You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor

Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor

Senior Member
Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor
]Yaşıyor muydu ?

Bu soruyu, öldüğü günün ertesi Metin Toker için sormuştum.
Çünkü Metin Toker 2002 yılında ölmüştü ama aslında "İsmet İnönü öldüğü gün" ölmüştü...
Çünkü "İsmet Paşa'nın damadı" olmaktan öte bir "fonksiyonu" yoktu. Gazeteciydi, yazardı, kitapları falan da vardı, tamam olmasına tamam. Esas olarak kayınpederini anlattığı güzel kitapları vardır, keyifle okuduk, ellili yıllarda çocuk olduğumuz için onlardan çok şey de öğrendik sonradan...
Ama Toker'in bu dünyadaki işi İnönü'yle birlikte bitmişti ve tam otuz yıl, emekli memur gazetesi Milliyet'te "kontenjandan" bulunduruldu. Bir "yadigâr" olarak kalmıştı. Ne okuyanı vardı, ne önem vereni...
İlhan Selçuk için de aynı şeyi söyleyeceğim: Yaşıyor muydu?
Hayır, sabahın köründe aldılar götürdüler, yaşlı adam sıkıntıya girdi, yüreğine indi falan, onu kastetmiyorum. (Bazı zevzekler utanmasalar "Tayyip öldürdü" de diyecekler!)
Bir anlamı, bir önemi, bir varlık nedeni kalmış mıydı?
Düşünceleri fos çıkmış, davayı kaybetmiş, "hayatın ve siyasetin defterinden düşmüş, tedavülünden kalkmıştı"...
İlhan Selçuk, 9 Mart 1971 günü, "kendi darbesini" yaptıramadığı gün öldü, ondan sonra kırk yıla yakın da bir "siyasi zombi" gibi yaşamayı sürdürdü.
Büyük gazeteci ha?
Hani şu, Cumhuriyet'in 150 binlik satış rakamını 50 bine düşüren büyük gazeteci...
İlhan Selçuk solcu molcu değildi.
"Sivil aydınların desteğiyle asker diktası isteyen" bir darbeciydi.
Bu cunta elbette birtakım "sosyal reformlar falan" da yapacak ama esas olarak "Kemalist düzenin sürmesini" garanti altına alacaktı. ("Ruh ikizi" olan Doğan Avcıoğlu, buna "Kemalist tezin temele indirilmesi" gibi "afaki" bir slogan da uydurmuştu, Hasan Cemal çok iyi hatırlar.)
Bu, Atatürkçülük'ü çarpıtmaktan, saptırmaktan, katletmekten başka hiçbir şey değildi.
Çok zeki, çok kurnaz olduğunda herkes hemfikirdir de, ona "akıllı" bir adam denebilir miydi acaba? "Olmayacak duaya amin demek" akıllılık mıdır?
Ordudan umduğu gibi bir "sol darbe" çıkmayacağını elli yaşında gördü ama seksen yaşına kadar bu saplantısından milim sapmadı. Bu akıllıca bir tutum mudur?
Türkiye artık onun bildiği Türkiye değildi... Daha doğrusu, Türkiye hiçbir zaman onun düşlerinde kurduğu Türkiye olmamıştı.
İlhan Selçuk da gitti, Türkiye'de yirminci yüzyıl biraz daha bitti.
Reşat Nuri Güntekin'in o unutulmaz, o tadına doyulmaz "Damga" romanının sonunda, evli sevgilisi Vedia'nın odasında yakalanınca onun iffetini korumak için kendine hırsız süsü veren, bu yüzden hapis yatan, hayatı kayan, mahvolan İffet Bey, yıllar sonra onunla karşılaşıp yüz bulamayınca, kendi kendine şöyle der:
"Hayatımı bir vehme kurban etmişim!"
İlhan Selçuk yalnız kendi hayatını değil, ona inanan, ona güvenen, onun etkilediği yüzlerce çocuğu da bir vehme kurban etti.
O seksenini geçince yatağında öldü, çocuklar otuzlarını bulamadan dağ başlarında, duvar diplerinde, işkence odalarında, darağaçlarında.
Hele, yıllar ve yıllar sonra, sırf hükümeti devirebilmek uğruna "işkencecilerimi affettim" demesi, toprak altında yatan çocuklara son ve sunturlu bir hakaret oldu.
Onun için "demokratik Türkiye'nin savunucusu" dediler utanmadan, yalandır.
Şimdi göklere çıkarılacak, "ilahlaştırılacak", belki de cenazesi yeni bir "cumhuriyet mitingine", bir gövde gösterisine dönüştürülecektir. Faşistler içlerinde kalan son kurtları da böyle dökeceklerdir.
Ama o gövde çürüktür artık, içi boştur, koftur, dediğim gibi kurtludur.
Allah rahmet eylesin.
Ona ve eski Türkiye'ye.


