Adı; Abdullah oğlu Muhammed yahut Ahmed veya Mahmut ya da Mustafa’dır. Kendisinden Kur’an’da Muhammed ismiyle birlikte ayrıca Ahmet olarak da bahsolunmaktadır. Lakin Mahmut ve Mustafa’ya rastlamıyoruz. Bu iki isim daha ziyade edipler, şairler ve halkça kullanılan isimlerdir. Alevilerde ve başkaca pek çok İslami sufi ekolde ondan ’Ahmed  i Muhtar’ olarak da söz edilmektedir.
O, Kur’an’ın kendisine vahyedildiği kişidir. İslam inancına göre Tanrı’nın gönderdiği son elçidir. Öz Türkçe ifadeyle’Tanrı Elçisi’ olarak da nitelenen Hz. Muhammed’in peygamberliğine sadece Müslümanlar inanıyor değildir. Müslümanlığın dışında Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul eden bir din daha vardır ki o da Bahailiktir. Gerçi Müslümanların pek çoğu Bahailiği bir din olarak kabul etmese de Bahailik dünyanın pek çok ülkesi tarafından din olarak resmi bir kabul kazanmış durumdadır.
Bahailerle Müslümanlar arasında bu husustaki tek fark, ’son peygamberlik’ konusudur. Buna göre Bahailer, Hz. Muhammed’i ’peygamber’ olarak kabul ederken ’son peygamber’ olarak kabul etmemektedirler. Zira Bahailere göre Hz. Muhammed’den sonra ’Hz. Bahaullah’ peygamber olarak gönderilmiştir. Hatta bu hususta ilginç bir düşünce de mevcuttur. Buna göre; Hz. Muhammed’den Kur’an’da ’Son Peygamber’ olarak değil ’Son Nebi, Nebilerin Sonuncusu / Hatem’en  Nebiyyin’ biçiminde bahsedilmektedir. Oysa bir de ’Resul’ kavramı vardır. Hz. Muhammed son nebidir ama son resul değildir. İşte bu düşünce doğrultusunda Bahailer ve hatta başkaca bazı uç İslami gruplarca Hz. Muhammed’den sonra da resul kimliği çerçevesinde peygamberler geleceği iddia olunmaktadır. Bu arada herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için hemen ifade etmeliyim ki bu satırların yazarı Hz. Muhammed’e hem son nebi hem de son resul olarak inanan bir mümindir.
Hz. Muhammed’le ilgili bir diğer önemli konu da önceki kutsal kitaplarda ondan geleceği haber verilen bir peygamber olarak bahsedilip bahsedilmediği meselesidir. Bu cümleden olarak İslam inancına göre gerek Tevrat’ta gerekse İncil’de Hz. Muhammed’in geleceği müjdelenmiştir. Söz gelimi, Yunanca İncil’de, Yuhanna 14, 16’da geçen ’Parakletos’ (Faraklit) kelimesi ile ’Muhammed’ sözünün anlamdaşlığına ve kastedilenin de Hz. Muhammed olduğuna inanılmaktadır.
Hz. Muhammed’e dair pek çok tartışmalı konu da vardır. En başta da doğum tarihi meselesi bulunmaktadır. Yaygın kanıya göre 20 Nisan 571 Hz. Muhammed’in doğum tarihi olarak bilinse de bu konuda başka görüşler de mevcuttur.
Söz gelimi, Hindistanlı Müslüman Bilgin Muhammed Hamidullah, Hz. Muhammed’in doğum tarihinin 17 Haziran 569 olduğunu ileri sürmektedir.
Lawrance I. Conrad ise peygamberimizin doğum yılının 570 olduğunu ortaya koymaktadır. 20 Nisan 571 şeklindeki tarih Mısırlı Astronomi bilgini Mahmut Paşa El  Feleki’nin görüşü olup özellikle Sünni İslam Dünyasında yaygın kabul görmektedir. Bu konuda Sünni ve Şii ulema arasında özellikle doğum günü hakkında farklı görüşler vardır. Sünniler, Rebiulevvel Ayının 11. gününü 12. gününe bağlayan geceyi esas alırken, Şiiler 17. günü doğum günü olarak kabul etmektedir.
