You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....

Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....

Administrator
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
sevgili canlar sizinle malatyada okurken bir anımı paylaşmak istedim...

üniversitede okurken malatyalı bir esnafla çok iyi bir diyalog yakalamıştım..esnaf sunniydi..ve bazen aramızda konuşurduk.bana herzaman saygı duyardı..konu bir gün katliamlardan açılmıştı..bizde kendi aramızda sivas katliamını ve diğer katliamları konuşuyorduk..
bir ara başka bir arkadaşı geldi ve yavuz sultan selimin evliya olduğundan falan bahsetti..bende dayanamayıp dedim ki:
hiç evliya 500.000 insanı kendisi gibi düşünmüyor diye öldürür mü..
adam birden buz kesildi. herhalde böyle bir cevabı beklemiyordu..

neyse biz yine konuşmaya devam ettik. ben dedim ki " siz yatın kalkın Hacı Bektaş-ı Veli'ye dua edin."
arkadaşım sordu neden ki?
bende dedim ki ,"]eğer o bize incinsen de incitme demese de sana bir vurana sen 2 defa vur deseydi biz sizin soyunuzu kurutmuştuk .Big GrinBig Grin

adam bir durdu ve düşündü.. vallaha haklısın...(gülerek):o
"ilmin sözü Ali'dir..."



Zöhre Ana...
Posting Freak
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
Çok haklısın abicim helal olsun valla çok güzel söylemissinSmile
Benden evvel ben oldum
Beni bende ben buldum
Sahralara indim durdum
Bana Ali dediler

Merdan idim dirildim
Her bedene verildim
Kırk Kapı dört makamda
Öldüm öldüm dirildim.

Mürşit Zöhre Ana..
Posting Freak
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
alirengi yazdı:sevgili canlar sizinle malatyada okurken bir anımı paylaşmak istedim...

üniversitede okurken malatyalı bir esnafla çok iyi bir diyalog yakalamıştım..esnaf sunniydi..ve bazen aramızda konuşurduk.bana herzaman saygı duyardı..konu bir gün katliamlardan açılmıştı..bizde kendi aramızda sivas katliamını ve diğer katliamları konuşuyorduk..
bir ara başka bir arkadaşı geldi ve yavuz sultan selimin evliya olduğundan falan bahsetti..bende dayanamayıp dedim ki:
hiç evliya 500.000 insanı kendisi gibi düşünmüyor diye öldürür mü..
adam birden buz kesildi. herhalde böyle bir cevabı beklemiyordu..

neyse biz yine konuşmaya devam ettik. ben dedim ki " siz yatın kalkın Hacı Bektaş-ı Veli'ye dua edin."
arkadaşım sordu neden ki?
bende dedim ki ,"]eğer o bize incinsen de incitme demese de sana bir vurana sen 2 defa vur deseydi biz sizin soyunuzu kurutmuştuk .Big GrinBig Grin

adam bir durdu ve düşündü.. vallaha haklısın...(gülerek):o

Harikasın Asi Dersimli Big Grin
Süper bir cevap olmuş..:ok:
Administrator
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
alirengi yazdı:sevgili canlar sizinle malatyada okurken bir anımı paylaşmak istedim...

üniversitede okurken malatyalı bir esnafla çok iyi bir diyalog yakalamıştım..esnaf sunniydi..ve bazen aramızda konuşurduk.bana herzaman saygı duyardı..konu bir gün katliamlardan açılmıştı..bizde kendi aramızda sivas katliamını ve diğer katliamları konuşuyorduk..
bir ara başka bir arkadaşı geldi ve yavuz sultan selimin evliya olduğundan falan bahsetti..bende dayanamayıp dedim ki:
hiç evliya 500.000 insanı kendisi gibi düşünmüyor diye öldürür mü..
adam birden buz kesildi. herhalde böyle bir cevabı beklemiyordu..

neyse biz yine konuşmaya devam ettik. ben dedim ki " siz yatın kalkın Hacı Bektaş-ı Veli'ye dua edin."
arkadaşım sordu neden ki?
bende dedim ki ,"]eğer o bize incinsen de incitme demese de sana bir vurana sen 2 defa vur deseydi biz sizin soyunuzu kurutmuştuk .Big GrinBig Grin

adam bir durdu ve düşündü.. vallaha haklısın...(gülerek):o

Yüreğine sağlık Yerinde cevap.

Ankarada saman Pazarını bilirsiniz Orada toptancılar var bir takım ihtiyac gidermek ve oradaki Mubarekleri ziyaret etmek iiçin gitmiştim. Bir Dükkanın kapısında kulak misafiri oldum. Ramazan Ayıydı Bir Genci Kara sakallılar aralarına Almış niye oruç Tutmuyorsun diye Sıkıştırıyorlar Sonrada Sivas'lı alevi olduğunu öğrendiğim Genç Orada çalışıyormuş 17 yaşlarında pırıl pırıl bir genç. belki gazetelerde Okumuşsunuzdur Birisini ramazanda Sigara içiyor diye dövmüşlerdi orası.

Ben içeriye Girdim ben aleviyim oruç Tutmuyorum. Hiçte Tutmadım dedim. Sizler Niye her dediğini yaptığınızı söyleyenler Hz. Peygamberim yapmadığını yapıyorsunuz Diye Sordum hepsi birden Afalladı. Okumadınız mı tarihi dedim Hz. peygamber kaç gün tuttu bu orucu diye siz ondan daha mı iyi biliyorsunuz dedim. Sonradan Sizler kimsinizde Bu insanı yargılıyor ve zorluyorsunuz dedim Bizler İmam Üseyin İçin yası matem tutarız niye sizler yapmıyorsunuz sizler yapmıyorsunuz diye bizler sizi sıkıştırıyormuyuz dedim. Hepsi Dondu kaldı Öyle cevap bile veremediler.

O gence Bunların arasında durma Bunlardan gelecek üç beş kuruşu Allah'tan Ali Şah'tan Dile sana veriri dedim. Ayrıldım O genç haklısın Abi dedi.
Senior Member
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
alirengi yazdı:sevgili canlar sizinle malatyada okurken bir anımı paylaşmak istedim...

üniversitede okurken malatyalı bir esnafla çok iyi bir diyalog yakalamıştım..esnaf sunniydi..ve bazen aramızda konuşurduk.bana herzaman saygı duyardı..konu bir gün katliamlardan açılmıştı..bizde kendi aramızda sivas katliamını ve diğer katliamları konuşuyorduk..
bir ara başka bir arkadaşı geldi ve yavuz sultan selimin evliya olduğundan falan bahsetti..bende dayanamayıp dedim ki:
hiç evliya 500.000 insanı kendisi gibi düşünmüyor diye öldürür mü..
adam birden buz kesildi. herhalde böyle bir cevabı beklemiyordu..

neyse biz yine konuşmaya devam ettik. ben dedim ki " siz yatın kalkın Hacı Bektaş-ı Veli'ye dua edin."
arkadaşım sordu neden ki?
bende dedim ki ,"]eğer o bize incinsen de incitme demese de sana bir vurana sen 2 defa vur deseydi biz sizin soyunuzu kurutmuştuk .Big GrinBig Grin

adam bir durdu ve düşündü.. vallaha haklısın...(gülerek):o



emeğine sağlık can...gerçekten çok güzel bir cevap olmuş...Big Grin
Member
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
Yüzyıllardır bir sır olarak tutulan Alevi-Bektaşi ayinleri artık dünyaya açılmış bulunuyor. Bu konuda, “Ser veririm sır vermem”, anlayışı da görevini tamamlamıştır. Hani canlarımızın Yüreğinde Hakk, Muhammed, Ali aşkı, Hasan Hüseyin aşkı, Hünkar Hacı Bektaş Veli aşkı olmasaydı belki bu anlayışın da hiçbir değeri kalmayacaktı. Zakirler bu aşkı sazıyla sesiyle, büyük Bektaşi ozanımız Yunus Emre’nin ağzından şöyle dile getirmiştir:

Ben bu yolu bilmez idim


Aşk oduna düştü gider.


Aşk elinden dertli yürek


Kaynayuban taştı gider.


…………


Yunus okur diller ile


Kumrular bülbüller ile


Hakk’ı seven kullar ile


Ol Cennet’e düştü gider.


Cemlere konuk ettiğimiz canların edindikleri izlenimlere göre, Deliorman ve Dobruca’da Alevilik, yüzyılların ötesinden gelen ibadet kuralları ve gülbanklarıyla ayrıntılı olarak muhafaza edilmiş ve hiç değişmemiştir. Başka bir Alevilik, başka bir Alevi erkanı görmediğimiz için, şimdiye dek böyle bir düşüncede bulunmamıştık. Sadece bazı yaşlılar Bektaşiliğin su katılmamışının, burada bizim yörelerde bulunduğu yargısına vardıkları zaman, onlara önem vermiyorduk. “Sivrisinek de kendini kırk okka tartıyormuş.” atasözüyle onlara karşılık veriyorduk. Meğer artık aramızda olmayan bu dedelerimizin bir parça hakkı varmış.


Yörelerimizde Aleviliğin ayakta kalabilmesi konusunu nispeten ayrıntılı bir biçimde şöyle değerlendirebiliriz:

Milat’tan sonra yaklaşık olarak dördüncü yüzyıldan on birinci-on ikinci yüzyıllara kadar Karadeniz’in kuzeybatısından Balkanlara akın eden Türk soy ve boylarından Bulgarlar ve Gagavuzlardan gayrı, Hıristiyanlığı kabul eden olmadı. Bulgar tarihçilerine göre Bulgarlar Hıristiyanlığı Şumnu civarında Pliska, payitaht olduğu 850-865 yılları arasında kabul etmiştir. Ancak Ortodoks Hıristiyanlık orada tutunamadığı için Boris, payitahtı yine Şumnu civarındaki bulunan Preslav’a taşıma mecburiyetinde kalmıştır. Daha sonraları Bulgar devletinin payitahtı batıya -Tırnovo’ya- kayarak Islavların çoğunluk olduğu yerlerde tutunmuştur. Tuna’dan Karadeniz’e kadar olan bu bölgede oturan Türk soy ve boyları Şaman olarak kalmıştır.

Türk ansiklopedilerinde ve birçok verilerde yazdığına göre 1260-1280 yılları arasında (Değişik tarihlerde değişik yazdığı için ben de bir yirmi yıl varsayım veriyorum.) Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin müritlerinden, Sarı Saltık başta olmakla, on beş kişi Anadolu’dan bir kayığa binerek Tuna ağzına (deltasına) geldiler. Oradan Balkanlara yayılarak Hacı Bektaş Veli’nin görüşlerini dile getirdiler. Bazı bilim adamları bu olayın sadece bir söylence olduğunu öne sürmektedirler. Ancak bizim Alevi canlarımız bunu bir gerçek olarak algılamıştır. O dönemde Aleviliğin ne biçim bir görüş veya tarikat olduğunu bilen yok. Belli başlı bir belge de yok. Yaşlıların anlattığına göre, daha sonraları Bektaşi müritler mürşitler gelmiş, Aleviliği düzene koymuşlar. Şimdi hala söylene gelen gülbankları, nefesleri getirmişler. Ne var ki, Deliorman ve Dobruca Alevilerine getirilen yeni düzenin hangi döneme ait olduğu bilinmiyor.


On dördüncü yüzyılın sonralarına doğru tamamıyla Osmanlı egemenliğine giren bu yörelerde bir iskan politikası uygulanıyor. Bunun sonucunda Sünnilerin sayısı çoğalıyor, kafaları Alevilere karşı hurafelerle dolu bu kişiler tarafından baskılar da gecikmiyor. O yıllarda tekkelerin etrafındaki köyler sırf Alevi olduğu hâlde şimdi onların sayısı parmakla sayılacak bir duruma gelmiştir. Öyle bir Sünni köyünden bir dostum bana şunları anlattı: “Dedeme kadar tüm sülalemiz Alevi imiş. Sünni komşularımız dedeme sık sık Cuma’ya gitmediğini hatırlatıyormuş. Eninde sonunda dedem buna dayanamayarak Cuma’ya gitmeye başlamış ve Aleviliği orada bırakmış. Ama er geç biz Alevilerle akraba olduk.”


Yöre Bektaşilerinin anlattığı bir hikâye var. Gün gelmiş bizim yöre tekkelerine bir takım babalar gönderilmiş. Bu babalar tekkelere yerleşerek yakın köylerde oturan Bektaşileri bir başka tarikata çevirmeye başlamışlar. İlk bakışta bu eylem Bektaşilerin ibadet gecelerini (Cuma ve Çarşamba) Pazartesi gecesine geçirmekten ibaretmiş. (Cuma gecesine dokunulmadan). Bundan dolayı da bu tarikatı kabul edenlere Pazarteli demişler. Yanlış olarak Babai sözü de kullanılır. Ancak sadece ibadet gecesini değiştirmekle kalmamış, gülbanklarını ve bazı görüşlerini de değiştirmişler. (Zamanı gelince ayrıntılı olarak Pazartelilerden de bahsederiz.) Bazı köylerin tümü, bazı köylerin yarısı o zaman Pazarteli olmuş. Pazartelilerle Çarşambalılar (Bektaşi) arasında kız alıp verme kesilmiş. İki Alevi toplumu meydana gelmiş. Bu hikâyenin hangi döneme ait olduğunu aradık araştırdık. Anlaşıldı ki, II. Mahmut, 1826 yılında tahta oturduğu zaman Yeniçeri Ocağı’nı kapatmış, Bektaşi tekkelerini yıktırmış. Bazı tarihlere göre sadece yeni tekkeleri yıktırarak, eskilere Nakşi babalar göndermiş. Deliorman’ın Adaköy civarında bulunan Hüseyin Baba tekkesinin tüm varlıklarının Mazhar Paşa adında bir zata satılması o yıllara rastlar.


Çarşambalı ve Pazarteli olmak üzere bu iki Alevi toplumu 1826 yılından sonra, olmuş bitmiş karşısında kendi yollarına sadık kalmış. Pazarteliler de Çarşambalılardan farklı olan ayinlerine ve gülbanklarına sadık kalmışlar. Günümüze dek yöremizde Aleviliğin ayakta kalması konusunda birbirinden pek az fark bulunan iki toplumu da takdir etmek gerekir.


Bektaşi Cemleri, ibadetleri, gülbankları 1826 yılında değiştirilememiş ve günümüze kadar öylece kalmıştır. Elden ele söylenirken bazı sözler yanlış olarak devralınmış. Çerağ uyarılırken okunan gülbankta şöyle bir cümle vardır: “Haşre dek yansın yakılsın.” Ancak bizim canlarımız bunu “Aşrıda yansın yakılsın…” der. Çerağcılardan birine, “Bu söz ne anlama geliyor.” diye sordum. “Çünkü çerağ sadece bizim köyde değil, aşrı köyde, başka köylerde de yansın yakılsın.” diye yanıt verdi bana. Bunun doğru olmadığını anlatmaya çalıştım, doğrusunu söylemek istedim: “Asla, bu dua Allah’tan inmiştir, onu değiştirip de vebâli üstüme alamam.” dedi.


Bulgaristan’da ateizmin moda olduğu totaliter yıllarda bir evde yapılan bir Cem sırasında Alevilik konusunda bir çelişki meydana gelir. Sıradan bir talip olan Hasan Tenekeci, küplere binerek, “Ne bekliyorsunuz bu çerağdan?” diye haykırır ve çerağı devirir. Devirmesiyle üstündeki mum parçası da düşer ve söner. Zoraki çerağ dinlendirilmesi (söndürülmesi) günah, hatta inananlara göre gayet tehlikeli olduğu için, taliplerin korkudan adeta dili tutulur. Mumcu çerağı tekrar uyarır ve muhabbet devam eder. Aradan yıllar geçer. Olay unutulmuş gibi görünür, ama hiç de öyle değilmiş meğer. Hasan Tenekeci’nin mensup olduğu Cemin babası Allah’ın rahmetine kavuştuğu zaman yeni baba gerekir. Heveslisi bulunmaz. İki yıl babasız kaldıktan sonra talipler Hasan Tenekeci’ye dayanır. Onun baba postuna oturmasını isterler. Hasan hemen de razı gelir. Razı gelir ama, diğer babalardan selam varır. “Hasan’dan baba olmaz.” derler. Hasan günahkardır. Bu uyarılara rağmen, Hasan baba postuna oturur. İlk zamanlarda her şey normalinde görünür, ancak kısa bir sürede Hasan kanser olur ve ölür. İnanan canlar bu olayı nasıl algıladı, yorumuna gerek yok.


Yörelerimizde Aleviliğin yüzyıllarca ayakta kalmasını sağlayan en önemli etken, Alevi canların bu yola candan yürekten inanmasıdır. Baba postuna oturtulacak olan kişi, geçmişinden vicdan azabı çekmemeli. Her baba postunu Hazreti Ali postu olarak kabul etmeli. Yaz günleri kırsal kesimde çarşamba cuma geceleri tek bir talip Ceme gelmese, baba çerağı kendi eliyle uyarmakla, akşam ibadet gülbankını okumakla görevlidir. Çerağa saygı, babaya saygı, büyüklere saygı insanlarımızı eğitiyor.

Anahtar Kelimeler: Deliorman bölgesi, Alevilik, Bektaşilik
Posting Freak
Hacı Bektaş-i Veli Olmasaydı....
Hiç duydunuz mu Alevilerin katliam yaptıklarını,birilerini sırf kendi gibi düşünmediği için öldürdüklerini,insanların inançlarına karıştıklarını,astığım astık,kestiğim kestik davrandıklarını.

Nedenini açıklarmısınız?
Kelimelerim sistem hatasından yanlış yerden ayrılıyor...

“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı itiyat haline getirmiş milletler, evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”
[Resim: imza3cp.gif]


Özü bitmiş, gümanı pak olmamış,şeytana tapmış, nefsi çıkarı için arayıpta birşey bulamamış, kuyruk acısı varsa,Derviş Muhammed'in de dediği gibi" bir kılını çektiyse" Zöhre Ana, onu değerlendirmek ister aklısüre.Ehlibeyt'in meyvası bitmez, dalı budağı kurumaz,sen ne kadar kezzap dökersen dök, O'nun Zemzem çeşmesi ALİ'dir

Derviş'in HAK kelamını can kulağıyla dinliyebliyorsan yeter,firdevs bağından bir gül alabiliyor musun,O'nun ibadetine,saldığı yola,yaşatmak istediği güzelliğe canı gönülden yürüyebiliyorsan en büyük mutluluk budur.
(Pir Zöhre Ana)

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.