

Sevgiler.
Posting Freak
Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor
donanma44 yazdı:Sevgili can, [COLOR=#140306]"Herkes kazanırken Türkiye neden kaybediyor" sorusunun cevabı aşikar değil mi ?

Türkiye, Atatürk'ün laik,çağdaş,cumhuriyet üzerine kurduğu bir yapı iken bugün bunun tam tersi yönde adımlar atılıyor. Laiklik rafta, çağdaşlık hiçbir zaman gündemlerinde olmadı , cumhuriyet ise söz de sadece yüzde 50'nin cumhuriyeti. Laiklik ile Şeriat yan yana gelir mi? Gelmez. Atatürk "Yurtta barış dünyada barış" dedi bugün tüm komşularımızla ciddi sorunlarımız var !.. Cumhuriyet tarihi bunu yazmamıştır !.. Türkiye, hep kaybedenlerin yanında, hep gericilerin, şeriatçıların, kafa kesenlerin yanında onun için burnu b.ktan kurtulmuyor. Anadolu'da böyle derler , bir deyimdir Smile

Türkiye, böyle giderse kaybetmeye mahkum olacaktır herkesin bilmesi lazım...

Sevgiler.

***********************************************************************************************************************


Yüce ATA sına ve T.C.tine sırtını dönen bir millet her zaman kaybediyor . yıllarca Din elden gidiyor diyenler gerçekde DİN EV DEN gidiyor deslerdi daha dogru olurdu , ama evden kimlerın nelerın gıttıgını bu millet şimdi fark etti ama ,geriye boş EVDE, Sahte DİN İMAN kaldı.


Evden , Ahlak gitti, saygı sevgi gıttı, Namuz şeref gitti, Kültür gitti, birlik beraberlik gitti, aş ekmekde bereket gitti, T.C. tinde Cumhuriyetcilik gitti, Milliyetcilik gitti, Halkcılık gitti, devletcilik gitti, laikcilik gitti, Devrimcilik gitti, Bunlar bizim evden sizin evden giderse , geriye ne kalırki, Tabi Türkiye kaybeder Çünki Evdekinlerı kaybederse bunları kazanmak hıc de kolay olmaz bir daha ??????


*****************************************************************************************************
ON İKİ  İMAMLAR
*** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
  1. İmam ALİ
  2. İmam CAFER
  3. İmam ZEYNEL
  4. İmam BAKIR
  5. İmam RIZA
  6. İmam CAFERİ SADIK
  7. İmam HASAN
  8. İmam TAĞI NAĞI
  9. İmam MEHDİYE HÜDA
10. İmam HÜSEYİN,İ DEŞTİ KERBELA
11. İmam CAFER -İ ZÖHRE YE HİBA
12. KIRKLAR DERGAHA


*** *** *** *** **** *** *** *** **** ***

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.