You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Administrator
Alevi Aşıklar
[Resim: www.zohreanaforum.com]


[Resim: www.zohreanaforum.com]
[Resim: DK2A.JPG]




Derviş Kemal

1930 yılında Dimetoka’nın (Yunanistan) Babalar köyünde doğdu. Asıl adı Kemal Özcan’dır. Doğduğu yıl ailesiyle birlikte Uzunköprü’ye göçetti.

Şiir yazmaya yaklaşık 15 yaşlarında başladı. Herhangi bir ustası bulunmayan Derviş Kemal, edebiyatın yanında resim yapmakta, keman, cümbüş ve bağlama çalmaktadır.

1950 yılında askere gidinceye dek çiftçilikle uğraştı. Askerlik dönüşü 2 yıl kadar noter katipliği yaptıktan sonra, 1955 yılında adliyede çalışmaya başladı. Bu görevi 1983 yılındaki emekliliğine kadar sürdü.

Önceleri sevda ağırlıklı şiirler yazan Derviş Kemal, daha sonra Bektaşi düşünce biçiminin de etkisiyle tasavvufa yöneldi. Ancak şiirlerinde toplumsal sorunlardan insana ilişkin öteki tüm konuları da ayrıntılı olarak işlemektedir.

Derviş Kemal’in 1960’lı yılların sonundan itibaren Feyzullah Çınar tarafından bestelenen şiirlerinin bir bölümü »Şah Damarı« (1996) adıyla yayımlandı. Ayrıca yayına hazırlanmakta olan »Dost Gülleri« adlı kitabı bulunmaktadır.

Bana Yaklaşma

Arkadaş gerçekten bülbülsen eğer
Gülleri sevmezsen bana yaklaşma
Hep sulak yerlere verirsen değer
Çölleri sevmezsen bana yaklaşma

Yoksuldur sürekli yanıp ağlayan
Horlanan ezilen sine dağlayan
Kazmayı sallarken nasır bağlayan
Elleri sevmezsen bana yaklaşma

Kültür erdem kurulundan ruhsatlı
İnsanlığı çağdaşlığı ispatlı
Yalandan arınmış şekerden tatlı
Dilleri sevmezsen bana yaklaşma

Derviş Kemal der ki dünden ötürü
Asılsız temelsiz kinden ötürü
Irklardan mezhepten dinden ötürü
Kulları sevmezsen bana yaklaşma

Bir Acayip

Bir acayip yere vardım
Baktım o yer meyhaneymiş
Kimler vardır diye sordum
Mensupları rindaneymiş

Güzel sözler duyup kandım
Özden alev alıp yandım
Ben onları sarhoş sandım
Meğer hepsi mestaneymiş

Kamillerin nefesinde
Anlam vardı saz sesinde
Bu arifler meclisinde
Meğer içki bahaneymiş

Orda vardı güler yüzler
Bilimseldi bütün sözler
Görüp anladım ki o yer
Bir mekteb-i irfaneymiş

Derviş Kemal denemeyi
Uygun görüp içtim meyi
Böyle güzel fakülteyi
Kınayanlar divaneymiş





[Resim: www.zohreanaforum.com]
[Resim: Karacoglan.jpg]


Karac'oğlan


Anadolu ve Rumeli’de değişik dönemlerde birden çok aşık bu adı kullanmıştır. Ancak 17. yüzyılda yaşadığı sanılan Çukurovalı, Varsağı aşiretinden olan, asıl Karac’oğlan olarak kabul edilir. Genellikle Karac’oğlan mahlası taşıyan tüm şiirler bu Karac’oğlan’a maledilir.

Karac’oğlan, halk edebiyatında Türkmen aşıklık geleneğinin ilk ve en büyük temsilcisi sayılır. Doğumu, ölümü, asıl adı, ailesine ilişkin kesin bilgi bulunmamaktadır. Adının Sımayil (İsmail), Halil ya da Hasan olduğu, Belgratlı, Kilisli ya da Kozanlı olduğu biçiminde değişik görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre 16. ve 17. yüzyılda 2 ayrı Karac’oğlan yaşamıştır. Daha sonra bu 2 aşığın şiirlerinin birleştirilmesiyle de Karac’oğlan geleneği ortaya çıkmıştır.

16. yüzyılda yazılmış 3 ayrı eserde Karac’oğlan mahlaslı şiirler de vardır. Bunlardan ikisi İstanbul’da biri ise Mısır’da kaydedilmiştir.

