Ne var ki?
[COLOR=#AAAAAA] 05.10.2021 00:00:00
[COLOR=#404040]
[COLOR=#404040]
[COLOR=#404040][COLOR=#202020]
![[Resim: 15.jpg]](https://www.zohreanaforum.com/images/imported/2021/10/15.jpg)
[COLOR=#CE0018] Zühtü Kazancı
[email=%[email protected]]zuhtuhaber @ hotmail.com[/email]
[COLOR=#AAAAAA]
BTP Lideri Hüseyin Baş yine flaş çıkışıyla gündemi belirledi ve belli ki birileri fazla incindi. Ne dedi Hüseyin Baş?
"Diyanet'in başına Alevi birini getirelim, ne var ki?"
Bunu duyan bir kısım mahfiller anında karşı safta yer tutarken diğer bir kısım mahfiller ise Hüseyin Baş'ın popülist bir çıkış yaptığını zannettiler.
Oysa Hüseyin Baş, onlarca yıldır kanayan bir yaraya parmak basarak ortaya müthiş bir çözüm koydu.
Bunu ne Alevi kardeşlerimizin oyunu almak için, ne birilerini ürkütmek için ve ne de sırf gündeme gelmek için söylemedi.
Uzun yıllardır Prof. Dr. Haydar Baş Bey de Alevi, Caferi ve Şii kardeşlerimize sahip çıktı. Bunu tamamen, büyük bir ayrılığı ve fitneyi ortadan kaldırmak, bir hakkı teslim etmek ve doğruya sahip çıkmak adına yaptı, hiçbir şekilde oy kaygısı gütmedi. Oy için yapsaydı ilk seçimden sonra bunu yapmaktan vazgeçerdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kuran kişi Mustafa Kemal Atatürk'tür ve bunu hem milletin sapık fırkalara kapılmadan dinini öğrenmesi ve hem de daha önemlisi, ahlâklı imam ve hocalarla muhatap olarak ahlâkını güzelleştirmesi için yapmıştı. Nitekim Diyanet çok uzun yıllar bu kutlu vazifeyi yerine getirdi.
Derken gitgide bu kurum yozlaşmaya ve kuruluş amacından uzaklaşmaya başladı.
Artık neredeyse tek vazifesi insanlara camilerde şeklen namaz kıldıracak din görevlilerini atamak, bunlar vasıtasıyla cuma hutbelerinde cemaati gaza getirip namaz çıkışlarında para toplamak ve fahiş fiyatlarla vatandaşı Hacca ve Umreye götürerek para kazanmaktan ibaret hale geldi.
Din görevlisi olacak kişilerde aranan en önemli şartlar, Atatürk düşmanı, iktidar yanlısı olmak ve iktidara övgüler dizmek olunca kurum doğal olarak bu noktaya geldi.
Oysa Diyanet İşleri Başkanını ahlâken zirvede bulunan zâtlardan seçseydik, din görevlilerimizi İmam Hatip okullarından başlayarak, sadece kitabi ilimlerle değil, özellikle güzel ahlâkla donatarak yetiştirseydik bu kurum sayesinde ülkemizin problemlerinin çok büyük bir kısmını daha başlamadan çözmüş olurduk.
Alevi kardeşlerimize bir bakın, Sünni kardeşlerimizden ahlâken ve muameleten fersah fersah öndedir tamamı.
Zannediyor musunuz ki Alevi bir Diyanet İşleri Başkanımız olduğunda bu kişi işi gücü bırakıp milleti Alevi yapmaya çalışacak?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş temellerini Bektaşi dergâhında atan Atatürk bile böyle bir şey yapmadı ki.
Hiçbir Alevi'nin bir Sünni'yi Alevi yapmak için çaba sarf ettiğini veya Sünniliği kötülediğini gördünüz mü siz?
Çünkü mesele mezhep olarak Alevi, Bektaşi, Caferi veya Sünni olmak değil, Peygamber Efendimizi, Hz. Ali'yi, Hz. Fâtıma'yı, Hz. Hasan'ı ve Hz. Hüseyin'i yani Ehli Beyt'i sevmekten ibarettir.
Bu sebeple Alevi olmak her yiğidin harcı da değildir.
Sevgi öyle bir güç ve hâldir ki ancak bu sevgiyle donanmış, kalbi bu sevgiyle yanıp tutuşan bir insanın yanında durmakla kazanılabilir.