Engin Ardıç/Sabah Gazetesi


" Sözümona dine ve tüm inançlara saygılı, demokrat, haşa huzurdan hümanist Engin Ardıç ölmüş bir insanın arkasından hakaretamiz bir yazı kaleme alıyor, hani dinde ölenin arkasından konuşulmazdı!!!...tek kelime ile insanlığın yüz karasısın Engin Ardıç, sana ve seni yaratan zihniyete yazıklar olsun "


Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse,
Güzel kokmak.
Kekik misali,
Lavanta çiçeği misali,
Fesleğen misali,
Itır misali,
Yunus misali,
İsa misali.
(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Son Düzenleme: 25/06/2010, 12:39, Düzenleyen: burcu.
Administrator
Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor
ardıçkuşu engin, akepe borazanı olarak her zamanki gibi yalakalık yapma telaşıyla anlamsız ve garip sesler çıkarmaya devam ediyor. En iyi ihtimallerle son bir yılı kaldı. recep bey saltanatı devrildikten sonra bu kadar bol keseden sallayamayacak. akepenin ülkeye yegane faydası Atatürk Türkiyesine ve Atatürkçülere karşı içlerindeki pislikleri, kini-nefreti kusmaları; insanların ve kurumların bu mandacı örümcek beyinlilerin iç yüzlerini görmeleri olmuştur.

akepe bu iğrenç düşünce yapısı ve beraberinde getirdiği kin, sinsice, yıllar geçtikçe dahada büyüyecekti.
Posting Freak
Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor
Engin Ardiç dönsünde önce kendisine baksin.ilhan SELÇUK hiç değilse inandiği değerler
uğruna yazip yazdiklarinin arkasinda duran sağlam ve güçlü bir kalemdi.

Onun gibi siyaset ne derse onu yapip kalemini satmadi.Belli ki degil yazarlar
insanlara bile saygisi yok.İlhan SELÇUK gururla anilir sen kendi haline bak.
Birgün seni de dalkavuk diye yazarlar.
Cihana gelmişim Mustafa diye
Atatürk büyüktür sıfat kim ile
Allahın yolunda dervişler ile
Mürşüt kapısıdır Zöhre Ana size


PİR ZÖHRE ANA
Son Düzenleme: 25/06/2010, 00:02, Düzenleyen: gültenilik.
Posting Freak
Engin Ardıç kepazeliğe devam ediyor
Alıntı:
"NARİSKİN'İN SAZI...

Puşkin döneminde Çarlık Rusyası, eş zamandaki Batı Avrupa'dan çok gerideydi.

Bu söylediğim süreç 19'uncu yüzyılın başlarında yaşanıyor; Puşkin; soylu bir aileden gelmesine karşın "liberal" fikirleri daha ilk şiirlerinde dile getirdiğinden Besarabya'ya sürülüyor. O yılların toplumsal yapısında
kölelik düzeninin kalıtımı küçümsenmeyecek ölçüde güçlüdür; kilisenin desteğiyle sürdürülür; soyluların uçsuz bucaksız topraklarında çalışan köylülerköle kimliğinden ötede kişiliğe kavuşamazlar.

Puşkin'i bu düzene karşı çıkması için kimse zorlamamıştı; ama soylu olmasına karşın hangi şeytan dürttü şairi? Bu ünlü yazar neden dili olmayanların dili
olmaya çalıştı?

Soyluluğun rahatı bir yerine mi batmıştı?

---

"Puşkin'in Rusyası"nda soylulardan Nariskin, kölelerden oluşan bir orkestra kurmuş. Her bir köle piyanonun bir tuşunu oluşturuyor varsayın. İnsanlardan meydana gelen bu tuhaf çalgıyı koroyla birbirine karıştırmamak gereğini unutmayalım. Çünkü Nariskin'in sazında her köle bir, yalnız bir notayı dile getirir; her biri görevli olduğu notanın adını taşır; bu ad ile çağrılırmış.

Zaman geçtikçe, adamların gerçek adları unutulmuş, sokakta görüldükleri zaman.

- Bakın, denirmiş, Nariskin'in fa'sı geçiyor.

- İşte Nariskin'in do'su.

- Hey!.. Nariskin'in mi'si, baksana buraya!..

- Nariskin'in re'si nasılsın?

Nariskin'in köleleri birer nota olmayı benimsemişler; bu işlevi yerine getirebilmek için yetenek ister; ayrıca tarlada toprakta beygir ya da öküz gibi kullanılmaktan daha iyi bir görev değil mi! Köylülerin hiçbirinde
direnme görülmüyor, kendilerine sorulduğunda:

- Sen kimsin?

- Nariskin'in fa'sıyım.

Ya da:

- Nariskin'in si'siyim.

Bir yaşam boyu hep aynı sesi çıkararak yaşayıp ölmek, kimileri için alınyazısı mı?

---

Konuya eğilirken iki noktayı unutmaktan sakınmalıyız. Çünkü olayın iki yanı var.

Nariskin'in tuhaf çalgısından hep belirli sesler çıkması, Puşkin'in ve Puşkin'lerin ortaya çıkmasını engellemiyor. Puşkin, Fransız Devrimi'nin ve İnsan Hakları Bildirisi'nin coşkular yarattığı bir dünyanın aydınıdır. Nariskin'in insanlardan oluşan çalgısı, sazı ya da "aleti" hangi sesleri çıkarırsa çıkarsın, Puşkin'i etkilemiyor.