Bunun dışında 19. yüzyılda da 3 Karac’oğlan’ın yaşadığı bilinmektedir. Bunlardan biri Silifkeli öteki ikisi ise Yozgatlı olarak geçer. Kırım Tatarları arasında ve Türkmenistan’da bilinen Karac’oğlan öykü ve şiirleri vardır. Karac’oğlan’a ilişkin en önemli özellik, 16.-17. yüzyıllarda yaygınlaşan aruz ölçüsünü ve bağlı olarak Farsça, Arapça tamlamalardan uzak ve Türkçeyi tüm yalınlığıyla kullanmasıdır. İşlediği en belirgin konular ise aşk, insan ve doğadır.

Melül Melül

Ela gözlüm ben bu elden gidersem
Zülfü perişanım kal melül melül
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melül melül

Elvan çiçekleri takma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yol melül melül

Yiğit ey sevdiğim sen seni gözet
Karayı bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir dahi uzat
Ayrılık şerbetin sal melül melül

Karac’oğlan der ki ölüp ölünce
Sen de güzel sevdin kendi halince
Varıp gurbet ele vasıl olunca
Dostlardan haberi al melül melül

Bizim Ellere


Şu yüce dağların karı eridi

Sel oldu gidelim bizim ellere

Yaylamızı lale sümbül bürüdü

Gel oldu gidelim bizim ellere



Nazlı olur güzellerin eyisi

Deli gönül güzellerin delisi

Gayrı bizim elin kara çalısı

Gül oldu gidelim bizim ellere



Karac’oğlan der ki gelir yazları

Güzel nerden aldın sen bu nazları

Anamın babamın acı sözleri

Bal oldu gidelim bizim ellere





[Resim: www.zohreanaforum.com]


[Resim: Ibreti-P02.jpg]



Aşık İbreti

1920 - 5 Kasım 1976. Sarız’ın Kırkısrak köyünde doğdu. Asıl adı Hıdır Gürel’dir. Geçmişi Akçadağ’dan göçen bir aileye dayanmaktadır. Aşıklık geleneğinin yoğun olduğu bir aile ve yörede büyüdü. İlk deyişleri köylerine gelip giden dedelerden öğrendi. Zaman içinde cemlerde dinlediği dede ve zakirlerden öğrendikleriyle de bilgisini pekiştirdi.

18 yaşında evlendi. Askere gidinceye dek ayakkabı tamirciliğiyle geçimini sürdürmeye çalıştı. Askerlik dönüşü Afşin’e giderek birkaç hafta içinde terziliğe ilişkin temel bilgileri kavrayarak Sarız’da terzilik yaptı. Bağlama çalmayı bu dönemden sonra öğrendi ve sürekli okuyarak kendini geliştirdi.

Yaşamının zorluğu nedeniyle İbreti mahlasını kullanmaya başladı.

Terziliğin dışında madencilik, bağlama yapımcılığı, diş çekmek, fotoğrafçılık gibi çeşitli işlerle geçimini sağladı. Fotoğrafçılık işini önce Sarız’da sonra Elbistan’da sürdürdü. Bu dönemde Alevilere yönelik birtakım saldırılardan dolayı işyeri tahrip edildiğinden yeniden Sarız’a, sonra da İstanbul’a yerleşti.

Aşık İbreti’nin, değişik konuları işlediği şiirleri hem kendisi, hem de başka sanatçılar tarafından seslendirildi.

İstanbul’da öldü ve orada toprağa verildi.

Benim


Kaşın mihrabımdır Kabem yüzündür
Söylerim çıktıkça avazım benim
Benim kıblegahım iki gözündür
Her vakit sanadır niyazım benim

Cemalin var iken gerekmez cennet
Cennet için asla eylemem minnet
Sana gönül vermek farz ile sünnet
İşte budur vakit namazım benim

Tuba dedikleri güzel boyundur
Huri melek derler senin soyundur
Aşıka cevretmek eski huyundur
Dişi inci dudak kirazım benim

Nice asıkların aklını aldın
Nicesin aşk ile sevdaya saldın
Yer ile bir ettin beni de buldun
Üst üste yıkarak enkazım benim

İbreti kapında her zaman kulum
Asla eteğinden kesemem elim
Görmezse gözlerim lal olsa dilim
Senden ayrılamaz bu özüm benim