Yoksa kuru kuru, diliyle sevgiden bahsetmekle hiç kimse sevilmez ve sevmeye ikna edilemez.
Ehl-i Beyt'i gerçek anlamda seven bir Alevi kardeşimiz Diyanet İşleri Başkanı olsa ne olur biliyor musunuz?
Önce din görevlisi kardeşlerimiz Ehl-i Beyt'i ve O'nların pâk neslinden gelen Atatürk'ü sevmeye başlarlar.
Bu aşkla ve sevgiyle namaz kıldırıp vaaz ve nasihatte bulunan hocaları gören cemaat Ehli Beyt'i ve Atatürk'ü sevmeye başlar.
Cami cemaatlerimiz katlanarak artmaya başlar, zira artık camilerde aradığı huzuru mutluluğu ve huşÃ»yu bulmaya başlar insanımız.
Derken bu sevgi çemberi milletimizin tamamına sirayet eder ve "Kişi sevdiğiyle beraberdir ve onun ahlâkıyla ahlâklanır" düsturu gereğince insanımız aşkla sevdiği Ehli Beyt'in güzel ahlâkıyla donanmaya başlar.
İnsanımız artık birbirini vurmayı kırmayı öldürmeyi, çalmayı, çırpmayı, dolandırmayı, devlet malını hortumlamayı bırakın, kimsenin kılına dahi zarar vermemek için çırpınır hale gelir. Herkes eşinin, dostunun, komşusunun ve din kardeşinin sıkıntısıyla sıkıntı duyup sevinciyle sevinmeye başlar.
Dava ve icra dosya sayıları o kadar azalır ki şu anda yılda yaklaşık 600-700 yeni dosyaya bakmak zorunda olan bir hakim en fazla 40-50 dosyaya bakmaya başlar.
Asayiş ve adalet gerçek anlamda berkemâl hale gelir.
Cezaevlerinde yatacak mahkûm bulamazsınız.
Haa şimdi "Yeni yapılan yüzlerce cezaevi ne olacak peki?" şeklinde bir soru aklınıza gelebilir. Onun da kolayı var. Cezaevlerini ufak bir rötuştan geçirip KYK Yurdu yaparız, böylece yurt sorunu da çözülmüş olur.
Bazı akl-ı evveller, "Cemevleri ne olacak peki?" diyecektir mutlaka.
Güzel kardeşim cemevlerinin ibadethane statüsü kazanması için illâ Alevi bir Diyanet İşleri Başkanı mı olması gerekir?
Milletimizin üçte bire yakını Alevi ve bu kardeşlerimiz cemevlerinde ibadetlerini yapıyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın adında ve anlamında Ehl-i Sünnet bahsi hiç geçmez. Vatandaşın tamamının diniyle ve diyanetiyle ilgilenmek üzere kurulmuştur ve Alevi kardeşlerimiz de bu hakka sonuna kadar sahiptir.
Yine bazıları soracaktır "Bu dediklerini yapmak için Diyanet İşleri Başkanı'nın Alevi olması zorunlu mu?"
Tabii ki değil, ancak bu güne kadar hep Sünni Diyanet İşleri Başkanı seçtik de ne oldu? Bu özelliklere sahip bir tane reisimiz bile olmadı. Keşke olsaydı.
Belki de suç, bu hocalarımızı yetiştiren İmam Hatip okulları ve İlahiyat Fakültelerindedir, o kadarını bilemiyorum.
Ancak ortada bir realite var ve olmayınca zorlamaya da gerek yok.
İnanın Alevi bir Diyanet İşleri Başkanı döneminde Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin tamamı mevcut mezhepleri dahilinde dinini diyanetini şuankinden katbekat rahat yaşar hale gelecektir.
Prof. Dr. Haydar Baş ve Hüseyin Baş gibi ben de (Ehl-i Beyt'i İmâm-ı Ãzam gibi, İmam Gazâli gibi seven) Sünni bir kardeşinizim ve bu sıfatımla birlikte Sayın Hüseyin Baş'ın çağrısını tekrarlıyorum, "Diyanetin başına Alevi birini getirelim, ne var ki!"
[COLOR=#404040]
[FONT=open sans regular][COLOR=#202020]https://www.yenimesaj.com.tr/ne-var-ki-H1410186.htm