You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Newroz, Barış ve Öcalan’ın Metni

Newroz, Barış ve Öcalan’ın Metni

Administrator
Newroz, Barış ve Öcalan’ın Metni
2013 Newroz’u, neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye siyasal tarihinin en kritik dönemeçlerinden biri olarak anılmayı hakediyor. Hemen belirtilmeli ki, Türkiye'nin toplumsal tarihi, 1 Mayıs 1977 de dâhil, bu denli görkemli bir mitinge tanık olmamıştı. Onda Marx’ın, “kitlelerle kucaklaşan teorinin nasıl devasa bir maddi güç haline geldiğinin” şölensel yansımasını izledik adeta.

Devasa katılımı, coşkusu bir yana bu Newroz, 29 yıllık silahlı mücadeleyi sona erdirirken, gerçekte rejimin referansları karşısında bir teslimiyet değil, aksine onu da değişime zorlayan çok ciddi bir hamle oluşturmuştur. Bu noktada Kürt halkı dâhil onun rezervsiz dostu sosyalist ve demokratlarda da yansıyan kimi haklı kaygılara rağmen, ancak özgüvenle atılabilecek bir adım karşısında olduğumuz açık.

Gelinen noktada belirtilmeli ki barış, gerek fikriyat gerekse de pratik olarak kendi başına devrimci bir anlam taşımaktadır. Bu bağlamda Newroz’la atılan adım, Türkiye'deki rejimi, iç ve dış egemenlerin yeni ihtiyaçlarıyla sınırlı restorasyonlardan ayrımla, demokrasinin gereksinimleri yönünde değişime zorlayan bir hamle örneğidir. Bu yanıyla, Türkiye'nin, bizzat kurucu iradesiyle önü kesilmiş burjuva demokratik devriminin, 88 yıl sonra önünü açmak işlevinden yana önemli bir işlevi olabilir.

Bugüne Nasıl Gelindi?

Ancak bu süreci kendi anti-demokratik başkanlık projesinin çerezi yapmak isteyen ve artık devletleşmiş bir iradenin varlığının da, sürecin bir diğer belirleyeni olduğu unutulmamalı. Esasen böylesi heyecan verici bir noktaya aniden nasıl gelindiğini anımsamak, aynı zamanda sürecin nasıl risklerle de karşı karşıya olduğunu kavramak için zorunlu.

Unutulmamalı ki, bu günlere görülmemiş boyutlarda tutuklamalar ve operasyonlarla derinleşen bilek bükme iradesinin tıkanması sonrasında gelindi. Deyim uygunsa “Sri Lanka modeli” öykünmesiyle ulaşılabilecek her yerde yapılabilecek her şey yapıldı. Buna karşı PKK de başta Şemdinli’de hâkimiyet alanı kurma çabası dâhil gerilla savaşını 90’lı yıllardan beri görülmemiş bir şekilde yükseltti. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik kampanya ve açlık grevleri bu karşılıklı dize getirme çabasının adeta son raunduydu. Ortaya çıkan iki sonuçtan biri tarafların orta vadede yenişemeyeceğinin, ikincisi ise savaşın devamının çok daha büyük insan kayıplarıyla mümkün olduğu gerçeğiydi.

İşte tam bu noktada Hükümet, Suriye politikasının iflası ve oradaki Kürtlerin de iktidarlaşması yanında izlenen yol üzerinden 2014’teki başkanlık ve seçim amaçlarından kopma riskini görerek yön değiştirdi. Halen süregelen üsttenci, taviz vermez görüntüsüne rağmen havlu atan Hükümet oldu ve siyasi analistleri bile şaşırtacak bir dönüşümle doğrudan Öcalan’la müzakerelere başlandı. Bu süreçten demokrasiyi kurtararak çıkmak mümkün mü henüz belirsiz, ama barışı kurtarmanın mümkün olduğu bir eşiğe gelindiği söylenebilir ki; bu da, küçümsenmeyecek bir gelişme olarak karşılanmalı.

Kritik Mesaj

Bu Newroz’un en kritik yanı, yeni bir kurucu irade etkeni oluşturan rolüyle Öcalan’ın mesajıydı. Nitekim hem içerde hem dışarıda böylesi bir önemle dinlendi. Öcalan’ın sıklıkla vurguladığı sosyalist dünya görüşü açısından bakıldığında, söz konusu mesaj, klasik bir sol dilde alışılmadık bir dizi kavram ve vurgusuyla dikkat çekiciydi. Ve açık ki, yaslandığı büyük mücadele ve üstlendiği kritik sorumluluk nedeniyle de olabildiğince pozitif bir yorumu hak etmektedir.

Öncelikle belirtilmeli ki, söz konusu mesaj, aşağıdan umut ve ikna üretmek ekseninde toplum çoğunluğunun düşünsel kodlarıyla şekillenmişti ve böylesi bir ihtiyaç mevcut anti-demokratik toplumsal hegemonya ve önyargıları kırmak açısından zorunluydu.

“Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar” ekseninde tanımlanan “kapitalist moderniteye” karşı “demokratik modernitemizi inşa etme” çağrısı anlamlıydı. Bunun,“inkar eden, dışlayan modernist paradigma”ya karşı “tüm halkların ve kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması” şeklindeki açılımı, bu acılı topraklarda çok değerliydi. Ulus devlet eksenli, Marxist açıdan da haklı ama artık sorunlu olan pespektiften, haklar eksenli yeni bir Ortadoğu enternasyonalizmine daveti de öyle.

Sorunlu Alanlar

Bununla birlikte metin sorunlu alanları da içeriyor. Önceki tutanaklara da yansımış olan “millet” anlamlandırması bunlardan biri. Kapitalist modernleşmenin ürünü olan milliyetçilik, sınıfsal baskıyla şekillendiği bir yana, çok kimlikli Türkiye realitesinin inkârıyla demokratikleşmeyi de imkânsızlaştırmıştı. Bunun seçeneği olarak geleneksel/dini millet vurgusu ise, sınıf eksenli tahakkümü sürdürdüğü bir yana, Hıristiyan, Musevi ve Alevilerin ve devletin belirlediği eksende Müslüman olmayanların ötekileştirildiği bir ümmetçiliği besleyecektir. Dolayısıyla böylesi bir “millet”ten de, (modern öncesi tarihin gösterdiği gibi), halkların eşitliği ve özgürlüğü çıkmaz.

Bu açıdan “Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşam, kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” ifadesi (şu an iktidar olup toplumsal çoğunluğa sahip anlayışı, gerçek bir kardeşlik hukukuna ikna etme çabasının ürünü olsa da), gerçeklikle örtüşmez.

Kaldı ki Öcalan’a ait bir kavramsallaştırma olan “demokratik modernite”nin, özgürlükçü bir laikliği ve kimliklerin eşit haklılığını içeren bir demokrasiyi anlattığı açıktır, ki bunun referansı geçmişimizin egemenlik kavramlarında bulunamaz.

Diğer yandan bu tarihsel önemdeki metin, Alevileri özel isim olarak anmamakla sorunludur. Alevilik, bu memlekette Kürtlük gibi, tüm asimilasyon ve baskılara rağmen hala toplumsal varlığını sürdürebilen iki mağduriyetten biri olarak demokratik modernitenin iki temel eşiğinden biridir. Öcalan’ın bu önemi atlaması, çözüm uğruna AKP’nin dini hassasiyetini kaşımamak gibi anlaşılır bir kaygıyla şekillense de, demokrasi vizyonunu ve mağdurlar arası duygudaşlığı yaralayıcı bir işlev görmüş, dahası Alevi kimliğini Kürt kimliğinin karşısında mevzilendirmek isteyenlere de koz olmuştur.

Metnin (Selahattin Demirtaş’ın, metni yorumladığı konuşmalarda belirttiği gibi), “tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini, (…Wink kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dışlanan herkesi Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya” çağırırken Alevileri de içerdiği açık. [B]Ancak Alevilerin resmi ideoloji ve yasalarda görülmez kılındığı bu tarihsel coğrafyada Kürt önderinden beklenen, Alevileri özellikle telaffuz etmek, hem onlara dostluk elini birinci elden uzatmak hem de mevcut yeni-Osmanlıcı siyaset geleneğini bu düzlemde de demokratikleşmeye zorlamak olmalıydı.[/B]

Erdoğan Aydın

Kaynak: alevizyon
Posting Freak
Newroz, Barış ve Öcalan’ın Metni
AKP nin ve BDP nin birlik ve beraberliğinin bayramı oldu. İki grubunda ortak amacı Türkiye Cumhuriyetini yıkmak hedef 2023 ve başkanlık sistemi ile eyaletlere bölmek. Bu ne AKP nin nede BDP nin isteği, bu ABD ve İsrail in isteği adım adım işliyor.

Allah , bu gafillere fırsat vermesin. Mustafa Kemal ATATÜRK ün kurduğu Cumhuriyet sonsuza kadar yaşasın.
[COLOR="Green"][SIZE="5"]
Atatürk dediler adıma benim
İkrarımı verdim Ali’dir Pirim
Mürşidim Zöhre Ana posta vekilim
Latince yazısını dilden dökerim

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Askerimi düzdüm Yunan’a karşı
Üseyin kafası mızrakta başı
Deniz kenarında Mehdi duacı

BİLDİREN ; PİR ZÖHRE ANA
[/COLOR]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.