You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Bülbül: Aleviler ciddi tehditle karşı karşıya

Bülbül: Aleviler ciddi tehditle karşı karşıya

Posting Freak
Bülbül: Aleviler ciddi tehditle karşı karşıya
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Kemal Bülbül, Başbakan ile AKP’nin, Sivas’ta 19 yıl önce yapılan ve insanlık suçu kapsamına giren Madımak katliamının zaman aşımına uğramasını kutsayarak sorunların önünde engel olduğunu gösterdiğini ifade etti. Bülbül, kapılara bırakılan işaretlere de dikkat çekerek bugün Alevi toplumu ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğunu belirterek, ’Alevilere, Kürtlere, Ermenilere ve inanç, etnik topluluklarına yapılanların hesabının sorulması, hukuki gereğinin yapılması için Hakikatleri Araştırma Komisyonu talep ediyoruz. Farklılıklara saygı gösterilip, inkar ve retten arındırılmış bir zihniyetle bu yapılırsa köklü bir çözüm gelişir. Bu anlamıyla 2 Temmuz günü Madımak’ta buluşmak herkes için insani görev ve vicdani sorumluluktur’ dedi.

Madımak’ta yaşanan katliamın 19. yılı geride kalırken, Sivas’ta 2 Temmuz günü yine kitlesel anma etkinliği gerçekleştirilecek. Ayrıca 19 yıldır 2 Temmuz dışında her fırsatta dillendirilen talepler yine en yüksek sesle haykırılacak. Bir insanlık suçu olarak literatürde yerini alan Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılmasına hayır demek için onbinler o gün bir araya gelecek. PSAKD Genel Başkanı Kemal Bülbül ile bu yıl ki anma etkinlikleri, katliamın zaman aşımına uğratılmasına ilişkin düşünceleri ve talepleri, Sivas davası dosyasının yeniden açılması, Alevilere dönük inkarcı ve retçi yaklaşımları görüştük.

* Bu yıl Madımak Oteli önünde yine kitlesel eylemle taleplerinizi dile getireceksiniz. Etkinliğe ilişkin çalışmalarınızın son durumu nedir?

Bu yıl Madımak Katliamı’nın 19. yılı. Yine toplu bir şekilde Sivas’a gideceğiz. Bu yıl özellikle mahkemenin verdiği zaman aşımı kararını tanımadığımızı, Madımak’ın utanç müzesi olması gerektiğini bir kez daha ifade edeceğiz orada. Bu amaçla Türkiye genelinde PSAKD’nin 70 şubesi, alevi kurum ve kuruluşları, demokrasi ve soldan yana, özgürlükten yana partiler, emek örgütleri, meslek örgütlerinin hazırlığı devam ediyor. Yoğun bir katılım bekliyoruz. Önceki gün Sivas valiliğiyle görüşmemiz oldu. Yapacağımız etkinlikle ilgili sorun yok. Tertip komitesi resmi çalışmalarını devam ettiriyor. Sivas’taki kurum ve kuruluşlarla görüşmemiz oldu. 2 Temmuz günü Madımak’ta yitirdiğimiz canları anmak için bir kere daha orada olacağız.

* Zaman aşımı meselesine ilişkin hukuki açıdan yapacaklarınız ile Sivas’ta bu talepleri dillendirmenin ötesinde esasen daha sonraki sürecin sizin cephenizdeki seyri nasıl olacak?

Bir kere bu davanın hukuki değil siyasi bir dava olduğunu, karanın da siyasi olduğunu düşünüyoruz. İkincisi Madımak katilleri için zaman aşımı kararı verilmiş olması Alevilere karşı uygulanmak istenen katliam politikasının devamıdır. Yani insanlığa karşı işlenmiş bir suç için zaman aşımı kararı vermek bu suçu onaylamak anlamına gelir. Dolayısıyla kararın hemen akabinde Başbakanın karara ilişkin ’Türkiye’ye hayırlı uğurlu olsun’ demesi bu kararı, katliamı yapıp elini kolunu sallayarak gezenlerin eylemini onaylayan bir tutumdur. Hemen sonrasında kararın ardından Başbakanın bu sözleri için suç duyurusunda bulunduk. Dedik ki; topluma faydalı olan, hakkaniyetli objektif kararlar için hayırlı uğurlu olsun denilir. Zaman aşımı kararı için hayırlı uğurlu olsun demek Türkiye toplumunun, inanç topluluklarının gelenek göreneklerine, insani bakış açısına, sosyal algısına aykırı bir durumdur. Dolayısıyla bunu onaylayan tutumdur. Suç duyurusunda bulunduk. Mahkeme kovuşturmaya gerek yok dedi 5-10 gün içinde.

Daha sonra şöyle bir vaka gelişti yine; hükümet bir Alevi açılımı politikası uyguluyordu 2009’dan bu yana. Bir dizi toplantı yaptılar. Hükümetin Alevi, Kürt, Ermeni, Roman açılımı şunu gösteriyor; devlet Türkiye’de resmi ideolojinin bir gereği olarak farklı etnik ve inançsal kimliklere kapalıdır. Ret ve inkar üzerine kuruludur. Bu ret ve inkarı geçtiğimiz yıl Madımak’ta üzerimize gaz bombası yağdırarak, Ankara’da zaman aşımı kararını protesto ederken cop ve gaz bombasıyla saldırarak bir şiddet politikasıyla da pekiştirmiş oluyor.

UMUT KİTABEVİ DE ROBOSKİ DE ’İYİ’ VE ’DİNDAR’ ÇOCUKLARIN İŞİ

Şimdi bakarsak şu günlerde Alevi toplumu ciddi bir tehditle karşı karşıya. Adıyaman, Antep, İzmir, Erzincan ve Didim’de, beş yerleşim yerinde kapılarımıza işaretler kondu gece vakti. Bu, bakın sizi kontrol ediyoruz, bir hareketinizde size gerekeni yaparız demek. İçişleri Bakanı, hükümet yetkilileri, ’Bunu çocuklar yapmıştır’ dedi. Bizce de öyledir, çünkü iyi çocuklar ve dindar çocuklar koalisyon yaparak yapmıştır. Umut Kitabevi’ni bombalayan, Roboski’de 34 insanı katleden iyi çocuklar var ya, o iyi çocuklarla Başbakanın tarif ettiği dindar çocuklar bu katliamı yapmıştır.

’BAŞBAKANIN TEKÇİLİĞİ DEVŞİRME TÜRKLÜK TEKÇİLİĞİDİR’

Başbakan sürekli bir tekerleme ifade ediyor. Tek devlet, tek bayrak, tek dili, tek din ibaresiyle pekiştirdi. Zihin altındaki bir gerçeği ifade etmiş oldu. Türkiye, Türk-İslam üzerine kuruludur. Bu Türklük devşirme bir Türk kimliği, bunu özellikle ifade etmek gerekiyor. Tokat’ın, Yozgat’ın, Kütahya’nın köylüsünün Türklüğü değil, Balkan ve Kafkas devşirmesi Türklüğüdür. İslamcılık nedir? O da Kerbela’da katledilen imam Hüseyin’le birlikte egemen zihniyete tarafından kökü kazınan ehli beytin İslam anlayışının yerine ikame edilmiş Muaviye İslam anlayışının Türkiye tarafından devlet dini haline getirilmesidir. Başbakan bugün tek din diyerek Aleviliği ve diğer inançları reddetmiş oluyor. Başka ne yapmış oluyor? Bakınız 4 + 4 + 4 eğitim programından söz ediliyor. Seçmeli Kuran-ı Kerim, seçmeli Hz. Muhammed’in hayatının anlatılacağını söylüyor ders olarak. Bunlar seçmeli değil zorunluluktur. Tüm okullar İmam Hatipler haline getirilmiştir. Adeta toplumun üzerinde öğrenci ve veliler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi tehdit unsuru oluşturulmuştur. Bu hadi seçmeyin de görelim tehdidi vardır.

HAKİKATLERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU TALEP EDİYORUZ

Böyle bir ortamda hem eğitim programının sosyal, siyasal, kültürel, inançsal yaşamın abluka altına alındığı etnik kimliklerin şiddetle imha edilmeye çalışıldığı bir ortamda Madımak’a gidiyoruz. 19 yılda değişen ne, hiçbir şey. Aksine şiddet nefret genele yaygınlaştırılmış. Bu politika hükümetin sistematik bir politikası haline gelmiş. İşte tam bu noktada ’Madımak katliamı insanlığa karşı işlenmiştir’ diyen her birey, kurum, aydın, sanatçı ya da yurttaş Alevi olsun olmasın etnik, inanç, cinsel, kimliği ne olursa olsun Sivas’a gelmesi vicdani bir sorumluluktur. Zaman aşımı olmaz. Bu kararı tanımıyoruz diyeceğiz. Akabinde bununla yetinmeyip bu dosyaların yeniden açılması, hukuki gereklerin yeniden yapılmasını talep edeceğiz. Sadece Madımak katliamı için değil Koçgiri’den, Dersim’den, Çorum’dan, Maraş’tan bu yana gerçeklerin ortaya çıkarılması için bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu talep ediyoruz. Bu komisyon TBMM’de seçilmiş insanlardan bilim ve hukuk insanlarından alevi kurum yöneticileri, tarihçilerden oluşacak, hiçbir engel teşkil edilmeyecek ve gizli arşiv kalmayacak. Ki, tarihi gerçekler ortaya çıksın. Bunlar ortaya çıktığında bunların hukuki değerlendirmesinin ölçütü insan hakları sözleşmeleri ve dünya evrensel insan hakları bildirgesi olacak. Bunun akabinde özür dilenmesi o zaman gündeme gelecek. Özür dilemek manevi bir kavram değil maddi bir yanı da var. Yaşamı talan edilmiş, yakınları katledilmiş, arazileri evleri elinden alınmış, köylerine gidemeyen dergahları talan edilmiş bir toplumla karşı karşıya bu hükümet. Literatürde böyle bir şey varsa sıradan bir özür dilemek adeta alay etmek olur aksi halde. Ortaya çıkmış bir şey yok ki. Komisyon araştırsın bunu. Daha sonra tazminat mı ödenecek, özür mü dilenecek ortaya çıkacak bu.

* Hukuki sürecin yeniden başlaması için girişimde bulunacağınızı söylediniz ama sizce şu çerçevesini çizmiş olduğunuz tabloda, yeni bir hukuksal süreç beklentilerinize yanıt olabilecek mi? Çünkü sözde bir ’Alevi açılımı’ yapan ve yine söylemlerinde ’demokratikleşmeyi’ düşürmeyen hükümet ve Başbakan mahkemenin kararını olumlu buldu..!

Biz bunu hükümetten talep etmiyoruz. Toplumdan, hukuk kurumundan talep ediyoruz. Türkiye’de kuvvetler ayrılığı var ya, yasama, yürütme ve yargı diye. Yargı bağımsız ya güya. Eğer bağımsızsa dünyada örnekleri var. Hitler’in yaptığı faşist uygulamalardan yıllar sonra bile yargılanan Nazilerden ceza alanlar oldu. Topluma sesleniyorum zaten. AKP’den ve Başbakandan beklemiyoruz. Söylemleriyle tavırları ortada zaten. Yargı bağımsız ise yargıdan ve demokrasi yanlılarından talebimiz bu. İnsanlara karşı işlenen suç dünya genelinde herkesi ilgilendiren bir durum. Madımak’ta katledilenlerin sadece bedenleri değil, müziği, semahı, şiiri, edebiyatı, inancı, sosyal ve kültürel algısı tümden ortadan kaldırılmak istenmiştir. Orada bağlama, kitap hepsi birlikte yakılmıştır. Bunun uluslararasında karşılığı jenosit. Türkiye’deki karşılığı ise soykırımdır. Sadece Madımak’ta değil öncesinde de Selçuklu’dan, Osmanlı’dan, cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar Alevilere dönük soykırım politikası uygulanıyor. Bu soykırım politikasına karşı daha kitlesel sonuç alıcı bir duruş gerekiyor.

AKP’NİN REFERANSI ÇÖZÜM ÖNÜNDE ENGEL OLDUĞUNU GÖSTERİYOR

Başbakanın ya da hükümetin Alevi açılımı dediği şey bizim Ankara’da 150 bin kişiyle yaptığımız mitingin akabinde İstanbul ve İzmir’de tekrarladığımız mitinglere denk geldi. O zaman bazı yazarlar ’Alevileri de sokağa döktünüz’ dedi. Böyle olunca hükümet ’bir şey yapıyormuş gibi görünelim’ diyerek Alevi açılımı adı altında bir şey başlatmış oldu. Mesele sadece Alevi sorunu olsaydı toplumda ortak algı oluşur ve çözülürdü. Yanı sıra demokrasi sorunu, Kürt sorunu, Ermeni sorunu var. Farklılıklara şiddet ve nefretle yaklaşan bir resmi devlet ideolojisi var ve bunun yürütücüsü AKP hükümeti var. Sadece Aleviler Madımak’ı anmamalı. Demokratım diyen Sünniler, farklı inanç kimlikleri de anmalı. Sadece Kürtler Roboski’yi anmamalı, Türkler ve farklı etnik toplumlar da bunu yapmalı. Dolayısıyla hükümetin 10 yıldır uyguladığı politikalara bakılırsa bu sorunu çözeceğini düşünmüyor, aksine sorun önünde bir engeldir diyoruz.

* Alevi toplumunun kendilerine dönük bu politikalara ilişkin ciddi bir tepkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Hani toplumsal dönüşüm konusuna dikkat çektiniz, burada Alevilerin bu dönüşümü açısından yetersizlikleri neler?

Yaklaşık 8 yıldır bu kurumda yöneticilik yaptım. Bizim gözlemlerimizde mesela Madımak katliamı anmaları demokratik talepler ve anma etkinlikleri için ülke genelinde yaklaşık bir buçuk milyon insan mobilize oluyor. Bunun Madımak’a yansıma biçimi çeşitli yerlerden gelindiği için çok fazla değilmiş gibi görünüyor ama geçen yıl 50 bini aşkın insan vardı. Bu yıl 100 bini aşmasını bekliyoruz. Çeşitli yerlerden gelindiğini düşündüğünüzde azımsanacak bir kitle değil. Fakat daha çok olabilir. Elbette ki böyle olmalı. Tepkileri dile getirme yolunu çeşitlendirmek lazım. Sokak eylemleriyle, çeşitli etkinliklerle, kitlesel eylemlerle bunu dile getirmekte yarar var. 2 Temmuz özelinde konuştuğumuz için, tıpkı 1 Mayıs, Newroz ve 8 Mart gibi Türkiye ve dünyada böylesi bir gün olarak algılanıyor.

* Yani sembolleşen bir gün’

Evet, sembolleşiyor. Uluslararası bir gün olması için UNESCO, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER gibi uluslararası kurumlar nezdinde bir buçuk yıldır girişimlerde bulunuyoruz. Henüz bir sonuç alabilmiş değiliz. Aslında biraz önce ifade ettiğim nedenlerle böyle bir gün olmasında yarar var. Başarabilir miyiz, onu bilmiyorum. Bu konuda destek de istiyoruz. Alevi katliamlarına ilişkin toplumsal hafıza oluşmuştur toplumda. Bunun sistematiği için demokratik hak alıcı bir güç olgusu duruyor şu an. Biz de bunu yaratmaya çalışıyoruz.

* Sıkça tartışılan bir diğer husus ise Alevilerin talepleri...

Asıl talebimiz şu; bir kere devletin resmi zihniyetinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu olmadıkça hiçbir sorun çözülmez. Şimdi Şerif Mardin’in mahalle baskısı kavramından hareketle herkes bunu kullanıyor. Böyle bir şey yok. Devlet baskısı var. Bu baskıyı yapanlar gücü devletten alıyor. Bu devlet politikası olmazsa sıradan birinin baskı yapması mümkün değil. Öncelikle farklılıklara yönelik algının değişmesi lazım. İkincisi basında eğitim kurumlarında eğitim programında sosyal kültürel inançsal yaşamda dilin güncellenmesi ve farklılıkları kabul eden bir duruma gelmesi lazım. Bugün tarih kitapları, sosyal ilgiler kitaplarını incelediğinizde inanılmaz hakaret ve nefret diliyle karşılaşıyorsunuz. Zorunlu din dersi kaldırılsın diyoruz ama zorunlu tarih ne olacak? Matematik problemlerinde bile Alevilere hakaret var. Türkiye’de Hacı Bektaş Veli’den söz ediyorlar ama Sünnileştirerek bahsediliyor. Devletin resmi söylemine oturtuluyor. Bu da nefret dilidir, asimilasyon dilidir. Dolayısıyla bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması, Alevi köylerine cami yapımının son bulması, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla kaldırılan ve yasaklanan Alevi dergahlarının açılması ve Alevi toplumuna verilmesini istiyoruz.

* Cem evleri de bu kapsama giriyor mu?

Cem evleri farklı. Biz kentlerde cem evleri yapıyoruz. Cem evleri ibadethane statüsünde kabul görmüyor. Diyanet havra ve kiliseyi ibadethane olarak kabul ediyor. Aslında onu da kabul etmez de Lozan Antlaşması gereği kabul etmek zorunda kalıyor. Şimdi cem evi talebinde bulunduğumuzda Diyanet İşleri Başkanlığı’na soruyorlar. Orası da diyor ki; Türkiye’de tek bir ibadet şekli vardır, o da camidir. Bu artık haddini aşan, terbiye ve ahlak sınırlarını zorlayan bir duruma gelmiştir. Bir müftünün, cami hocasının, diyanet işleri başkanının Alevilerin inanç merkezini tanımlamak ve belirlemek haddine de değildir, böyle bir yetkisi de yoktur. Bu konuda aleviler söz sahibidir. Biz zaten cem evlerimizi yapıyoruz fiiliyatta ve yasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz. Alevi köyünün muhtarları çağrılıyor deniyor ki ihtiyacınız neler, muhtar yol, su diyor. Ama orada cami de yok deniyor. Yani cami olmazsa bunlar yapılmaz demeye getiriliyor. Camilerde ezan okunuyor, cemaat yok. Cami hocası boşuna maaş alıyor. Asimilasyon çarkı dönüyor. Sonra diyorlar ki, gelin camiye ne farkımız var? Farkımız var. Hem de çok farkımız var. İbadetimiz, yolumuz, erkanımız farklı. Bunu asimile etmeye dönük bir girişim var. Dolayısıyla biz bu talepleri bir çırpıda ne kadar sıralarsak sıralayalım temel olgunun farklılıklar olduğunu kabul etmeli. Bunun sosyal, kültürel, siyasal ve inançsal karşılığını ortaya koyabilmektir.

ANADİLDE İBADET DE İSTİYORUZ

* Başbakanın teklik vurgusu var. Okullarda Kürtçe eğitim dili olamaz diyorlar, diğer yandan devletin resmi kanalında Kürtçe yayın yapılıyor. Tek din olgusunda da Alevilere yönelik yaklaşımda böyle ama Aleviler için önemli olan belli günlerde TRT’de cem yapılıyor, Alevilere dönük yayınlar yapılıyor.

Bir kere anadilde ibadet talebimiz var. Aleviler sadece Türklerden ibaret değil. İnançsal bir kimliktir. Kürt, Türk, Arap, Arnavut, Azeri, Rum Alevileri var. Etnik olarak çoğul ama inanç olarak tek kimlik. Anadilde ibadet sorumuz var. Türkiye’de şöyle bir algıda var. Halkların kardeşliği inançların özgürlüğü var. Biz bunu tekrar tekrar dile getireceğiz ama maalesef halklar kardeş değil. Halkların kardeş olmamasının temel nedeni devletin kirli politikalarının toplumun en ince kılcal damarlarına nüfuz ettirilmiş olmasıdır. Batıdan Roboski için ciddi tepkilerin ortaya konmamasının nedeni devletin ’En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ politikasının tezahüründen başka bir şey değildir. Dolayısıyla evet, toplumsal bir dayanışma gerekiyor. İnkarcılığa, nefrete karşı dayanışma gerekiyor. Bunu sağlamak için şunu görmek lazım. Maalesef kimlikler ve kültürler birbirini tanımıyorlar. Sünni toplumun büyük çoğunluğu Alevileri, devletin tanımladığı şekilde tanıyor. Sosyal ve kültürel bir etkileşim mecrasında tanıyıp inanç toplumu olduğunu, inancının gereklerini yaşama hakları olduğunu bilmiyor.

KÜRT VE KIZILBAŞ KAVRAMLARI HAKARETİN KAVRAMI HALİNE GETİRİLDİ

Son 30 yılda geliştirilen, geçmişte de sistematik bir devlet politikası olan inkarcılıktan kaynaklı ırkçı yaklaşım var. Birine hakaret etmek için Yahudi, Ermeni deniyor utanmadan. Kürt ve Kızılbaş kavramı küfür olarak kullanılıyor. Toplum yaygın eğitim kurumlarından kaynaklı zihniyet geliştirir. Devletin ortaya koyduğu genel politika, sokaktaki davranış biçimi, basının duruşu gibi. Daha dün Kürtçe bir cümle söylediği için polis topluluğu tarafından linç edilmeye çalışılan bir Kürt genci durumu var. Yurttaş bunu izlediğinde diyor ki; Kürtlere karşı böyle yapmak gerekiyor. Linç kültürü gelişiyor.

HRANT DİNK’İN CENAZESİ HALEN O KALDIRIMDA

Bunu Alevi ve Ermenilere de yapmak istiyorlar. Hrant Dink’in cenazesi bana göre halen kaldırımda yatıyor. Kaldırımdan kaldırılmadı. Bunun sebebi davada verilen karar. İpe un sermek. Uydur kaydır yöntemlerle göstermelik hukuki süreç var. Vali, bürokrat, emniyet müdürleri öyle bir terminoloji kullanıyor ki, bu topluma inkarcılık şeklinde sirayet ediyor. Böyle olunca farklı etnik ve inançsal gruplar, inkar edilen gruplara karşı sosyal kültürel ve etnik anlamda haklarına kavuşmalıdır, zihniyeti gelişmemiştir. Bu zihniyet sürdükçe kitleselleşme ihtimali de yok. Elbette etkinlikler söz konusu ama biz Türkiye’deki her insanın kendisinin kullandığı temel insani haklar bir başkasının da hakkıdır. Bunun farkına var, insan ol, insanlık erdemlerini taşı ve farklılıkların haklarını savun gerçekliğine davet ediyoruz. Bu yaşam bulmadıkça hiçbir sorun çözülmez.

* Son olarak söylemek istediğiniz ya da 2 Temmuz’a ilişkin çağrınız nedir?

Biz diyoruz ki; 2 Temmuz katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Zaman aşımı kararı olmaz. Buna karşıyım diyen her kim varsa etnik, inanç, cinsel kimliği ne olursa olsun gelmeli. Madımak’ta bizimle buluşmalı. Sokakta, evinde, işyerinde demokratik tepkisini ortaya koymalı. Türkiye’de her insan farklı etnik ve inanç gruplarından oluşuyor gerçekliğinden hareket ederek kendine bunun gereklerini yaşayan ve ifade eden dil edinmeli. Bu dil çoğulcu, çok kültürlü ve kimlikli insanlar olarak gereği yerine getirilmeli. Madımak’ta buluşmak insani görev ve vicdani sorumluluktur. Herkesi bu insani görev ve vicdani sorumluluğa davet ediyoruz’

01 Temmuz 2012
Kaynak: firatnews.com
Benim Siyasetim İnsan Sevgisidir.
Pir Zöhre Ana





Alevi Türküleri - Alevi Haber -Alevi Köyleri - Alevi Ünlüler

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.