You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Adnan Menderes'in son yolculuğu Galeri

Adnan Menderes'in son yolculuğu Galeri

Posting Freak
Adnan Menderes'in son yolculuğu Galeri
[Resim: 886420100530012252355.jpg]Yassıada'da makam ve mevki vaadiyle ayarlanan 'yandaş' şahitlerin ifadeleri Menderes ve arkadaşlarını idama götürdü. Duruşmada mikrofon başında can veren sanık ve Menderes ve arkadaşlarının idama götürülüşü:

Dün yayımladığımız "İşte Yassıada'nın vefasızları" başlıklı bölüme, o dönemi iyi bilen gazeteci büyüklerimizden "Vefasızlar bu kadarla sınırlı değil" şeklinde uyarılar geldi. Şüphesiz bu listeyi daha da uzatmak mümkün; ancak bu 'vefasızlığı' artık tarihe havale edip konuyu çok da uzatmak istemiyoruz. Ancak bir de DP aleyhinde şahitlik yapıp daha sonra önemli makamlara getirilen bürokratlar, yargı mensupları, üniversite hocaları ve askerler vardı ki, onları anmadan edemeyeceğiz.
Yassıada'da Menderes ve arkadaşlarını idama götüren ifadelerin büyük bir bölümü şahit olarak dinlenen CHP'li siyasetçiler, aynı ideolojiyi paylaşan bürokratlar ve askerlere aitti. Bunlar arasında öyle bir isim vardı ki hem ifadeleri hem de ilişkileri oldukça şaşırtıcıydı. Bu isim Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'ydı.
Kubalı, 27 Mayıs sabahından itibaren darbecilerle iş tutmaya başlamış ve MBK ile İsmet İnönü arasındaki irtibatı sağlayan en önemli kişi olmuştu. Yassıada duruşmalarında bir yandan Menderes aleyhine şahitlik yaparken bir yandan da onun ve arkadaşlarının asılmasını sağlayacak kanunları hazırlıyordu. Hatta Cemal Madanoğlu'nun "3 ay içinde idareyi sivillere devretmeyi düşünüyoruz." şeklindeki sözlerine tepki göstermiş, şöyle demişti: "En az 1,5 yıl bir yere gitmemelisiniz. Önce cezaları verilmeli, infazlar yapılmalı. Sonra seçim olmalı..."
Kayserili politikacılardan Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu ise zaten 27 Mayıs yönetiminin de milli eğitim bakanıydı. O da tanık olarak geldiği Yassıada'da görevini ifa etmişti. İstanbul'da meydana gelen birçok olayı bastırmakla görevli olan İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek, ihtilal kadrosunda yer aldığı için yargılanmadı. Ancak Yassıada'ya gelip DP aleyhine şahitlik yaptı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın yaveri Tümgeneral Refik Tulga, 27 Mayıs'tan sonra İstanbul valisi yapılarak ödüllendirildi. O da 6-7 Eylül Olayları ile ilgili aleyhte şahitlik yaptı. Tanık olarak dinlenen isimlerden biri de bir dönem Menderes hükümetinde maliye bakanı olarak görev yapan Ekrem Alican idi. Yassıada'da tanık sıfatıyla dinlenen Alican, ihtilalcilerin maliye bakanı olmuştu.
[Resim: 702720100530012640389.jpg]
Ünlü tarihçi Prof.Dr. Osman Turan'a dayak atıldı!
Yassıada'da tutuklu bulunan Prof. Dr. Osman Turan, ada komutanı odaya girdiği zaman ayağa kalkmadığı gerekçesiyle sopayla dövülmüştü. Yaklaşık bir saat dövülen Turan, kan revan içinde kaldıktan sonra 'ölecek' endişesiyle bırakıldı.
