Aleviler"in Erdoğan Çınar'a Şükran Borcu
[COLOR=#0066cc] "Aleviliğin Gizli Tarihi", "Alevilerin Kayıp Bin Yılı" ve "Kayıp Bir Alevi Efsanesi" adlı üç şaheser kitaba imza atan Araştırmacı Yazar Erdoğan Çınar, Anadolu'daki mensuplarına daha çok 20. yüzyılda "Aleviler" denen, ancak 70 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu bildiğimiz bu yolun teolojik, tarihsel, sosyal ve kültürel boyutlarını, üstün bir yetkinlik ve sağlam kaynaklarla araştırıp ortaya koydu.
"Ol mahiler derya içre, derya nedir bilmezler."
"Aleviliğin Gizli Tarihi", "Alevilerin Kayıp Bin Yılı" ve "Kayıp Bir Alevi Efsanesi" adlı üç şaheser kitaba imza atan Araştırmacı Yazar Erdoğan Çınar, Anadolu'daki mensuplarına daha çok 20. yüzyılda "Aleviler" denen, ancak 70 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu bildiğimiz bu yolun teolojik, tarihsel, sosyal ve kültürel boyutlarını, üstün bir yetkinlik ve sağlam kaynaklarla araştırıp ortaya koydu. Çınar, bu yolun inançsal ve tarihsel açıdan, İslam'la, köken ya da içerik birliği olmadığını, örtüşmediğini, akla-kara kadar farklı olduğunu kanıtladı. Çınar'ın açtığı pencere, 16. yüzyılda yoğun propaganda kampanyası sürdüren Safeviler'in bellettiği masal ve söylenceleri baz alıp oluşturulan ve yolu Arap topraklarından başlatan sahte Alevilik tarihini de, tamamen karşıt olduğu İslam'a dayandırılmaya çalışılan asılsız Alevi-İslam teoloji çerçevesini de tamamen hükümsüz kıldı.
Sitemize yazan bir değerli Yazar, "Alevilik eşittir Ali merkezli İslami mezhep söylemlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini ileri süren ve bundan ötürüde Alevi inanışına veya Alevi tarihine ilişkin temelsiz bilgileri yazdığı kitapla Alevilik sınırlarının dışına ittiğini iddia ederek, kitapta öne sürülen çarpıcı iddialar, tartışmasız paralel delillerle kanıtlandığını belirten Erdoğan Çınar ortaya çıktı" diyor.
Bu satırlardan Sayın Yazar'ın, Çınar tarafından okur-yazar durumdaki herhangi birinin kolayca anlayabileceği bir dille kaleme aldığı kitapları okuduğu, ancak anlamadığı ortaya çıkıyor. Aleviliğin İslam içinde olduğu tezini savunduğu anlaşılan Yazar'ın gerçekte İslam teoloji bir yana terminolojisini de bilmediği anlaşılıyor. "Alevilik İslam içinde midir, dışında mıdır" tartışması bir yana; İslami terminolojiye göre Alevilik bir mezhep olmadığı gibi Sünnilik diye de bir mezhep yoktur.
Bütün bunlar "Alevi" teriminden yola çıkılarak, "O halde biz Ali'nin yolunu sürdürüyoruz, biz Aleviyiz, bu yolun kurucusu Ali'dir" şeklindeki düz mantığın ürünleri. İnsanlar kavramlarla düşünür. Kavramlar, içeriği, etimolojisi ve ortaya çıkış tarihi yanlış biliniyorsa, yanlış kullanılır, yanıltır. Tarihi unutturulan, kendilerine İslam tebası olduğu telkin edilen bu halka, aslında "Alevi" adı da çok yakın zamanda ve başkalarınca verilmiştir. Ondört asırdır bu adla anılan Ali soylular ile Alawiler (Nusayri) konumuzun dışındadır. Anadolu'daki bu halkı araştıran İttihat-Terakkiciler önce "Köy Bektaşileri" demişler ki çok yanlış sayılmaz. "Alevi" sözcüğünün ad olarak verilmesinde ise Baha Sait adlı kişinin rolü büyüktür. O zamana kadar bu halka "Kızılbaşlar" deniyordu.
Ancak, bu halkın kendisini Ali'ye mensup sayma, onun yolunu sürdürdüğünü sanma süreci bundan yaklaşık beş asır önceye dayanır. "Alevilik eşittir İslami mezhep-yol" söylemleri ne zaman ortaya çıktı? Biraz tarihe bakmak gerekiyor. Bu konuyu "[B][COLOR=#0066cc]Heterodoks Şii Safevi üniforması giydirilmiş Batınilik: Günümüz Aleviliği [/B]" başlıklı yazımda uzunca anlattım. Bugünün kendisini İslam içi sayan Alevilik anlayışı 16. yüzyılda Şah İsmail'in Safevilik propagandasının marifetidir. Safevi ipoteğini kaldırmadan, bu yolun gerçekte ne olduğunu ve gerçek tarihini öğrenemeyiz.
Tarihsel süreçte farklı farklı adlar alan bu yolun özünde, 70 bin yıl geriye doğru tarihini ana hatlarıyla görebildiğimiz "Batınilik" olduğunu da "[B][COLOR=#0066cc]Günümüz Aleviliğinin tarihsel oluşum süreci ve yok edilemeyen Batıni damar [/B]" adlı yazıda dile getirdim. Adına, sonradan Alevilik denilen bu yolun tarihi gerçekte Batıni doktrinler tarihidir. Eğer yolun tarihini ve teolojisini bilmek isteyen, sırrı öğrenmek isteyen varsa, bu cenaha baksın.
Aleviliğin İslami bir mezhep, tarikat ya da inanç biçimi, kısacası İslam'la özdeş olduğunu iddia edenler de Ali soyundan geldiğini öne süren ocakzadeler de bu tezlerini kanıtlayacak en ufak bir kanıt ortaya koyamadılar, koyamazlar. Buna karşılık, bu yolun İslam'la ilgisi olmadığını anlamak ise fazla bir çaba gerektirmiyor. İslam'ın temel kaynağı olan Kuran'daki teolojik çerçeve ile bu yolun "vahdeti vücut" temelli teoloji anlayışı birbirine karşıttır. Aynı şekilde İslam'da bir kere dünyaya gelip kıyamet günü yargılandıktan sonra günah ve sevap bilançosuna göre cennet ya da cehenneme taksim edilme anlayışı varken, bu yolda tekamül sürecinde yeniden bedenlenme, insanı kamil olanın Tanrı'ya kavuşup O'nunla bir olması esastır. Kuran'da birçok ayette emredilen ve İslam Peygamberinin uygulamalı olarak cemaatine öğrettiği namaz (salat), Ramazan orucu (Bakara 185.), dörde kadar eş (kadın) alma ruhsatı bu yolda reddedilir, eleştirilir. Buna karşılık Alevilerde 12 hizmet esaslı, müzikli, içkili, haremlik-selamlık uygulanmayan cem ritüeli esastır. Tıpkı diğer Batıni topluluklarda olduğu gibi, Erdoğan Çınar'ın kitabında anlattığı Anadolu halkı Pavlikanlar'da olduğu gibi…
Ali'nin hutbe ve konuşmalarının yer aldığı Nehcul Belaga ve İmam Bakır'ın kaleme aldırdığı Ummul Kitap'ta yer alan tamamen İslam şeriatına dayalı dinsel emir ve öğütler ile Necef ve Kum gibi merkezlerde Ali'nin günündeki gibi yaşayagelen dinsel anlayış, Anadolu'daki Alevi-Bektaşilerin heterodoks nitelikte bile olsa Şiilik olmadığını çok net ortaya koyar.
Oysa bu yolun teolojisi 70 bin yıl önceye dayanan bir uygarlığa ait ve bundan 15 bin yıl önce yazılmış Naacal tabletlerinde yer alan şu çerçeveyle aynen örtüşüyor:
"1-Tanrı tektir. Herşey ondan var olmuştur ve ona dönecektir.
2-Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.
3- Ruh, mükemmeliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.
4- Mükemmeliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir".
(Bkz. [B][COLOR=#0066cc]Anka'nın Külleri [/B])
Bu dizelerde olduğu gibi bu yolda da Tanrı-kul ayrımı değil Tanrı-İnsan özdeşliği var (Vahdeti vücut). Cennet cehennem yerine tekamüle erip Tanrıya kavuşup O'nunla bir olma (fenafillah) var.
O halde Alevilerin, 500 yıldır dinledikleri Safevi masallarını bir kenara bırakıp, araştırması öğrenmesi gerekiyor. Balık hafızasıyla değil, sağlam bilgi ve tarihsel perspektifle yolu öğrenmesi gerekiyor. Egemenlerin, bu yolu Sünnilik taklidi bir İslami ekol şeklinde yeniden düzenleme çabaları ancak bu şekilde boşa çıkarılır.
Bu yolun İslam'ın içinde olmadığı belli. Peki o zaman hangi dinin içinde? Hıristiyanlığın mı, Yahudiliğin mi? Elbette değil. İnsanlık tarihinin bu dinlerle başladığını sananlar elbette böyle sorular sorar. Oysa insanlığın binlerce yıl geriye giden bir inanç tarihi var. Niye bu yolu daha dün denebilecek tarihte ortaya çıkan ve zamanla egemenlerin siyasi erk aracı haline gelen, bugün de geçerli olan bu dinlerin içinde arıyoruz? Peki nerede aramalıyız? İşte bu tarihsel perspektifi en iyi ortaya koyan Erdoğan Çınar oldu. O yüzden kendisine tüm Aleviler şükran borçludur. Konuyla ilgilenen herkesin Çınar'ın kitaplarını alıp tekrar tekrar okuması gerekir. Tabii anlaması da…
Naki Bakır
(pirsultanabdal.biz )
Aleviler' in Erdoğan Çınar' a şükran borcu(!!!)
Konu Sahibi / Yazar
TÜLAY
Kategori / Forum
Tartışmalar
Yorumlar / Cevaplar
1
Okunma / Görüntüleme
4440
Aleviler' in Erdoğan Çınar' a şükran borcu(!!!)
Aleviler' in Erdoğan Çınar' a şükran borcu(!!!)
Naki Bakır'ın "Aleviler"in Erdoğan Çınar'a Şükran Borcu" başlıklı yazısını bölümler halinde değerlendirmek istiyorum. Çünkü Erdoğan Çınar'ın Alevilik tezleri kesinlikle doğru değildir. Şöyle ki:
NAKİ BAKIR:"Aleviliğin İslami bir mezhep, tarikat ya da inanç biçimi, kısacası İslam'la özdeş olduğunu iddia edenler de Ali soyundan geldiğini öne süren ocakzadeler de bu tezlerini kanıtlayacak en ufak bir kanıt ortaya koyamadılar, koyamazlar."
1- Bu yolun evliyaları, hakkın ispatı uğrunda bir ömür tüketmişler bir çoğu da can cömertliğinde bulunarak Muhammed- Ali yolunu yaşatmışlardır. Can cömertliğinden daha görkemli kanıt olabilir mi?
HACI BEKTAŞİ VELİ
Dostumuzla beraber, yaralanır kanarız,
Her nefeste aşk ile, yaratanı anarız.
Erenler meydanına, vahdet ile gir de gör,
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
NESİMİ:
Ali evvel Ali ahir Ali zahir Ali batın
Ali şems-i münevverdir Alidir nur ile enver
Ali’dir herşey için can Ali’dir yar ile mihmen
Ali rahim Ali rahman ali’dir cümleye can
PİR SULTAN ABDAL:
Muhammed dinidir bizim dinimiz,
Cebril-i emindir hem rehberimiz,
Tarikat altından geçer yolumuz,
Biz müminiz mürşidimiz Ali’dir.
Pir Sultanım Nesimi’dir pirimiz,
Evvel kurban verdik Şaha serimiz,
On iki İmam meydanında darımız,
Biz şehidiz serdarımız Ali’dir.
KUL HİMMET
Gafil, kaldır gönlündeki gümanı,
Bu mülkün sahibi Ali değil mi?
Yaratmıştır on sekiz bin alemi,
Onun rızkın veren Ali değil mi?
KAYGUSUZ ABDAL
Kaygusuz Abdalım yüküm Veli'dir
Sorarlar Pirimi, o da Ali'dir
Cemali nur oldu sırrı bellidir
Yüzbin sene yatsa kabe yeridir
MEVLANA
Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır.
Hakk'ın sıfatları zaten ayrı değildir.
O, Tanrı'nın zatına yapışmış "O" olmuştur.
Hani duyduğun lahutun gizli hazinesi yok mu; işte o odur.
Çünkü o, Hak'tan Hak'la görünmüştür.
O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi.
İşte o ilimden maksat, yüce Ali'dir.
Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez.
Zira o hakimdir, herşeyin bilginidir.
İptidasız evvel o idi, sonsuz ahir de o olur.
Peygamberlere yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikaten odur.
Yüzünün nurlu parıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı.
O, Hak iledir; Hak ondan görünür. Hakka ki, o Hak ile ebedidir.
Bu nefeslerden ve hikmetlerden anlıyoruz ki bu ulu pirler Allah, Muhammed- Ali, Oniki İmamlar ve Kırklar'ın varlığını anlatmışlar, aralarında yüzlerce yıllık dönem farkı olmasına rağmen aynı söylemi tekrar etmişlerdir. Bu tümünün kaynağının aynı olduğunu gösterir. Tabi buna inanmak gerekir, bunun için iman şarttır. Bu uluları ozan, şair, aşık olarak gören gözler hakkı da göremezler.
NAKİ BAKIR:"İslam'ın temel kaynağı olan Kuran'daki teolojik çerçeve ile bu yolun "vahdeti vücut" temelli teoloji anlayışı birbirine karşıttır."
Ateist araştırmacıların temel islami kaynak kabul ettikleri "Kuranı Kerim" bize göre Osman Mushafı olduğu için Kuranı Kerim algılamamız farklıdır. Onlar Osman döneminde yazılan ve şeriatın temeli olan Osman Mushafını Kuranı Kerim olarak algıladıkları için Aleviliği de Osman Mushafıyla karşılaştırıyorlar. Alevilikle Osman Mushafının örtüşmediğini görünce de "Tamam Aleviliğin Muhammed'le ilgisi yok." diyorlar.
Naki Bakırın kurduğu cümleyi kendi anlayışıma göre şu şekilde söylersem daha anlaşılır olabilir. "Şeriat'ın temel kaynağı olan Osman Mushafı'ndaki teolojik çerçeve ile bu yolun "vahdeti vucut" temelli teoloji anlayışı birbirine karşıttır."
]NAKİ BAKIR:"Kuran'da birçok ayette emredilen ve İslam Peygamberinin uygulamalı olarak cemaatine öğrettiği namaz (salat), Ramazan orucu (Bakara 185.), dörde kadar eş (kadın) alma ruhsatı bu yolda reddedilir, eleştirilir. Buna karşılık Alevilerde 12 hizmet esaslı, müzikli, içkili, haremlik-selamlık uygulanmayan cem ritüeli esastır. "[/color]
Bu anlatım peygamberimizi şeriatçıların uydurma hadis ve tarih verilerine göre anlatmaktadır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Emevinin kitabını okuyarak "ehlibeyti" tanımamız mümkün değildir.
Peygamberimizin kıldığı namaz farklı olup 3 vakitdir. Bugün Türkçe olarak bu namazı icra ediyoruz.
Peygamberimizin Ramazan orucu tuttuğunu söylemek, Kerbela ve Hz. Hüseyin'e haksızlıktır. Kesinlikle doğru değildir. Ramazan'ın Ömer tarafından yasa gücüyle tutturulduğunu herkes biliyor.
Dört kadın alma ruhsatı Peygamberimizin uygulamalı olarak cemaatine öğrettiği bir tutum değildir. Bunu iddia etmek Peygamberimize hakarettir. Şeriat öğretisini gerçek İslam kabul etmek doğru değildir. Haksızlıktır, kötü niyettir.
Alevilerde içkili cem yolun bir gereği değildir. Meyhaneye , ve her pisliğe yakışan içkinin en büyük ibadet olan ceme yakıştırılması çok ayıptır, günahtır.
Cemde, nefeslerde söylenen (dem) evliyanın hak için gözyaşı dökmesi, ummana dalması, Hüseyin aşkıyla ciğerinin yanmasıdır.
[COLOR="red"]NAKİ BAKIR:"
Oysa bu yolun teolojisi 70 bin yıl önceye dayanan bir uygarlığa ait ve bundan 15 bin yıl önce yazılmış Naacal tabletlerinde yer alan şu çerçeveyle aynen örtüşüyor:
"1-Tanrı tektir. Herşey ondan var olmuştur ve ona dönecektir.
2-Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.
3- Ruh, mükemmeliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.
4- Mükemmeliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir".
15 bin yıl önce yazılmış bu tabletler insanların o zamandan beri Allah (Tanrı) inancına sahip olduklarını gösteriyor. İnançsız bir insan bundan etkilenerek Tanrı inancının gerçek olduğu sonucu çıkarması gerekir.
Alevi inancı Türk soylu bir inançtır. Muhammed- Ali , Oniki İmamlar Türk'tür, Ehlibeyt Türk'tür.
Bu millet yaşadığı dönemlerde daima medeniyete, bilime, kültüre, insanlığa büyük katkılar yapmıştır. Ruhunda ve inancında doğmalara, nasa ve şeriat gibi tutuculuklara yer vermemiştir. Dilleri ve kültürleri gibi inançları da çağa uygun olarak sürekli gelişme göstermiştir. Son olarak insanlık ideallerini Alevilik yolu altında Muhammed- Ali sancağı altında bir'lemiştir.
"insanlık inancına" Hz. Ali namazı, Hz. Hüseyin yası matemi, Hz. İsmail Kurban'ı ekleyerek Muhammed_ Ali yoluna son şeklini vermiştir.
Öğretmen onlardır, öğrenci biziz, yol onların uyacak olan bizleriz.
Günümüzde Muhammed- Ali yolunu, Allah'ın varlığını ve yüceliğini hergün hem de her gün
sırlarıyla,
ummanıyla,
kerametiyle,
lütuflarıyla,
sonsuz verileriyle ispat eden Zöhre Ana'mız var. Gerçeği görmezden gelerek Alevilere hiç kimse hiç bir şey kanıtlayamaz.
NAKİ BAKIR:"Aleviliğin İslami bir mezhep, tarikat ya da inanç biçimi, kısacası İslam'la özdeş olduğunu iddia edenler de Ali soyundan geldiğini öne süren ocakzadeler de bu tezlerini kanıtlayacak en ufak bir kanıt ortaya koyamadılar, koyamazlar."
1- Bu yolun evliyaları, hakkın ispatı uğrunda bir ömür tüketmişler bir çoğu da can cömertliğinde bulunarak Muhammed- Ali yolunu yaşatmışlardır. Can cömertliğinden daha görkemli kanıt olabilir mi?
HACI BEKTAŞİ VELİ
Dostumuzla beraber, yaralanır kanarız,
Her nefeste aşk ile, yaratanı anarız.
Erenler meydanına, vahdet ile gir de gör,
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
NESİMİ:
Ali evvel Ali ahir Ali zahir Ali batın
Ali şems-i münevverdir Alidir nur ile enver
Ali’dir herşey için can Ali’dir yar ile mihmen
Ali rahim Ali rahman ali’dir cümleye can
PİR SULTAN ABDAL:
Muhammed dinidir bizim dinimiz,
Cebril-i emindir hem rehberimiz,
Tarikat altından geçer yolumuz,
Biz müminiz mürşidimiz Ali’dir.
Pir Sultanım Nesimi’dir pirimiz,
Evvel kurban verdik Şaha serimiz,
On iki İmam meydanında darımız,
Biz şehidiz serdarımız Ali’dir.
KUL HİMMET
Gafil, kaldır gönlündeki gümanı,
Bu mülkün sahibi Ali değil mi?
Yaratmıştır on sekiz bin alemi,
Onun rızkın veren Ali değil mi?
KAYGUSUZ ABDAL
Kaygusuz Abdalım yüküm Veli'dir
Sorarlar Pirimi, o da Ali'dir
Cemali nur oldu sırrı bellidir
Yüzbin sene yatsa kabe yeridir
MEVLANA
Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır.
Hakk'ın sıfatları zaten ayrı değildir.
O, Tanrı'nın zatına yapışmış "O" olmuştur.
Hani duyduğun lahutun gizli hazinesi yok mu; işte o odur.
Çünkü o, Hak'tan Hak'la görünmüştür.
O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi.
İşte o ilimden maksat, yüce Ali'dir.
Hakkın hikmetini ondan başka kimse bilemez.
Zira o hakimdir, herşeyin bilginidir.
İptidasız evvel o idi, sonsuz ahir de o olur.
Peygamberlere yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikaten odur.
Yüzünün nurlu parıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı.
O, Hak iledir; Hak ondan görünür. Hakka ki, o Hak ile ebedidir.
Bu nefeslerden ve hikmetlerden anlıyoruz ki bu ulu pirler Allah, Muhammed- Ali, Oniki İmamlar ve Kırklar'ın varlığını anlatmışlar, aralarında yüzlerce yıllık dönem farkı olmasına rağmen aynı söylemi tekrar etmişlerdir. Bu tümünün kaynağının aynı olduğunu gösterir. Tabi buna inanmak gerekir, bunun için iman şarttır. Bu uluları ozan, şair, aşık olarak gören gözler hakkı da göremezler.
NAKİ BAKIR:"İslam'ın temel kaynağı olan Kuran'daki teolojik çerçeve ile bu yolun "vahdeti vücut" temelli teoloji anlayışı birbirine karşıttır."
Ateist araştırmacıların temel islami kaynak kabul ettikleri "Kuranı Kerim" bize göre Osman Mushafı olduğu için Kuranı Kerim algılamamız farklıdır. Onlar Osman döneminde yazılan ve şeriatın temeli olan Osman Mushafını Kuranı Kerim olarak algıladıkları için Aleviliği de Osman Mushafıyla karşılaştırıyorlar. Alevilikle Osman Mushafının örtüşmediğini görünce de "Tamam Aleviliğin Muhammed'le ilgisi yok." diyorlar.
Naki Bakırın kurduğu cümleyi kendi anlayışıma göre şu şekilde söylersem daha anlaşılır olabilir. "Şeriat'ın temel kaynağı olan Osman Mushafı'ndaki teolojik çerçeve ile bu yolun "vahdeti vucut" temelli teoloji anlayışı birbirine karşıttır."
]NAKİ BAKIR:"Kuran'da birçok ayette emredilen ve İslam Peygamberinin uygulamalı olarak cemaatine öğrettiği namaz (salat), Ramazan orucu (Bakara 185.), dörde kadar eş (kadın) alma ruhsatı bu yolda reddedilir, eleştirilir. Buna karşılık Alevilerde 12 hizmet esaslı, müzikli, içkili, haremlik-selamlık uygulanmayan cem ritüeli esastır. "[/color]
Bu anlatım peygamberimizi şeriatçıların uydurma hadis ve tarih verilerine göre anlatmaktadır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Emevinin kitabını okuyarak "ehlibeyti" tanımamız mümkün değildir.
Peygamberimizin kıldığı namaz farklı olup 3 vakitdir. Bugün Türkçe olarak bu namazı icra ediyoruz.
Peygamberimizin Ramazan orucu tuttuğunu söylemek, Kerbela ve Hz. Hüseyin'e haksızlıktır. Kesinlikle doğru değildir. Ramazan'ın Ömer tarafından yasa gücüyle tutturulduğunu herkes biliyor.
Dört kadın alma ruhsatı Peygamberimizin uygulamalı olarak cemaatine öğrettiği bir tutum değildir. Bunu iddia etmek Peygamberimize hakarettir. Şeriat öğretisini gerçek İslam kabul etmek doğru değildir. Haksızlıktır, kötü niyettir.
Alevilerde içkili cem yolun bir gereği değildir. Meyhaneye , ve her pisliğe yakışan içkinin en büyük ibadet olan ceme yakıştırılması çok ayıptır, günahtır.
Cemde, nefeslerde söylenen (dem) evliyanın hak için gözyaşı dökmesi, ummana dalması, Hüseyin aşkıyla ciğerinin yanmasıdır.
[COLOR="red"]NAKİ BAKIR:"
Oysa bu yolun teolojisi 70 bin yıl önceye dayanan bir uygarlığa ait ve bundan 15 bin yıl önce yazılmış Naacal tabletlerinde yer alan şu çerçeveyle aynen örtüşüyor:
"1-Tanrı tektir. Herşey ondan var olmuştur ve ona dönecektir.
2-Ruh ile beden birbirinden ayrıdır. Beden ölür ve ayrışırken ruh ölmez.
3- Ruh, mükemmeliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.
4- Mükemmeliğe ulaşan ruh Tanrıya döner ve onunla birleşir".
15 bin yıl önce yazılmış bu tabletler insanların o zamandan beri Allah (Tanrı) inancına sahip olduklarını gösteriyor. İnançsız bir insan bundan etkilenerek Tanrı inancının gerçek olduğu sonucu çıkarması gerekir.
Alevi inancı Türk soylu bir inançtır. Muhammed- Ali , Oniki İmamlar Türk'tür, Ehlibeyt Türk'tür.
Bu millet yaşadığı dönemlerde daima medeniyete, bilime, kültüre, insanlığa büyük katkılar yapmıştır. Ruhunda ve inancında doğmalara, nasa ve şeriat gibi tutuculuklara yer vermemiştir. Dilleri ve kültürleri gibi inançları da çağa uygun olarak sürekli gelişme göstermiştir. Son olarak insanlık ideallerini Alevilik yolu altında Muhammed- Ali sancağı altında bir'lemiştir.
"insanlık inancına" Hz. Ali namazı, Hz. Hüseyin yası matemi, Hz. İsmail Kurban'ı ekleyerek Muhammed_ Ali yoluna son şeklini vermiştir.
Öğretmen onlardır, öğrenci biziz, yol onların uyacak olan bizleriz.
Günümüzde Muhammed- Ali yolunu, Allah'ın varlığını ve yüceliğini hergün hem de her gün
sırlarıyla,
ummanıyla,
kerametiyle,
lütuflarıyla,
sonsuz verileriyle ispat eden Zöhre Ana'mız var. Gerçeği görmezden gelerek Alevilere hiç kimse hiç bir şey kanıtlayamaz.
"İlim Çin'de de olsa gidip alınız."- Hz. Ali.
"İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."- Hacı Bektaşi Veli.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." -Atatürk.
Söz bir, söyleyen bir.
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi