AtatürkÂü gördüğümde henüz Atatürk değildi
Türkiye’nin önde gelen sanat tarihçilerinden Oktay Aslanapa, yaşayan bir tarih. Yüzlerce öğrenci yetiştirdi, öğrencilerinin bir kısmı önce profesör, sonra emekli oldu. Aslanapa, hala mesleğine devam ediyor, iki ayrı üniversitede ders veriyor. 98 yaşında olmasına karşın okula yürüyerek gidiyor.
PAZAR YERİ / İNCİ DÖNDAŞ
TAKIM elbiseli, ceketinin yakasında İstanbul Üniversitesi’nin rozeti takılı, yaşının 70-75’in üzerinde olduğunu tahmin edebileceğiniz, son derece düzgün konuşan bir profesör o. Hala sanat tarihi üzerine çalışan, yüzlerce genci yetiştiren, Anadolu’da onlarca kazı çalışmasına katılan Prof. Dr. Oktay Aslanapa’nın karşısındayız. 98 yaşında. 1943’ten bu yana İstanbul Üniversitesi’nde sanat tarihi dersi veriyor. Evet yanlış duymadınız! Aslanapa hala haftada bir gün İstanbul Üniversitesi’nde, bir gün de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde kürsüye çıkıp ders vermeye devam ediyor. Üstelik Aksaray’daki evinden üniversitenin Vezneciler’deki kampusüne yürüyerek gidiyor. Bu temposuyla gençlere taş çıkarıyor!
YUNAN İŞGALİNİ GÖRDÜ
Prof. Dr. Aslanapa Kütahya’da doğan, Yunan işgalini gören, çocukların Yunan askerlerinin arkasından ’Üç yumurta bir tavuk, haydi çabuk çabuk’ diye tekerleme söylediğini duyan bir isim. Cumhuriyet ilan edildiğinde dokuz yaşındaymış. Kütahya’da ilkokulu ve ortaokulu bitirdikten sonra aynı yerde lise olmadığı için en yakın kente, Bursa’ya gitmiş okumaya. Yatılı okumuş. 1934’de ise adımını İstanbul’a atmış çünkü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazanmış: ’1938’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldum. Atatürk’ün vefat yılıydı... O sene Kültür Bakanlığı Türk-İslam sanatı ihtisası yapılması üzerine yurtdışı için bir imtihan açtı. İmtihanı kazandım, Almanya’ya gittim. Sene 1938’in son günleriydi. O zaman Yahudi evleri sarı işaretliydi. Onun için evlerinin kirası gayet ucuzdu. Bir Yahudi’nin evinde kiracı olarak kalmaya başladım.’
Peki hiç mi korkmadı? Aslanapa ’Ne var korkacak?’ diyor sesi gayet kararlı: ’Bütün mahalledeki evler işaretliydi. Sonradan öğrendik Hitlerin ne yaptığını, biz oradayken Yahudilere yapılanları görmedik.’ Derken 1940’ta II. Dünya Savaşı çıktı. Her şey karneye bağlı, lokantalarda her şey kısıtlıydı. Savaş nedeniyle Almanya’daki tüm Türk öğrenciler Türkiye’ye geri çağrıldı. Münih’te trene binip geldiler. Aslanapa, döner dönmez yedek subay okuluna müracaat etti. Altı ay okuduktan sonra mezun oldu, herkes gibi onun da kurayla tayini çıktı. Gittiği yer Mardin’in Midyat kazasıydı. Yıl 1941’di. Askerliğimin bitmesine iki ay kala bakanlıktan İstanbul’daki adresine bir yazı gelmişti, ’Tahsilinizi tamamlamak üzere tekrar Almanya’ya okula gitmeniz kararlaştırılmıştır. Bakanlığa müracaat ederek harcırah ve pasaportunuzu alabilirsiniz’ diye. Aslanapa ’Terhis olduktan sonra Ankara’ya gittim muamelelerimi yaptırmak için. ’Nasıl olur, her yerde savaş var’ dediler. Bakanlıktan yazı geldiğini söyleyince, büyük gayretle benim gitmem için uğraşmaya başladılar. Almanya’ya gittim, tahsilimi tamamladım. Türkiye’ye döndüğümde yıl 1943’tü.’
69 YILDIR ÜNİVERSİTEDE HOCA
Aslanapa’nın bugün geçmişe dönüp baktığında ’Bu bir kaderdir, onu değiştiremezsin. Kader ve hayat beni bu yola sürükledi’ diyerek açıkladığı hayatının dönüm noktası olan olay gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi Bölümü kuruluyordu. Viyana’da Aslanapa’nın hocası olan Prof. Dr. Ernst Diez, buraya görevli olarak çağrılmıştı. Aslanapa, hocasının isteğiyle 1943’te üniversiteye asistan olarak bir girdi, 1984’te emekli olduğunda profesördü.
Aslanapa ’Yaş haddinden dolayı emekli oldum. Ama üniversiteden kopamadım’ diyor. Nedenini sorunca ’Çalışmaların içine girmişim, bir sürü hazırlık yapmışım. Birden bire onları bırakmak, gitmek olmaz. Onun devamı gerekiyor. Eee ne yapalım? Bomboş da durulmaz. İşim olmazsa ne yapacağım?’ yanıtını veriyor.
Şu an misafir öğretim görevlisi olarak İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Enstitüsü’nde Kültür Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ise seramik sanatı dersi veriyor.
Yani haftada iki gün üniversitede. Peki zor olmuyor mu? Aslanapa ’Fiziken zor oluyor’ diyor: ’Geçen yıl bir kaza geçirdim, düştüm, sol tarafımın üzerine merdivenlere kapaklandım. Kolum alçıya alındı. O nedenle bir zorluk yaşıyorum. Hiç çalışmasam boş otursam daha çok hastalanırım. Eskiden kazılara ben önden giderdim, öğrenciler dökülürdü.’
YAŞIMI DUYANLAR TEBRİK EDİYOR
Aslanapa’nın yetiştirdiği öğrencilerden bir kısmı profesör olmuş, hatta meslekten emekliye bile ayrılmış. Eski öğrencilerle şimdikilerin aynı kalitede olmadığını anlatıyor Aslanapa: ’Eskiden üniversitede daha derinliğine yapılan araştırmalar vardı. Sonra işler tavsadı. O zaman sanat tarihi ayrı bir bölümdü, ardından dörde bölündü; Türk-İslam, Bizans ve Avrupa sanatı diye... Bir öğrenci hepsini öğrenemiyor.’
Aslanapa’yı görüp de onun 98 yaşında olduğunu duyanlar, hocayı tebrik ediyor. Hayatından memnun ama tek bir serzenişi var: ’Yeni çalışmalar yapmak isterim, olmuyor. Mesela çok kazı yaptım, onların hepsini yayımladım. Şimdi yeni araştırmaları da değerlendirerek eski çalışmalarımı yeniden hazırlamak isterdim.’
SAĞLIK İÇİN FEVKALADE BİR ŞEY YAPMADIM
HEP normal bir hayat sürdüğünü söyleyen Prof. Dr. Oktay Aslanapa’ya nasıl sağlıklı kaldığını soruyoruz, ’Fevkalede yaptığım bir şey yok. Normal hayatım var. Her şeyi yer içerim. Normal yaşamaktan başka bir şey yapmadım’ diyor. Peki genetik mi bu dinçliği? Aslanapa ’Bilemiyorum, babam 64 yaşında, annem 90 yaşında vefat etti. Ama babaannem 100 yaşına kadar yaşadı’ yanıtını veriyor.
1934’ten beri İstanbul’da yaşayan Aslanapa’dan eski ile yeni İstanbul’u karşılaştırmasını istediğimizde yanıtı şöyle oluyor: ’1934’te İstanbul o kadar güzel, o kadar rahat bir yerdi ki... İnsanlar birbirine saygılı, trafik derdi diye bir şey yok, komşular birbirini tanırdı. Hırsızlık, cinayet filan hiç hatırlamıyorum. Öyle bir güzeldi İstanbul. Dünyanın en güzel meydanlarından biriydi Beyazıt Meydanı. Havuz vardı ortada. Yol yapmak için dört metre çukur kazdılar. 60’lı yıllardan sonra bütün şehir bozulmaya başladı.’
O zaman soyadı yoktu Gazi Mustafa Kemal’di
PROF. Dr. Aslanapa, Atatürk’ü tam üç kez yakından görmüş. Öyle hayal mayal filan da hatırlamıyor. Çünkü ilk gördüğünde lise ikinci sınıftaymış: ’Bursa Lisesi ikinci sınıftayken bir gün ’Gazi Mustafa Kemal geliyor, onu karşılamaya gidiyoruz’ dediler. O zaman Atatürk soyadını almamıştı bile. Mudanya İskelesi’ne vapuru karşılamaya gittik. Vapurdan Rus mareşalleriyle indiler. Hayranlıktan başka bir şey hissetmemiştim.’
İkinci görüşü ise Eskişehir’de olmuş: ’Eskiden Kütahya’dan Bursa’ya gidiş sabahtan akşama kadar sürerdi. Trenle bir yere kadar gelinir, sonrası ne vasıta bulursan onunla Bursa’ya giderdin. Eskişehir’de tren beklerken Atatürk’ün beyaz özel treni geldi. İstasyonda durdu. Atatürk camı açtı, orada bir görevliyle konuşuyordu. O görevliye aynen şöyle söylediğini duydum: ’Sen hamsın, olmamışsın ama olacaksın.’ Sonra tren hareket etti.’
Aslanapa, Ata’yı son görüşünde ise yer Dolmabahçe Sarayı imiş: ’İstanbul Üniversitesi’nde talebeydim. O zaman Dolmabahçe Sarayı’nda tarih ve dil kongreleri yapılıyordu. Üç kişi seçtiler üniversiteden oraya katılmak için, onların arasında ben de vardım. Atatürk, locada oturuyordu.’
24 Haziran Pazar
Kaynak: stargazete.com
Benim Siyasetim İnsan Sevgisidir.
Pir Zöhre Ana
Alevi Türküleri - Alevi Haber -Alevi Köyleri - Alevi Ünlüler
Pir Zöhre Ana
Alevi Türküleri - Alevi Haber -Alevi Köyleri - Alevi Ünlüler