[Resim: 293420100530012702528.jpg]
Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşa'nın apoletleri söküldü
27 Mayıs darbesi yapıldığı zaman genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun Paşa idi. Darbeciler onu cuntanın başına geçmeye ikna edemeyince, emekli olmasına rağmen Cemal Gürsel'de karar kıldı. Darbe gecesi apoletleri sökülen, hırpalanarak götürülen Rüştü Paşa, İstiklal Madalyası sahibi, Kurtuluş Savaşı'nda bulunmuş bir askerdi. İstanbul'da meydana gelen olaylardan sorumlu tutulmuştu. Yassıada'da bu yüzden idamla yargılanmış, eziyet görmüştü. İstanbul'daki olayları bastırmakla görevli iki general Fahri Özdilek ve Refik Tulga ise davaya bile dahil edilmemişti.
[Resim: 337920100530012722737.jpg]
Yassıada'da hayatını kaybeden sanıklar
Eski bakan ve İstanbul valilerinden Lütfi Kırdar, Topkapı ve Ankara olayları davasında yargılanıyordu. 17 Şubat 1961 günü mikrofon başında ifade verirken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi Lütfi Şaylan, 16 Haziran 1960'ta öldü.
İstanbul Milletvekili Yusuf Salman, 28 Kasım 1960'ta öldü.
İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay, 30 Eylül 1960'ta öldü.
Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Bursa Milletvekili Kenan Yılmaz yine Yassıada'da yagılanırken hayatlarını kaybetti.
İmralı'da idam hazırlıkları
Yassıada'da duruşmalar devam ederken eylül ayı başında İmralı'ya çok sayıda kelepçe getirildi. 50'nin üzerinde darağacı yapıldı. Yine 50'ye yakın mezar yeri açıldı. Hapishanelerden çok sayıda cellat adaya gönderildi.
[Resim: 694020100530012751226.jpg]
Menderes son yolculuğunda
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın da aralarında bulunduğu 13 kişi, 15 Eylül 1961'de idama mahkûm edildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamı 16 Eylül'de gerçekleştirildi. Hasta yatağından kalkamayan Menderes ise takviye ilaçla ayakta duracak hale getirildikten sonra 17 Eylül'de öğleden sonra idam edildi.
[Resim: 623020100530012817677.jpg]
Diğerlerinin idam cezası kaldırıldı. Üç arkadaş İmralı'da yan yana mezarlara defnedildi. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın naaşları, 17 Eylül 1990'da merhum Cumhurbaşkanı Özal tarafından devlet töreni ile İstanbul Topkapı Mezarlığı'ndaki 'Anıt Mezar'a nakledildi.
Milli Birlik Komitesi, duruşmaları gözetliyor
MBK, Yassıada'da ne olup bittiğini günü gününe takip ediyordu. Hemen her duruşmaya MBK'dan bir ya da iki asker katılıyordu. MBK üyelerinin, dava aralarında hâkim ve savcılarla bir araya geldiği de sır değildi.
[Resim: 920620100530012951550.jpg]
Hatta son duruşmaların birinde bir MBK Üyesi, Hâkim Başol'a, "100 idam bekliyoruz, bak 99 değil." demişti. Üstteki fotoğrafta MBK Üyesi Fikret Kutay, duruşmayı izlerken görülüyor.
Adnan Menderes'in artık ayakta duracak gücü yok
27 Mayıs 1960'ta Yassıada'ya getirilen Adnan Menderes, idam edildiği 17 Eylül 1961 tarihine kadar burada çok kötü muamelelere maruz kaldı. 200'ün üzerinde duruşmaya katıldı. Bu duruşmalarda hakaretlere uğradı. Ama artık dermanı kalmamıştı. İşte son duruşmaların birinde Menderes, ayakta duramayacak halde kararı dinlerken...
[Resim: 168920100530013126403.jpg]
Darbeciliği, Yassıada'da öğrendiler
Yakın dönemde darbe, postmodern darbe, andıç ya da siyasete müdahale planlarıyla adlarını duyduğumuz generallerin hemen hepsi, Yassıada'da görev almış genç subaylardı. Yassıada'daki görevleri onlar için yol açıcı olmuş ve hayatlarını yönlendirmişti. Bu subaylar, sonraki meslek hayatlarında, 27 Mayıs darbesinden aldıkları ilhamla çoğu zaman siyasete müdahale planları içerisinde yer almıştı. Kimlerdi bunlar? Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Çetin Doğan, Çevik Bir, Tuncer Kılınç, Altay Tokat, Kemal Yılmaz, Yaşar Büyükanıt, Fevzi Türkeri, Teoman Koman, İlhami Erdil, İsmail Hakkı Karadayı Bu isimlerin, bugüne kadar 27 Mayıs ve Yassıada hatıralarından bahsetmemiş olması da hayli ilginç...
MUSTAFA ARMAĞAN'DAN MENDERES VE ARKADAŞLARININ İDAMI İLE İLGİLİ SANSÜR SORUSU
Asıl idam fotoğrafları nerede?
Tarihçiler bir olayın gerçekten tarihe mal olması için 50 yıl geçmesi gerektiğini söyler dururlardı, kamuoyundaki son "27 Mayıs patlaması" gerçekten de bu konuda haklı olduklarını gösterdi.
Olayın üzerindeki hassasiyet buğusunun dağılması için bu süre gerçekten gerekli. Anlaşıldı ki, duygular, olayın taraflarının sahneden çekilmeleriyle geri plana kaymakta ve yerini belgelere dayalı bir hatırlamaya bırakmaktadır.
Ancak 27 Mayıs için henüz tarih oldu denilebilir mi? Bundan pek emin değilim. Çünkü onun üzerindeki örtüleri henüz tam olarak açabilmiş, olayların iç yüzlerini aydınlatabilmiş değiliz.
[Resim: 732920100530013200292.jpg]Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamlarıyla taçlanan 27 Mayıs darbesinin bu son faslı üzerinde yeni bir tanıkla görüşmemiz mümkün oldu. Kısa bir görüşme zarfında aldığımız ilginç bilgiler bu örtülerin altında daha pek çok gerçeğin, ortaya çıkmak için kıvrandığını göstermektedir.
Halen Şanlıurfa'da yaşayan Aslan Deniz, 1941 doğumlu. Askerliğini İstanbul'daki Ordu Foto Film Merkezin'de yapmış. Yassıada mahkemeleri başlayınca da film merkezindeki görevliler nöbetleşe mahkemeye götürülmüş, orada jeneratör çalıştırmaktan fotoğraf çekmeye ve tab etmeye (basmaya) kadar pek çok iş yaptırılmış. Urfa'da kendisiyle telefonda görüştüğümüz Aslan Deniz, mahkeme ve idamlarla ilgili ilginç bilgiler nakletti. Bunların süreci aydınlatacak mahiyette olduğunu düşündüğüm için sizinle paylaşıyorum.
Yassıada mahkemeleri biliyorsunuz Celal Bayar'ın 'Köpek', Adnan Menderes'in 'Bebek' davalarıyla başlamıştı. Güya Bayar, Afgan Kralı'nın kendisine hediye ettiği tazıyı 20 bin liraya satmış, parasıyla da Ödemiş'teki Musra köyünde bir çeşme yaptırmıştı. Makbuz, belge, her şey ortadaydı ama hediye edilen bir köpeğin satılmış olması, neden siyasi bir mahkemeye getirilmişti? Anlayabilen yoktu.
Aynı şekilde Menderes'in, doğduğu ve Ayhan Aydan'la birlikte öldürdükleri iddia edilen bebeklerinin davası da asıl yeri orası olmamakla birlikte (ki beraatla sonuçlanan tek davası buydu Menderes'in) sadece savunmayı, yani Bayar'la Menderes'i psikolojik olarak çökertmek maksadıyla ilk başta açılmıştı ve maksadına da büyük ölçüde ulaşmıştı. Kişisel davalarla başlanan mahkeme, anayasa ihlalinden idamla sonuçlanacaktı.
Ancak Köpek davasını bilirdim de, sözü edilen köpeğin mahkeme salonuna getirildiğini hiç okumamıştım (belki bir yere yazılmıştır ama benim gözümden kaçmıştır). Aslan Deniz'le konuşmamızda Afgan tazısının Yassıada mahkeme salonuna getirildiğini ve savcıların önündeki bir masada kuzu kuzu oturduğunu öğrenince şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü siyasi bir mahkeme salonuna getirilen köpek bile bunun bir mahkeme değil, bir işkence salonu olduğunu ve hukuk açısından ciddiye alınmaması gerektiğini açıkça ortaya koymaktaydı.
İdamlarla ilgili de bazı ilginç noktalara temas eden Deniz, askerlerin İmralı'ya götürülmediğini, oradaki fotoğrafların subaylar tarafından çekildiğini söylüyor. O kadar ki, gece idamlar için kullanılacak olan jeneratörleri çalıştırmayı sadece kendisi bildiği için, İmralı'da bu işi yapacak bir subaya özel bir ders verecek, bildiği her şeyi ona bir bir anlatacaktı.
Foto Film Merkezi'nde fotoğrafları tab edenler, idam fotoğrafları karşısında irkilmişlerdi. Zaten idamlar sırasında orada görev yapan jandarma birliği, görmesinler diye yüzleri geri çevrilmişti. Sahne hakikaten korkunç olmalıydı. Zira fotoğraflar, idamlar sırasında çekien acıları olduğu gibi ve en feci sahneler halinde yansıtmaktaydı.
Foto Film Merkezi'ndeki komutanlar fotoğrafları incelediler. Basına verilecekleri seçeceklerdi. İdam sırasında çekilen fotoğraflar korkunçtu. Bunların basına verilmemesini istediler. "Hayali fotoğrafları" seçip verin dediler askerlere. Yani halkı fazla infiale getirmeyecek olanlarını.
Peki bu üç isim idam edilirken ve hemen sonrasında çekilen fotoğraflara ne olmuştu?
Öğrendiğimiz kadarıyla olay şöyle gelişmişti:
İdam sırasında ve hemen sonrasında çekilen fotoğraflar sansürlenmişti. Peki sansürlenmemiş fotoğraflarda ne vardı?
Dilleri bir karış dışarıya sarkmış olup, yüzlerindeki ifade korkunçtur.
Soruyorum: Bizim idam sonrası fotoğraflar diye gördüklerimizde hiç böyle bir hal gözükmüyor. Neden?
Meğer ne yapılmış, biliyor musunuz? Cellat, cesetleri yakışıklı olsun diye gitmiş, dillerini katlamış, çeneyi açmış, dilleri ağızlarının içine sokmuş ve çene tekrar kilitlenmiş. Yani bizim gördüğümüz fotoğraflar bu şekilde çekilmiş.
Celladın kim olduğunu ise bir tanıktan, Mehmet Şimşek'ten öğreniyoruz.
"Ben üç infazda da bulundum. Üçünde de iç emniyette idim. Sehpa ile aramızda 4 metre mesafe vardı. daha önceden 50 mezar kazılmıştı. İnfaz anında 150-200 kadar görevli ya da seyirci subay vardı. Gaddar ve katı yürekli bir halde görünüyorlardı. Cellat ise Üsküdar'da bekçibaşı imiş. Demokrat Parti devrinde suistimali tespit edilip görevinden atılmış. Bundan dolayı çok kinli ve öfkeliydi. İnfazlar sırasında asılanlara yapmadığını komadı. Birçok hakarette bulundu. Küfür etti, ağza alınmayacak sözler söyledi."
Demek ki, idamları keyifle seyretmek için subaylar toplanmış, küfürler edilmiş.
Üsküdarlı bekçibaşını bırakın, asıl cellatları konuşalım artık.
Seke seke geldim ayağım yoktur
Hak mehlemi sende Zöhrem’dir doktur
Kimi kafir olmuş karnısı boktur
Süzünü süzünü postunda otur.

Türkiye’ye çıkarmışım bir gelin
Urufu Zöhre Ana onu pir bilin
Muhammet elçisi Ana’dır deyin
Hak için dergaha niyaza inin.


Bildiren: Pir Zöhre Ana

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.