![[Resim: cp139562_7013639352.jpg]](http://haberler.alevionline.com/haberresim/cp139562_7013639352.jpg)
'Hakan Şükür Alevi Futbolcuları Takımdan Attırdı'Akşam gazetesi yazarı Oray Eğin, şok bir iddiada bulundu. Eğin, şimdi kızılan Hakan Şükür'ün zamanında Alevi futbolcuların Galatasaray'da yükselişini engellediğini; buna da Alevi başkan Adnan Polat dahil kimsenin itiraz etmediğini öne sürdü. Oray Eğin'in gündeme bomba gibi düşecek köşe yazısını aktarıyoruz:
Galatasaray camiası ayaklandı. Hakan Şükür'ün kutlu doğum haftasıyla ilgili görüşleri kulübün geleceğinden endişe duyanları harekete geçirdi. Bir süredir, Fethullah Gülen'in Galatasaray üzerindeki etkisi tartışılıyordu zaten, şimdi işin ciddiyetle incelenmesi gereken bir noktaya vardığı da anlaşıldı. "Kutlu doğum" açıklamasına itiraz edenlerin temelde insanların inanışlarına karışmak gibi bir niyeti olduğunu iddia etmek zor, ancak insanların inancı başkalarının üzerinde baskı unsuru olarak kullanılıyorsa burada tartışılması gereken çok ciddi bir mesele var. Zaten kıyamet de bundan kopuyor.
"Herkesin dini inancı" diye söze girip "Hıristiyan futbolcu da ıstavroz çıkarıyor"la devam eden romantik açıklamaları bir köşeye bırakın. Kimi kandırıyorsunuz?
Hakan Şükür'ün dini inancı Galatasaray'a geldiğinden beri sadece kendini kapsayan bir durum olmadı ki. Aksine, o bunu başkaları üzerinde etki alanı oluşturmak için kullandı. Zamanında kendisi gibi düşünmeyen, kendi şemsiyesi altına girmeyen futbolculara örgütlediği diğer oyuncularla beraber pas atmadığı, performanslarının düşmesine, takımda yer bulamamalarına sebep olduğunu unuttuk mu?
Aslında Hakan Şükür'den dolayı mağdur olan futbolcuları en iyi Adnan Polat bilir. Zamanında, Galatasaray'da yöneticilik yaptığında takımın altyapısını Alevi kökenli çocuklara da açmıştı Polat. Bu oyuncular başarılar göstermiş, yükselecekti, belki de bugün takımın vazgeçilmezlerinden olacaktı.
İddialara, Galatasaray camiasında söylenenlere göre bu çocukların önünü kesen kişi de Hakan Şükür'dü. Hatta ve hatta Adnan Polat'ın geçmişte Hakan Şükür'le çatışmasının altında da bu yattığı söylenir. Hakan Şükür'ün zorunlu Torino seyahatinin mimarı Polat'tı ve onu bir an önce takımdan uzaklaştırmak istiyordu. O dönemin gazetelerinde defalarca bunun tarikatçı yapılanmanın önüne geçmek için olduğu konuşuldu.
Ama devir de değişti...
Aslında Alevi kökeninden Adnan Polat'ın hâlâ bu tarikatçı yapılanmaya karşı olması beklenir, ama paranın dini imanı yok lafı tam da bu noktada devreye giriyor.
Unutmamak gerekir ki Adnan Polat - pek çoğu da estetikten yoksun - inşaatlarıyla ünlü bir işadamı. Belediyelerle iş yapıyor. Mesela Yusuf Namoğlu döneminde Beşiktaş Belediyesi'yle ortak birbirinden çirkin portakal renkli binalar kondurmuştu ilçeye.
Polat İnşaat hâlâ sektörün önde gelen firmalarından biri, günümüzde de belediyelerin yapılanmasına bakmak önemli. Hele hele Galatasaray'ın başına gelmesi plananan Abdullah Avcı'nın Belediye takımında antrenörlük yaptığı bilgisi eklenince manzara daha da netleşiyor.
Gelsin ihaleler, inşaatlar...
Galatasaray'ın geçmişten gelen Batılı geleneği ve kültürüne bağlı olmasını savunan üyeleri ise tam da Kutlu Doğum Haftası'nda Adnan Polat'ın birtakım adım atmalarını isteyecekler. Onlara kötü bir haberim var: Bir süre daha tartışılır bu konular, pek de tartışılacak yayın organı kalmadı da, sonra da unutulur.
Başkan Adnan Polat ise hiçbir şey yapmayacak. Yapamaz ki, eli kolu bağlı. Ticari ilişkileri, para alışverişi yüzünden yazılı olmayan bir kontrat imzaları ve kendisini teslim etti. Belki de geçmişte tek kişilik kahramanlık çabalarının hiçbir işe yaramadığını görüp vazgeçmiştir...
Ben yine de Adnan Polat'ı anlıyorum.
Onu anlıyorum da... Asıl yönetimdeki Beyaz Türkler'i anlamıyorum. Onların bu konudaki sessizliği, Polat'a karşı çıkmayışları Türk burjuvazisinin alışılagelmiş korkaklığının tescili değil mi?
Askerler eve dönünce
Kimberly Peirce o çok sert filmi "Boys Don't Cry"dan beri sesi soluğu çıkmayan bir yönetmen. Ta ki geçen ay vizyona giren "Stop-Loss"a kadar. Film MTV yapımı ama montaj tekniği dışında bu filmi gençlerin atıştırmalık eğlence yapımlarından biri olarak görmek son derece hatalı. Aksine, Peirce kendi kardeşinden de yola çıkarak Irak'ta savaşıp vatanlarına geri dönen askerlerin ruh halini tıpkı "Boys Don't Cry"daki şiddetli diliyle anlatmış.
Ryan Philippe, kontratı bittiği halde yeniden askere çağrılan yani "stop-loss" olan bir asker rolünde devleşiyor. Ama filmin asıl büyüsü yönetmenin ustalığında. Irak Savaşı'nın gündelik hayata askerlerin gözünden yansımaları hakkında yapılmış en net film. Hiçbiri geri dönüşe adapte olamayan bu askerler çözümü yine orduda buluyor.
Amerikan toplumunda savaşa karşı sesler giderek yükseliyor. MTV gibi popüler bir gençlik kanalının bu işe bulaşması tepkilerin marjinal olmadığının da göstergesi. Çok ama çok kuvvetli bir film...
Çok alakasız belki ama, bu filmin de Teksas'ta geçmesinden dolayı Peirce'in bir önceki filminin tema şarkısı "The Bluest Eyes in Texas" kulağımda çaldı durdu iki saat boyunca.
Oray Eğin / Akşam