20/10/2008, 15:55
Gerçekten demokrasi ve hukuk sınavı mı?
Sevgili okurlar aylardır beklenen gün nihayet geldi. Ergenekon davası bu sabah başlıyor. Belli ki önümüzdeki önemli bir süreyi Ergenekon davasıyla yatıp kalkarak geçireceğiz. Çünkü mahkeme alışılmışın dışında birer gün arayla toplanacak ve davayı hızlı görmeye çalışacak.
“Artık sıra hukukta”
Konuyla bağlantılı bağlantısız herkes en klişe söz olan “artık sıra hukukta” sözünü kullanıyor. AKP ve yandaşları ise bu davaya bir “demokrasi ve hukuk sınavı” gözüyle bakmaya çalışıp bu yönde yoğun bir propaganda yapıyor. Demokrasiyi AKP hükümetine destek olarak algılayan ve böyle düşünmeyen herkesi “demokrasi düşmanı” ilan eden bir zihniyet için bu normal.
Aslında hukuk skandalı
AKP’liler davaya “demokrasi” süsü verirken, aslında ortada çok büyük bir hukuk ve demokrasi skandalı olduğu gerçeğini görmek istemiyorlar. Bugün dava başlıyor ama sanıkların yarıya yakını hakkında henüz iddianame bile yazılmadı. Orgeneraller, subaylar, siyasetçiler, yazarlar, bilim adamları haklarındaki suçlamayı bile bilmeden aylardır hapiste yatıyor. Ortada iddianame yok ama siyasi görüşlerden kaynaklanan intikam çığlıkları her tarafı kaplamış durumda.
Dava ne olur?
Herkesin en çok merak ettiği bu davanın nasıl süreceği. Kimine göre bu dava yıllarca sürecek, ama çok çabuk biteceğine inananlar da var. Ben avukatların ortak tavır alıp almayacağını merak ediyorum. Özellikle telefon dinlemeleri ve bu kayıtların iddianameye girmesi konusunda güçlü hukuki görüşler ortaya konması halinde olacakları çok merak ediyorum.
Dinleme kayıtları çıkarılırsa
Çünkü sevgili okurlar, neredeyse tüm sanıklar hakkındaki en ciddi iddiaları içeren telefon dinleme kayıtlarının nasıl elde edildiği konusunda elimizde somut bilgi yok. Eğer kaydı tutulan sanıkların her biri hakkında mahkeme kararı alınmamışsa bu kayıtların kanıt olma niteliği ortadan kalkar. Bu da iddianamedeki sayfa sayısının 2 bin 500’den 250’ye düşürür.
SkyTürk’te konuşacağım
Ergenekon davası ile ilgili bugün sanıyorum bütün haber kanalları özel yayın yapacaktır. SkyTürk televizonu bugün beni de konuk olarak davet etti. Sanıyorum saat 12.00’den itibaren ben de canlı yayında görüşlerimi açıklayacağım.
Askere yönelik eleştiriler
Asker kimi eleştirilere doğal olarak öfkeleniyor. Türkiye’yi karanlık çağlara döndürmek isteyen demokrasi ve hukuk dışı zihniyet sahiplerinin bu kampanyasına katılmak elbette mümkün değil. Ancak askerin adeta bilerek ve isteyerek yaptığı hataları da görmezden gelmemizi kimse beklemesin.
Bu nasıl iştir?
Ergenekon konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tavrını anlamak mümkün değil. Dünyanın hiçbir ordusu, orgeneralliğe yükselttiği, kuvvet komutanlığı yaptırdığı, devletin en gizli bilgilerini, kozmik bilgileri emanet ettiği bir mensubunun, hakkında hiçbir belge, kanıt ve iddianame olmadan hapse girmesine izin vermez. Bunun hukuka ya da demokrasiye saygıyla ilgisi yoktur.
Böyle asker olmaz
Dünyanın en demokratik ülkelerinde bile bunu yapmaya kimse cesaret edemez. Amerikan ordusunda, Fransa’da, Almanya’da ortaya kanıt koymadan bir kuvvet komutanını kimse tutuklayamaz. Oraların ordusu da zaten buna izin vermez. