You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir

Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir

Cezalı Üye
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir. Çünkü, Anadolu Aleviliği ve Bektaşiliği ile Hacı Bektaş-ı Veli adı, eş anlamlıdır. Biri bilinmeden diğeri bilinemez.

Anadolu’da halk arasında, Bektaş-ı Veli’nin hayatı ile ilgili sayısız rivayet vardır. Bu nedenle Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı ile ilgili bilgilerin esasını masalımsı, mitolojik bilgiler oluşturur.

Yani, Hacı Bektaş-ı Veli’nin gerçek hayatı yanında, bir de mitolojik hayatı vardır.

Mitolojik hayatında, masal unsuru hakimdir. Kahramanımızın bir bağırması ile yüzlerce kişi ölebilir, yok olabilir. Erenler, denize halısını veya postunu serer üstüne oturur, karşıya geçer.

Sırası gelince şahin olur, güvercin olur uçar. Gerekirse silkinir, insan olur. bir anda birçok yerde olabilir. Sabah namazını Kabe’de kılar, öğle namazında evine döner. Ateşte, kaynar suda yanmaz. Taşa basar, taşta ayak izleri çıkar. Taşı isterse un gibi ezer, dağı saman çöpü gibi nefesiyle uçurur. Taşlar, kerametine tanıklık eder. Hayvanlar keremi ile dile gelir, kayalar yürür. Yırtıcı hayvanlar onun bakışıyla ya yok olur ya da taş kesilir.

İradesi tabiat kanunlarının üstündedir. dileyip de gerçekleştiremediği şey yoktur. Zaman içinde zaman, mekan içinde mekan yaratır. Onun için yok yoktur; doğuşu bile bir kerametin sonucudur. Ölüm ise onun için uyumak anlamına gelir.(37)

Velayetname, Hacı Bektaş-ı Veli’yi işte böyle tanıtıyor.

Her masalda halkın yorumu vardır. Dileği, düşüncesi, anlayışı, anlatışı ve masalın dayandığı bir gerçek payı vardır. Bu yüzden bazen gerçek masallaşır ve dile gelir.

Bu özellik, bütün dinlerde ortak paydayı oluşturur. Hıristiyan aziz de ejderha öldürür, Müslüman aziz de, Budist aziz de... Hıristiyan aziz de şu veya bu hayvanın donuna girer, Müslüman aziz de, Budist azizi de... Hepsi denizi geçer, havada uçar v.s.

Bu olağanüstü olaylar dinden ya da mezhepten değil, çok tanrılı dinler dönemindeki düşünceden kaynaklanır. Bunlar, refah ve huzur dileğidir. Erişilmeze erişmeyi isteme duygusudur.

Bu özellikler hangi ulus ve dinde olursa olsun ortak özlemlerdir. Geçmişte ortak şeyler yaşanmıştır. Aynı inanç ve aynı özlemler paylaşılmıştır. Bu durum, şu ya da bu oranda bugüne de yansımıştır.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişi, Anadolu Selçuklu devletinin son yıllarına rastlıyor.

Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anadolu’ya büyük Türk tasavvufçusu Hacı Ahmet Yasevi’nin halifelerinden Lokman Parande’nin gönderdiği rivayet edilir. Lokman Parende aynı zamanda Hacı Bektaş-ı Veli’ye, babası İbrahim Al Sani (Seyyid muhammet) tarafından Hoca olarak tutulmuştur. Lokman Parende öğrencisini Yasevilik tekkelerinde uygun örf ve ananeye göre yetiştirmişti.

İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra, Yasevilik Türkler arasında gelişen ve büyük taraflar toplayan ilk Müslüman Türk tarikatı oldu.

Yasevilik, Türkistan, Anadolu ve Rumeli’nde bulunan Türk ve Kürt tarikatlarına tasavvuf anlayışını soktu.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişinden önce Baba İshak önderliğinde Anadolu Selçuklu devletine karşı büyük bir başkaldırı olmuş, Alaaddin Keykubat ayaklanmayı ancak paralı Fransız askerlerinin yardımıyla ve çok kanlı bir biçimde bastırmıştı.

Bu sırada, bir başka tasavvuf piri, Ahi Evren Veli de Kırşehir’de yaşıyordu. Bütün Anadolu işçi ve esnafı onun buyruğundaydı. Ahilik ve Babailik temelde birbirine yakın düşünce akımlarıdır.

Hacı Bektaş-ı Veli Kırşehir’e yerleşmeden önce Horasan ve Erdebil’de tekke eğitimi almış, bunun dışında Ortadoğu’yu hayli gezmiş, incelemişti. Bazı kaynaklar Mekke ve Medine’ye gittiğini de yazar.

Bektaş-ı Veli, İran Batınilerini, Arabistan’daki İsmailileri, Horasan’da Yaseviliği, Mezopotamya’yı Selçuklu Sultanındaki Acem etkisini, Karamanlılardaki Türklük fikrini, Ahi ve Babai inançlarını da yakından tanımıştı.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya geldiği yıllarda Anadolu çok karışıktı. Anadolu Selçuklu Devleti, halka yabancılaşmıştı. Acem ve Arap etkisindeki Türklere insan muamelesi bile yapılmıyordu. İktidar ve din kavgalarının alıp yürüdüğü Anadolu’da halk Selçuklu yönetiminden çok hoşnutsuzdu. Zaten Babai İsyanı da bu yüzden çıkmıştı. İsyanın önderi İshak, Selçuklu ordusunu bir kaç kez yendikten sonra, Fransız paralı askerlerin yardımı ile ele geçirilmiş, asılmış ve isyan da böylece bastırılmıştı (1240).

Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da uzun süre gezdikten sonra, Kırşehir civarındaki, Sulucakaracahöyük’e (bugünkü Hacıbektaş Kasabası) yerleşti. Orada tekkesini kurdu ve inançlarını yaymaya başladı.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin evlenip evlenmediğine ilişkin farklı görüşler vardır. Bu konuda bir görüş; Bektaş-ı Veli’nin, İdris Hoca’nın eşi Kadıncık Ana’dan doğma kızı Fatma Nuriye Hatun “Kutlu Melek” ile evlendiği ve çocuğu olmadığıdır.

Başka bir görüşe göre ise, Bektaş-ı Veli hiç evlenmemiştir. Kadıncık Ana’nın Bektaş-ı Veli’den hamile kalması söz konusu değildir. Rivayete göre, “Kadıncık Ana, Bektaş-ı Veli’nin burnundan akan kanı, ziyan olmasın günah olur,diye içer ve hamile kalır.” Bektaş-ı Veli, Kadıncık Ana’ya “Yurdun bekçisi, senden gelecek ve senden olacaktır” diye söylediği de bilinen rivayetler arasındadır.

Ayrıca, Kadıncık Ana’nın İdris Hoca’dan hamile kalarak üç erkek çocuk doğurduğu ve sadece bunlardan , Timur Taş’ın yaşadığı söylenir. Buna SEYİTALİSULTAN veya HIZIRLALA da denilmiştir. İşte PİREVİNEbu çocuk halife olur. İddiaya göre, Hacı Bektaş Çelebilerinin soyu; Hızır Lala’dan gelir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin çocuğu olmamıştır. Çocuksuz vefat etmiştir (1270-71).

Kadıncık Ana, Bektaş-ı Veli’nin eşi değil nefes evladıdır. Seyit Ali Timur Taş bel oğlu değil, Bektaş-ı Veli’nin yol oğludur.

Seyit Ali Sultan daha sonra, Dimetoka’da bir Bektaşi dergahı kurar. Seyit Ali Sultan’ın (mezarı Hacıbektaş’tadır) oğlu RESULBALISULTAN’dır.

Resul Balı Sultan’ın, Hüdadad ve Mürsel Bali Sultan adlarında iki oğlu olur. Kendi mezarı Dimetoka’dadır. Soyu bu iki koldan yürüyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahını ve külliyesini 2. Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Bey, türbesini de 2. Murat yaptırmıştır. Sonradan bu türbeyi 2. Beyazıt tamir ettirmiştir.(38)

Hacı Bektaş-ı Veli’nin sağlığında “Bektaşilik” denilen bir tarikat yoktu. Alevilik ya da Bektaşilik dediğimiz inanç sistemi veya tarikatı o öldükten çok sonra ortaya çıkmıştır. Bu düşünceyi ve eylemi, Hacı Bektaş-ı Veli’den 200 yıl kadar sonra posta oturan Balım Sultan sistemleştirmiştir. Bektaşilikte hiç evlenmemeyi (mücerret babalığı) ve kendini tamamen dine verme geleneğini Balım Sultan ortaya koymuştur.

Hacı Bektaş “Babaları” bu görüşü savunurken, “Çelebiler” kolu da evlenmeyi savunmuştur.

Balım Sultan’dan sonra Hacı Bektaş’ta iki post vardır: A) Babalar, B)Çelebiler.

Hacı Bektaş-ı Veli 1270-71 yıllarında vefat ettikten sonra, Babalık postuna sırasıyla Hızır Lala, Resul Bali, Yusuf Bali, Mürsel Bali Sultan, Cemali Sultan, Açık Hacım Sultan, Sarı İsmail Sultan oturmuştur. Bunlardan sonra Balım Sultan gelir. Bu postnişinlerin Hacı Bektaş-ı Veli’nin yol oğlu, Timur Taş’tan soy takip ettiği söylenir. Timur Taş’a Hızır Lala da denir.

Bektaşiliği sistemleştirip geliştiren Balım Sultan’ın annesi bir Rum kızıdır. Olay şöyle gelişmiştir. Fatih Sultan Mehmet, Sırbistan’ın fethi sırasında esirler arasında bir Sırp prensi ile bir de prensesi getirir. Bunlar kardeştirler. Fatih bu iki genci, yetiştirilmek üzere Dimetoka’da bulunan Bektaşi tekkesine gönderir. Bu prens ve prenses Bektaşi terbiyesine göre yetişir ve Bektaşi olurlar. Bektaşilerden Sersem Ali Baba bu sırp prensesi ile evlenir ve Balım Sultan dünyaya gelir.

Bir iddiaya göre, Sultan Beyazıt anadolu Alevilerini Şiilikten korumak için Balım Sultan’ı Hacı Bektaş-ı Veli dergahına gönderir.

Bugün, Balım Sultan Türbesi Hacı Bektaş’ta Bektaş-ı Veli’nin türbesi ile birlikte ziyarete açıktır. Mücerret babaların kulağının kesilip küpe takıldığı eşikte niyaz edilir. Bu mücerretlik küpesinin anlamı evlenmemektir. Dini ve felsefi anlamı ise; “Terki dünya, Terki urba, Terki terek” biçiminde özetlenir. Bu, dünya nimetlerinden uzaklaşıp kendilerini Hakka veren dervişliğin yaşam felsefesidir.

Alevilikte Hacı Bektaş-ı Veli’nin soy seceresi meselesi de önemlidir. Birçok Alevi, Hacı Bektaş-ı Veli’nin seceresini Hz. Ali’ye kadar götürürler, bu iki din ulusunun aynı soydan geldiğine inanırlar.

Ancak, Bektaş-ı Veli’nin soy kütüğünün Hz. Ali’ye dayandırılması mantıken mümkün görülmüyor. Hacı Bektaş’ın soy kütüğü şöyle tespit ediliyor:

Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Muhammed İbrahim Al-Sani, Seyyid Musa-ı Sanı, İbrahim Mükerrem Al Mücab İmam Musa-ı Kazım, İmam Cafer al-Sadık, İmam Muhammed-al Bakır, İmam Zeynel-al Abidin, Ali-İmam Hüseyin-al Şahid, İmam Emir-al Mu’minin Ali.

Görüldüğü gibi, Hz. Ali ile, Bektaş-ı Veli arasında sekiz kişi var. Ali, Hicret’in 40. yılı ramazanının 19. günü vurulur, 21. gecesi vefat eder (61); Hasan 670’te zehirlenerek öldürülür; HZ. Hüseyin, 680’de Kerbela’da şehit edilir; oğlu Zeynel Abidin Ali, 712’de, onun oğlu Muhammed Bakır, 732’de, Cafer-i Sadık, 705’te, Musa-ı Kazım; 799’a vefat etmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli, hem Vilayet-Name’ye, hem Ariflerin Menkıbeleri’ne hem de Aşık Paşa tarihine göre 1270-1271’de ölmüştür. Bu tarih ile, İmam Musa-ı Kazım’ın ölümü arasında 500 yılı aşkın bir zaman var. Bu kadar yıl içinde, Hacı Bektaş ile Musa-ı Kazım arasında üç kişi görülüyor. Bu hiç mümkün değildir.(39)

Bu bakımdan, Hacı Bektaş-ı Veli’nin soy kütüğünün Hz. Ali’ye ulaştırılması, mantıken mümkün değildir. Elde somut deliller yoktur. Olay zamanın geleneğine uygun bir düşünce tarzı ile, Hacı Bektaş-ı Veli’yi sevip kutsal sayanlarca ona SEYİTLİK verilmek istenmesine dayanmaktadır.*

Hacı Bektaş’ı Veli’nin; 1273 yılında vefat eden Mevlana Celaleddin-Rumi ile çağdaş olduğunu Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri adlı eserinde belirtir. Menakıb-al-Arif’de de Hacı Bektaş, Mevlana’nın çağdaşıdır. Ona İshak adlı dervişi yollayan da gene Mevlana’dır.(40)

Yani, Bektaş-ı Veli’nin bu yıllarda yaşadığı kesindir. Soy kütüğünde hayal unsuru ağır basmaktadır.

Aynı eserde, Nurettin Hoca, Hacı Bektaş’ın şeriat buyruklarına uymadığını Mevlana’ya anlatır. Aşık Paşa Tarihi adlı eserde de, Aşık Paşazade, Hacı Bektaş’ın Osmanoğulları ile görüşmediğini, Selçuklu devrinde yaşadığını belirtir ve onun Babailerden olduğunu açıklar.(41)

Eserde ayrıca, Hacı Bektaş’ın Selçuk İmparatorluğu aleyhine bir isyan tertiplendiği için 1240 yılında idam edilen Baba İshak’ın (kendisine inananların dilinde “Baba Resul Allah”Wink en ileri gelen halifesi olduğu yer alır. Ayrıca, Hacı Bektaş-ı Veli’nin kardeşi Menteş’in Babai İsyanı’nda öldüğü bilinen olaylardandır.

Halbuki Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya bir Yasevi dervişi olarak gelmişti. Piri ise, Hacı Ahmet Yasevi’dir.

Ahmet Yasevi, Doğu Türkistan’ın Seyran kasabasında doğmuştur. Babası Şeyh İbrahim, annesi ise Ayşe Hatun’dur. Babası sonradan Yesi kasabasına yerleşir. Yesi, Oğuz Han’ın hükümet merkezidir. Bugün buraya Türkistan denir.

Şeyh Ahmet, bu kasaba dolayısıyla “YESEVİ” ismini almıştır. Ahmet ilk tahsilini YESİ’de yapar. Sonra Buhara’ya gider. O sırada Buhara, ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlıların elindedir. Ahmet Yasevi mutasavvıflardan, Şeyh Yusuf Hemedani’den ders alır. onun halifeliğini kazandıktan sonra, tüccar olarak Yesi şehrine gelir. Kısa zamanda binlerce müridi olan büyük bir tekke kurar. Hoca Ahmet Yasevi’den Türkistan’da, doksan dokuz bin pirin piri olarak bahsedilir. Yani Hoca Ahmet Yasevi, pirler piridir. Lokman Parende, bu doksan dokuz bin pirin piri Hacı Ahmet Yasevi’nin halifesidir. Hacı Bektaş-ı Veli de Lokman Parende’nin halifesi olarak Anadolu’ya gelir.

Ahmet Yasevi müridlerine tarikatını anlatmak için Türkçe olarak ahlaki ve tasavvufi şiirler yazar. En önemli eseri Divan-ı Hikmet’tir.(42)

Hacı Ahmet Yasevi, kaynaklara göre, Hicri 562’de (1166-1167) 120 yaşında vefat etmiştir. Mezarını Timurlenk yaptırmıştır. Anadolu’ya Lokman Parende’nin halifesi, müridi olarak gelen Hacı Bektaş-ı Veli tasavvuf erbabıdır ama, Yesevi’dir. Yesevilik ise Türkistan’da Müslümanlığı kabul eden ve tasevuf inançlarını izleyen bir tarikattır. Bir başka deyişle Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya ayağını bastığında bir Yasevi dervişidir.

Fakat ne olur, ne biter çok kesin bilinmez. Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da Aleviliğin en büyük piri olur. Burası çok önemli ve üzerinde durup düşünülmesi gereken bir konudur. Birçok araştırmacı bunun hikmetinin Anadolu’da olduğunu belirtir. Biz de bu noktada biraz durup o yıllarda Anadolu’da ne olup bittiğine kısaca bir göz atacağız.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya geldiği yıllarda Anadolu’da halkın çok huzursuz olduğunu Selçuklu yönetimine defalarca başkaldırdığını biliyoruz.

Burada, önce bu toplamsal başkaldırılara kısa bir göz atacak, sonra da eski Anadolu inançları, Anadolu halkının İslamiytei kabul biçimi gibi konulara geçeceğiz.

kaynak karacaahmet....
Junior Member
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir
Anadolu Aleviliği

Anadolu Aleviliği, kendi dışında, somut alemdeki en karizmatik ve etkin müttefikini Atatürk’ün şahsında bulmuştur.
Alevilik, hayatının hiçbir döneminde hilafetçi, saltanatçı, şeriatçı, ümmetçi ve kıyasçı olmamış, bu tür yönetimlerle yan yana gelmemiştir.
Alevi geleneğine göre;
Alevilikte hilafet yoktur. Asalet ve sefaret vardır. Hilafet uydurmadır. Dini değildir; siyasete alet edilmiş, amacından saptırılmış, gerekçesini yitirmiştir. Halkın ve yönetimlerin omzundaki bir yüktür. İndirilmelidir.
Saltanat, Alevi düşünce ve felsefene sığdırılmayan bir başka a*****tır. Saltanat kul’ların omzunda yaşar. Oysa, Alevi itikadında insan özgür bir varlıktır. Kul değil kutsaldır. Yönetim, hanedanların değil, hak eden akıllıların işidir. Toplumun idare özgür irade ile belirlenmeli, saltanat kaldırılmalıdır.
Şeriat ise, akla değil, nakle dayanır. Değişmez, durağan, her şeyi dinin hükmüne göre kalıplayan, özgür düşünceye ve uygar yönelişlere hasımdır. Halkı değil hükmedeni seven ve özellikle Alevilerin sırtında derin izleri olan bir kırbaçtır. Kırılmalıdır.
İslam da toplum ümmettir. Temel niteliği din birliğidir. Ümmet, kaderi elinde olmayan, yazgıya boyun eğen, kurulu düzenin haklı bir düzen olduğuna inandırılan, sabır ve şükür ile avunan topluluğun adı olmuştur. Bu, insanlığın gelişmesinin, bağdaşlaşmasının ve onurlu bir hayatı seçmesinin önüne kurulmuş bir barajdır. Yıkılmalıdır.
Kıyasçılık; hükümden aklı kovmak, içtihat kapısını kapatmak, geçmişin yorum ve hükümleri hal ve geleceğe egemen olmaktır. Aklı hapisten kurtarmak için, çağdaş düşünceye, çağdaş hukuka ulaşmak için kıyasçılık mazisine gömülmeli, imam Ali’nin tavrına ihanet edilmemelidir.
İnsanlıkla, özgürlükle, uygarlıkla bağdaşır olmayan bütün diğer şeylerle beraber değindiğimiz bu konular, Anadolu Alevilerinin daima karşı olduğu, insanlığa yakıştıramadığı, hazmedemediği; kaldırmasını, kırılmasını, yıkılmasını, gömülmesini istediği şeyler olmuştur. Atatürk henüz yüz on yaşındadır. Alevilik ise, inanç bağlamında Hz. Ali’nin bin dört yüz yıllık yaşında…. Sonradan varlığına kattığı üstün ve seçmelik değerlerle ölçü koyarsak en az bin yaşındadır…İnsanlık, özgürlük ve çağdaşlık adına Alevilerin kendi varlığından ve şuurundan ürettiği amaç ve idealler böylesine derin, yanlışları ayıklamaya fırsat verecek kadar böylesine uzun bir yaşın ürünüdür ve bunun adı Aleviliktir…. Bu güç, yaşadığı tarih boyunca aradığı müttefikini ancak XX. Yüz yılda Atatürk’ün kişiliğinde bulmuş, onunla el ele vererek yeni Türkiye’nin doğuşunu; çağdaşlığa dönerek, hilafeti indirerek, saltanatı kaldırarak, şeriatı kırarak, Ümmetçiliği yıkarak, kıyasçılığı gömerek yaratmıştır.
Aleviler işte bunun için Atatürkçüdür… Atatürk Alevilerin nazarında bunun için bir başka türlü Ali’dir.
İlerici olmayan bir ümmet topluluğunu; hilafete bağımlı, kalıplanmış, doğmalara dayalı durağan bir hayatı yıkarak uygar bir hayata milleti yöneltendir bu Ali…
Şeriatı yıkan, laikliği kuran, din işini devletten ayıran, devleti dinin kucağından kurtarandır bu Ali.
Ümmetten yeni bir millete yönelen; millet kavramını yeni ilkelerle saygınlaştıran; halkı dinine, mezhebine, rengine, diline göre ayrı gören değil, bir bütün olarak kucaklayandır bu Ali…
Irkçı, şöven, turancı, saldırgan milliyet anlayışını Çağdaş Millet ilkesiyle yeniden yorumlayan; insan sevgisiyle yoğuran; başka milletlere egemen olmayı değil, başka milletlerin esaretinde, başka ekonomilerin cenderesinde olmamayı amaçlayan bir millet anlayışını ayağa kaldıran; bütün yurttaşları kucaklayandır bu Ali…
Saltanata karşı milli egemenliği kuran, milli iradeye doğum ve yaşama olasılığı kazandıran, Ortodoks resmi dine karşı, laikliğe ve bilime yönelendir bu Ali…
Halkı devlete payanda yapan değil, halka dayalı devleti kurandır bu Ali…
Mazlum milletlere umut ve destek veren; tam bağımsızlık için emperyalizme karşı savaşandır bu Ali…
Aleviler işte bunun için Atatürkçüdür, Atatürk Alevilerin nazarında bunun için bir başka türlü Ali’dir…
Dün olduğu gibi bu gün de, Atatürk düşüncesiyle özdeş Alevi Kültür ve düşüncesini ayakta tutmak; bu kültür ve düşünceyi tavbiz vermeden yaşatmak ülkemiz geleceğinin tek teminatı ve kurtarıcı unsuru olacaktır.
Aziz Atatürk! Aziz Müttefikimiz!
Rahat uyu, Alevilik seni ebediyen yaşatacak; Ali gibi görecek, emanetlerinin her şart ve halde bekçiliğini yiğitçe yapacaktır.
YARENLİK ZORDUR YUREK ISTER SIZ DE O YUREK VAR
Junior Member
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir
ben arastırdım bunları ogrendım bana katılır mısınız bılmıyorum ama bunlar gercek mıs_?? Bütün Alevilerin evinde bir köşede Hz. Ali’nin resmi diğer köşede Mustafa Kemal’in resmi sanki On İkinci İmam Mehdi. Eğer bir gün yolunuz düşerde bir Alevi-Bektaşi evine konuk olursanız, bu yoksul ama sıcak evde bir olay hemen dikkatinizi çekecektir. Bir köşede bir bağlama sazı, gazete ya da dergiden kesilmiş soluk bir Hz. Ali resmi ve hemen yanında da Mustafa Kemal’in bir portresinin asılı olduğunu göreceksiniz.

“Çok büyük insan... Onunla konuşunca adeta ruhum yıkanıyor, kaynak suyu gibi temiz, okyanus gibi geniş ve derin...”


Bu sözleri Mustafa Kemal, Hacı Bektaş Dergahı postnişini Veliyettin Çelebi Efendi için söylüyor. Dikkat edilirse bu ifadeler sıradan iltifat ve saygı ifadeleri değil. Bu nitelemeler köklü bir sevgi ve saygının ifade biçimidir.


Mustafa Kemal ile Veliyettin Çelebi arasındaki bu sevgili ve saygılı ilişki Mustafa Kemal’in ölümüne kadar devam ediyor. Çelebi, M. Kemal’in çağırılışı olarak bir ara Ankara’ya da gelmiş. Hatta M. Kemal, Veliyettin Çelebi için Ankara İsmet Paşa mahallesi’nde bir ev hazırlatmış ve kendisini de orada ağırlamıştır. Çankaya’da kendisi ile uzun sohbetlerde bulunmuştur. Çelebi’nin daha iyi ağırlanması için de Dersim Milletvekili Sarı Saltuk’lardan Mustafa Saltuk Dede’yi özel olarak görevlendirmiştir. M. Kemal’in, Veliyettin Efendi hakkındaki sözleri de Mustafa Saltuk’un özel günlüğünde yer alıyor.


Milli mücadele ateşini tutuşturmaya çalışan Mustafa Kemal için; “vatan haini” olduğu gerekçesiyle hakkında “idam fermanı” çıkartırken, Hacı Bektaş Dergahı’ndaki Dervişlerin onu kutsal bir kurtarıcı olarak görmeleri M. Kemal’i fazlası ile duygulandırmıştır.


Türbede M. Kemal’e “kılıç kuşatılıp, yola kabul edilir”. M. Kemal’in yolunda olacaklarına, destek vereceklerine “yek vücut” olacaklarına “ikrar verilir.” Coşkulu bir karşılama ve uğurlama yapılır. M. Kemal ile Anadolu Alevi Bektaşiliğinin milli mücadele sırasındaki karşılaşmasını araştırmacı yazar Adil Gülvahaboğlu şöyle ifade ediyor.


“M. Kemal’in arayışı Bektaşi toplumunda yaşıyordu. Tarihte pratiğinde vardı, ancak hukukileşmesi ve siyasallaşması gerekiyordu. Mustafa Kemal bunu yaptı. Laiklik, bağımsızlık, dilde ve kültürde ulusçuluk, halkın egemenliğine geçiş kadın hakları gibi... yeniliklerde Kemalist Güç Bektaşilik kaynağına dayanıyordu.”


Anadolu Alevileri tarihte Osmanlı’nın her türlü toplumsal haksızlığına karşı baş kaldırdıkları için sayısız kitle katliamına uğramışlardır. Yaşamlarını sürdürebilenler de kendilerini Osmanlı’dan saklamak için kuş uçmaz, kervan geçmez, köy, mezra, kom ve yaylaklarda her türlü toplumsal nimetten uzak yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır.


Osmanlı padişahı hakkında, idam fermanı çıkartırken, Hacıbektaş Dergah’ındaki dervişlerin kendisini kutsal kurtarıcı olarak görmeleri, milli kurtuluş ateşini tutuşturmaya çalışan Mustafa Kemal’i çok duygulandırmıştır. Anadolu ve Rumeli’deki Alevi-Bektaşiler, Mustafa Kemal’i çok severler. Bu sevgi sıradan bir yöneticiye devlet büyüğüne duyulan sevginin dışında bir sevgidir. Bu sevgi ve saygı adeta bir tutku düzeyindedir. Tapınma ile karışık bir sevgi, saygı ve duygu selidir adeta...


Bu sevgiyi değerli gazeteci Fikret Otyam şöyle ifade ediyor: “Alevilerde anlatılması zor bir Atatürk tutkusu vardır, gösterdiği yola bağlılık vardır. On İkinci İmam Mehdi’nin Atatürk olduğunu söyleyecek kadar ona inançlarını belirtmişlerdir.


Dervişler onu kutsal kurtarıcı olarak görüyor.


Mustafa Kemal, Ankara’da henüz Meclis-i Mebusan’ı toplamadan önce Hacı Bektaş Dergahına geldiğinde dergah da ki pirler ona büyük bir sevgi ve saygı göstermişlerdir. Dergaha geldiğinde de atının özengisini niyaz ederek karşılamışlar, onu adeta kutsamışlardır. Bu durum M. Kemal ve silah arkadaşlarını çok duygulandırmıştır.


Hacı Bektaş da Atatürk, Çelebi Cemalettin Efendi ve Salih Niyazi Baba özel bir görüşme yapar.





Mustafa Kemal Hacı Bektaş Cem Törenine Katılırken, İkrar Töreni ile Kılıç Kuşatılır ve Yola Kabul Edilir


Cemalettin Ulusoy cem töreninde M. Kemal Atatürk’e “Bu yol kıldan ince kılıçtan keskindir. Bu yola eğri giremez ve girende çıkamaz.” Cem de M. Kemal Atatürk’e dualar edilerek Türk Ulusunu düşmandan koruyarak M. Kemal’i ulu tanrının ulusumuza bağışlayacağı ve Cumhuriyeti kurmasını nasip eyle. Bütün Cem’e katılanların hep bir ağızda Allah Allah deyip Cumhuriyete ve M. Kemal Atatürk’e açık destek verdiklerinin en iyi kanıtıdır. Bunun üzerine Bektaşi Babalarının Dergahta ne kadar battaniye, yatak, şilte ve ambarlarda ne kadar zahire varsa M. Kemal’in gözü önünde arabalara yüklenilerek, ayrıca Dergahta biriken gelirlerinden 1800 sarı lira (altın) M. Kemal’in avcuna sayılarak ve de dergahın bütün bağışlarını M. Kemal’e teslim ederek Cumhuriyetin kurulmasına açık bir şekilde destek vermişlerdir.


Cemalettin Çelebi: “Paşam canlar der ki acaba pir Hacı Bektaş don mu değiştirip geldi, çünkü yüzyıllar önce ulu pirimiz de böyle konuşmuştu”


Burada görülüyor ki, M. Kemal Atatürk’ün Pir Hacı Bektaş’a benzetildiği (kurtarıcı, Mehdi olarak kabul etmeleri) çok çarpıcı ve farklı algılanmamalıdır.





Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in Talimatı İle M. Kemal’in Yakalanarak İngilizlere Teslim Edilmesi


30 Ağustos 1919 günü Erzincan’dan Sivas’a giderken Çardaklı Boğazında bu olayı Mazgirt eski belediye başkanı Hıdır Öztürk yazdığı eserinde “Çete reisi Alişer Efendi M. Kemal ve kurulu pusuya düşürdüğünde paşa bağırarak ne istiyorsunuz diyor. Çetenin kol başı Alişer Efendi sizi yakalayıp İngilizlere teslim etmek üzere Elazığ Valisi Ali Galip Bey’den emir aldık diyor, paşa o halde ne duruyorsunuz deyince Alişer biz valinin emrini dinlemeyeceğiz, çünkü siz bu vatanın kurtulması için çalışıyorsunuz, biz size yardım edeceğiz demesi üzerine M. Kemal gülümseyerek teşekkür ederim demiştir. Alişer Efendi; biz sizin arkanızdayız, yolunuz açık olsun, sizin buradan geçeceğinizden dağdakilerin haberi var, siz merak etmeyin paşam.” Şeklinde aktarmıştır.





Kurtuluş Savaşımızın Şerefine

Mazhar Müfit Kansu; “Hacı Bektaş da karşılandık, bizi bir odaya aldılar, alçak gönüllüce düzenlenmiş bu oda Çelebinin kabul odasıymış, beş-altı dakika sonra Çelebi efendi geldi, ortaya bir masa getirilerek rakı takımları konuldu, Cemalettin Çelebi kalp hastası olduğundan önce içki içmek istemedi, ama Mustafa Kemal o zaman biz de içmeyelim deyince Çelebi efendi hastalığına rağmen kararından vazgeçti ve kurtuluş Savaşının başarısına kadeh kaldırdı.”


Bu esnada yani Kurtuluş Savaşı başlarında İstanbul hükümeti Dersim’lilerin Osmanlıya duyduğu huzursuzluğu Erzurum ve Sivas kongrelerine karşı kullanmaya çalışıyordu. Bunun için Dersim Valiliğine İngiliz yanlısı Osman Nuri’yi atamışlardır. İngilizler kurtuluş savaşı sırasında Alevi, Sünni karşıtlığını da M. Kemal’e karşı kullanmaya çalışmışlardır.


Erol Uluben, İngiliz belgelerine dayanarak İngiliz diplomatlarından Stokes’in hükümetine raporunun bir yerinde şöyle dediğini yazıyor; “Aleviler ve Sünniler arasındaki bazı karşıtlıklar önemlidir. Biz bu karşıtlığı kendi lehimize daha da geliştirebiliriz.”


Yine Yozgat ayaklanmasının ele başları da “Alevilere özerklik” vaadi vererek onları M. Kemal’e karşı kullanmaya çalışmışlardır, fakat hevesleri kursaklarında kalmıştır, çünkü Dede Galip Bey ve Çerkez Ethem birleşerek ayaklanmayı bastırmış ve ulusal güçlerin yanında yer almışlardır. Benzer olaylar Kars yöresinde de tezgahlanmış, fakat Alevi Dedesi olan Fahrettin Erdoğan Bey’in mücadeleleri sonucunda istediklerini yapamayacaklarını bir kez daha anlamak zorunda kalmışlardır.


Alevi-Bektaşiler Kurtuluş Savaşından öncede 1. Dünya Savaşında da ülkenin savunmasından cephelerde yerlerini almışlardır. Bunlardan biri de önce Gelibolu ve sonrada Kafkas Cephesine gönderilen Hacı Bektaş Dergahı Piri Cemalettin Çelebi’nin başında olduğu Bektaşi Mücahidinin Alayıdır. Bu gönüllü birlik Anadolu ve Rumeli’deki Bektaşileri Kurtuluş Savaşının yanında yer almaya çağırmış ve bu birlik doğu cephesinde ulusal mücadele için savaşa katılmıştır. Böyle birliğin oluşumu Doğu’da özellikle de Alevi yörelerde milis örgütlenmelerinin hızla yayılmasını teşvik etmiş ve Doğu’da Kuvay-ı Milliye’nin çekirdeğini oluşturmuştur.
YARENLİK ZORDUR YUREK ISTER SIZ DE O YUREK VAR
Senior Member
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir
Sevgili Marifet kardeş,
Sadece Hacı Bektaş'ı Veli'yi değil,
diğer Velileri de tanımak kadar
Zöhre Anamızı da koşulsuz, ön yargısız tanımak gerekir
Çünki, O gelmiş geçmiş bütün evliyaların şuan yaşayanıdır.,
onların bu dünyada konuşan dilleri, gören gözleri olmuştur.

Ayrıca eri erden seçen kördür
birine inanıp, diğerini dışlamak insana iyilik getirmez.

Buna keza, bütün Nebiler ve Veliler bizi hak bilen,
Zöhre Ana'nın ocağını da hak bilsin ve oraya da niyaza gelsinler demişlerdir.

Zöhre Ana'da, diğerleri gibi insanlığa doğru ışık tutmak için gönderilmiş görevli Yüce bir Pirdir.

O'nu bizlere armağan eden yüce Yaradan öncelikle kendinden sonrada Ana'mızdan razı olsun.

Bizleri de onların yolundan ayrı koymasın....

saygılarımla...
İnsan isen yola gel
Bülbül isen güle gel
İkilik yoktur bizde
Kafir isen dine gel
ZÖHRE ANA
Posting Freak
Anadolu Aleviliğini anlamak için, Hacı Bektaş-ı Veli’yi tanımak gerekir
Sevgili Marifetli kardeşim,

Her şeyden önce Anadolu Aleviliğini anlamak için Hacı Bektaş Veli’yi anlamak gerektiği konusundaki attığın başlığa katılıyorum.
Ancak daha sonraki yazdığın açıklamalar maalesef konu başlığından uzak, konunun içeriğini dolduramayan bilgilerdir. Sizin Hacı Bektaş Veli’yi anlayamamış olduğunuzu açıkça göstermektedir.
Hacı Bektaş Veli’nin nasıl uçtuğunu, nasıl güvercin olduğunu, nasıl evlendiğini, kiminle evlendiğini konu alan bir sürü hikayeler üzerinden gitmek yerine Hacı Bektaş Veli’nin özünde ne maksatla geldiği, neler yaptığı ve bunları insanlara nasıl kabul ettirdiğini tartışırsak Aleviliği asıl o zaman daha iyi anlarız.

Her şeyden önce Hacı Bektaş Veli tüm insanlığa Allahın varlığını, birliğini, doğrularını ve güzelliklerini anlatmak ve göstermek için gelmiş Allah’ın yeryüzündeki bir vekilidir. Tıpkı diğer evliyalar gibi. Batında hocası Hz. Ali’dir. Aynı zamanda kendisi Hz. Ali’nin bir başka sıfatıdır. Yani Hz. Ali’nin kendisidir.
O mübareğin tek davası insanlıktır. İnsanları hak ettiği kutsal insani sıfatlara eriştirmektir. İnsanların ilim ışığında hür iradeleriyle kendilerini hak ettiği noktaya taşımaları noktasında rehberlik etmektir. Ve bu rehberliği de Allah Muhammed Ali yolunda insanlara doğruyu güzeli aşılıyarak yapmıştır.

İnsanlara rehberlik ederken ise insanlara gösterdiği Allah Muhammed Ali yolunun gerçekliklerini; gösterdiği kerametleriyle, ilmiyle ve ışığıyla ispat etmiştir. Bu şekilde insanları kendi etrafında toplamıştır. Bütün bu yaşanılan olaylar gelmiş geçmiş bütün evliyalar için de geçerlidir.

İşte bugünde aynı maksatla Zöhre Ana gelmiştir. Aynen Hacı Bektaş Veli gibi tüm insanlığa gönderilmiş Allah’ın bugün ki yeryüzündeki Vekilidir. Bir pirdir. Evliyadır.
[BZöhre Ana da bugün biz insanları gösterdiği kerametleriyle,ilmiyle ve ışığıyla etrafında toplamış, Biz insanların sıkıntılarına katlanarak bütün zor şartlara rağmen, bütün engellemelere rağmen Hacı Bektaş Veli’nin insanlık davasını aynı şekilde sürdürmüş ve sürdürmeye de devam etmektedir.[/B]

Dolayısıyla bugün Anadolu Aleviliğini anlamak için uyduruk hikayeler peşinden koşmak yerine Zöhre Ana’yı rehber edinmek yeterlidir. Çünkü Hz. Ali geçmişte Hacı Bektaş Veli olarak gelmiş. Bugün de Zöhre Ana olarak gelmiştir. Yolun Sahibi Ali olduğuna göre bir evliyayı kabul edip diğer evliyayı görmezlikten gelmek ne kadar doğru olur?

Sevgili Marifetli kardeşim
artık evliyayı geçmişte yaşamış masal kahramanları gibi görmekten vazgeçelim. Unutmayalım ki Hz. Ali evelde de vardı.Bugün de var. Gelecekte de olacak. Onun içindir ki Ali’yi ufak bir zaman dilimine sığdırmaktan vazgeçelim. Ali, her zaman diliminde aldığımız nefeste bize bizden daha yakındır. Bizi bizden önce yaşamaktadır. Lütfen artık Ali’yi uzaklarda aramaktan vazgeçelim.
Hacı Bektaş Veli bugün canlı olarak karşımızda dimdik durmaktadır. Alevilik ile ilgili ne öğrenmek istiyorsanız gelin canlı görün, sonra da yaşayıp öğrenin.
Çünkü gerçek Anadolu Aleviliği evliyaların yaşattığı ilim, irfan, keramet ve mucize ortamlarıdır. Bu ortamları da bugün Zöhre Ana bizlere canlı olarak yaşatmaktadır.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.