You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Deniz: Askere kıyamadım

Deniz: Askere kıyamadım

Administrator
Deniz: Askere kıyamadım
Deniz: Askere kıyamadım

[Resim: devrimci-denizgezmis.jpg]

Deniz, yeşil parkasıyla fotoğrafını çeken Konuksever’e yakalanışını şu sözlerle anlatıyor:



Baba Gezmiş, yapılan testlerde üstün zekâlı olduğu ortaya çıkan oğlunun, eğitim yaşamı boyunca her zaman başarılı bir öğrenci olduğunu belirterek ‘Ancak çocuklarım haddinden fazla yurtsever yetişti’ diyor

Gezmiş ailesi, 28 Şubat 1947 Cuma günü doğan çocuklarına Deniz ismini verdi.

Deniz, çocukluğu hakkında şunları anlatmıştır:

“1947 senesinde Ankara’nın Ayaş ilçesinde doğdum. Babam ben doğduğum senelerde Ayaş’ın bir ilkokulunda öğretmenlik yapıyordu. O zaman ve şimdi gerek olmadığı için merak edip babamın hangi okulda öğretmenlik yaptığını öğrenmek istemedim. Daha doğrusu ben 6 aylıkken Ayaş’tan ayrıldığımız için eski durumu pek hatırlamıyorum. Ben hayata geldikten sonra babam Sıvas’a nakledilmiş. Sıvas’ın kaza ve köylerinde ilköğretim müfettişi olarak görev yapmış. İlkokulu Sıvas’ın Yıldızeli kazasındaki okullardan birinde okudum. Sonra Sıvas’a nakledildik. Sıvas Selçuk İlkokulu’nda tahsile devam ederek ilkokulu bitirdim. Mezuniyet tarihini hatırlamıyorum. Ortaokulu Sıvas Atatürk Ortaokulu’nda okudum ve bitirdim. Hatırladığıma göre 1961 senesi idi.”

Sıvas’ta görev yaptığı sırada bir dönem Sıvas Maarif Müdür Yardımcılığı yapan Cemil Gezmiş, oğlu Deniz hakkında özetle şunları anlatmıştır:

“Her babaya göre evladı akıllıdır, zekidir. Bana göre Deniz, zeki ve yetenekliydi. Ona düşkündüm ben. Annesi de her annenin çocuğuna düşkün olduğu kadar düşkündü... Her annenin evladı üzerine titrediği kadar üzerine titrerdi... Severdik oğlumuzu, her anne ve babanın çocuğunu sevdiği kadar.

Toramandı oğlum... Dokuz aylıkken yürüdü. İlkokulu birincilikle bitirdi. Teste soktum. Üstün zekâlı olduğu sonucu çıktı. Ağabeyi ve küçük kardeşi ile iyi geçinirdi. Uysaldı... Hayvanları, çocukları çok severdi. Yaşlılara yardım ederdi.

Deniz çocukken dersi derste yapar, çok çalışmaz ama çabuk kavrardı. O nedenle de her sene sınıf ve okul birincisi olurdu. Örneğin bir okul yarışmasında birinci olduğu için zamanın Sıvas Valisi Kadri Erdoğan ona ödül vermişti.

Burada bir özeleştiride bulunayım. Mum dibine ışık vermez, derler. Ben bir eğitimci olarak kendi çocuklarıma yeteri kadar iyi bir eğitim verdiğimi iddia edemem. Benim çocuklarım çok dürüst, haddinden fazla yurtsever olarak yetişti. Aşırı derecedeki bu yurtseverlik kendilerine bu kadar zarar getirdi. Deniz çok fazla yurtseverliğinin kurbanı oldu gitti.”

Gezmiş ailesini özetle şöyle anlatabiliriz:

Baba, Cemil Gezmiş: İlköğretim müfettişi; Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı Cimil köyünden. 1914 yılında doğan Cemil Gezmiş, 23 Haziran 2002’de İstanbul’da vefat etti.

Anne, Mukaddes Gezmiş: İlkokul öğretmeni; Erzurum’un Tortum ilçesinden.

İki erkek kardeşi var: Ağabeyi Bora, kardeşi Hamdi.

Gezmiş ailesi İstanbul’a geliyor

Memur oldukları için bir süre Anadolu’nun değişik il ve ilçelerinde görev yapan Cemil Gezmiş ile hanımı Mukaddes Gezmiş, daha sonra, yeni görev yeri olarak İstanbul’a atandı. Böylece Gezmiş ailesi, İstanbul’a geldi.

Deniz, bu konuda şunları anlatıyor:

“1962 senesinde babam İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne nakledilince hep beraber İstanbul’a geldik, Harem İskelesi Selimiye’de bir eve yerleştik.”

Küçük taşra kentlerinden sonra “dünya kenti” sayılan İstanbul’a gelen Gezmiş ailesi, İstanbul’un en güzel deniz ve doğa manzaralarına sahip olan Üsküdar-Selimiye semtine yerleşti.

Deniz Gezmiş, yeşil parkasıyla fotoğrafını çeken Ergin Konuksever’e yakalanışını şu sözlerle anlatıyor:

‘Ben kimseye kıyamadım’

Yakası yünlü, bol cepli, yeşil parka onunla birlikte “devrimciliğin” sembolü oldu. Yeşil parka giyenler cezalandırıldı, yakalandıkları yerde dövüldü, öldürülmek istendi. Bu kanlı kıyım sahnesinde bile Deniz Gezmiş, parkasını sembol yapan fotoğrafını çeken gazeteci Ergin Konuksever’e şunu söylüyordu:

“Ben hiç kimseye kıyamadım, askere ateş etmiş değilim...”

Devrimci önderler Deniz Gezmiş (25), Yusuf Aslan (25) ve Hüseyin İnan’ın (23) 6 Mayıs 1972’de idam edilişinin üzerinden tam 37 yıl geçti. “Üç fidan”ın anıları hâlâ sıcak, yaşama bıraktıkları o kısa ama anlamlı not hâlâ belleklerde...

O dönemin yakın tanığı gazeteci Ergin Konuksever’le Deniz’leri ve üç gencin asıldığı gece babalarının yaşadıklarını konuştuk...

‘Üç sizden, üç bizden’

O dönem çalıştığı Günaydın gazetesince Ankara’da görevlendirilen ve Ankara Haber Ajansı’nın (ANKA) bürosunda gelişmeleri izleyen Konuksever, Deniz’lerin davasının “kararı peşinen verilmiş bir dava” olduğunu söyledi. Konuksever, “O zaman Adalet Partisi iktidardaydı, ‘3 sizden, 3 bizden’ diye bir slogan çıkarmışlardı. O ‘3’ vurgusu Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş hakkındaki karardı” dedi.

Konuksever, Deniz’lerin o güne kadar, hiçbir cinayetleri olmayan, adam öldürmekten aranmayan, en ağır suçlarının banka soygunu olduğu bilinen kişiler olduğunu vurgulayarak “Ama nedense o dönemdeki iktidar, bu işi aklına takmıştı. Kendini öne çıkarmak için o çocukların asılmasına önceden karar vermişti, daha idam öncesinden birtakım hazırlıklar yapılıyordu. Çukurlar açılmıştı... 3 mezar çukuru hazırdı...” diye konuştu.

‘Taylan Özgür’ü polis vurdu’

5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece yani idamın gerçekleştiği geceyi üç gencin babalarıyla geçiren gazeteci Konuksever, bir dönem konuşulması dahi suç sayılan Deniz’lere ilişkin şimdilerde herkesin bir şeyler anlattığını söylüyor. Konuksever, duruyor, boğazını yakan acıyı temizliyor ve devam ediyor:

“Deniz ‘Ben öldüğüm zaman Taylan Özgür’ün yanına gömün’ demişti. Herkes Taylan Özgür’ün nasıl vurulduğunu başka türlü anlatıyor. Yanı başımda vuruldu Taylan. Hemen ben de oradaydım diyorlar; yalan, orada olmalarına imkân yok. Taylan Özgür vurulduğu zaman yanımda bir kişi vardı. Benim şahidim de var, yanımda Yurdaer Acar vardı. Biz 2 arkadaştık, üniversitede çatışma vardı. Beyazıt Meydanı’nda Turhan Emeksiz anıtının tam önünde bir polis jipi durdu, sonradan bir adam indi, belinden silahını çekti, bir el ateş etti, vurdu çocuğu, bindi jipe gitti. Deniz’in vasiyeti de tam anlamıyla yerine getirilmedi. Mezarları yakınca sayılır, aynı mezarlıkta yatıyorlar ama yan yana değiller.”

Deniz’lerin davasında mahkeme başkanı olan subay Ali Elverdi’nin hayatı karanlıklar içinde olan bir kişi olduğunu belirten Konuksever, davanın bu yönüyle de şaibeli olduğunu söyledi.

“Amaçları bir an evvel bu işi bitirmek, ne kadar çabuk işi bitirirsen o kadar kafan rahat eder anlayışındaydılar” diyen Konuksever, idam kararının resmi gazetede yayımlanır yayımlanmaz hemen o gece gerçekleştirildiğini de anımsattı.

Söz o geceye geldiğinde ise duraksıyor Konuksever, üç gencin babalarıyla otururken o geceyi ve mezarlıkta o sabah yaşananları şöyle anlatıyor:

“O gece feci bir geceydi, yani ben de ıstıraplı bir gece yaşadım. 3 tane babayla bir arada oturuyorsun sabaha kadar. Yapılacak hiçbir iş yok, elinden hiçbir şey gelmez. Üç baba da çocuklarının idamını bekliyor. Asılacaklar zaten, biliyoruz, sabaha kadar asılacaklar... Zaten hapishanenin etrafındaki güvenlik güçlerinden belli oluyor içeride bir şeyler olacağı. Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un babalarıyla sabaha kadar oturduk. Adamlar son derece ıstıraplı, dokunsan ağlayacak adamlar. Kim ağlamaz! Oturmuş evladının ölümünü bekliyor adamlar. Dedik, gidip cenazesini alalım, çıktık işte mezarlığa geldik, orada eşyaları vardı. Deniz’in parkası falan oradaydı, gittik cenazeyi aldık. Bir de imam vardı orada, namazı kıldırmasını rica etti Cemil Abi (Gezmiş). İmam, ‘Ben bunların cenazesini kıldırmam, bunlar idam edildi, katiller. Bunların namazı kılınmaz’ dedi.

Bu sözler üzerine Cemil Gezmiş, ‘Git ulan sen kıldırmıyorsan, biz de mi bilmiyoruz dua okumasını, biz kıldırırız’ dedi. Bir aile dostları vardı Kuran okumasını bilen, yaşlıca biriydi. Gereken Kuran’ı o okudu. Deniz’in babası da namazı kıldırdı. Toprağa koyduk, üzerini örttük, sonra da mezarlıkta kuş uçurtmuyorlardı, her tarafı sarmışlardı. Göz göre göre idama gitmişlerdi... Bıraktık geldik, hikâye bundan ibaret.”

‘Onlara ateş etmeyi düşünmedim’

Konuksever’e Deniz Gezmiş’in fotoğrafını soruyoruz. “O fotoğraf...” deyip anlatmaya başlıyor, kendisinin çektiği fotoğrafın öyküsünü:

“Bu fotoğraf, onu idama götüren davada Deniz Gezmiş’in yakalanarak Ankara’ya getirildiği gün çekilmiş bir fotoğraftır. Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Cezaevine götürüldü sonra. Hatta Deniz’in o fotoğraf çekilirken bir lafı vardır: ‘Ben hiç kimseye kıyamadım. Askere ateş etmiş değilim. Elimde otomatik silah vardı ama onların hepsi benim kardeşlerimdi. Bu memleketin evlatlarıydı. Onlara ateş etmeyi bile düşünmedim, aklımdan bile geçirmedim o yüzden yakalandım. Onlara hiçbir zaman ateş etmedim.’ ”

Konuksever’le vedalaştıktan sonra dönüş yolunda gözümüzün önünde o fotoğraf, aklımızda Gezmiş’in sözleri:

“Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysilerimi giyeceğim. Postallarımı, parkamı.

Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına. Yok, tıraş falan da olmayacağım.

Sonra avukatlarıma döneceğim:

‘Sizler de, bizler için gelecek kuşaklara tanıklık edin’ diyeceğim. ‘Bir devrimci ölüme böyle gider işte. Bayram yerine gider gibi’...”

TURHAN FEYİZOĞLU - TOLGA YENİGÜN / Cumhuriyet

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.