Madam Hilda (Hildegard) Christianus'a Yollanan Mektuplar ve Bu Tanışmanın Öyküsü
Eklenme Tarihi: 12.12.2010:0
Madam Hilda (Hildegard) Christianus'a Yollanan Mektuplar ve Bu Tanışmanın Öyküsü
Sofya'da Askeri Ateşe iken arkadaşlarıyla. (02 Şubat 1914)
MADAM HİLDA (HİLDEGARD) CHRİSTİANUS'A YOLLANAN MEKTUPLAR VE BU TANIŞMANIN ÖYKÜSÜ
BiR KAZANIN MUTLU SONUCU: Edip Erenler adında bir genç, Almanya'da geçirdiği bir trafik kazası yüzünden Aachen'deki Sen Jozef Hastahanesi'ne kaldırılıyor. Bu kazadan mutlu bir sonuç doğacaktır. Olayları birlikte izleyelim:
Altı günlük tedavisi sırasında 50-60 yaşlarında gözüken Alman hemşire, Edip Erenler'e soruyor:
- Siz Türk müsünüz?
- Evet.
Hemşire bu yanıtla çok ilgileniyor, herhalde emin olmak için:
- Siz, diyor Atatürk'ü tanır mısınız?
- İnsan Türk olur da Atatürk'ü tanımaz mı? Bakınız, dolaptaki ceketimin yakasında Atatürk'ün rozeti var.
Hemşire, dolaba ilerliyor. Rozeti gördükten sonra:
- Hayır, diyor; bu Atatürk değil.
- Yapmayın, siz Atatürk'ü benden daha iyi mi tanıyacaksınız?
Hemşire kasılıyor:
- Elbette; ben sizden çok daha iyi tanırım Mustafa Kemal'i.
- Nasıl oluyor da siz, Atatürk'ü benden daha iyi tanıyabiliyorsunuz?
Ve bu kuşku, hemşirenin gururunu zedelemiştir. Anlatmaya başlıyor:
BiR KAZANIN MUTLU SONUCU: Edip Erenler adında bir genç, Almanya'da geçirdiği bir trafik kazası yüzünden Aachen'deki Sen Jozef Hastahanesi'ne kaldırılıyor. Bu kazadan mutlu bir sonuç doğacaktır. Olayları birlikte izleyelim:
Altı günlük tedavisi sırasında 50-60 yaşlarında gözüken Alman hemşire, Edip Erenler'e soruyor:
- Siz Türk müsünüz?
- Evet.
Hemşire bu yanıtla çok ilgileniyor, herhalde emin olmak için:
- Siz, diyor Atatürk'ü tanır mısınız?
- İnsan Türk olur da Atatürk'ü tanımaz mı? Bakınız, dolaptaki ceketimin yakasında Atatürk'ün rozeti var.
Hemşire, dolaba ilerliyor. Rozeti gördükten sonra:
- Hayır, diyor; bu Atatürk değil.
- Yapmayın, siz Atatürk'ü benden daha iyi mi tanıyacaksınız?
Hemşire kasılıyor:
- Elbette; ben sizden çok daha iyi tanırım Mustafa Kemal'i.
- Nasıl oluyor da siz, Atatürk'ü benden daha iyi tanıyabiliyorsunuz?
Ve bu kuşku, hemşirenin gururunu zedelemiştir. Anlatmaya başlıyor:
ATATÜRK'ÜN DOSTU YAŞLI BİR ALMAN KADINI
- Çok küçüktüm. 7-8 yaşlarında kadar. O sırada ailemle birlikte Sofya'da bulunuyorduk. Mustafa Kemal'de orada İkinci Ordu Kumandanı olarak vazife görüyordu.1 1914 yılında idik. Mustafa Kemal evimizde pansiyonerdi. O'nu sık sık odamıza ve soframıza davet ederdik. Büyükbabam da, büyükannem de, annem de Mustafa Kemal'den çok memnun kalmışlardı. Hele annemle Mustafa Kemal birbirlerini çok iyi anlamışlardı. Annemin adı Christianus'tur. Mustafa Kemal daima benim saçlarımı okşar: "Cicim, yavrum" diye severdi. Birkaç ay sonra ayrıldık. Sonra, Mustafa Kemal'le annem mektuplaştılar. O, anneme bir de resmini hediye etmişti.
Bay Edip hemşireden, annesini görmek için bir buluşma sağlamayı başarır. Adres alır, taburcu edilince Allenberg B ... 229 numaralı evi aramaya koyulur. Ve 229 numaralı küçük harap bir kapının önünde durur. Oysa, görkemli bir apartman dairesi düşlemiştir.