Efendim

Her neyi gördükçe kasların yıkma
Ne suç um var ise bıldır efendim
Hata eyledimse kusura bakma
Düştümse elim tut kaldır efendim

[align=leftNedir bu keman kas nedir bu gözler
Açtığın yaralar durmadan sızlar
Hatırdan çıkmıyor o şirin nazlar
Ya kurtar yahut da öldür efendim [/align]

Gün güne arttırdın derdi sızımı
Açmaz oldum hiçbir yana gözümü
KIS eyledin baharımı yazımı
Bilmem ki bu nice haldır efendim

Gayrilere sırrım açamaz oldum
Bal şerbet verseler içemez oldum
Kırdın kanadımı uçamaz oldum
İster ağlat ister güldür efendim

Sensiz gam kederdir her gene günüm
Niçin işitmezsin feryad u ünüm
Benim Kabem sensin imanım dinim
İbreti kapında kuldur efendim





[Resim: Hudai.JPG]


[FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif] Aşık Hüdai

[FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif][SIZE=-1]1940 - 23 Kasım 2001. Göksun’un Yoğunoluk köyünde doğdu. Asıl adı Sabri Orak’tır. 10 yaşında babasını yitirdikten sonra ailesiyle birlikte Kadirli’ye göçtü.

[SIZE=-1][FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif]Şiire 11 yaşında başladı. Özellikle ilk yıllarda doğaçlama olarak şiir söyledi. Zamanla yöredeki öteki aşıkların yanında kendini geliştiren Hüdai okuma yazmayı askerde öğrendi. Kendi anlatımıyla, okuma yazma öğrendikten sonra eline geçen birçok halk hikayesini okuyarak şiir ve aşıklık konusundaki bilgisini artırdı ve pekiştirdi.

[SIZE=-1][FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif]Konya Aşıklar Bayramına katıldı ve 1968 yılında şiir dalında birincilik aldı. Sonraki yıllarda katıldığı yarışma ve şenliklerde de değişik dallarda birçok ödül aldı.

[SIZE=-1][FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif]Aşık Hüdai’nin kendi iç dünyasından tasavvufa dek çok değişik konuları işleyen şiirleri çeşitli sanatçılar tarafından bestelendi.

[SIZE=-1][FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif]Hüdai’nin şiirlerini topladığı, [SIZE=-1]» [FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif][SIZE=-1]Gönül Diyarından Deyişler [SIZE=-1]« [FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif][SIZE=-1] (1971) ve [SIZE=-1]» [FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif][SIZE=-1]Yaralar Beni [SIZE=-1]« [FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif][SIZE=-1] (1977) adlı kitapları bulunmaktadır.

[SIZE=-1][FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif]Ankara’da öldü ve orada toprağa verildi.

Güzeller Sultanı

Kız niçin bakıp bakıp gülersin
Yanağında güller açılasıca
Gülüp gülüp ne aklımı çelersin
Güzeller sultanı seçilesice

Bilir misin bana ne iş eyledin
Aklımı fikrimi bir hoş eyledin
İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin
Elinden badeler içilesice

Koymayasın beni eller yerine
Sana hizmet edem kullar yerine
Gel bir koklayayım güller yerine
Gül gibi kokusu saçılasıca

Hüdai aşıktır ey ahu gözlü
Yüreğimi yaktın ciğerim közlü
İçimde yıllardır hasretin gizli
Gel uğruna candan geçilesice

Tarif Etmez

Dertleşek diyorsun dertli kardeşim
Bu benim derdimi dil tarif etmez
Ben doğdum doğalı akar gözyaşım
Bunu ırmak nehir sel tarif etmez

Düşündükçe çöker gam üstüne gam
Gam çöktükçe içtim dem üstüne dem
Her baktıkça yardan aldığım ilham
Onu arı çiçek bal tarif etmez

Yanar şu bağrımda bu aşkın közü
İşte böyle yakar pişirir bizi
O kadar güzel ki cananın yüzü
Onu lale sümbül gül tarif etmez

Her aşık severek eylemiş methi
Çile çektirmeden etmez ülfeti
Şekile sığarsa hüsnü sıfatı
Hüdai’den başka kul tarif etmez






[Resim: www.zohreanaforum.com]
[Resim: KulHasan.gif]



[FONT=Verdana,Tahoma,Arial,Helvetica,Sans-serif,sans-serif] Kul Hasan

1933 yılında Afşin’in Emirilyas köyünde doğdu. Asıl adı Hasan Gören’dir. Şiir ve türkülerle, köylerine gelip giden dedeler ve aşıklar aracılığıyla, çok küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı.

Çocuk yaşlarda Adana’ya göçerek orada yaşamını sürdürmeye çalıştı. İlk şiir denemeleri de bu dönemde oldu.

Başta Aşık Meçhuli olmak üzere yöresindeki birçok aşığın yetişmesine katkıda bulundu.

Sonraki yıllarda Davut Sulari, Kul Ahmet, Mahzuni gibi birçok aşıkla arkadaşlık edip, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde dolaştı.

Bugüne dek birçok etkinliğe katılan Kul Hasan, ayrıca eserlerinin bir bölümünü birkaç albümde topladı

Toplumsal sorunlardan duygu ağırlıklı şiirlere dek değişik konuları işleyen Kul Hasan, bir kamu kuruluşundan emekli oldu.

Bana

Senden ayrılalı hiç yüzüm gülmez
Sensiz dünya hayal düş gelir bana
Çiçekler açılsa gönlüm açılmaz
Sensiz yaz ayları kış gelir bana

Hasret bitip didarına erince
Gonca gülüm gül cemalin görünce
Leblerinden aşk badesin alınca
Aşk muhabbet sevgi coş gelir bana

Gönlüm alçak yükseklerden uçamam
Ağyarın elinden bade içemem
Alem bir yan olsa senden geçemem
Sevdan cümlesinden baş gelir bana

Kul Hasan’ım her güzele aldanmam
Gerçek güzel görmeyince inanmam
Cennet huri gılman verseler almam
Sensiz dünya ahret boş gelir bana

Sonra

Çiçekli yaz bahar gelse bana ne
Nidem benim gülüm solduktan sonra
Benim için dünya bir çilehane
Hasret kıyamete kaldıktan sonra

Kahpe felek bu mu idi dileğim
Ömür boyu yaşam boyu çileyim
Bana gül diyorlar nasıl güleyim
Dost ağlayıp düşman güldükten sonra

Aşığım ya her güzele dost demem
Bülbülüm gül ağlamazsa gam yemem
Cennet huri gılman verse istemem
Ben o dosttan ayrı kaldıktan sonra

Kul Hasan’ım ahım yerde kalmasın
İkrarsız pirsizin yüzü gülmesin
Vefasız yar mezarıma gelmesin
Boşa ağlamasın öldükten sonra




[Resim: www.zohreanaforum.com]



[Resim: Ipek-P01.jpg]





İsmail İpek



1942 yılında Afşin’in Örenli köyünde doğdu. Bağlama çalmayı ve aşıklık geleneğini küçük yaşlarda babasından öğrendi.

Mahlas olarak soyadını kullanan İpek, 1965 yılında askerden döndükten sonra İstanbul’da Nesimi Çimen, Daimi gibi bazı aşıklarla tanıştı.

Zamanla aşıklık geleneğine ilişkin bilgisini pekiştiren İpek, türkü ve şiir çalışmaları yanında bazı tiyatro oyunlarında rol aldı.

Bugüne dek yaklaşık 60 adet 45’lik plak ve 15 kaset çıkaran İpek’in şiirleri çeşitli yerlerde yayımlandı, türküleri çeşitli sanatçılar tarafından seslendirildi.

Demedim mi

Sakın cahilin yanına
Varma gönül demedim mi
Müşkül olsa da halını
Sorma gönül demedim mi

Bulamaz dost arasını
Eksik alır darasını
Kabuklaşan yarasını
Sarma gönül demedim mi

Aç gezer ol tokçasına
Muhammet'in hakçasına
Namussuzun bahçasına
Girme gönül demedim mi

İpek'i düşürdün aşka
Görmeseydim seni keşke
Kendi kusurundan başka
Görme gönül demedim mi

Gel Ha Gel

Yine efkar bastı dertli gönlümü
Neredesin dudu dillim gel ha gel
Felek bir ok vurdu deldi sinemi
Neredesin dudu dillim gel ha gel

Düştüm karanlığa kaldım ışıksız
Billahi sevdiğim olamam sensiz
Ne gündüzüm gece ne günüm gündüz
Neredesin tatlı dillim gel ha gel

Dost İpek'in sensiz geçmiyor günü
Yoluna koymuşum bu tatlı canı
Sürdüğümüz devran nerede hani
Neredesin tatlı dillim gel ha gel



[Resim: www.zohreanaforum.com]


[Resim: AI-P01.jpg]






Aşık Ali İzzet

1902 - 11 Ekim 1981. Şarkışla’nın Höyük köyünde doğdu. Asıl adı Ali İzzet Özkan’dır. Bağlama çalıp türkü söylemeye hemen tüm öteki aşıklar gibi küçük yaşlarda başladı. İlk bağlama derslerini kendi köyünden Aşık Sabri ve Aşık Ali’den aldı.

Tüm bölgeleri adım adım dolaştı, yüzlerce deyiş söyledi. Kimi zaman kendi türküleri arasına başka aşıkların dizelerini kattı. Hatta Pir Sultan gibi başka mahlaslarla şiirler yazdı.

1940 yılında Ankara Halkevi tarafından konuk edildi. Uzun süre Aşık Veysel’le birlikte köy enstitülerinde gezici bağlama öğretmenliği yaptı. Türkülere olduğu kadar aşıklık geleneğinin bir parçası olan halk öykülerinin derlenmesinde de önemli bir kaynak oldu.

Ali İzzet şiirleri ve çeşitli konulardaki görüşlerini, »Türkün Sazından« (1951), »Ağlıyor« (1955), »Teller de Muradın Alsın« (1958), »Şiirler« (1963), »Sürmeli« (1966), »Mühür Gözlüm« (1967), »Kırk Ambar« (1974) adlı kitaplarında topladı. Ayrıca İlhan Başgöz tarafından »Aşık Ali İzzet Özkan« (1979) adında bir kitap yayımladı.

Muradın Alsın

Şu sazıma bir düzen ver
Teller de muradın alsın
Gel beni bir tenhada gör
Diller de muradın alsın

Gel gidelim bizim ele
Düşmeyelim dilden dile
Diken sarmış gonca güle
Güller de muradın alsın

Bazı uğra bizim köye
Sana bakam doya doya
Dağ ceylanı in ovaya
Çöller de muradın alsın

Al’İzzet’im görüşelim
Bugün bayram barışalım
Aç göğsünü sarışalım
Kollar da muradın alsın

Ötüşün Kuşlar


Sökün ayı geldi çiğdemler bitti

Çırpını çırpını kakışın kuşlar

Gurbet elin kahrı yaktı kül etti

Yanın benim gibi tutuşun kuşlar



Sarı çiğdem mor menekşe kokuyor

Yeşil suna yaylamızda şakıyor

Şimdi garibanlar yola bakıyor

Bizim köye doğru yetişin kuşlar



N’olur kuşlar ben olsam tek gözünüz

Konuşurken ah ben olsam ağzınız

Hastalandım kaldım burda yalınız

Şu garip halime bakışın kuşlar



Gidin kuşlar gidin söylen yarime

Sahip olsun namusuma arıma

Sarılın boynuna benim yerime

Hal hatırdan sonra öpüşün kuşlar



Selam söylen Al’İzzet’in dostuna

Alın şu mektubu verin bestine

Yuva yapın bizim evin üstüne

Her sabah her sabah ötüşün kuşlar




[Resim: www.zohreanaforum.com]


[Resim: Cicek14.gif]




Garip Kamil


1962 yılında Gölbaşı’nın Savran köyünde doğdu. Asıl adı Kamil Tezerli’dir. Okula gitme olanağı bulamadı.

Aşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Özellikle 13 yaşında geçirdiği hastalıktan sonra gözlerini yitirmesi bir dönüm noktası oldu. 15 yaşında bağlama çalmayı öğrendi. Garip Kamil’e mahlası da Hacı Bektaş Dergahında Bektaş Ulusoy ve Dertli Divani tarafından verildi. Birkaç yıl içinde yörede adını duyuran ve Garip Kamil, cemlerde ve meclislerde kendini geliştirip bilgisini pekiştirdi.

Özellikle eski Alevi aşıklarının yanında Mahzuni, Dertli Divani gibi son dönem aşıklarından etkilendi.

Sevgiden Alevi-Bektaşi geleneğine dek çeşitli konuları işlediği şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı. Doğaçlama söyleme yanı da olan Garip Kamil, türkülerinin bir bölümünü bir albüm olarak hazırladı.


Bizim Değil

Aydınlığa gider bizim yolumuz
Karanlığa giden yol bizim değil
Bahçelerde renk renk açar gülümüz
Nadan bahçesinde gül bizim değil

Hakkın meclisinde biz dem vururuz
Gerçeğin yoluna düşer yürürüz
Zalimin zulmüne karşı dururuz
Karşı durmayacak dil bizim değil

Gönülleri gönüllere katarız
Hakkın gülerini alır satarız
Sevgilerle dostluk kurar satarız
Dosta uzanmayan el bizim değil

Garip Kamil baharımız yazımız
Dosta kavuşmaktır bizim arzumuz
Elimizde vardır garip sazımız
Dertlice çalmayan tel bizim değil


Sevdiğim

Bu yılda göçmenin zamanı geldi
Bu yıl da beraber göçek sevdiğim
Ayrılık ateşi sinemi deldi
Bu yıl da beraber geçek sevdiğim

Kavuşmamız tek dileğim Allahtan
Bir de kurtulalım gayrı yanmaktan
Yolun üstündeki koca sulaktan
Doldur da beraber içek sevdiğim

Garip Kamil sevenler de gülmezse
Doyasıya muradına ermezse
Zalim baban seni bana vermezse
Ver elin elime kaçak sevdiğim

Administrator
Alevi Aşıklar
Sefil Kemter



Değil midir

Gözünü sevdiğim beni ağlatma
Aşığı ağlatmak ar değil midir
Şu sinemi aşk oduna dağlatma
Sinemdeki yanan nar değil midir

Ela gözlüm kapınızdan eksilmem
Turap olup değme ağa basılmam
Varıp Mansur gibi dardan asılmam
Zülfün teli bana dar değil midir

Her nereye gitsem methin eylerim
Hayalinle cünun gönlüm eğlerim
Senden özge kisb ü karı neylerim
Didara baktığım kar değil midir

Senin muhabbetin cesetten candan
Gam çekme sevdiğim vaz gelmem senden
Ela gözlüm niçin kaçarsın benden
Dertli Kemter sana yar değil midir

Güzel

Ben bir canan sevdim Kenan ilinde
Yeri güzel kendi yerinden güzel
Bir Yusuf dideli balı dilinde
Nuru güzel kendi nurundan güzel

Hayran oldum yanağında lali var
Başka haysiyeti başka hali var
Derununda Muhammet var Ali var
Yari güzel kendi yarinden güzel

Ben o canı sevdim durmadım hemen
Zerrece kalmadı gönlümde güman
Salınıp meydanda durduğu zaman
Darı güzel kendi darından güzel

Nasip olsa kokulasak gül teri
Benim sevdiceğim has bahçe narı
Bir nutkuna muhtaç olan Kemter’i
Varı güzel kendi varından güzel



Şavşatlı Kemteri



1923 yılında Şavşat’ın Cvarep (şimdiki adı Şalcı) köyünde doğdu. Asıl adı Kadem Demir’dir.

Aşıklık geleneğini ve şiiri küçük yaşlardan itibaren öğrenmeye başladı.

Köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla aşıklığa ve şiire ilişkin bilgisini pekiştirdi.

Uzun süre imamlık yaptıktan sonra emekli olan Aşık Kemteri, şiirlerini »Şems-ül Vatan« adı altında topladı.
Bana

Ervah-i ezelde levh-i kalemde
Her ne taktir ise verildi bana
Elest-i bezminde sırrı alemde
Ruhlar meyanında soruldu bana

Ezeli saf olup durdum sırada
İkrarı halike verdim orada
İki yoldur bizde cüzi irade
Bu iki yol geçit kuruldu bana

Faydası yok gözüm düşse de zara
Elbette düşersin sonunda dara
Girince Kemteri o kara yere
Rabbin nebin kimdir soruldu bana
[FONT=GarmdITC Bk BT] İncitme

Daima öğüttür sözlerim halka
Ömrüm olduğunca kişi incitme
Aleme hürmet et kırma kalbini
Göklerdeki uçan kuşu incitme

Acı laflar ile halkı dağlama
Bu fani dünyadır gönül bağlama
Vefasız birşeye sakın ağlama
Gözünden dökülen yaşı incitme

Söyle ya Kemteri daima söyle
Nasihatin güzel aleme böyle
Herkesle daima ünsiyet eyle
Adem oğlu din kardeşi incitme

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.