Anadolu’da halk arasında, Bektaş-ı Veli’nin hayatı ile ilgili sayısız rivayet vardır. Bu nedenle Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı ile ilgili bilgilerin esasını masalımsı, mitolojik bilgiler oluşturur.
Yani, Hacı Bektaş-ı Veli’nin gerçek hayatı yanında, bir de mitolojik hayatı vardır.
Mitolojik hayatında, masal unsuru hakimdir. Kahramanımızın bir bağırması ile yüzlerce kişi ölebilir, yok olabilir. Erenler, denize halısını veya postunu serer üstüne oturur, karşıya geçer.
Sırası gelince şahin olur, güvercin olur uçar. Gerekirse silkinir, insan olur. bir anda birçok yerde olabilir. Sabah namazını Kabe’de kılar, öğle namazında evine döner. Ateşte, kaynar suda yanmaz. Taşa basar, taşta ayak izleri çıkar. Taşı isterse un gibi ezer, dağı saman çöpü gibi nefesiyle uçurur. Taşlar, kerametine tanıklık eder. Hayvanlar keremi ile dile gelir, kayalar yürür. Yırtıcı hayvanlar onun bakışıyla ya yok olur ya da taş kesilir.
İradesi tabiat kanunlarının üstündedir. dileyip de gerçekleştiremediği şey yoktur. Zaman içinde zaman, mekan içinde mekan yaratır. Onun için yok yoktur; doğuşu bile bir kerametin sonucudur. Ölüm ise onun için uyumak anlamına gelir.(37)
Velayetname, Hacı Bektaş-ı Veli’yi işte böyle tanıtıyor.
Her masalda halkın yorumu vardır. Dileği, düşüncesi, anlayışı, anlatışı ve masalın dayandığı bir gerçek payı vardır. Bu yüzden bazen gerçek masallaşır ve dile gelir.
Bu özellik, bütün dinlerde ortak paydayı oluşturur. Hıristiyan aziz de ejderha öldürür, Müslüman aziz de, Budist aziz de... Hıristiyan aziz de şu veya bu hayvanın donuna girer, Müslüman aziz de, Budist azizi de... Hepsi denizi geçer, havada uçar v.s.
Bu olağanüstü olaylar dinden ya da mezhepten değil, çok tanrılı dinler dönemindeki düşünceden kaynaklanır. Bunlar, refah ve huzur dileğidir. Erişilmeze erişmeyi isteme duygusudur.
Bu özellikler hangi ulus ve dinde olursa olsun ortak özlemlerdir. Geçmişte ortak şeyler yaşanmıştır. Aynı inanç ve aynı özlemler paylaşılmıştır. Bu durum, şu ya da bu oranda bugüne de yansımıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişi, Anadolu Selçuklu devletinin son yıllarına rastlıyor.
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anadolu’ya büyük Türk tasavvufçusu Hacı Ahmet Yasevi’nin halifelerinden Lokman Parande’nin gönderdiği rivayet edilir. Lokman Parende aynı zamanda Hacı Bektaş-ı Veli’ye, babası İbrahim Al Sani (Seyyid muhammet) tarafından Hoca olarak tutulmuştur. Lokman Parende öğrencisini Yasevilik tekkelerinde uygun örf ve ananeye göre yetiştirmişti.
İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra, Yasevilik Türkler arasında gelişen ve büyük taraflar toplayan ilk Müslüman Türk tarikatı oldu.
Yasevilik, Türkistan, Anadolu ve Rumeli’nde bulunan Türk ve Kürt tarikatlarına tasavvuf anlayışını soktu.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişinden önce Baba İshak önderliğinde Anadolu Selçuklu devletine karşı büyük bir başkaldırı olmuş, Alaaddin Keykubat ayaklanmayı ancak paralı Fransız askerlerinin yardımıyla ve çok kanlı bir biçimde bastırmıştı.
Bu sırada, bir başka tasavvuf piri, Ahi Evren Veli de Kırşehir’de yaşıyordu. Bütün Anadolu işçi ve esnafı onun buyruğundaydı. Ahilik ve Babailik temelde birbirine yakın düşünce akımlarıdır.
Hacı Bektaş-ı Veli Kırşehir’e yerleşmeden önce Horasan ve Erdebil’de tekke eğitimi almış, bunun dışında Ortadoğu’yu hayli gezmiş, incelemişti. Bazı kaynaklar Mekke ve Medine’ye gittiğini de yazar.
Bektaş-ı Veli, İran Batınilerini, Arabistan’daki İsmailileri, Horasan’da Yaseviliği, Mezopotamya’yı Selçuklu Sultanındaki Acem etkisini, Karamanlılardaki Türklük fikrini, Ahi ve Babai inançlarını da yakından tanımıştı.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya geldiği yıllarda Anadolu çok karışıktı. Anadolu Selçuklu Devleti, halka yabancılaşmıştı. Acem ve Arap etkisindeki Türklere insan muamelesi bile yapılmıyordu. İktidar ve din kavgalarının alıp yürüdüğü Anadolu’da halk Selçuklu yönetiminden çok hoşnutsuzdu. Zaten Babai İsyanı da bu yüzden çıkmıştı. İsyanın önderi İshak, Selçuklu ordusunu bir kaç kez yendikten sonra, Fransız paralı askerlerin yardımı ile ele geçirilmiş, asılmış ve isyan da böylece bastırılmıştı (1240).
Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da uzun süre gezdikten sonra, Kırşehir civarındaki, Sulucakaracahöyük’e (bugünkü Hacıbektaş Kasabası) yerleşti. Orada tekkesini kurdu ve inançlarını yaymaya başladı.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin evlenip evlenmediğine ilişkin farklı görüşler vardır. Bu konuda bir görüş; Bektaş-ı Veli’nin, İdris Hoca’nın eşi Kadıncık Ana’dan doğma kızı Fatma Nuriye Hatun “Kutlu Melek” ile evlendiği ve çocuğu olmadığıdır.
Başka bir görüşe göre ise, Bektaş-ı Veli hiç evlenmemiştir. Kadıncık Ana’nın Bektaş-ı Veli’den hamile kalması söz konusu değildir. Rivayete göre, “Kadıncık Ana, Bektaş-ı Veli’nin burnundan akan kanı, ziyan olmasın günah olur,diye içer ve hamile kalır.” Bektaş-ı Veli, Kadıncık Ana’ya “Yurdun bekçisi, senden gelecek ve senden olacaktır” diye söylediği de bilinen rivayetler arasındadır.
Ayrıca, Kadıncık Ana’nın İdris Hoca’dan hamile kalarak üç erkek çocuk doğurduğu ve sadece bunlardan , Timur Taş’ın yaşadığı söylenir. Buna SEYİTALİSULTAN veya HIZIRLALA da denilmiştir. İşte PİREVİNEbu çocuk halife olur. İddiaya göre, Hacı Bektaş Çelebilerinin soyu; Hızır Lala’dan gelir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin çocuğu olmamıştır. Çocuksuz vefat etmiştir (1270-71).
Kadıncık Ana, Bektaş-ı Veli’nin eşi değil nefes evladıdır. Seyit Ali Timur Taş bel oğlu değil, Bektaş-ı Veli’nin yol oğludur.
Seyit Ali Sultan daha sonra, Dimetoka’da bir Bektaşi dergahı kurar. Seyit Ali Sultan’ın (mezarı Hacıbektaş’tadır) oğlu RESULBALISULTAN’dır.
Resul Balı Sultan’ın, Hüdadad ve Mürsel Bali Sultan adlarında iki oğlu olur. Kendi mezarı Dimetoka’dadır. Soyu bu iki koldan yürüyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahını ve külliyesini 2. Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Bey, türbesini de 2. Murat yaptırmıştır. Sonradan bu türbeyi 2. Beyazıt tamir ettirmiştir.(38)
Hacı Bektaş-ı Veli’nin sağlığında “Bektaşilik” denilen bir tarikat yoktu. Alevilik ya da Bektaşilik dediğimiz inanç sistemi veya tarikatı o öldükten çok sonra ortaya çıkmıştır. Bu düşünceyi ve eylemi, Hacı Bektaş-ı Veli’den 200 yıl kadar sonra posta oturan Balım Sultan sistemleştirmiştir. Bektaşilikte hiç evlenmemeyi (mücerret babalığı) ve kendini tamamen dine verme geleneğini Balım Sultan ortaya koymuştur.
Hacı Bektaş “Babaları” bu görüşü savunurken, “Çelebiler” kolu da evlenmeyi savunmuştur.
Balım Sultan’dan sonra Hacı Bektaş’ta iki post vardır: A) Babalar, B)Çelebiler.
Hacı Bektaş-ı Veli 1270-71 yıllarında vefat ettikten sonra, Babalık postuna sırasıyla Hızır Lala, Resul Bali, Yusuf Bali, Mürsel Bali Sultan, Cemali Sultan, Açık Hacım Sultan, Sarı İsmail Sultan oturmuştur. Bunlardan sonra Balım Sultan gelir. Bu postnişinlerin Hacı Bektaş-ı Veli’nin yol oğlu, Timur Taş’tan soy takip ettiği söylenir. Timur Taş’a Hızır Lala da denir.
Bektaşiliği sistemleştirip geliştiren Balım Sultan’ın annesi bir Rum kızıdır. Olay şöyle gelişmiştir. Fatih Sultan Mehmet, Sırbistan’ın fethi sırasında esirler arasında bir Sırp prensi ile bir de prensesi getirir. Bunlar kardeştirler. Fatih bu iki genci, yetiştirilmek üzere Dimetoka’da bulunan Bektaşi tekkesine gönderir. Bu prens ve prenses Bektaşi terbiyesine göre yetişir ve Bektaşi olurlar. Bektaşilerden Sersem Ali Baba bu sırp prensesi ile evlenir ve Balım Sultan dünyaya gelir.
Bir iddiaya göre, Sultan Beyazıt anadolu Alevilerini Şiilikten korumak için Balım Sultan’ı Hacı Bektaş-ı Veli dergahına gönderir.
Bugün, Balım Sultan Türbesi Hacı Bektaş’ta Bektaş-ı Veli’nin türbesi ile birlikte ziyarete açıktır. Mücerret babaların kulağının kesilip küpe takıldığı eşikte niyaz edilir. Bu mücerretlik küpesinin anlamı evlenmemektir. Dini ve felsefi anlamı ise; “Terki dünya, Terki urba, Terki terek” biçiminde özetlenir. Bu, dünya nimetlerinden uzaklaşıp kendilerini Hakka veren dervişliğin yaşam felsefesidir.
Alevilikte Hacı Bektaş-ı Veli’nin soy seceresi meselesi de önemlidir. Birçok Alevi, Hacı Bektaş-ı Veli’nin seceresini Hz. Ali’ye kadar götürürler, bu iki din ulusunun aynı soydan geldiğine inanırlar.
Ancak, Bektaş-ı Veli’nin soy kütüğünün Hz. Ali’ye dayandırılması mantıken mümkün görülmüyor. Hacı Bektaş’ın soy kütüğü şöyle tespit ediliyor:
Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Muhammed İbrahim Al-Sani, Seyyid Musa-ı Sanı, İbrahim Mükerrem Al Mücab İmam Musa-ı Kazım, İmam Cafer al-Sadık, İmam Muhammed-al Bakır, İmam Zeynel-al Abidin, Ali-İmam Hüseyin-al Şahid, İmam Emir-al Mu’minin Ali.
Görüldüğü gibi, Hz. Ali ile, Bektaş-ı Veli arasında sekiz kişi var. Ali, Hicret’in 40. yılı ramazanının 19. günü vurulur, 21. gecesi vefat eder (61); Hasan 670’te zehirlenerek öldürülür; HZ. Hüseyin, 680’de Kerbela’da şehit edilir; oğlu Zeynel Abidin Ali, 712’de, onun oğlu Muhammed Bakır, 732’de, Cafer-i Sadık, 705’te, Musa-ı Kazım; 799’a vefat etmiştir.
Hacı Bektaş-ı Veli, hem Vilayet-Name’ye, hem Ariflerin Menkıbeleri’ne hem de Aşık Paşa tarihine göre 1270-1271’de ölmüştür. Bu tarih ile, İmam Musa-ı Kazım’ın ölümü arasında 500 yılı aşkın bir zaman var. Bu kadar yıl içinde, Hacı Bektaş ile Musa-ı Kazım arasında üç kişi görülüyor. Bu hiç mümkün değildir.(39)
Bu bakımdan, Hacı Bektaş-ı Veli’nin soy kütüğünün Hz. Ali’ye ulaştırılması, mantıken mümkün değildir. Elde somut deliller yoktur. Olay zamanın geleneğine uygun bir düşünce tarzı ile, Hacı Bektaş-ı Veli’yi sevip kutsal sayanlarca ona SEYİTLİK verilmek istenmesine dayanmaktadır.*
Hacı Bektaş’ı Veli’nin; 1273 yılında vefat eden Mevlana Celaleddin-Rumi ile çağdaş olduğunu Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde belirtir. Menakıb-al-Arif’de de Hacı Bektaş, Mevlana’nın çağdaşıdır. Ona İshak adlı dervişi yollayan da gene Mevlana’dır.(40)
Yani, Bektaş-ı Veli’nin bu yıllarda yaşadığı kesindir. Soy kütüğünde hayal unsuru ağır basmaktadır.
Aynı eserde, Nurettin Hoca, Hacı Bektaş’ın şeriat buyruklarına uymadığını Mevlana’ya anlatır. Aşık Paşa Tarihi adlı eserde de, Aşık Paşazade, Hacı Bektaş’ın Osmanoğulları ile görüşmediğini, Selçuklu devrinde yaşadığını belirtir ve onun Babailerden olduğunu açıklar.(41)
Eserde ayrıca, Hacı Bektaş’ın Selçuk İmparatorluğu aleyhine bir isyan tertiplendiği için 1240 yılında idam edilen Baba İshak’ın (kendisine inananların dilinde “Baba Resul Allah”

Halbuki Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya bir Yasevi dervişi olarak gelmişti. Piri ise, Hacı Ahmet Yasevi’dir.
Ahmet Yasevi, Doğu Türkistan’ın Seyran kasabasında doğmuştur. Babası Şeyh İbrahim, annesi ise Ayşe Hatun’dur. Babası sonradan Yesi kasabasına yerleşir. Yesi, Oğuz Han’ın hükümet merkezidir. Bugün buraya Türkistan denir.
Şeyh Ahmet, bu kasaba dolayısıyla “YESEVİ” ismini almıştır. Ahmet ilk tahsilini YESİ’de yapar. Sonra Buhara’ya gider. O sırada Buhara, ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlıların elindedir. Ahmet Yasevi mutasavvıflardan, Şeyh Yusuf Hemedani’den ders alır. onun halifeliğini kazandıktan sonra, tüccar olarak Yesi şehrine gelir. Kısa zamanda binlerce müridi olan büyük bir tekke kurar. Hoca Ahmet Yasevi’den Türkistan’da, doksan dokuz bin pirin piri olarak bahsedilir. Yani Hoca Ahmet Yasevi, pirler piridir. Lokman Parende, bu doksan dokuz bin pirin piri Hacı Ahmet Yasevi’nin halifesidir. Hacı Bektaş-ı Veli de Lokman Parende’nin halifesi olarak Anadolu’ya gelir.
Ahmet Yasevi müridlerine tarikatını anlatmak için Türkçe olarak ahlaki ve tasavvufi şiirler yazar. En önemli eseri Divan-ı Hikmet’tir.(42)
Hacı Ahmet Yasevi, kaynaklara göre, Hicri 562’de (1166-1167) 120 yaşında vefat etmiştir. Mezarını Timurlenk yaptırmıştır. Anadolu’ya Lokman Parende’nin halifesi, müridi olarak gelen Hacı Bektaş-ı Veli tasavvuf erbabıdır ama, Yesevi’dir. Yesevilik ise Türkistan’da Müslümanlığı kabul eden ve tasevuf inançlarını izleyen bir tarikattır. Bir başka deyişle Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya ayağını bastığında bir Yasevi dervişidir.
Fakat ne olur, ne biter çok kesin bilinmez. Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da Aleviliğin en büyük piri olur. Burası çok önemli ve üzerinde durup düşünülmesi gereken bir konudur. Birçok araştırmacı bunun hikmetinin Anadolu’da olduğunu belirtir. Biz de bu noktada biraz durup o yıllarda Anadolu’da ne olup bittiğine kısaca bir göz atacağız.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya geldiği yıllarda Anadolu’da halkın çok huzursuz olduğunu Selçuklu yönetimine defalarca başkaldırdığını biliyoruz.
Burada, önce bu toplamsal başkaldırılara kısa bir göz atacak, sonra da eski Anadolu inançları, Anadolu halkının İslamiytei kabul biçimi gibi konulara geçeceğiz.
kaynak karacaahmet....