You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Alevi Düşmanlığının Sonuçları

Alevi Düşmanlığının Sonuçları

Administrator
Alevi Düşmanlığının Sonuçları
Her toplumsal hadise bir başka toplumsal olaya sebep teşkil eder. Aynı şekilde her sebep de bir sonucu doğurur. Ülkemizdeki Alevi düşmanlığı da bazı sebeplere dayanmakta ve aynı şekilde bir kısım sonuçları doğurmaktadır. Evvelce kaleme aldığım ’Türkiye’de Alevi Düşmanlığı’ başlıklı yazımda daha ziyade konuya dair sebepler üzerinde durmaya çalışmıştım. Şimdi ise bu düşmanlığın sonuçlarına bakmaya çalışalım.

Bütün sonuçları kapsayacak bir biçimde ifade edebileceğimiz ana vaziyet, Alevilerin eşi benzeri görülmemiş bir izolasyona maruz bırakılıyor olmalarıdır. Alevi düşmanlığının sonucu eğer tek sözcükle ifade edilecekse bu kesinlikle tecrit yani izolasyon ya da öz Türkçe sözcükle toplumsal yalıtımdır.

Peki, bu toplumsal yalıtımı ayrıntılandırırsak karşımıza çıkan manzara nasıl bir manzaradır?

Öncelikle belirtelim ki, söz konusu yalıtımın en önemli göstergesi Alevilerin ve Aleviliğin yok sayılması durumudur.

Evet, Aleviler ve Alevilik yok sayılmaktadır. Onca yapılan konuşmaya, bir dizi Alevi Çalıştaylarına, binlerce cem evine, derneğe, vakfa ve Aleviliğe dair yazılan tüm kitaplara, akademik çalışmalara ve toplum önünde icra edilen tüm Alevi ritüellerine rağmen Alevilik yok sayılmaktadır. Zira Alevilik müstakil bir teolojik yapı olarak görülmemektedir. Binaenaleyh, Aleviliği ana akım dinsel yapılar arasında tali bir unsur olarak görme ve gösterme inadı sürmektedir. Aleviliğin müstakil teolojik kimliğinin kabulü konusundaki retçi ve inkarcı tavrın en tabii sonucu da Alevilerin özgün kimlikleri bağlamında mevcudiyetlerini yok saymak olarak kendini göstermektedir.

Aleviliği İslam dairesi içinde gören fakat kendileri Alevi olmayan Sünni ya da Şii teologlar, İslam ile kendi mezhebi anlayışlarını özdeşleştirerek, Alevi ritüellerini kültürel ve geleneksel törenler biçiminde görmekte ve İslami manada asli ibadetleri kendi mezhebi ritüelleri çerçevesinde kayıtlamaktadırlar. Bu cümleden olarak Alevilerin de asli ibadet bağlamında Sünni yahut Şii ritüellerinden mesul olduklarını savunmaktadırlar. Binaenaleyh bu çevrelere göre her Alevi günlük beş ya da üç vakit namazı kılmakla yükümlüdür. Bir aylık Ramazan orucunu da tutmak durumundadırlar. Cami, Alevilerin de ibadethanesidir. Öyleyse cem, İslami manada asli değil, olsa olsa tali bir ibadettir yahut ibadet bile olmayıp kültürel ve folklorik bir faaliyettir. Muharrem orucu farz yahut vacip olmayıp ihtiyari bir oruçtur. Cem evi bir ibadethane değil bir kültür merkezidir.

İşte bu perspektif, Alevilerin ve Aleviliğin açıkça yok sayılması demektir.

[COLOR="#006400"]Aleviler ve Alevilik teolojik ve ritüel manasında maruz kaldıkları yok saymanın dışında eğitimde, basında, ticaret yaşamında, siyasette ve bürokraside de yok sayılmaktadır.

Hakikaten, eğitim kurumlarında Alevilik yoktur.

Bütün ders kitapları ve eğitim müfredatı Sünni egemen dinsel anlayışı esas almaktadır.

Sadece din dersi kitaplarında değil tarih ve edebiyat kitaplarında da Alevilik yok sayılmaktadır.

Din dersi kitaplarına Alevilikle ilgili olarak konulduğu ileri sürülen konuların neredeyse hiçbiri tarihsel ve geleneksel Alevilikle uyuşmamaktadır. Alevilik adı altında sanki bir Sünni tarikat anlatılmaktadır. Alevi inanç ve ritüelleri folklorikleştirilmekte, öğrencilere asli inanç ve ibadet olarak Sünni ve Şii anlayış empoze edilmektedir. Böylece yok sayılan özgün Alevilik başkalaştırılmakta ve dönüştürülmektedir. Bu başkalaştırılma ve dönüştürülme etkinliğinde de milyonlarca Alevi öğrenci kobay olarak kullanılmaktadır. Bu öğrenciler bir süre sonra, yaşadıkları başkalaşım ve dönüşüm sürecinin etkisiyle deforme ve dejenere olmuş yani asimile edilmiş bir Aleviliği gerçek ve özgün Alevilik sanma durumuna düşmektedirler.

Tarih ders kitaplarında da Alevilik yok sayılmaktadır. Tarihsel Alevi ayaklanmaları alelade toplumsal ayaklanmalar olarak nitelenip inançsal argümanlardan soyutlanarak ve tümüyle bir asayiş meselesi gibi ele alınmaktadır. Anadolu’daki halk ayaklanmalarının neredeyse tamamı Alevi kimlikli kitleler tarafından gerçekleştirilmişken tarih ders kitaplarında bu hususiyet göz ardı edilerek Aleviliğe yönelik ağır bir sansür uygulanmaktadır.

Sözgelimi tarih ders kitaplarına göre Şah Kulu ayaklanmasının önderi bir bozguncudur. Pir Sultan da öyledir. Şeyh Bedrettin de öyledir. Baba İlyas da Baba İshak da öyledir. Şah İsmail de Osmanlı’ya başkaldıran, kafa tutan, düşmanlık eden ve Şiilik gibi sözde sapkın bir mezhebi yaymaya çalışan zalim ve gaddar bir kişidir. Sözün özü mevcut tarih ders kitaplarına göre Alevi zümreler eşkıya topluluklarından başka bir şey değildir.

Aleviler ve Alevilik basın dünyasında da yok farzedilmektedir. Basının dinsel terminoloji anlamında kullandığı dil de egemen dinsel anlayış doğrultusunda tezahür etmekte, sözgelimi, Aleviliğe ait dinsel ve özel günler ya görmezden gelinmekte ya da ötekileştirici bir dille haberleştirilmekte ve yansıtılmaktadır.

Ticari alanda yani iş dünyasında da Alevilik ve Aleviler ağır bir baskı ve ötekileştirmeye maruz kalmaktadırlar. Bu gerçeğin en net göstergelerinden biri, sahibi Alevi olan firmaların Alevi yayın organlarına reklam vermekten imtina ediyor olmalarıdır. Alevi kimlikli oldukları öğrenildiğinde ticari faaliyetlerinin zarar göreceğini düşünen iş adamları ve iş kadınları, Alevi dernek ve vakıflarınca düzenlenen törenlere sponsor olma konusunda da son derece çekingen davranmaktadırlar. Yine sahibi Alevi olan firmaların kamu ihaleleri alabilmeleri de neredeyse imkansız denecek düzeyde zordur. Ayrıca Alevi olduğu için işe alınmayan yahut Alevi olduğu öğrenildiğinde çeşitli bahanelerle işten çıkarılan insanlarımızın sayısı hiç de azımsanacak seviyede değildir. Kaldı ki böylesi bir muameleye bir kişi dahi maruz kalsa bu, genel toplumsal yaşam anlamında son derece ciddi bir ayrımcılık sorunu olarak telakki edilmeye yeterdir. Zira böylesi bir hadise açığa çıkmayan benzer başka pek çok olayın da mevcudiyetine işaret etmektedir.

Aleviler ve Alevilik bürokraside de baskılanmaktadır. Alevi kimlikli hiç kimse bürokraside önemli mevkilere gelememektedir. Bu, Alevilerin başarısızlığı yahut beceriksizliği nedeniyle değil maruz kaldıkları dışlanma nedeniyledir. Şimdiye değin devlet kademelerinde çok ciddi noktalara kadar yükselebilmiş Alevi kimlikli yurttaşlarımızın sayısı yok denecek kadar azdır.

Sözgelimi, Cemal Gürsel dışında Türkiye’nin hiç Alevi kökenli bir Cumhurbaşkanı olmuş mudur?

Alevi kökenli bir başbakanımız olmuş mudur?

Alevi kökenli bir genelkurmay başkanımız olmuş mudur?

Alevi kökenli vali ve kaymakamlarımızın, müsteşar ve genel müdürlerimizin sayısı kaçtır?

Bu soruları uzatmak mümkün.

Vereceğimiz yanıtların son derece menfi bir manzarayı yansıtıyor olacağı da malum.

Zira sözgelimi, Alevi kökenli olduğu için bir partinin genel başkanının başına gelenleri bilmekteyiz. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi oluşunun seçim meydanlarında iktidar partisinin liderince nasıl polemik konusu yapıldığı ve o mitinglere katılan kitlelerce Aleviliğin nasıl yuhalandığı hafızalarımızdaki tazeliğini maalesef hala korumaktadır.

Açıkçası şahsen bir Türk milliyetçisi olarak ben, Türk Milleti kimliğinin bütün etnik kimliklerden yukarıda, bütünleştirici, birleştirici ve kuşatıcı bir kimlik olduğunu düşünmekte ve Alevi kimliğinin de milli kimliğimizin en önemli unsurları arasında yer aldığını savunmaktayım. Böyleyken Alevilere yönelik baskı ve asimilasyon faaliyetinin faillerinin de kahir ekseriyet itibariyle gerçekte Türk milli kimliğini reddeden mezhepçi, dinci ve ümmetçi çevrelerden mürekkep olduğunu görmekteyim.

Bu cümleden olarak belirteyim ki, Türkiye’de Alevilerin yaşadığı sorunların çözümü ve Alevi düşmanlığını ortadan kaldıracak yasal ve toplumsal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için bütün sosyal meselelere ümmet ya da sınıf yahut etnisite gözlüğüyle değil ’Millet Gözlüğü’ ile bakan siyasi irade sahiplerinin iktidara gelmeleri şarttır.

O halde tam bir emniyet ve kararlılıkla belirteyim ki, çare; harcını büyük Türk devrimcisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kardığı milliyetçi düşüncedir. İddialıyım; sanılanın aksine Alevi düşmanlığı ancak milliyetçilikle yok edilebilir.

Zira, dili, sazı, semahı ve mistik dini muhtevasıyla milletimizin manevi değerleri üzerine kurulan Türk milliyetçiliğinin dayandığı sosyokültürel zemin Aleviliktedir.

Gözü olup da görebilenlere ne mutlu’

Mustafa Cemil KILIÇ

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.