You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Alevi toplumunda Zöhre Yıldızı

Alevi toplumunda Zöhre Yıldızı

Administrator
Alevi toplumunda Zöhre Yıldızı
Mehmet Özgür Ersan
Alevilik yoktan var edişi kabul edilmez. Vardan var oluşu kabul eder.
Alevilikte yoktan var ediş diye birşey yoktur. İslam’ı katı Şeriat
boyutu yoktan var olmayı kabul eder oysa Alevilik vardan var olmayı
kabul eder.
Beni hor görme kardaşım
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan varolmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım
Ne varise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım
Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben çeç miyim
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum
Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben baç mıyım
[COLOR=#BBBBBB]
Hu makamında Huvel Baki yani O vardı başkada bir şey yoktu der. Bu
kudsi hadisdir. Sonrasında Hu makamında olan varlık tanınmaklığı
istemiş ve Allah boyuta inerek şunu demiştir;
Hadis-i şerifte : ’KÜNTÜ KENZEN MAHFİYYEN FEHALAKTÜ’L HALKA LİYA’RİFÛNÎ.’
ANLAMI: ’Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek istedim, bu
yüzden âlemi yarattım.’
Allah, Küntü kenzen mahfiyyen hadis-i kudsi’sinde, ’Ben gizli bir
hazine idim. Bilinmeyi ***** ettim. Muhabbetimden halkı yarattım,’
buyuruyor. Böylece, zatının bilinmesine, bizi vasıta kıldı. Bizi
bilinmekliğinin şerefi ile şereflendirdiği için ve zatına benzer
hiçbir varlık yaratmadığı için, insanları da varlıklara benzetmeyerek,
onlara bir şeref daha verdi.
’ Ben İlm-i zatiyyede malumatla mütecelli idim, istedim ki bilineyim,
halkı halk ettim. Halk mahzâ (ancak, yalnız) Hakkı bilmek ve vech-i
ahadiyeti seyretmek için bu âleme geldi’ buyurulmuştur. İşte sen bu
hadisin sırrını anladın ise, sakın onu nâdana, ona lâyık olmayana ifşâ
etme, yani tevhidi kıymetini bilmeyene verme.
Menakıp’da Ishak bn. İsmail Nişaburi’den, Cafer-i Sadık’dan
babasından, dedesi Ali bin Hüseyin’den
Amcam Hasan dedi ki: Dedem Resullullah’dan duydum: ’ Ben Allahu
Subhanebu ve tealanın nurundan halkoldum, Ehl-i Beytim de benim
nurumdan halkoldu, Ehl-i Beytimi sevenler de onların nurundan
halkoldu. Diğer nas nardadır.’
İbnil Muğazili El- Vasıti El- Şafii namı ile maruf Ebul Hasen bin
Muhammed ’Menakıb’ adlı kitabında Selman Farisi’den :
Habibim Muhammet şöyle söylediğini duydum: ’Ben ve Ali Allah’ın leleri
arasında tek bir nur’idik . Cenabı Hakk Ademi halketmeden öndörtbin
sene önce, o nuru teşbih ve takdis ediyordu. Ademi halkedince o nuru
onun sulbüne vazetdi. O zamanda beri ben ve Ali ayni şey olarak
kaldık, ta ki Abdülmuttalib’in sulbünden ayrıldık. Ben nübüvvet,
Ali’de imamet..’(velayet)
Böylece bu nur yeşil kandil için on dört bin yıl Muhammed ve Ali
Fatma’nın kandilinde Nun harfinde gizli olarak irşad edildi. Daha
sonra bu nur Adem’in içine yerleştirildi. Böylece meleklerin ona secde
etmesi istedi. Adem’den Abdülmuttalib’e kadar bu nur aynı idi.
Abdulmutalib’de Abdullah’tan Muhammed’e nübüvet nuru olarak, Ebu
Talip’ten Ali’ye velayet nuru olarak sonra tekrar Fatma Ana’da Hasan
ve Hüseyin’de bu nur Zöhre Yıldızı İmamet nuru olarak 12 İmamlara
geçti.