İçeri girer. Küçük, loş, pek eski mobilya ile döşeli bir odaya alınır. Gözlemciye göre bu, yoksul bir yuvadır. Ve bu loş odanın bir köşesinde ağarmış saçları karmakarışık, buruşmuş yüzü kederli, Madam Hilda Christianus oturmaktadır ve gözleri yaşlıdır.
Soruları şöyle yanıtlar:
- Yavrum; Mustafa Kemal Almancayı benden öğrendi. Ve o kadar çabuk kavradı ki şaşarsınız.
"Elbette" diye yanıtlar Bay Edip, "Mustafa Kemal çok zekidir."
Bu "zeki" kelimesinden irkilen ihtiyar Christianus:
- "Ne demek zeki," diye gürler. Yakışmaz O'na bu kelime. O, bir dahiydi. Yeryüzü böyle bir insanı daha görmedi. Göreceğini de ummuyorum. Ne yazık ki dünyadan çabuk ayrıldı.
- Çok küçüktüm. 7-8 yaşlarında kadar. O sırada ailemle birlikte Sofya'da bulunuyorduk. Mustafa Kemal'de orada İkinci Ordu Kumandanı olarak vazife görüyordu.1 1914 yılında idik. Mustafa Kemal evimizde pansiyonerdi. O'nu sık sık odamıza ve soframıza davet ederdik. Büyükbabam da, büyükannem de, annem de Mustafa Kemal'den çok memnun kalmışlardı. Hele annemle Mustafa Kemal birbirlerini çok iyi anlamışlardı. Annemin adı Christianus'tur. Mustafa Kemal daima benim saçlarımı okşar: "Cicim, yavrum" diye severdi. Birkaç ay sonra ayrıldık. Sonra, Mustafa Kemal'le annem mektuplaştılar. O, anneme bir de resmini hediye etmişti.
Bay Edip hemşireden, annesini görmek için bir buluşma sağlamayı başarır. Adres alır, taburcu edilince Allenberg B ... 229 numaralı evi aramaya koyulur. Ve 229 numaralı küçük harap bir kapının önünde durur. Oysa, görkemli bir apartman dairesi düşlemiştir.
İçeri girer. Küçük, loş, pek eski mobilya ile döşeli bir odaya alınır. Gözlemciye göre bu, yoksul bir yuvadır. Ve bu loş odanın bir köşesinde ağarmış saçları karmakarışık, buruşmuş yüzü kederli, Madam Hilda Christianus oturmaktadır ve gözleri yaşlıdır.
Soruları şöyle yanıtlar:
- Yavrum; Mustafa Kemal Almancayı benden öğrendi. Ve o kadar çabuk kavradı ki şaşarsınız.
"Elbette" diye yanıtlar Bay Edip, "Mustafa Kemal çok zekidir."
Bu "zeki" kelimesinden irkilen ihtiyar Christianus:
- "Ne demek zeki," diye gürler. Yakışmaz O'na bu kelime. O, bir dahiydi. Yeryüzü böyle bir insanı daha görmedi. Göreceğini de ummuyorum. Ne yazık ki dünyadan çabuk ayrıldı.
HİLDA CHRİSTİANUS'UN ANLATTIKLARI
Hilda, bir an durakladıktan ve belleğini toparladıktan sonra şöyle sürdürür konuşmasını:
- Biz O'nunla önce Fransızca anlaştık. Sonra O'na Almancayı öğrettim. Çok az konuşurdu. Babamla annem O'nu çok beğenmişlerdi. O'nu her gün söyleşi için davet ederlerdi. Ben evli idim. Bir kız çocuğum vardı. Sizin hastahanede gördüğünüz hemşire...
"Kocam da O'ndan çok memnundu. Villamızın bir odasını O'na vermiştik. Mustafa Kemal Sofya'ya geldiğinde Splandit Oteli'ne yerleşmişti. Kısa bir zaman sonra bize pansiyoner olarak geçti. Odası tek pencereli, basit mobilyalı küçük bir yerdi. Pencere önünde, duvar dibinde küçük bir çalışma masası vardı. Sessizliği çok severdi. Geceleri daima yazar, çalışırdı. Yüzü daima güleçti. Bizim tarafa misafir geldiği zaman evimiz neşelenir, mutluluk dolardı.
" ... İyi kalpli bir insandı; hiç kızmazdı. Daima düşünürdü. Gözlerini ışığa diker, uzun uzun dalardı. Bazen:
- Niçin dalgınsınız? diye sorardım.
- Nasıl dalgın olmayayım? Türkiye'deki gidişatı hiç beğenmiyorum. Onu kurtarmak lazım, diye karşılık verirdi.
Kırmızı gülü sevdiğim için bana daima ondan getirirdi. Bir defasında da güllerle beraber iki resmini hediye etmişti."
Madam Hilda dosyasına uzanıyor ve içinden iki fotoğraf çıkarıyor. Birisinin arkasında şunlar yazılıdır:
"Hakikatlı ve pek nazik Madam Hildaya -10 Kanunusani 1330" (23.01.1914)
Madam Hilda'nın söylediğine göre Mustafa Kemal bu resmi Sofya'da iken 34 yaşında çektirmiş.
Hilda, bir an durakladıktan ve belleğini toparladıktan sonra şöyle sürdürür konuşmasını:
- Biz O'nunla önce Fransızca anlaştık. Sonra O'na Almancayı öğrettim. Çok az konuşurdu. Babamla annem O'nu çok beğenmişlerdi. O'nu her gün söyleşi için davet ederlerdi. Ben evli idim. Bir kız çocuğum vardı. Sizin hastahanede gördüğünüz hemşire...
"Kocam da O'ndan çok memnundu. Villamızın bir odasını O'na vermiştik. Mustafa Kemal Sofya'ya geldiğinde Splandit Oteli'ne yerleşmişti. Kısa bir zaman sonra bize pansiyoner olarak geçti. Odası tek pencereli, basit mobilyalı küçük bir yerdi. Pencere önünde, duvar dibinde küçük bir çalışma masası vardı. Sessizliği çok severdi. Geceleri daima yazar, çalışırdı. Yüzü daima güleçti. Bizim tarafa misafir geldiği zaman evimiz neşelenir, mutluluk dolardı.
" ... İyi kalpli bir insandı; hiç kızmazdı. Daima düşünürdü. Gözlerini ışığa diker, uzun uzun dalardı. Bazen:
- Niçin dalgınsınız? diye sorardım.
- Nasıl dalgın olmayayım? Türkiye'deki gidişatı hiç beğenmiyorum. Onu kurtarmak lazım, diye karşılık verirdi.
Kırmızı gülü sevdiğim için bana daima ondan getirirdi. Bir defasında da güllerle beraber iki resmini hediye etmişti."
Madam Hilda dosyasına uzanıyor ve içinden iki fotoğraf çıkarıyor. Birisinin arkasında şunlar yazılıdır:
"Hakikatlı ve pek nazik Madam Hildaya -10 Kanunusani 1330" (23.01.1914)
Madam Hilda'nın söylediğine göre Mustafa Kemal bu resmi Sofya'da iken 34 yaşında çektirmiş.
MUSTAFA KEMAL'İN TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ HAKKINDA ANLATTIKLARI
Mustafa Kemal bir gün Madam Hilda'ya:
- "Türkiye'nin bu gidişi iyi değil." demiş. Ve şöyle devam etmiş:
- "Türkiye'yi modern bir memleket yapmalı. Tıpkı Batı gibi. Bu memleketi baştanaşağı değiştirmeli. Allah nasip ederse günün birinde Türkiye'nin idaresinde rol sahibi olursam bilirim yapacağım yenilikleri..."
Sonra Mustafa Kemal Hilda'ya sormuş:
- "Siz Avrupalısınız. Türkiye'de ne yenilikler yapmak lazım, daha iyi bilirsiniz. Bu mevzuda bana fikirlerinizi söylemek ister misiniz?"
Madam Hilda, Mustafa Kemal'e şu cevabı vermiş:
- "Kadının hürriyeti çok mühim. Duyduğuma göre sizde kadınlar çarşaf ve peçe kullanırlarmış. Bu hiç iyi değil."
Mustafa Kemal hemen yanıtlamış:
"PEÇEYİ KALDIRMALI, ERKEKLER ŞAPKA GİYMELİ"
- "İyi değil Hilda. Peçeyi hemen kaldırmalı. Sonra, bir erkek birden fazla bir kadınla evlenmemeli. Erkekler Avrupalılar gibi şapka giymeli. Erkekler ve kadınlar eşit haklara sahip olmalı, Avrupalılar gibi yaşamalı."
Biz, Madam Hilda'nın, Edip Erenler'e söylediği bu sözlerde en ufak bir abartma ve yakıştırma görmüyoruz. Çünkü Mustafa Kemal, Selanik'te arkadaşlarıyla yaptığı söyleşilerde geleceğe ait bu gibi tasarılarından daima sözetmiştir.
Madam Christianus daha sonra şunları ekliyor:
- "Biz ailece Viyana'ya yerleşmek istiyorduk." Mustafa Kemal:
"Ben de, Allah nasip ederse sizinle gelir, Viyana'ya yerleşirim. Evlerimiz aynı sokakta olmalı. Ama evvela vatana karşı vazifemi bitirmem lazım. Bir vatandaşın vatana karşı vazifesi gerçi ölünceye kadar bitmez. Fakat şu kötü durumdan kurtulduktan sonra... Annemi çoktan beri görmedim. Onu da ziyaret etmem lazım. Gözleri yollarda beni bekliyor." derdi. Babasından hemen hiç bahsetmezdi. Herhalde annesini daha çok severdi.
Mustafa Kemal bir gün Madam Hilda'ya:
- "Türkiye'nin bu gidişi iyi değil." demiş. Ve şöyle devam etmiş:
- "Türkiye'yi modern bir memleket yapmalı. Tıpkı Batı gibi. Bu memleketi baştanaşağı değiştirmeli. Allah nasip ederse günün birinde Türkiye'nin idaresinde rol sahibi olursam bilirim yapacağım yenilikleri..."
Sonra Mustafa Kemal Hilda'ya sormuş:
- "Siz Avrupalısınız. Türkiye'de ne yenilikler yapmak lazım, daha iyi bilirsiniz. Bu mevzuda bana fikirlerinizi söylemek ister misiniz?"
Madam Hilda, Mustafa Kemal'e şu cevabı vermiş:
- "Kadının hürriyeti çok mühim. Duyduğuma göre sizde kadınlar çarşaf ve peçe kullanırlarmış. Bu hiç iyi değil."
Mustafa Kemal hemen yanıtlamış:
"PEÇEYİ KALDIRMALI, ERKEKLER ŞAPKA GİYMELİ"
- "İyi değil Hilda. Peçeyi hemen kaldırmalı. Sonra, bir erkek birden fazla bir kadınla evlenmemeli. Erkekler Avrupalılar gibi şapka giymeli. Erkekler ve kadınlar eşit haklara sahip olmalı, Avrupalılar gibi yaşamalı."
Biz, Madam Hilda'nın, Edip Erenler'e söylediği bu sözlerde en ufak bir abartma ve yakıştırma görmüyoruz. Çünkü Mustafa Kemal, Selanik'te arkadaşlarıyla yaptığı söyleşilerde geleceğe ait bu gibi tasarılarından daima sözetmiştir.
Madam Christianus daha sonra şunları ekliyor:
- "Biz ailece Viyana'ya yerleşmek istiyorduk." Mustafa Kemal:
"Ben de, Allah nasip ederse sizinle gelir, Viyana'ya yerleşirim. Evlerimiz aynı sokakta olmalı. Ama evvela vatana karşı vazifemi bitirmem lazım. Bir vatandaşın vatana karşı vazifesi gerçi ölünceye kadar bitmez. Fakat şu kötü durumdan kurtulduktan sonra... Annemi çoktan beri görmedim. Onu da ziyaret etmem lazım. Gözleri yollarda beni bekliyor." derdi. Babasından hemen hiç bahsetmezdi. Herhalde annesini daha çok severdi.
BİR VATANSEVER
Çok zaman İsmail Bey adında şişman bir arkadaşıyla beraber gezerdi. Bir gün yine çalışma odasındayken iki asker geldi. Haber verdik, dışarı çıktı. Askerler kendisini hemen büyük bir ciddiyetle selamladılar. Türkçe olarak kısa bir konuşma geçti aralarında ve hemen uzaklaştılar. Kendisine "nedir?" diye sordum. Haber getirdiklerini bildirdi. Ne haber getirdiklerini ısrarla sorduğum halde söylemedi. Kendisine çok gücenmiştim.
"Bu vatan sırrıdır; anneme dahi söyleyemem" dedi.
" ... Mustafa Kemal bir gün Sofya'dan ayrılıp vatanına döndü. Hakikatli, vefakat bir dosttu da. işte, Sofya'dan ayrıldıktan sonra bize gönderdiği mektuplar.
Çok zaman İsmail Bey adında şişman bir arkadaşıyla beraber gezerdi. Bir gün yine çalışma odasındayken iki asker geldi. Haber verdik, dışarı çıktı. Askerler kendisini hemen büyük bir ciddiyetle selamladılar. Türkçe olarak kısa bir konuşma geçti aralarında ve hemen uzaklaştılar. Kendisine "nedir?" diye sordum. Haber getirdiklerini bildirdi. Ne haber getirdiklerini ısrarla sorduğum halde söylemedi. Kendisine çok gücenmiştim.
"Bu vatan sırrıdır; anneme dahi söyleyemem" dedi.
" ... Mustafa Kemal bir gün Sofya'dan ayrılıp vatanına döndü. Hakikatli, vefakat bir dosttu da. işte, Sofya'dan ayrıldıktan sonra bize gönderdiği mektuplar.
ATATÜRK'ÜN MEKTUPLARI
Edip Erenler'in naklettiğine göre Hilda, Mustafa Kemal'in birçok özelliklerini çok yakından biliyor. Erenler, Hilda'nın kendisine gösterdiği Mustafa Kemal'in mektuplarını inceliyor. Bunların bir kısmı Fransızca ve Almanca olarak yazılmış. Mustafa Kemal, bu mektupların hiçbirinde duygusal olmamış, aşktan söz etmemiş. Mektuplarda daima politika söz konusu olurmuş. Madam Hilda da "aşk" kelimesini veya duygusal bağlılık ifade edecek herhangi sözcüğü ağzına hiç almamış. Fakat davranışları bu yakınlıkta büyük bir duygusal payın varlığını ortaya koyuyormuş. Bu mektupların çevirelirini aşağıya alıyoruz:
MUSTAFA KEMAL'DEN MADAM HİLDA CHRİSTİANUS'A VE AİLESİNE MEKTUPLAR
1. Mektup
Edip Erenler'in naklettiğine göre Hilda, Mustafa Kemal'in birçok özelliklerini çok yakından biliyor. Erenler, Hilda'nın kendisine gösterdiği Mustafa Kemal'in mektuplarını inceliyor. Bunların bir kısmı Fransızca ve Almanca olarak yazılmış. Mustafa Kemal, bu mektupların hiçbirinde duygusal olmamış, aşktan söz etmemiş. Mektuplarda daima politika söz konusu olurmuş. Madam Hilda da "aşk" kelimesini veya duygusal bağlılık ifade edecek herhangi sözcüğü ağzına hiç almamış. Fakat davranışları bu yakınlıkta büyük bir duygusal payın varlığını ortaya koyuyormuş. Bu mektupların çevirelirini aşağıya alıyoruz:
MUSTAFA KEMAL'DEN MADAM HİLDA CHRİSTİANUS'A VE AİLESİNE MEKTUPLAR
1. Mektup
İstanbul, 27 Ocak 1915
Aziz Hanımefendi,
Sizden ayrıldığım için çok keder duymaktayım. Meşgalelerim size hemen yazmama mani oldu. Ve sanıyorum ki size yazmak fırsatını uzun zaman bulamayacağım. Şimdilik size bir adres vermem mümkün değil. Fakat sonradan size yazacağım.
Beni unutmayınız. Her zaman sizi düşünüyorum. Anneniz Hanımefendiye, babanız Beyefendiye ve kızkardeşinize hürmet dolu selamlarımı sunarım.
Mustafa Kemal
Aziz Hanımefendi,
Sizden ayrıldığım için çok keder duymaktayım. Meşgalelerim size hemen yazmama mani oldu. Ve sanıyorum ki size yazmak fırsatını uzun zaman bulamayacağım. Şimdilik size bir adres vermem mümkün değil. Fakat sonradan size yazacağım.
Beni unutmayınız. Her zaman sizi düşünüyorum. Anneniz Hanımefendiye, babanız Beyefendiye ve kızkardeşinize hürmet dolu selamlarımı sunarım.
Mustafa Kemal
2. Mektup
Maydos, 13 Nisan 1915
Muhterem Hanımefendi,
İki buçuk aydan beridir ki Türkiye'deyim. Size iki defa yazdım. Birincisini İstanbul'dan, ikincisini Maydos'tan...
Şimdi Çanakkale Boğazı üzerinde Maydos'tayım. Her zaman Almanca dersinizi düşünüyorum.
Türk dostunuzdan pek çok selamlar.
Allahaısmarladık.
Mustafa Kemal
Maydos, 13 Nisan 1915
Muhterem Hanımefendi,
İki buçuk aydan beridir ki Türkiye'deyim. Size iki defa yazdım. Birincisini İstanbul'dan, ikincisini Maydos'tan...
Şimdi Çanakkale Boğazı üzerinde Maydos'tayım. Her zaman Almanca dersinizi düşünüyorum.
Türk dostunuzdan pek çok selamlar.
Allahaısmarladık.
Mustafa Kemal
3. Mektup
Maydos, 6 Haziran 1915
Pek muhterem Hilda Christianus Hanımefendi,
Bir buçuk ay yolda kalmış olan mektubunuzu dün aldım.
Sizden ayrılışımdan beri 5 ay geçti. O zamandan beri gerçekten tam manasiyle meşgulüm. Fakat, sizin bana verdiğiniz Almanca derslerini asla unutmadım. Sizi temin ederim ki top gürültüleri ve mermi yağmuru altındaki mühim muharebe günlerinde dahi hayatımın en güzel hatıraları bu güzel ve dostane saatlerdi. Beni unutmayacağınızdan şüphe etmiyordum. Fakat sizden haber alamamak benim için çok üzücü idi.
Sizden gelen 28/4/1915 tarihli ilk mektup beni, tasavvur edemeyeceğiniz kadar sevindirmiştir.
Psikolojik bir hadisedir ki insan, hayatta bazı dostluklar elde etmek için fevkalade çalışmak ve fedakarlıklar yapmak zorundadır. Mesela siz bana sormuştunuz: "Siz ne zaman albaylığa terfi edeceksiniz?" diye. Benim cevabım şu olmuştu: "Bu, bir harp meydanında kazanılır."
Siz bana mukabele ettiniz:
"Bunu ispat ediniz."
Sizin arzunuza uyarak beş günden beri albayım. Bundan başka zatışahaneleri beni gümüş ve altın harp madalyaları ile taltif ettiği gibi, Bulgaristan Kralı Ferdinand'da Sen Aleksandr nişanı Komander payesiyle mükafatlandırdı.
Benim için kıymetli büyük olan imparator Wilhelm (zamanımızın en büyük kumandanı) Demir Salip nişanı ile taltif etti. Bütün bu kazançlarımı sizin asil ihlamlarınıza borçluyum.
Düşmanlarımızı yere serdikten ve sevgili vatanımızı sükunete kavuşturduktan sonra hemen sizi ziyarete koşacağım. Bana yazmak lütfuna devam ediniz.
İçten gelen mutiane selamlarla.
Mustafa Kemal Albay ve Mıntaka K.
M.K
Not: Bu mektup, benim çok samimi bir dostumun yardımıyla yazılmıştır.
Maydos, 6 Haziran 1915
Pek muhterem Hilda Christianus Hanımefendi,
Bir buçuk ay yolda kalmış olan mektubunuzu dün aldım.
Sizden ayrılışımdan beri 5 ay geçti. O zamandan beri gerçekten tam manasiyle meşgulüm. Fakat, sizin bana verdiğiniz Almanca derslerini asla unutmadım. Sizi temin ederim ki top gürültüleri ve mermi yağmuru altındaki mühim muharebe günlerinde dahi hayatımın en güzel hatıraları bu güzel ve dostane saatlerdi. Beni unutmayacağınızdan şüphe etmiyordum. Fakat sizden haber alamamak benim için çok üzücü idi.
Sizden gelen 28/4/1915 tarihli ilk mektup beni, tasavvur edemeyeceğiniz kadar sevindirmiştir.
Psikolojik bir hadisedir ki insan, hayatta bazı dostluklar elde etmek için fevkalade çalışmak ve fedakarlıklar yapmak zorundadır. Mesela siz bana sormuştunuz: "Siz ne zaman albaylığa terfi edeceksiniz?" diye. Benim cevabım şu olmuştu: "Bu, bir harp meydanında kazanılır."
Siz bana mukabele ettiniz:
"Bunu ispat ediniz."
Sizin arzunuza uyarak beş günden beri albayım. Bundan başka zatışahaneleri beni gümüş ve altın harp madalyaları ile taltif ettiği gibi, Bulgaristan Kralı Ferdinand'da Sen Aleksandr nişanı Komander payesiyle mükafatlandırdı.
Benim için kıymetli büyük olan imparator Wilhelm (zamanımızın en büyük kumandanı) Demir Salip nişanı ile taltif etti. Bütün bu kazançlarımı sizin asil ihlamlarınıza borçluyum.
Düşmanlarımızı yere serdikten ve sevgili vatanımızı sükunete kavuşturduktan sonra hemen sizi ziyarete koşacağım. Bana yazmak lütfuna devam ediniz.
İçten gelen mutiane selamlarla.
Mustafa Kemal Albay ve Mıntaka K.
M.K
Not: Bu mektup, benim çok samimi bir dostumun yardımıyla yazılmıştır.
4. Mektup
Maydos, 6 Haziran 1915
Bay Güstav Christianus,
Sizin 26/4/1915 tarihli kıymetli dostane mektubunuzia birlikte sayın Hildegard Christianus'un lütufkar mektubunu büyük memnuniyetle aldım. Dostane satırlarınızı müşterek temennimiz olan "Allah İngiltere'yi cezalandırsın" temennisiyle karşıladım. İngilizler sıkı surette mağlup edildiler. Sizin mektubunuzu aldığım dünkü gün de taburlarımın sevindirici zafer günü olmuştur. Bütün düşmanlarımızı yere serdiğimiz gün nazikane davetinize icabet edeceğim. Kalpten gelen selamlarla.
Mütevazi dostunuz.
Mustafa Kemal
Albay ve Mıntaka K.
Maydos, 6 Haziran 1915
Bay Güstav Christianus,
Sizin 26/4/1915 tarihli kıymetli dostane mektubunuzia birlikte sayın Hildegard Christianus'un lütufkar mektubunu büyük memnuniyetle aldım. Dostane satırlarınızı müşterek temennimiz olan "Allah İngiltere'yi cezalandırsın" temennisiyle karşıladım. İngilizler sıkı surette mağlup edildiler. Sizin mektubunuzu aldığım dünkü gün de taburlarımın sevindirici zafer günü olmuştur. Bütün düşmanlarımızı yere serdiğimiz gün nazikane davetinize icabet edeceğim. Kalpten gelen selamlarla.
Mütevazi dostunuz.
Mustafa Kemal
Albay ve Mıntaka K.
MUSTAFA KEMAL'İN HİLDA'YA HEDİYE ETTİĞİ HALI
Bu mektupları gösterdikten ve okuttuktan sonra Madam Hilda tekrar anlatmaya başlıyor Bay Edip Erenler'e:
- Mustafa Kemal bir ara Sofya'ya geldi. Bana ve aileme birer halı yaptırmışt!. Benim halım kırmızı renkteydi. Çok güzeldi. Bir de elle işlenmiş resim çerçevesi hediye etti. Fakat bunları Avusturyalılar harp sırasında elimizden aldılar.
Mustafa Kemal Sofya'da iken biz oradan ayrıldık. Atatürk bizi istasyonda uğurlarken bana:
- Von Herz zu Herz geht ein Weg (Kalpten kalbe yol vardır) dedi. O'nun bana bu son cümlesi oldu. Ve, bugüne kadar bir daha hiç Türk görmedim. İlk defa sizinle karşılaşıyorum. İşittiğime göre Mustafa Kemal için bir anıt-kabir yapılmış. O'nun 50-55 yaşlarındaki resimlerini çok görmek isterdim."
Bu mektupları gösterdikten ve okuttuktan sonra Madam Hilda tekrar anlatmaya başlıyor Bay Edip Erenler'e:
- Mustafa Kemal bir ara Sofya'ya geldi. Bana ve aileme birer halı yaptırmışt!. Benim halım kırmızı renkteydi. Çok güzeldi. Bir de elle işlenmiş resim çerçevesi hediye etti. Fakat bunları Avusturyalılar harp sırasında elimizden aldılar.
Mustafa Kemal Sofya'da iken biz oradan ayrıldık. Atatürk bizi istasyonda uğurlarken bana:
- Von Herz zu Herz geht ein Weg (Kalpten kalbe yol vardır) dedi. O'nun bana bu son cümlesi oldu. Ve, bugüne kadar bir daha hiç Türk görmedim. İlk defa sizinle karşılaşıyorum. İşittiğime göre Mustafa Kemal için bir anıt-kabir yapılmış. O'nun 50-55 yaşlarındaki resimlerini çok görmek isterdim."
HİTLER'İN ATATÜRK'ÜN MEKTUPLARINA SAHİP OLMAK İÇİN YAZDIGI AÇIK ÇEK
Madam Hilda Christianus bir soruya karşılık, Atatürk cumhurreisi olduktan sonra bazı politik sebeplerle O'nu aramadığını ve mektup yazmadığını, bundan pişmanlık duyduğunu belirttikten sonra sözü tekrar mektuplara getiriyor. Diyor ki:
- Atatürk'ün mektuplarından Hitler haberdar oldu. Satmam için bana teklifte bulundu ve bir de açık çek gönderdi. Üzerine, dilediğim rakamı yazmaklığımı bildirdi. O'na olan sevgi ve saygıya bağlı kalarak bu teklifi reddettim. Eğer satsaydım O'nun ruhunu incitirdim."
Madam Christianus, Hitler'in bu mektupları emaneten aldığını, okuduktan sonra yine iade ettiğini de ilave ediyor.
Madam Hilda Christianus bir soruya karşılık, Atatürk cumhurreisi olduktan sonra bazı politik sebeplerle O'nu aramadığını ve mektup yazmadığını, bundan pişmanlık duyduğunu belirttikten sonra sözü tekrar mektuplara getiriyor. Diyor ki:
- Atatürk'ün mektuplarından Hitler haberdar oldu. Satmam için bana teklifte bulundu ve bir de açık çek gönderdi. Üzerine, dilediğim rakamı yazmaklığımı bildirdi. O'na olan sevgi ve saygıya bağlı kalarak bu teklifi reddettim. Eğer satsaydım O'nun ruhunu incitirdim."
Madam Christianus, Hitler'in bu mektupları emaneten aldığını, okuduktan sonra yine iade ettiğini de ilave ediyor.
MEKTUPLAR İLK KEZ NE ZAMAN YAYINLANDI?
Atatürk tarafından Madam Hilda (Hildegard) Christianus'a yazılan bu mektuplar ilk kez "Tarihin Sesi" dergisinin 1/2 sayısında yayınlanmıştır. Dergi, Niyazi Ahmet Banoğlu tarafından 1962 yılında yayınlanmış, bazı engeller yüzünden yayınına devam edilememiştir. Dergide bu mektupların fotokopileri ve Madam Hilda'nın gençlik resmi de yayınlanmıştır.
Bu mektupları ilk kez adı geçen dergide basın alanına sunan Sait Arif Terzioğlu, Edip Erenler adında bir gencin yaptığı röportajla birlikte mektupların fotokopilerini kendisine yolladığını, kendisinin de bu yayına aracılık ettiğini belirtmiştir. Derginin yayınına devam edilmediği için de bu yazılar yarıda kalmıştır. Fakat biz, yazıların orijinallerinden mektupların metnini ve olayın öyküsünü o tarihte tespit etmiştik.
Sayın Terzioğlu, bu yarı kalmış yazıları, Ak Kitabevi tarafından 1964 yılında yayınlanan "İnsancıl Atatürk" adlı yapıtına aldı (sayfa 112-125). Fakat yapıttaki bu yazıda Edip Erenler hiç söz konusu edilmemiştir.
Edip Erenler'in saptadığı ve Sait Arif Terzioğlu'nun sunduğu bu mektuplar ve bu mektuplarla ilgili olarak Madam Hilda'nın anlattıkları bir kez daha kanıtlamıştır ki Milli Kahramanımız, Türkiye'de uyguladığı devrimleri gençliğinden beri tasarlamış, yolundaki engelleri aşarak adım adım o hedefe, o mutlu amaca ulaşmıştır.
Madam Hilda ile yapılmış olan bu röportaj 1961 yılına rastlar. Kendisi ve kızı bugün yaşıyorlar mı, bilmiyoruz?
Son yıllarını en kötü geçim koşullarının ağırlığı altında ezilerek ve yoksullukların en ağırına katlanarak yaşamını sürdürmeye çalışmış olan Hilda, Atatürk'ün ruhunu incitmemek için Hitler'in açık çekini elinin tersiyle itmiştir.
Kısa sürmüş bir tanışıklığın anısına bağlılıktan kaynaklanan bu jest, göz yaşartıcı bir vefa örneğidir.
Atatürk tarafından Madam Hilda (Hildegard) Christianus'a yazılan bu mektuplar ilk kez "Tarihin Sesi" dergisinin 1/2 sayısında yayınlanmıştır. Dergi, Niyazi Ahmet Banoğlu tarafından 1962 yılında yayınlanmış, bazı engeller yüzünden yayınına devam edilememiştir. Dergide bu mektupların fotokopileri ve Madam Hilda'nın gençlik resmi de yayınlanmıştır.
Bu mektupları ilk kez adı geçen dergide basın alanına sunan Sait Arif Terzioğlu, Edip Erenler adında bir gencin yaptığı röportajla birlikte mektupların fotokopilerini kendisine yolladığını, kendisinin de bu yayına aracılık ettiğini belirtmiştir. Derginin yayınına devam edilmediği için de bu yazılar yarıda kalmıştır. Fakat biz, yazıların orijinallerinden mektupların metnini ve olayın öyküsünü o tarihte tespit etmiştik.
Sayın Terzioğlu, bu yarı kalmış yazıları, Ak Kitabevi tarafından 1964 yılında yayınlanan "İnsancıl Atatürk" adlı yapıtına aldı (sayfa 112-125). Fakat yapıttaki bu yazıda Edip Erenler hiç söz konusu edilmemiştir.
Edip Erenler'in saptadığı ve Sait Arif Terzioğlu'nun sunduğu bu mektuplar ve bu mektuplarla ilgili olarak Madam Hilda'nın anlattıkları bir kez daha kanıtlamıştır ki Milli Kahramanımız, Türkiye'de uyguladığı devrimleri gençliğinden beri tasarlamış, yolundaki engelleri aşarak adım adım o hedefe, o mutlu amaca ulaşmıştır.
Madam Hilda ile yapılmış olan bu röportaj 1961 yılına rastlar. Kendisi ve kızı bugün yaşıyorlar mı, bilmiyoruz?
Son yıllarını en kötü geçim koşullarının ağırlığı altında ezilerek ve yoksullukların en ağırına katlanarak yaşamını sürdürmeye çalışmış olan Hilda, Atatürk'ün ruhunu incitmemek için Hitler'in açık çekini elinin tersiyle itmiştir.
Kısa sürmüş bir tanışıklığın anısına bağlılıktan kaynaklanan bu jest, göz yaşartıcı bir vefa örneğidir.
1 Hatırında yanlış kalmış. Bilindiği gibi bu görev Sofya Ataşemiliterliği'dir.
Kaynak: Atatürk'ün Özel Mektupları, Sadi Borak, Kırmızı Beyaz Eylül, 2004 ISBN: 975-8538-16-0, sayfa:86-96
Alıntı:[COLOR=#0e774a]www.isteataturk.com
Kaynak: Atatürk'ün Özel Mektupları, Sadi Borak, Kırmızı Beyaz Eylül, 2004 ISBN: 975-8538-16-0, sayfa:86-96
Alıntı:[COLOR=#0e774a]www.isteataturk.com