You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Avustralya Başbakanı Gillard ;''Türkler (Atatürk) bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ''

Avustralya Başbakanı Gillard ;''Türkler (Atatürk) bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ''

Posting Freak
Avustralya Başbakanı Gillard ;''Türkler (Atatürk) bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ''
Anzak Koyu'nda Şafak Ayini
Çanakkale Kara Savaşlarının 97. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen anma törenleri kapsamında Gelibolu'daki Anzak Koyu'nda, 'Şafak Ayini' olarak bilinen 'Şafak Töreni' düzenlendi.

AA


Çanakkale - Binlerce Avustralyalı ve Yeni Zelandalı, gece Çanakkale'den Gelibolu'ya giderek, törenin başlamasını uyku tulumlarında bekledi. Bekleyiş sırasında dev ekranlarda Çanakkale Savaşı'na ilişkin belgesel ve röportajlar gösterildi.


Müzik dinletisinin ardından tören kıtasının yerini almasıyla tören başladı. Avustralya Başbakanı Julia Gillard, törende, ''onlar yabancı topraklardaki yabancılardı'' diyerek başladığı konuşmasında, insanların ''dünyanın ucundan uzaktaki korkunç bir savaşı sona erdirme umudu içinde geldiğini, ancak bunun gerçekleşmediğini'' söyledi.
''Şafakta bile gölgeler bu felaket dolu günün üzerine düşüyordu'' diyen Gillard, şöyle konuştu:

''Burada öylesine yabancı ve bir o kadar da tanıdık bu kumsallar ve tepelerde, daha sonra büyük bir lider olacak kişi önderliğinde, yetenekli bir düşman yatmış bekliyordu. Yarımadanın bu dar bölgesindeki bir milyon kişinin ölümlü mücadelesinde bir savaş dünyası tanımlanıyordu. Müttefikler için bu, daha büyük bir stratejik amaç uğruna, büyük güçlerin ve imparatorluk kuvvetlerinin savaştığı bir milletler çatışmasıydı. Türkler için bu, Atatürk'ün askerlerine sadece savaşmayı değil ölmeyi emrettiği toprakların ve vatanın mukaddesatının savunmasıydı. Ve burada savaşan ulusumuzun, müttefiklerimizin ve Türklerin askerleri öldüler. Yaş, rütbe veya cesaret ayrımı göstermeyen korkunç ölümler... 130 binden daha fazla asker bu yerde hayatlarını kaybetti. Bunların üçte ikisi Türk tarafından, 8 bin 700'ü ise Avustralya'dandı.''

Gillard, Gelibolu Yarımadası'nın fedakarlık ve kayıplarla kutsandığına işaret ederek, ''Burası aynı zamanda şerefle parlayan bir yerdir ve bu, şereflerin en göz alıcısıdır. Rakiplerin eşitlik ve saygı içinde karşılaştığı, nitelik ve davranışlarıyla belirli bir asalet kazandıkları yerdir'' diye konuştu.

''Türkler bizim kayıplarımızı onurlandırdılar''

Başbakan Gillard, Çanakkale Savaşları'nın 8 ay sonra başladığı gibi şafakta sona erdiğini, 20 Aralık 1915'te saat 3.57'de son Avustralyalı askerin de sessizce Gelibolu Yarımadası'ndan ayrıldığını söyledi.
''Rakiplerinin zor elde ettikleri ve hak ettikleri zaferi kıskanmadılar'' ifadesini kullanan Gillard, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Yenilgiden daha büyük bir pişmanlık duygusunu, dostlarını geride bırakmak zorunda oldukları için yaşadılar. Bu nedenle Avustralya ve Yeni Zelanda komutanı General Godley, Osmanlı kuvvetlerinden Anzak mezarlarına saygı gösterilmesini isteyen bir mesaj bırakmıştı. Ancak böyle bir çağrıya gerek yoktu. Türkler bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ve onlara kendi evlatları gibi sahip çıktılar. Ve daha sonra tarih sayfalarında nadir görülen bir şey yaptılar. Bu yere mağlupların onuruna 'Anzak Koyu' adını verdiler. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'ne büyük bir gönül borcumuz bulunmaktadır. Hiçbir millet mabetlerimizi daha iyi koruyamaz ve bu kutsal ziyaretlerimize daha cömertçe ev sahipliği yapamazdı.''

''Burada, Avustralya'yı vatan olarak kabul etmeyi öğrettiler''

Avustralya Başbakanı Julia Gillard, değerli bir rakibin daha da büyük bir dost olduğunu kanıtladığını söyledi.
Gillard, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Türkiye'nin ev sahipliği sayesinde, bu kıyılardan ayrılanların en içten şekilde ümit ettikleri şeyi yapıyoruz. Geri geliyoruz. Her zaman geri geleceğimiz gibi. Bundan sonra bir anlam ifade edecek en iyi ve tek hediyeyi vermek için, anmamız için... Anzakların savaşta yaptıklarını anıyoruz. Ve barış zamanında ulusumuzu şekillendirmek için yaptıklarını. Burada, bizlere başka bir yeri değil, Avustralya'yı vatan olarak kabul etmeyi öğrettiler. Burada Avustralya'ya özgü okaliptüs yaprağı ve akasyanın şekli ve kokusunu özlediler, gülün ve karaağacın değil. Weipa ve Woolloomooloo, Toowoomba ve Swan Hill isimli yerleri hatırladılar. Ya da Albany'den gemileri ayrılırken, bir çoğunun yaşadıkça görebileceği son Avustralya toprağı olan Clarence Dağı görüntüsünü.''

Gillard, bunun bir Anzak efsanesi olduğunu ve her Avustralyalıya ait olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Kökenleri yalnızca ilk yerleşenlere kadar uzananların değil, aynı zamanda benim gibi göçmenlerin ve Avustralya hikayesinin tamamını özgürce sahiplenenlerin de... Savaş kahramanlıkları, ata topraklarına duydukları sevginin en derin bir ifadesi olan Avustralya yerlilerinin de... Ve çocuklarına anlatacak bir değil iki kahramanlık hikayesi olan Türk-Avustralyalıların da... Hepimiz hatırlıyoruz, çünkü hepimiz Anzakların bizim için kazandıkları özgürlüğü yaşıyoruz. Buraya deneyimsiz ve yabancı olarak gelen ve büyük fedakarlıkları ile “ölümsüz bir cesaret anıtı inşa etmiş" olan bu yurttaş askerler. Bugünün sonunda bu şafak karanlığa dönecek. Fakat güneş onların cesaretli davranışlarının üzerinde hiçbir zaman batmayacak. Şimdi ve her zaman, onları hatırlayacağız.''


Cumhuriyet 25 Nisan 2012
[COLOR="Green"][SIZE="5"]
Atatürk dediler adıma benim
İkrarımı verdim Ali’dir Pirim
Mürşidim Zöhre Ana posta vekilim
Latince yazısını dilden dökerim

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Askerimi düzdüm Yunan’a karşı
Üseyin kafası mızrakta başı
Deniz kenarında Mehdi duacı

BİLDİREN ; PİR ZÖHRE ANA
[/COLOR]
Son Düzenleme: 25/04/2012, 16:13, Düzenleyen: HÜSEYIN150.
Posting Freak
Avustralya Başbakanı Gillard ;''Türkler (Atatürk) bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ''
Cumhuriyet 25.04.2012
Anzaklar ve Atatürk’ün Evrensel Hümanizmi

Tarihte hiçbir komutan, ülkesini işgale gelen, yüz binlerce vatan evladının ölümü pahasına yendiği düşmanını, Atatürk gibi uygarca, sevgi dolu, hümanist sözlerle onurlandırıp kucaklamamıştır. Bu unutulmaz sözler, savaş tarihine altın harflerle geçmiş bir büyüklük ve bilgelik örneğidir.
Prof. Dr. Metin KALE

Atatürk kendisine yaklaştıkça yücelen ve büyüyen bir zirve, düşünceleriyle derinleşip, enginleşen bir deniz gibidir. Bütün askerlik hayatı savaş alanlarında geçmiş bir muzaffer komutandır ve ’Milletin hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir’ diyebilen özellikli bir askerdir. Ancak askerlik sanatının en üst örneklerini sergilemesine karşın gereğinde incecik bir yüreğe sahip olduğunu da göstermesini bilir.

Büyük eseri olan Cumhuriyet ve Devrimleri bir yana, Anzaklar’a ilişkin düşünceleri bile O’nu eşsiz kılmaya ve O’nun ne kadar evrensel bir hümanist olduğunu görmeye ve göstermeye yeterlidir. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya 1934 yılında 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü nedeniyle düzenlenen törenlerde bulunmak üzere Çanakkale ve bölgesini teftişe gidecektir.

