Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Köşeli Yazılar...
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Kimdi o ABD’ye ’rest’ çeken?..

[Resim: 9.jpg]

HABERLER şöyleydi:

"Başbakan, ABD’ye rest çekti..."

Oooooo...

Çeker çeker.

Medyaya dağıtılan "Ulusa Sesleniş" metninde rest olarak "İşimiz bitince çıkarız" diyordu Başbakan. ABD "çıkın" deyince acele yeni kayıt yapıldı ve Başbakan bu sefer "İşimiz bitti" dedi.

Herhalde izlediniz.

Nasıl buldunuz "rest"i?..

Ve uzmanlar "işimizin haftalar-aylar sonra biteceğini" hesaplarken, Kuzey Irak’tan çekilme kararı geldi, dün çekildik.

*

Kuzey Irak’a girerken Washington’a kadar gidip kimden izin alındıysa, çıkma işi de oradan sorulur.

Niçin?

Çünkü; büyük devlet olmak için; büyük ordu, büyük nüfus, büyük toprak, büyük millet olmak yetmiyor.

Büyük devlet adamları lazım.

Donanımlı, bilgili...

Kendinden emin...

Ve güven veren...

Bakın; İngiltere tacının adaylarından Prens Harry’nin Afganistan’da savaştığı ortaya çıktı.

Kraliçe göndermiş.

Büyük devlet işte böyle olunur.

İngiltere’de eğer meydanlara doluşmuş insanlar bir ağızdan "Bilal askere, Bilal askere..." diye bağırsalardı, İngiltere elbette büyük devlet olamazdı.

Koyun bunun üzerine; Başbakan olmak için kendi parlamentosundan önce Washington’a koşmaları... "Stratejik ortağız" teslimiyetini... "Bu adamı delikten süpüreceğinize kullanın" ödünlerini...

*

ABD "çıkın" dedi, çıktık.

Hepimiz biliyoruz ki, ABD ne derse o...

Hepimiz biliyoruz ki, ABD’nin istemi dışında karşıya top mermisi bile atılamazken, bu arkadaşlar ABD’nin istemi dışında asla ve asla hareket edemez.

"Rest"miş...

Milleti aptal yerine koymanın lüzumu yok...

Bekir Coşkun / Hürriyet
ülkemizde böyle basiretsiz, teslimiyetçi, menfaatçı yöneticiler oldktan sonra daha bize çoooooook derler şunu yap bunu yap diye..özelleştirdiğin şirketlere gizli ortak olursan sana ne derlerse onu yaparsın tabiii..

Ey ATAM nerdesin...seni tüm ülke dört gözle bekliyor.. mekanın cennet olsun... senin gibi biri 1000 yılda bir geliyor..
Helal olsun Bekir Coşkun'a bee Smile vallahi billahi helal olsun.....
[Resim: 9.jpg]

Fazla kimsemiz yok...


SON olaylar-tartışmalar bize bir şey öğretti:

Fazla kimsemiz yok.

Laik Cumhuriyet’i savunmak, ona sahip çıkmak, onu beklemek hiç kimseye bırakılamaz.

Onun tek sahibi var:

Siz...

Çağdaş kadınlar...

Aydınlık yüzlü babalar...

Yetişkinler...

Gençler...

Aklı ve yüreği olan cumhuriyet çocuklarıdır Cumhuriyet’in gerçek bekçileri.

O gözleri buğulu buğulu, boynundaki damarlar patlarcasına bağıran ve çocukları-torunları için "aydınlık Türkiye"yi isteyen adamdır bizim paşamız...

Her sabah ağzında son lokması ile merdivenlerden koşarak işine giden ve o gün geldiğinde meydanda başına "Atatürk kadınıyım" bandını takan melek yüzlüdür; devrimlerimizin bekçisi...

*

Fazla kimsemiz yok...

Görüyorsunuz; bizim sadece ve sadece "çağdaşlık" gibi masum bir ısrarımız var. Çok can vererek, çok yanarak, çok ağlayarak koyulduğumuz uygarlık yolundan dönmek istemiyoruz.

Bunun için; demokrasi, laiklik, bağımsızlık gibi yüce kavramları içinde barındıran "cumhuriyetimize" sarılıyoruz.

O bizim kara sevdamızdır.

Bu kadar...

Ama sorun çıktı...

Atatürk cumhuriyetini yıkıp yerine dinci rejim kurmak isteyenler dört bir yanı sardılar.

Tepeden tırnağa ele geçirdiler Türkiye’yi.

*

İşte bu noktada kendimizden başka kimseye güvenemeyeceğimizi öğrendik, canımız sıkıla sıkıla, içimiz yana yana.

Olsun...

Zaten demokrasi sivillerin işi değil midir?

Eğer cumhuriyet sevdaysa, sevda yüreğe düşer, devredilemez.

O kadın, o erkek, o genç, babasının omzunda minik bayrağını sallayan o çocuktur cumhuriyeti savunacak olan.

Görüyorsunuz:

Fazla kimsemiz yok...

Bekir Coşkun
[Resim: 4.jpg]

Ri’zico!


"STAJYER."

"Kariyeri yok."

"Acemi."

"Analizleri zayıf."

"Taktik bilmiyor."

"O sadece şehir efsanesi..."

"Tereddüt kalmadı; Fenerbahçe’yi taşıyamadığı konusunda tam bir mutabakat var. Bırakın usta hoca olmayı, spor akademisini yeni bitirmiş genç bir antrenör bile önlem almayı bilir. Zico bunları düşünemiyor. Başarısız. Bu gidiş, gidişlerin en kötüsü... Bırakın helva yapmayı, daha ocağı yakmayı bile bilmiyor!"

"Yeteneksiz."

"Yaratıcı değil."

"Kapasitesi bu kadar..."

"1948’den beri içindeyim, bu kadar kötü Fenerbahçe görmedim!"

"Aktör gibi rol yapıyor."

"Aziz Yıldırım’ı bitirecek."

"Emeğe, taraftara yazık..."

"Kumaş ne kadar kaliteli olursa olsun, neticede değeri, terzinin marifeti kadardır... Zico’nun diktiği elbise, Fenerbahçe’ye dar geliyor."

*

"Sevilla’yı elesin... Bikini giyerim!"

*

Türk basınından satırlar bunlar.

"Acemi" dedikleri adamı, anası "orta saha"da doğurmuş; dünya "Beyaz Pele", Japonlar "futbol tanrısı" diyor.

*

Ahmet Çakar, o bikiniyi giyer mi giymez mi bilmem ama, aramızda ’’g-string’’ giymesi gereken çok otorite var.



NOT:

İç tehdit sıralaması artık şöyle...

Birinci, CHP.

İkinci, MHP.

Üçüncü, PKK.

İlk ikisinin devlete verdiği zarar, öbüründen daha fazlaymış çünkü!

*

Din bezirgánlarının cirit attığı, "zafer"leri stadyumlarda arayan, şakulü kaymış ülkenin, son ruh halidir bu...

Hiç olmazsa, 24 saat ağzımızın tadını bozmayalım. Yarın yazarız.

Yılmaz Özdil
Şikáyetçiyiz...
[Resim: 9.jpg]

GERÇEKTEN de yüzde 47 oy almış ve iktidarda olan bir siyasi parti hakkında yargı işlem yapamaz mı?

Pekiiii...


Parti küçük olsa ve iktidar olmasa?..

O zaman yargı soruşturma yapabilir, kapatma davası açabilir, hesap sorabilir.

Öyle mi?..

(.....)

Bunu sirk cambazına sorsanız size yanıt verebilir.

Çünkü o dahi anlamıştır ve biraz olsun demokrasinin öbür adının hukuk olduğunu bilir.

Ama ne yapacaksınız, iki gündür bizler kimi Türk aydınlarının, hukukçularının televizyonlara çıkıp "Yüzde 47 oy almış ve iktidardaki bir partiye bunun yapılması demokrasi ayıbıdır" demelerini izliyoruz.

(.....)

Bu durumda; zenginlerin yoksullardan daha çok suç işleme hakları mı vardır?..

Ya da yargı; gücü olmayanların yakasına yapışır da, gücü olanlara dokunamaz mı?..

Böyle midir demokrasi?..

Böyle midir hukuk?..

*

Hakkında bu kadar ciddi iddialar olan, cumhuriyet rejimini yıkma girişimleri ile suçlanan... Laiklikle dinin bir arada olamayacağını ve laikliğin içini değiştireceğini ilan eden... Toplumun yaşam biçimini için için değiştiren, çağdaş Türkiye’yi Çankaya’dan sokağa kadar, türbana-tesettüre saran...

Ve sonunda toplumu korkuya salıp da milyonlarca insanı sokağa döken bir "suç duyurusu" karşısında seyirci mi kalmalıydı yargı?..

O zaman üst kattakiler gürültü yaptığında dilekçe ile koştuğumuz savcı, cumhuriyet rejiminin tepesine çıkmış tepinenleri ve şikáyetçi çığlıkları duymazlıktan gelecekti...

Öyle mi?..

*

[/BNe hukuk olmadan demokrasi olabilir, ne demokrasisiz hukuk...

[B]Yargıtay Başsavcısı;
bütün Batı ülkelerinde olduğu gibi, yasaların verdiği "laik cumhuriyeti koruma ve hesap sorma görevi" ile hesap soruyor.

Ki o yasalar demokrasimizin ürünüdür.

Elbette durup dururken değil...

Şikáyetimiz vardı...

Şikáyetçiyiz...

Bekir Coşkun
Oy mu büyük hukuk mu?
[Resim: 47.jpg]

GÜNDEM yoğun. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı dava, haklı olarak herkesi meşgul ediyor.

Biz "yargıya intikal etmiş bir konuda görüş beyan etmenin" karşısında olduğumuz için bu dava konusunda da "içeriğe" ilişkin bir şey yazmayacağız.


Bize düşen, yargının vereceği kararı beklemektir.

Konu yargının elinde ama her şey orada değil. Örneğin, başta Başbakan olmak üzere -bir ölçüde TBMM Başkanı dahil- AKP’liler, dava açan Başsavcı’yasöylenmedik laf bırakmadılar. Yargıyı düpedüz baskı altına aldılar. İfade ettikleri ortak gerekçe, "Biz yüzde 46.7 oy aldık. Milli irade bizi iktidar yaptı. Bize karşı dava açmak, milli iradeye karşı dava açmaktır" cümlesiyle özetlenebilir.

Bu, "seçimi kazanan parti, aklına gelen her şeyi yapabilir" demektir. Böyle bir anlayış "hukuk" nedir bilmeyen, "hukukun üstünlüğü" kavramını duymayan bir kafada olabilir.

Hani AKP, "yasalar önünde herkesin eşit olduğunu" savunuyordu. Bunda samimi ise neden "Yüzde 5 oy alan Demokratik Toplum Partisi hakkında dava açılabilir ama yüzde 47 alan AKP hakkında açılamaz" kafasıyla konuşuyor?

Anayasa’nın 2’nci maddesine devletimizin "hukuk devleti" olduğu, süs olsun diye mi yazıldı?

"Partileri halk kurar, halk kapatır" diyorlar. O, seçmenini yitiren partiler için doğrudur. Yasaları çiğneyen partiyi yargı kapatır. Öyle olmasa mahkemeye bu yetki verilmez.

"Oyumuz büyük" tafrasıyla konuşanlar, "hukukun oydan büyük" olduğunu unutmasınlar. "Oy hukuktan büyüktür" kafası, Türkiye, "kanun devleti" iken yani 1938-1960 arasında doğruydu. 1961 Anayasası’yla "kanun" devletinin yerini "hukuk" devleti aldı. O da hem iktidarı, hukuka uygun kanun yapmaya ve kanuna uygun davranmaya zorlar, hem de "biz farklıyız" diyene dersini verir. Bu bu kadar basittir.

Not: Taha Akyol’la tartışmamızı uzatmayacağım. Dün mesajını yayınladığım okuyucumdan, kendini sosyal bilimci sayan sevgili Taha Akyol’a da gönderilmiş yeni bir mesaj aldım. Onu Akyol’un 14 Mart tarihli yazısına yanıt olarak ilk fırsatta bu sütuna alacağım. Benim son sözüm şu:

1- Taha Akyol hálá, "Kilise artık hiçbir ülkede iktidar olma kavgası vermiyor. Oysa cami tüm İslam ülkelerinde iktidar olmaya çalışıyor. Aksini iddia ediyor musun?" sorusuna yanıt vermedi.

2- Bugün "türban" için savunduğun görüşleri yarın "kamuda görev yapan kadınlar" için savunacak mısın, savunmayacak mısın sorusu yanıtsız kaldı.

3- Binnaz Toprak, Nur Vergin, Nilüfer Göle, Elizabeth Özdalga, Ali Çarkoğlu, Ersin Kalaycıoğlu şeriat korkusu gereksizdir dediğine göre onlara kulak verelim sözü önemlidir de onların hocası Şerif Mardin’in "Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejimi de kurabilir. Onun için tamam, İslam Türkiye’nin önemli bir yapısal boyutudur ama İslami güçlerin iktidara gelmesinin bizim beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açacağını düşünürüm.(O zaman Kemalistler "aynı noktaya geldik" diyeceklerdir, sorusu üzerine) Olabilir, bu konuda onlarla aynı noktaya gelmiş olmaktan bir rahatsızlık duymam. İşin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışmak şart. İslam’ın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum" şeklindeki sözleri neden önemsizdir?

Oktay Ekşi