Tarihi biçimlendirecek olan, yeni düşüncelerin ve akımların insanıdır, şairidir, yazarıdır. Puşkin; biliyor ki Nariskin'in do'su, la'sı, fa'sı tepki göstermese de doğruyu aramak ve söylemek kendisine düşer.

Puşkin kendisine düşeni yapıyor.

Olayın ikinci yanı nedir?

Kölelik ille de prangalar, kelepçeler, demir parmaklıklar ve taş duvarlarla somutlaşan bir kurum değildir. Nitekim, Nariskin'in do'su, re'si, fa'sı, mi'si ve
öteki notalarının ellerinde kelepçe ve ayaklarında bukağı yoktu; uygarlığın bugün bile övündüğü sanat ürünlerini seslendiriyorlar, Bach'tan, Vivaldi'den, Couperin'den, Hendel'den parçalar söylüyorlardı; ama yaptıkları iş benliklerini kölelikten kurtarmak için yeterli değildi.

---

Çağımızda bu türde çok insan vardır.

O insan egemenin buyruğunda do-re-mi-fa olmakla iş yaptığını sanır; ancak bir alettir. Çünkü özgürce düşünmekten, dünyayı kavramaktan, bağımsız eleştiriden, bilimsel kuşkuculuktan yoksundur; kelepçe onun kafasına takılmış, bukağı beynine vurulmuştur."

İlhan Selçuk (Düşünüyorum Öyleyse Vurun)

Ben enginarı hiç sevmem. Hayatta da yememişimdir.

Enginarı sevmememde büyük katkısı olduğunu düşündüğüm Tayyibin si bemollerinden ağzı bozuk bu yazar müsveddesine en güzel cevabı yine İlhan Selçuk'un kaleminden vermek istedim.

Bir de nette bir haber okudum bu enginarla ilgili:

Alıntı:Bahçeşehir Üniversite'sindeki Egemen Bağış protestosunun ardından yazdığı yazıda öğrencilere 'piçkuruları' diyen Engin Ardıç, köşe yazarlığı yaptığı Sabah gazetesi binası önünde protesto edildi. Öğrenci Kollektifleri'ne bağlı eylemciler Sabah gazetesi önüne gelerek Ardıç'ı protesto etti. Eylemciler ellerinde "Hiç kurdurmayın beyler üniversitemizin işbirlikçelere, yalakalara ve gericilere kapalıdır" pankartıyla geldikleri bina önünde "Dizginsiz eşek Engin Ardıç", "Hayvan bunalmış otlamaya çıkartın", "Çalık'ın adamı AKP'nin kalemi" sloganları atarak Ardıç'ın küfürüne karşılık verdi. Öğrenciler adına açıklamayı okuyan Yakup Can Tekelci "Ardıç gibi satılmış kalemleri" teşhir etmeye devam edeceklerini belirterek şunları kaydetti : "Sıcak yerinden sabahları elinde kahvesi, akşamsa buzlu viskisi bir elinde, diğer eli top sakalını kaşırken televizyonlardan seyrettiği Tekel işçilerine gülerek devam ede dursun yardakçılığa. Ama biz her zamanki gibi durmuyoruz ve soruyoruz Ardıç'a, Egemen Bağış'ın sözde 'Çiğnenmiş haklarını' köşeden ukala dümbeleği gibi savunan sen, günlerdir grev yapanların, gazlananların, coplananların hakkını niye savunmadın? Ama biz TEKEL işçilerine saldıran, zam üstüne zam yapan emeğin, ekmeğin, halkın, öğrencinin düşmanı AKP'nin bakanlarının işbirliğini protesto ederken mi ancak kalemini sallabiliyorsun?"
Öğrenciler ayrıca içinde marul, yumurta, AB Bayrağı ve ampul bulunan bir sepeti Ardıç'a verilmek üzere Sabah gazetesinin güvenliğine teslim etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Ali Coşkun isimli öğrenci şunları kaydetti: "İşte sana o çok özendiğin ve yardakçılığını yaptığın Arvupa Birliğinin posteri böylece ona baka baka kalemşörlüğünü yaparsın, bu da marul böylece seni dışarı çıkartmaya gerek yok otlatmak için, bu da sana takipçisi olduğun AKP'nin ampulu... Yumurtalar ise bizleri unutmaman için çünkü seni gördüğümüz her yerde seni bunlarla karşılayacağız."

Enginar gün gelir sen de ölürsün.

Cesedin bir sebze gibi çürür karışır toprağa...

Yaşamak birşeyler bırakmaksa eğer geride kalanlara

Salyalarını akıttığın o koca yazardan geriye

tertemiz bir isim kalmıştır...

Hiç düşündün mü bir an

benden geriye ne kalacak diye?

tükenmez ve satılmış bir kalem...

ve piçkurusu dediğin çocukların eşsiz benzetmeleri...

o yuvarlak suratında patlayan...
[size=7]"Benim Testim Kerbela Suyudur..."[/size]

[size=7]Zöhre Ana[/size]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.