09/11/2008, 13:02
[COLOR="red"]Kadri Gürsel
Obama fırsatçıları
Eski yazılara atıfta bulunmaktan hoşlanmam ama bazen şartlar insanı hoşlanmadığı şeyler yapmaya zorlayabiliyor. Bu kez de “kalınan yerden devam etme” durumu doğduğu için eski bir yazıya atıf yapıyorum.
Barack Obama’nın Demokratik Parti’nin başkan adayı olması vesilesi ile kaleme aldığım, bu köşede 14 Haziran 2008 tarihinde yayımlanmış, “AKP’de Obama aramayın bulamazsınız” başlıklı o yazı, “Obama AKP’nin zıddıdır” ara başlığını takip eden şu paragrafla bitiyordu:
“İktidardaki siyasal İslam partisinde Obama aramak ise beyhudedir. Bunu yapanların, Obama’nın derisinin rengine fazlaca takılıp, Obama ile AKP’ye yakıştırdıklarını sandığım ‘siyah Türklük’ arasında, farkında olarak veya olmayarak bir benzerlik kurduklarını düşünüyorum. Benzerlik son derece yüzeyseldir, çünkü Obama’nın ve AKP’nin temsil ettikleri birbirinin zıddıdır. Obama gibi olmak Milli Görüş takipçilerinin varlık nedenine aykırı olurdu. Çünkü AKP’nin alternatif bir toplum projesi var. Obama ise Amerikan politik sisteminin bir mensubudur.”
Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum...
Amerikalılar siyah derili Obama’yı kendilerine başkan seçince gözyaşları bazı gazete köşelerinden sel olup akmaya başladı ya, İslamcı cenahtaki fırsatçılar da bu Obama romantizminden, “Amerika’da pişer, bize de düşer” ümidiyle faydalanma gayretlerine giriştiler.
Obama dalgasında sörf
Kendi liderleri ile Obama arasında özdeşlikler yaratma yoluyla bilinçleri etkileme kurnazlığıdır yaptıkları... Bir başka deyişle, amaçları AKP’yi, Obama dalgasının üzerine bindirip sörf yaptırmak, artık o dalga onu ne kadar taşırsa, partinin irtifa kaybetmiş bulunan popülaritesini bir nebze ayağa kaldırmak için bu yolu da kullanmaktır. Tutarsa tabii...
Bakıyorum da, Obama’yı başkanlığa taşıyan slogan olan “Değişim”i de kendilerine mal etmeye çalışıyorlar.
AKP, politikasını geniş tabanlı bir mutabakata dayalı, ayrımcı değil kucaklayıcı, AB perspektifinde demokratik bir değişim çizgisine oturtabilmiş olsaydı, amenna; şapka çıkarırdık. Ancak AKP, kifayetsiz liderliği, dayandığı dini cemaatler koalisyonunun kendinden olmayanı dışlayan bünyesi ve mutlakçı siyasi kültürü yüzünden olumlu yönde bir değişimi ne toplumsal ne de siyasal düzeyde gerçekleştirmiştir. AKP’nin engeli en başta kendisidir.
Obama’nın rengi simge değil
Siyah Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşecek olmasıyla eşi türbanlı olan bir politikacının Çankaya’ya çıkması arasında “değişim” bakımından bir paralellik kurmaya çalışanlara o ilişkinin “ters” olduğunu vurgulamak isterim.
ABD’deki ırkçılık meselesi, Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyan siyasi süreç başlamadan çok önce, Martin Luther King gibi, rejim değişikliği talebi siyahları “Amerikan rüyası”na ortak etmekten öteye gitmeyen olumlu bir liderin izlediği mücadele çizgisinin doğrultusunda, psikolojik yönlerine varana kadar çözülmüştü. Obama başka türlü Demokratik Parti’nin başkan adayı olamazdı.
Obama, rejimin kendisine açtığı yoldan, rengiyle ilgili bir kriz, direnç veya imayla karşılaşmadan yürümüştür; bu bir meydan okuma olmamıştır. Çünkü Obama’nın derisinin rengi bir siyasi simge değildir.
Abdullah Gül ise türban sorununun geniş bir demokratik mutabakat zemininde ve AB perspektifini güçlendirecek büyük bir özgürlükler paketi içinde (Çünkü bizim rüyamız da AB’dir) çözülmesini beklemeden veya bu yönde uğraş vermeden, türbanlı eşiyle birlikte Çankaya’ya çıkmayı yeğlemiştir. Gül Çankaya’ya rejimle çatışarak yürümüştür; bu bir meydan okumadır. Çünkü Hayrünnisa Gül’ün türbanı bir siyasi simgedir.
Demek ki “değişim” önce türbanı siyasi simge olmaktan çıkarmakla başlamalıdır.
Obama fırsatçıları
Eski yazılara atıfta bulunmaktan hoşlanmam ama bazen şartlar insanı hoşlanmadığı şeyler yapmaya zorlayabiliyor. Bu kez de “kalınan yerden devam etme” durumu doğduğu için eski bir yazıya atıf yapıyorum.
Barack Obama’nın Demokratik Parti’nin başkan adayı olması vesilesi ile kaleme aldığım, bu köşede 14 Haziran 2008 tarihinde yayımlanmış, “AKP’de Obama aramayın bulamazsınız” başlıklı o yazı, “Obama AKP’nin zıddıdır” ara başlığını takip eden şu paragrafla bitiyordu:
“İktidardaki siyasal İslam partisinde Obama aramak ise beyhudedir. Bunu yapanların, Obama’nın derisinin rengine fazlaca takılıp, Obama ile AKP’ye yakıştırdıklarını sandığım ‘siyah Türklük’ arasında, farkında olarak veya olmayarak bir benzerlik kurduklarını düşünüyorum. Benzerlik son derece yüzeyseldir, çünkü Obama’nın ve AKP’nin temsil ettikleri birbirinin zıddıdır. Obama gibi olmak Milli Görüş takipçilerinin varlık nedenine aykırı olurdu. Çünkü AKP’nin alternatif bir toplum projesi var. Obama ise Amerikan politik sisteminin bir mensubudur.”
Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum...
Amerikalılar siyah derili Obama’yı kendilerine başkan seçince gözyaşları bazı gazete köşelerinden sel olup akmaya başladı ya, İslamcı cenahtaki fırsatçılar da bu Obama romantizminden, “Amerika’da pişer, bize de düşer” ümidiyle faydalanma gayretlerine giriştiler.
Obama dalgasında sörf
Kendi liderleri ile Obama arasında özdeşlikler yaratma yoluyla bilinçleri etkileme kurnazlığıdır yaptıkları... Bir başka deyişle, amaçları AKP’yi, Obama dalgasının üzerine bindirip sörf yaptırmak, artık o dalga onu ne kadar taşırsa, partinin irtifa kaybetmiş bulunan popülaritesini bir nebze ayağa kaldırmak için bu yolu da kullanmaktır. Tutarsa tabii...
Bakıyorum da, Obama’yı başkanlığa taşıyan slogan olan “Değişim”i de kendilerine mal etmeye çalışıyorlar.
AKP, politikasını geniş tabanlı bir mutabakata dayalı, ayrımcı değil kucaklayıcı, AB perspektifinde demokratik bir değişim çizgisine oturtabilmiş olsaydı, amenna; şapka çıkarırdık. Ancak AKP, kifayetsiz liderliği, dayandığı dini cemaatler koalisyonunun kendinden olmayanı dışlayan bünyesi ve mutlakçı siyasi kültürü yüzünden olumlu yönde bir değişimi ne toplumsal ne de siyasal düzeyde gerçekleştirmiştir. AKP’nin engeli en başta kendisidir.
Obama’nın rengi simge değil
Siyah Obama’nın Beyaz Saray’a yerleşecek olmasıyla eşi türbanlı olan bir politikacının Çankaya’ya çıkması arasında “değişim” bakımından bir paralellik kurmaya çalışanlara o ilişkinin “ters” olduğunu vurgulamak isterim.
ABD’deki ırkçılık meselesi, Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyan siyasi süreç başlamadan çok önce, Martin Luther King gibi, rejim değişikliği talebi siyahları “Amerikan rüyası”na ortak etmekten öteye gitmeyen olumlu bir liderin izlediği mücadele çizgisinin doğrultusunda, psikolojik yönlerine varana kadar çözülmüştü. Obama başka türlü Demokratik Parti’nin başkan adayı olamazdı.
Obama, rejimin kendisine açtığı yoldan, rengiyle ilgili bir kriz, direnç veya imayla karşılaşmadan yürümüştür; bu bir meydan okuma olmamıştır. Çünkü Obama’nın derisinin rengi bir siyasi simge değildir.
Abdullah Gül ise türban sorununun geniş bir demokratik mutabakat zemininde ve AB perspektifini güçlendirecek büyük bir özgürlükler paketi içinde (Çünkü bizim rüyamız da AB’dir) çözülmesini beklemeden veya bu yönde uğraş vermeden, türbanlı eşiyle birlikte Çankaya’ya çıkmayı yeğlemiştir. Gül Çankaya’ya rejimle çatışarak yürümüştür; bu bir meydan okumadır. Çünkü Hayrünnisa Gül’ün türbanı bir siyasi simgedir.
Demek ki “değişim” önce türbanı siyasi simge olmaktan çıkarmakla başlamalıdır.