Veda etmek için geldiğinde Atatürk ona şunları söyler:
’Çanakkale’yi ziyaret ettiğin zaman aziz şehitlerimizi de ziyaret edeceksin. Bu vazifeyi yapacağına şüphe yok. Yalnız nasıl bir nutuk söyleyeceksin. Ben söyleyeyim. Burada yatan Aziz şehitlerimiz! Sizi hürmetle, saygıyla anıyoruz, diyeceksin. Mehmetçik abidesinin başında, dilinin bütün talakatıyla konuşacaksın. Burada rahat ve huzur içinde yatınız, diyeceksin. Siz olmasaydınız, siz göğüslerinizi çelik kalelere siper etmeseydiniz, bu Boğaz aşılır, İstanbul işgal edilir, vatan toprakları istilaya uğrardı, diyeceksin. ’Evet, böyle konuşacağım’ Hayır, hayır’ Sen böylenin üstünde, çok daha başka konuşacaksın. Dünyaya hitap edercesine konuşacaksın. Orada, Çanakkale’de yalnız bizim şehitlerimizi değil, bu toprak üstünde kanlarını döken insanları da, o kahraman muharipleri de hürmetle, saygıyla anacaksın. ’Paşam, ben bunu yapamam; Çünkü bu sözler ancak sizin söyleyebileceğiniz yüksek sözlerdir.’ Söyleyeceksin. Çanakkale’den cihana karşı böyle konuşacaksın. Senin böyle konuşman lazım.’

Gece tekrar huzura çıktığında, Atatürk’ün Şükrü Kaya’ya verdiği ve onun Çanakkale’de Mehmetçiğin mezarı başında söylediği meşhur söylev şudur:
’Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler,

Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuştur.’

Bu sözler Çanakkale Savaşları konusuna ilgi duyan, yerli yabancı herkesin zihinlerine adeta kazınmıştır ve bugün Arıburnu’nda Anzaklar’ın 25 Nisan 1915’te ilk çıktıkları koydaki bir taşın üzerinde yazılıdır.

Tarihte hiçbir komutan, ülkesini işgale gelen, yüz binlerce vatan evladının ölümü pahasına yendiği düşmanını, Atatürk gibi uygarca, sevgi dolu, hümanist sözlerle onurlandırıp kucaklamamıştır. Bu unutulmaz sözler, savaş tarihine altın harflerle geçmiş bir büyüklük ve bilgelik örneğidir.

Atatürk’ün büyüklüğünü, evrenselliğini, hümanist kişiliğini yansıtan özgün, sevgi dolu ve özenli sözlerdir. Rasgele, tesadüfen ve sıradan bir yıldönümü nedeniyle dile getirilmiş sözler değildir. Sadece Türklerin değil, düşman olarak savaştığı insanların da acılarını yüreğinde duyan, onurlu ve soylu bir davranışı yansıtmaktadır.

Bu söylevin anlamından ve ifade gücünden etkilenmemek mümkün değildir. Anadolu’yu işgale gelen düşman askerlerinin anısına yönelik söylenen ve dünya savaş tarihinde bir örneğine daha rastlanmamıştır. O, her zamanki gibi, bu söyleviyle de ülkeler ve toplumlar arasındaki düşmanlıkları körüklemeyen, savaş içinden barış yaratmasını da bilen, ender bir devlet adamı olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Gelibolu toprağında yendiği Avustralyalılar, bir dönem Ankara’da büyükelçi olan Donald W. Witheford’un da belirttiği gibi O’nu savaşta ve barışta büyük bir önder olarak değerlendirmekte ve ’Ülkesinden çok uzaklarda yaşayan insanların kalplerine ve beyinlerine seslenip onları etkilemiş müstesna bir akıl ve duygu insanı’ olarak görmekte ve O’nun görüşlerinden ve bir milletin kurucusu olarak gerçekleştirdiklerinden çok şey öğrenebildiklerini dile getirmektedirler.
Ancak Atatürk gibi büyük bir dehanın dile getirdiği bu sözler günümüz koşullarında daha bir anlam ve derinlik kazanmaktadır. Günümüz dünya ve bölge koşullarında, barış için uğraşan O’nun gibi bir önderin değeri ve yokluğu daha iyi anlaşılmaktadır.
[COLOR="Green"][SIZE="5"]
Atatürk dediler adıma benim
İkrarımı verdim Ali’dir Pirim
Mürşidim Zöhre Ana posta vekilim
Latince yazısını dilden dökerim

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Askerimi düzdüm Yunan’a karşı
Üseyin kafası mızrakta başı
Deniz kenarında Mehdi duacı

BİLDİREN ; PİR ZÖHRE ANA
[/COLOR]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.