Hz. Muhammed’in doğumunu kutlama ve sair kandil kutlamaları adeti bir bid’attir. Zira bu adet kadim bir İslami ritüel olmayıp özellikle Hicri 3. yüzyıldan itibaren başlamış bir gelenektir. Osmanlı padişahı II. Selim zamanında ise bu kutlamalarda kandil yakılmaya başlandığı için o tarihten itibaren ’Kandil Geceleri’ tabiri yerleşmiştir.
Gelelim ’Kutlu Doğum Haftası’ meselesine’
Tıpkı kandil kutlamaları gibi ’Kutlu Doğum Haftası’ da bir bidattir. Üstelik bu bid’atin geçmişi pek uzak değildir. 1989 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ihdas edilmiştir. O yıl, Hicri Takvime göre kutlanan Mevlit Kandili ile Miladi Takvime göre Hz. Muhammed’in doğumu birbiriyle çakışmıştır. Peygamberin doğumunu sadece bir gece Mevlit Kandili ile değil de bir haftaya yayacak şekilde kutlamak amacıyla ’Kutlu Doğum Haftası’ ilan edilmiştir. Ancak sonraki yıllarda aradaki zaman aralığı açılmış ve böylece her yıl hem Mevlit Kandili hem de Kutlu Doğum Haftası olmak üzere Hz. Peygamberin doğumu yılda iki kez kutlanmaya başlanmıştır. Oysa geleneksel İslam’da doğum günü kutlamak pek hoş karşılanmaz iken söz konusu olan Hz. Peygamber olduğunda bırakınız yılda bir kez doğum günü kutlamayı iki kez kutlama bile az gelmektedir. Zira 2015 yılında Hicri Takvim ile Miladi Takvim arasındaki 10 günlük fark nedeniyle Hz. Peygamberin doğumu aynı yıl içinde ÜÇ KEZ kutlanmış olacaktır.
Şöyle ki;
Hem 2 Ocak 2015 hem de 22 Aralık 2015 Mevlit Kandili tarihidir. Yani Mevlit Kandili 2015’te iki kez kutlanacaktır. Bir de bunun üzerine 14 Â 20 Nisan 2015 tarihlerinde de ’Kutlu Doğum Haftası’ adıyla etkinlikler yapılarak ayrıca bir kutlama daha gerçekleştirilecektir. Yani peygamber efendimiz deyim yerindeyse bir yılda tam ÜÇ KEZ doğmuş olacaktır.
Açıkçası bu kutlamaları ben İslam dininin ruhuna ve nebevi mesaja uygun görmüyorum. Hem Mevlit Kandili’ni hem de Kutlu Doğum Haftası’nı gayri İslami bir uygulama olarak telakki ediyorum. Zira öncelikle Mevlit Kandili bağlamında böylesi kutlamalar peygamber efendimizin döneminde olmadığı gibi yukarıda da belirttiğimiz üzere Hicri 3. yüzyıldan itibaren ihdas edilmiştir. Yani İslam tarihinin ilk iki yüzyılında bilinmeyen ve yapılmayan bir uygulama icat edilmiştir. Kutlu Doğum Haftası uygulamasıyla da tabiri caizse, yanlış, katmerlenmiş üstelik son derece feci bir bid’at olarak yerleşmiştir.
Birkaç yıl evvel içinde benim de bulunduğum bir kurum marifetiyle ’Kutlu Doğum Haftası’ adlı etkinliklere karşı alternatif olarak 2O Nisan gününü ’Ahmed  i Muhtar Günü’ olarak kutlamak için bir dizi törenler düzenlenmişti. Fikir bana aitti ve uygulandı. Şimdi bu noktada kendimle çeliştiğimi düşünebilirsiniz. Oysa bizim maksadımız sadece bir mesaj vermekti. O da; Hz. Peygamberi egemen dinsel görüş dışında farklı bir şekilde algılayanların da bulunduğunu açığa çıkarmaktı. Böylece hem Mevlit Kandili hem de Kutlu Doğum Haftasında anlatılan peygamber algısına karşı Alevi inancı doğrultusunda Hz. Muhammed düşüncesini kamuoyuna ulaştırmak istemiştik. Bunda da bir nebze olsun başarılı olduk. Zira böylece tarihte ilk kez Hz. Muhammed’in doğumu, saz eşliğinde deyişler söyleyerek ve semahlar dönülerek kutlanmıştı. Evet, aslında elbette ki bu da bir bid’atti. Lakin biz bunu bir sefere mahsus olarak ve yapılan yanlışa dikkat çekmek için gerçekleştirmiştik. Nitekim Ahmed  i Muhtar Günü’nün ikincisini düzenlemedik.
