Aleviler vejeteryan bir topluluk değildir. Alevilikte canlı kategorisinde sadece hayvanlar değil, bitkiler de canlı olarak görülür. Bir cana kıymak düşkünlük sebebiyse tarlada tırpan biçen biri cana kıyarak tüm insanlığa kıymış olurdu. Alevilik doğa kanunlarıyla iç-içe ve doğa kanunlarını inanç esaslarına alan bir yapıdır. Dolayısıyla Ali’ye Arslan donu giydirmiş bir toplum neden doğaya aykırı hareket etsin. Aslan’lar vejeteryan bir canlı değildir.
Bir şeyin altını çizmek gereklidir. Alevilikte kasaplar ceme alınmaz diye bir şey düpe düz yanlış bir saplantıdır. Böyle bir şey yoktur. Alevilikte kurban ve adak vardır; bizzat alevi dedeleri kurban keserler. Şimdiye kadar hiç bir alevi piri kurban kestiği için düşkün ilan edilmedi. Gidin aleviliğin kalbi olan Dersim köylülerine sorun. Böyle şeyin olup olmadığını, Düzgün Baba’yı ziyaret ederek gözünüzle görün. Bakalım alevilerin en kutsal topraklarında gördüğünüz realite nedir?
Aleviler sadece tavşan eti yemezler. Bakın burası çok önemlidir. Tekrar ediyorum aleviler sadece tavşan eti yemezler. Demek ki et yerlermiş. Diğer hayvanlara geviş getirme dışında sınıflandırma ve sınırlandırma getirip yememezlik yapmamıştır. Tavşan yemediğine göre, inek, kaz, tavuk, koyun kesip besleniyor. Bu bir beslenme aracıdır ve doğanın kanunudur.
Hatta hatırlıyorum ben küçükken Tercan’da tedavi amaçlı koyun kesilip hayvanın derisinin kol, bacak ve bel ağrılarında tedavi amaçlı özellikle incinen ve ağrılı bölgelere lokal uygulama yapılarak hayvanın eti/derisi sarılarak rehabilite edilirdi. Ve hiç bir alevi piri bu tedaviye aksi yönde karşı çıkmamıştır.
O halde alevilikte cana kıymanın düşkünlük ilan edilmesi ancak şu durumda kabul görür: Eğer bir alevi sebepsiz yere insan öldürür veya sadistçe, zevk için hayvan öldürürse düşkün ilan edilir!
Aleviler hakk sancağı çekerek zalimlere kılıç çekilmesini öngörür. Bunu bizzat Pir Sultan Abdal salık vermiştir.
Dolayısıyla cana kıyma meselesi, kaba bir alevilik algılayışıdır.
Şu milletin hak sancağını
Çekelim bakalım nic olursa olsun
Teber çekip zalimlerin kanını
Dökelim bakalım nic olursa olsun
Görüldüğü üzere zalimlerin kanı hak sancağı çekilerek dökülür.
Baba İshak bir alevi mürşididir. Malya ovasında aleviler Selçuklulara ve Frenk askerlerine karşı kılıçlarıyla direniş göstermediler mi?
Aleviler kurban kesdiği gibi aynı zamanda beslenmek için hayvan tığlarlar.
Kurban kestiğinde adağın rızalığı alınarak; ona bu durumun izahı yapılır. Canı cana kavuşturmak ve ayakta kalmanın yani doğa kanunlarının gereği olarak bunu yapar. Hatta kurban edeceği zaman hayvana mubaret hayvan denilip başı ve gözleri öpülür.
Aleviler sebepsiz yere cana kıymaya karşıdır. Ancak gerekçesi yaşama tutunabilmek ve ayakta kalmaksa elbetteki hayvanları pişirir yer ve yününden, tüyünden istifade eder.
Bakın sadece beslenme dışında başka bir şeyle karşılaştık. Aynı zamanda hayvanın derisi ve tüyleri soğuktan korunma aracına dönüştü. Aynı zamanda yatak, yorgan ve elbise haline getirilip daha başka ihtiyaçlar için biçimlenmiştir.
Baba kureş ocağı seceresi bir ceylan derisi üzerine yazılmış. Görüldüğü gibi eskiden matbaa falan yokmuş. Dolayısıyla hayvan derisi, aynı zamanda aydınlanma aracı olarak kullanılıyor ve bir kağıt işlevi görüyordu.
O halde hayvanların tığlanması hem yaşam mücadelesinin bir parçası hemde ibadelerin bir parçasıdır.
Alevi yerleşim yerlerinin olduğu alanlarda ziyaretler bulunur. Bir düzgün baba veya bir Yıldız dağına gitmek yeterli olacaktır. Burdaki vaziyet her şeyin bir özeti gibidir.
Alevilikte hayvan kesmek düşkünlük sebebi olsaydı; insan denilen canlı olmazdı. Çünkü yaşamak için bunu yapmak bir ölçüde doğanın yani hakkın kanunudur. Canı cana kavuşturmak için bu zorunlu bir beslenme aracıdır. Doğada sadece etle beslenen ota ağzını sürmeyen et oburlar vardır. Doğada olan, insanda neden olmasın?
Hayvanları öldürmek düşkünlükse; HIV virüsü alan biri ADIS’le mücadele etmesin. Vucüdunda o hayvanı yaşatsın. Oysa kullanılan ilaçlarla virüsler ve bakteriler öldürülmektedir. Şimdi doğruya doğru demek gerekir.
Yoksa insan bünyesine giren bir virüsde, bir bakteride hayvandır. Dolayısıyla anti biotik kullanarak cana kıyılmıştır. Diyelim ki, anti biotik kullananlar ceme alınmasın; olur mu hiç?
Et yememe anlayışı tarihsel olarak manici anlayıştır. Ama alevilikte böyle bir şey yoktur.
Dileyen alevi vejeteryan olabilir, hümanist duygularla bitkisel beslenmeye girebilir. Tıpkı Başköylü Hasan Efendi gibi. Hasan Efendi bize gelir ve evimize mihman olurdu. Babama piro bu evde neden et pişiyor demek şöyle dursun, konusunu bile açmazdı. Hasan Efendi çayıda şekersiz içerdi. Şimdi bunda özel bir mana mı çıkaralım? Onun et yememesi tamamen kendi tercihidir. Bunada diğer pirler saygı duyardı. Çocukluğumda hatırlıyorum çeşitli vesilelerle kurban keser ve ulu bir ziyaret olan Galosipi’ye giderdik. Bunlar bir kaza ardından veya rüyamızda ulu birini gördüğümüzde yapılan adaklardı.
Aleviler bir tek Muharrem ayında canlı olan şeyleri yemezler. Kapsamı sınırlı tutularak yiyecek yenilip ve içecek içilir. Bu evre dışında başkaca böyle bir belirti göremiyoruz. Bunun etle sınırlı olmadığına her halde değinmek gereksizdir.
Çok önemli bir şeye vurgu daha yapacağım. Alevilikte çiğ et dağıtmak esasta yoktur. Hele ki ceme lokma, yemek getirildiğinde tığlanan hayvanın etinin çiğ olmamasına dikkat edilir ve pişirilerek paylaştırılması makbuldür. Sözün pişirilip meydana sunulması gibidir. Felsefi bir derinlik vardır.
Türkiye’de feodal yapının en katı olduğu dönemler ele alındığında, kan davaları sadece alevilerin olduğu yörelerde yaşanmamış olması ne kadar dikkat çekici ve anlamlıdır. Çünkü aleviliğin erkanı buna müsade etmediği gibi, hünanist temeller üzerine kurulu bir hukuk sistemi vardır. Alevilikte hak ve hukuk bireysel ve bencilce işletilmez. Kırklar meclisinde bir kişinin parmağına neşter vurulduğunda, diğer 39 kişininde parmağında kan akmıştır. Dolayısıyla davalarımız bireysel değil, toplumsal temel üzerinde şekillendiği görülecektir. Bu hukuk hem insancıl hemde evrensel bir değere sahiptir. Bu yüzden alevi bir ferdin acısı, diğer tüm alevilerin sızısı olmuştur. Acılara aynı şekilde ağıt yakılmış ve toplumsal dayanışmalarla yaralarını sarılmıştır.
Alevilerde yol ve erkan çalıştığı müddetçe hiç bir mesele ego kinle çözümlenmez.
Dolayısıyla aleviler kılıcını kınında ancak en son başvurulacak yöntem olarak çıkarır, kendi savunma maksatlı kullanır. Ne kan davası yürütmüş, nede paralı asker olmuştur. Bu yüzden Yeniçeri’ler hiç bir zaman alevi ve bektaşi olma vasfı taşımamıştır. Yeniçeri askerleri alevi ve hiristiyan kökenlilerden oluşsa bile, ortadoks islamın kriterlerine uygun olarak devşirilmiş ve geçmiş kökenleri her neyse ondan tamemen soyutlanıp, yalıtılıp, biçimlenerek beyin yıkaması tamamlandıktan yeniçeri askeri olmuştur.sonra O halde alevi kökenli olmasının bir esprisi kalmamıştır. Zaten başkalaşım süreci yaşandığı için alevi katliamlarını bizzat yapanlarda yine yeni çeri askerleridir. Dolayısıyla zalimin kılıcını çeken zalimden yana olmuş demektir.
Özetlersek; pirlerimiz sebepsiz yere cana kıymaya vurgu yapmış ve zalime karşı hakk sancağının çekilmeside red etmemiştir.
Hüseyin Erdem
Alıntı:alevigundem.com
Alevilikte cana kıymak düşkünlük sebebi midir?
Seke seke geldim ayağım yoktur
Hak mehlemi sende ZöhremÂdir doktur
Kimi kafir olmuş karnısı boktur
Süzünü süzünü postunda otur.
TürkiyeÂye çıkarmışım bir gelin
Urufu Zöhre Ana onu pir bilin
Muhammet elçisi AnaÂdır deyin
Hak için dergaha niyaza inin.
Bildiren: Pir Zöhre Ana
Hak mehlemi sende ZöhremÂdir doktur
Kimi kafir olmuş karnısı boktur
Süzünü süzünü postunda otur.
TürkiyeÂye çıkarmışım bir gelin
Urufu Zöhre Ana onu pir bilin
Muhammet elçisi AnaÂdır deyin
Hak için dergaha niyaza inin.
Bildiren: Pir Zöhre Ana