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmi de bire düş oldum
Ezdi aşkın şerbetini hoş etti
Birisi doldurdu biri nuş etti
İkisi bir derya olup cuş etti
Lâl ü mercan inci dür’e düş oldum
Ol derya yüzünde gezdim bir zaman
Yoruldu kanadım dedim el’aman
Erişti carıma bir ulu sultan
Şehinşah bakışlı ere düş oldum
Açtı nikabını ol ulu sultan
Yüzünde yeşil ben göründü nişan
Kaf u nun suresin okudum o an
Arş-Kürs binasında yâre düş oldum
Ben Âdem’den evvel çok geldim gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
Bülbül olup Firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için hara düş oldum
Âdem ile balçık olup ezildim
Bir noktada dört hurufa yazıldım
Âdem’e can olup Sit’e süzüldüm
Muhabbet şehrinde kâra düş oldum
Mecnun olup Leyla için dolandım
Buldum mahbubumu inandım kandım
Gılmanlar elinden hulle donandım
Dostun visalinde nâra düş oldum
On dört yıl dolandım Pervane’likte
Sıtkı ismin buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum
SITKI’yam çok şükür didare erdim
Aşkın pazarında hak yola girdim
Gerçek âşıklara çok **** verdim
Şimdi Hacı Bektaş Pir’e düş oldum
Sıdkı Baba
[COLOR=#BBBBBB]
Hamevi ’Feraidussimtaym’ adlı kitabında, Ziyad Bin El Münzir’den, Ebu
Cafer, El-Bakır’dan, dedesi Hz. Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib’den:
Peygamber Efendimiz buyurdular ki: ’Ya Ali! Ben ev sen Adem
halkolunmadan on dört bin sebe önce Allah’ın elleri arasında nuridik.
Ademi halkedince o nuru Adem’in sulbüne koydu. Cenab-ı Hakk o nuru,
tertemiz sulblerden tertemiz rahimlere nakl ede ede ta ki
Abdülmuttalib’in sulbünden karar kıldırtdı. Sonra iki kısma ayırdı,
bir kısmını da Amcam Ebu Talib’in sulbünden çıkartdı. Böylece Ali
bendendir, ben de Ali’denim, onun eti etimdir, kanı kanımdır.
Ol kaadir-i kün feyekün, tüfedici Rahman benem
Kesmeyen, rızkını viren, cümlelere sultan benem
*Kun emrini verenin Yine kendisi, yani insan oldugunu soyluyor.
Alevilikte yoktan var etme anlamında yaratılış yoktur. Var olan birin
görünür alana çıkması vardır.
Tanrı görnmeyen durumda iken, kendisine olan sevgisi yüzünden görünür
olmak istedi. böylece Tanrısal sudur başladı ve tüm varlık türleri
oluştu. sevgi bu oluşun kaynağıdır, ilk nedenidir’’
Tanrı görnmeyen durumda iken, kendisine olan sevgisi yüzünden görünür
olmak istedi. böylece Tanrısal sudur başladı ve tüm varlık türleri
oluştu. sevgi bu oluşun kaynağıdır, ilk nedenidir’’
FERİDETTİN ATTAR
Başımız elif-i taç
Anlımız zöhre yıldızı
Kaşlarımız kalem-i kudret
Gözlerimiz nur-u hidayet
Kulaklarımız şebber-i şübber
Burnumuz hoşmayı cennet
Agzımız kelime-i şahadet
Dilimiz mürşit
Dişlerimiz Hasan-ül askeri
Çenemiz talip
Göğsümüz yaylayı cennet
Kollarımız dest-i bilayet
Dizlerimiz secdey-i bağdet
Ayaklarımız hakiturap
Hz. Ali’nin alnında Zöhre (Zühre-Venüs) Yıldızı olduğuna inanılır. Bu
yıldız Hz. Ali’nin tanınmasında nişan olarak gösterilir.
Zöhre yıldızının doğuşu da efsanevi bir şekildedir.
Bu efsane şöyledir:
Melekler, nankör ve isyankar oldukları, kötülük yaptıkları için
insanları Tanrı’ya şikayet ederler Tanrı’da onlara,’sizde de nefis
olsa sizde böyle yaparsınız’ der. Melekler itiraz edince içlerinden
ikisini seçer, nefis vererek dünya ya gönderir.
Dünya ya inen melekler güzel bir büyücü kadının evine yerleşirler.
Zaman zaman İsm-i Azam duasını okuyarak göğe uçarlar. Kadın bunları
zamanla kandırır içki içirir ve zina yapar. İsm-i Azam duasını
öğrenerek göğe uçar ve Zöhre Yıldızı olur. Melekler de Babil
Kuyularına baş aşağı asılarak ömür boyu ceza alırlar. Bu yıldızın
Ali’nin alnında olduğuna inanılır.
Şah İsmail Hatayi:
Kudretten mim duası kaşında
Zühre yıldızı var erin döşünde
Melekler Ali’den nişan istedi
Zühre yıldızını alnında gördü ??
Pir Sultan Abdal:
Cebrail oğlandan nişan istedi
Zöhre yıldızını alna getirdi
Kırk yılda bir doğan yıldızı
Ali’nin alnında gören kim idi
Kul Himmet:
Ali’nin alnında zöhre yıldızı
Meyli muhabbetli Selman’a düştüm
İsrafil gelince surlar çalunur
Bir zöhre yıldızı doğar dolunur
Ali’nin alnında hazır bulunur
Beytullah üstünele nura gelmişim
Ali İzzet Özkan;
Soramadım bir çift sözü
Ay mıdır gün müdür yüzü
Sandım ki Zöhre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti
Bir yıldız doğdu, nur ile
Alemi yaktı nar ile
Küsülüyem ben yar ile
Niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız
Aman, aman evler yıkan yıldız
Evler yıkan, beller büken
Kanım döken, kervan kıran
Dön, dön yare doğru dön
Bülbüle Söyleyin Dalına Konsun
Bizi Böyle Eden Allah’Tan Bulsun
Sabreyle Sevdiğim İlkbahar Gelsin
Terk Edeyim Vatanımı Evimi
Seher Yıldızı Ayırdı Bizi
Perişan Eyledi Yar İkimizi
Karacaoğlan Derki Doğmadan Göçtüm
Yar Elinden Dolu Badeler İçtim
Kötüler Zanneder Ben Yardan Geçtim
Ölmeyince Çekermiyim Elimi
Seher Yıldızı Ayırdı Bizi
Perişan Eyledi Yar İkimizi
6. AY ALİ
Alevi inancında Hz. Ali ay olarak kabul ederler. Ay Hz. Ali’nin
sembolüdür. Ay güneyde görüldüğünde üç defa şu sözler tekrarlanır:
Ayı gördüm
Ali’yi gördüm
Hünkar Hacı Bektaş
Veli’yi gördüm.
Şah Rıza Pehlevi döneminde İran’ın bayrağında bulunan ay Ali’yi temsil
ediyor. Aynı zamanda Hz. Muhammed gündür. İran bayrağındaki aslanın
arkasında doğan güneş de Hz. Muhammed’i temsil eder.
Şah İsmail Hatayi, bu konuya şöyle yaklaşır:
Ay Ali’dir gün Muhammed bilene
Bak nazar eyle de heman arif al
Ay Ali’dir gün Muhammed bilene
Gerçek isen ikrarında dur imdi
Pir Sultan Abdal:
Ay Ali’dir gün Muhammed
Okunur doksan bin ayet
Bu inancın kaynağı da Nusayrilik’te aramak gerekir ’Gökyüzünün en
büyük yıldızları Güneş
ile Aydır. İnsanlığın da en büyük yıldızları, Hz. Muhammed ile
Ali’dir. Nusayriler arasında Hz. Ali’nin makamını, Ay
(Kelaziler-Kameriler) ve Güneş (Şemsiler) bilenler vardır.’
’Ay’da görülen karaltı da Ali’dir; fakat biz onu şimdi göremeyiz;
ruhumuz bedenimizden çıktığı zaman göreceğiz ki Ali Ay’dır ve başında
taç, elinde Zül-fekar bulunan bir insan şeklindedir.
Nusayrilik’in Kameri koluna göre Hz. Ali’nin makamı Ay’dır.
’Kameriler, Hz. Ali’nin
makamı, ayda olduğu ifade etmektedirler.’38 Bazıları Ali (r.a.)’nin
kendisini bağlayan cesetten kurtulduktan sonra Ay’a yerleştiğini ileri
sürerken, bazıları evinin Güneş’te olduğunu iddia ederler.
7.MİR’AÇ
Miraç olayı ozanlarımızda Sünni inancın dışında bir özellik gösterir.
Alevi inancına
uygun olarak Mir’aç’ı işlemiştir. Mir’aç olayının gelişimi şöyledir:
’Cebrail, Hz. Muhammed’e Hakk’ın devletini bildirir. Ona rehberlik
eder. Semada önleri- ne bir arslan çıkar. Bir ses gelir ki ’Arslan
senden nişan ister, yüzüğünü ver!’’ Hz. Muhammed yüzüğünü
(yazmalarda Hatem diye geçer kaşı olan yüzüktür) arslanın ağzına
verir, yola devam ederler. İçinde ’Amcamoğlu Ali burda olsaydı bu
arslanın hakkından gelirdi’ diye düşünür. nihayet Mir’aç olur. Hz.
Muhammed’e hakk tecelli eder, Hak’ın (yüzünü) görür, sessiz ve sözsüz
olarak doksan bin kelime (doksan bir sır) söyleşir.
Bu sırrı Hz. Ali’ye söyler. Hz. Ali bu yükü kaldıramaz ve ıssız bir
yerde boş bir kuyuya sırrı haykırır. Bu arada burda çobanlık yapan
biri duyar ve sır yayılır.
Hz. Ali daha sonra kırkların ceminde yüzüğü Hz. Muhammed’e aslanın
yuttuğu yüzüğü verir. Hz Muhammed, aslanın Hz. Ali olduğunu anlar.
Rivayete göre Hz. Muhammed , tanrı ile görüşürken perdenin arkasında
yeşil bir el gidip gelmektedir ve pirinç yemektedirler. Hz. Ali Hz
Muhammed’e yüzüğü verince yüzüğün kaşında bir pirinç tanesi bulur. Bu
da Ali’nin tanrı olduğunu göstermektedir.
Buna benzer başka bir rivayete göre de Hz. Muhammed, Mir’ac dan
dönünce olayı sahabelere anlatır. Sahabeler Tanrı’nın sesinin kime
benzediğini sorarlar. O’da Ali’nin der. Melikof bunu şöyle ifade eder.
’Daha sonra Ali, yüzüğü Ali kendisine geri verdiğinde, arslanın Ali
olduğunu anlayacaktır. Sonra peygamber, Tanrının tahtına varır. Perde
arkasından bir ses işitir, bu ona Ali’nin sesini çağrıştırır. Perdeyi
aralar ve Taht da aliyi görür. Ona: < ey=’’ ali,=’’ anadan=’’
doğduğunu=’’ görmeseydim=’’ sana=’’ tanrı=’’ diyecektim.=’’ sana=’’
ulaştım=’’ ama=’’ sırrına=’’ ulaşamadım.=’’>
Şah İsmail Hatayi Miraç ve Kırklar Cemi’ni uzun bir destanla anlatmıştır.
Geldi Cebrail çağırdı
Hak Muhammed Mustafa
Hak seni Mirâc’a okur
Dâvete kadir Hudâ
Evvel emânetim budur
Pir-ü Rehber tutasın
Kadimi erkâna yatıp
Tarik-ı Müstakime
Muhammed şol kula vardı
Yoktur senden bir aziz
İmdi senden el tutayım
Hak buyurdu Ve’dduhâ
Muhammed’in belin bağladı
Anda âhir Cebrâil
İki gönül bir oluben
Yürüdüler dergâha
Vardı dergâh kapısına
Gördü bir arslan yatar
Arslan anda hamle kıldı
Başa koptu tufâne
Buyurdu Sırr-ı Kâinat
Korkmasın Habibim dedi
Hate’i ağzına ver ki
Arslan ister nişane
Hate’i ağzına verdi
Arslan anda oldu sâkin
Muhammed’e yol verdiler
Arslan gitti nihâne
Vardı hakk’ı tavâf etti
Evvel bunu söyledi
Ne heybetli senin şirin
Hayli cevreyledi bize
Gördü bir biçare derviş
Hemen yutmak diledi
Ali bile oyaladı
Dayanırdı bu cevre
Ey benim sırr-ı devletim
Sana tâbidir ümmetim
Eğiliben secde kıldı
Eşiği Kıble-gâh’a
Kudretten üç hon geldi
Sütü elma baldan aldı
Muhammed destini sundu
Nûş etti Azamet-ullâha
Doksan bin kelam danıştı
İki gönül dostuna
Tevhid’i armağan verdi
Yeryüzünde insana
Muhammed ayağa durdu
Ümmetini diledi
Cümlesine rahmet olsun
Dedi anda Kibriyâ
Eğiliben secde kıldı
Hoş kal sumtânım dedi
Kalkıp evine giderken
Yol uğrattı Kırklara
Vardı Kırklar makamına
Oturuben oldu sâkin
Cümleside secde kıldı
Hazret-i Emrullâha
Muhammed secdeye koydu yüzün
Hakk’a teslim etti özün
Cebrâil getirdi üzüm
Hasan ile Hüseyin’e
Selman anda hazır idi
Şey’en lillah diledi
Bir üzüm danesi koydu
Selmân-ı Keşkül-ullaha
Kudretten bir el geldi
Ezi engür eyledi
Hatem’ ol elde gördü
Uğradı müşkil hâle
Ol şerbetten biri içti
Cümlesi mest-ü Hayran
Mümin müslim üryan büryan
Hepse de girdi semah’a
Cümlesi de el çırpuben
Dediler Allah Allah
Muhammed de bile girdi
Kırklar ile samah’a
Muhammed de cûşa geldi
Tâcı başından aldı
Kemer bestin kırka böldü
Sarıldılar kırklara
Muhabbet gâlip oldu
Yol-erkân yerin buldu
Muhammed’i gönderdiler
Hatırlar oldu safâ
Muhammed evine gitti
Ali Hakk’ı tavâf etti
Hatem’i önüne koydu
Dedi saddak mürtezâ
Evveli sen âhiri sen
Ey velâyetler mâdeni
Cümlesi de sana tabi.
Dedi Şah-ı Evliya
ŞAH HATAYİ’m vakıf oldu
Bu sırrın ötesine
Hakk’ ı inandıramadı
Özü çürük ervâh’a

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.