Yeri gelmişken Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde yapılan törenlerin ihdas edilme bakımından olduğu gibi içerik bakımından da ne denli İslam dışı bir kimliğe büründüğünü birkaç örnekle açıklamak isterim.
Bu törenlerde Hz. Peygamber güncel siyasi meselelerde yarar sağlamak için insafsızca ve hatta hayasızca istismar ediliyor. Oysa Hz. Muhammed’in, siyasal partiler ve bir kısım cemaatler arasındaki güç mücadelesinin en önemli unsurlarından biri olarak kullanılıyor oluşu her samimi Müslümanın yüreğini kanatması gerekmiyor mu?
Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde meydanlarda miting havasında Hizbullah güdümlü bir kısım kuruluşlarca sözde Kutlu Doğum etkinliği adı altında Türk Milletine, Türk Devletine ve çağdaş yaşama ait tüm değerlere savaş açılıyor. Alevisi, Sünnisiyle bütün Türk Milletinin idrakindeki geleneksel peygamber algısı yerine kökü fanatizme, ayrımcılığa ve Arapçılığa dayanan yeni ve sahte bir peygamber algısı inşa edilmeye çalışılıyor.
İslam’da asla olmamasına karşın bağırış çağırışlarla ve sloganlarla güya peygamberin doğumu kutlanıyor. Ne hazin ki, tevazu timsali olan bir peygamber, gösteriş malzemesi, şenlik ve eğlence unsuru haline getiriliyor.
Sözde kutlama törenlerinde peçeli kızlar ve kadınlar, örnek Müslüman kadın kimliği biçiminde topluma sunuluyor. Kadın vücudu kat be kat örtülere büründürüldüğü halde masum, mahrem ve mukaddes dini hayat olabildiğince çıplaklaştırılıyor.
Hz. Peygambere dair herkes güzel nutuklar irad ediyor ama bunların neredeyse hiçbirinde peygamberimize dair ’milli algı’nın izine rastlanmıyor. Ümmetçi ve mezhepçi AKP’nin güdümündeki Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen sözde kutlama törenlerinde Müslüman Türk Milletinin ’Milli İslam’ının’ esamesi bile okunmuyor.
Törenlerin hiçbirinde ’Kırkların Cemindeki Mürşid Muhammed’, ’Kırklar ile Birlikte Semaha Duran Muhammed’, ’Tüm Seyyitlerin yani Dedelerin Dedesi Olan Muhammed’ ve benzeri ifadelerde tezahür eden Alevilikteki Hz. Muhammed algısından bahsedilmiyor. Törenler mezhepçi kuşatmayla tutsak alınıp, Arap Vahhabi Sünni egemen dinsel anlayışın dışındaki peygamber algısı yer yer açıktan açığa, yer yer de zımnen ’ahistorik’ ilan edilmeye çalışılıyor.
Hz. Peygambere bakış da dahil Türklüğe ait bütün İslami algı ve düşünüşler İslam’ın evrenselliği söylemiyle siyasal ümmetçiliğe kurban edilirken, Aleviliğin ve Alevilerin belleğindeki Hz. Muhammed sevgisi ve peygamber algısı da ahistorik ve mitolojik addedilerek zayıflatılmak isteniyor.
Kutlu Doğum Haftası törenlerindeki içerikle İslam’ın evrenselliği kılıfına geçirilmiş olan ümmetçi anlayış, Arap milliyetçiliğinin yayılmasında son derece kullanışlı ideolojik bir hareket olarak gerçek dini hayatı ve milli Müslüman kimliğimizi maalesef pek feci bir şekilde tehdit ediyor.
Öyleyse Kutlu Doğum Haftanız kutlu olsun mu?
Mustafa Cemil KILIÇ
Bir Yılda ÜÇ KEZ DOÄAN Peygamber
Bir Yılda ÜÇ KEZ DOÄAN Peygamber
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi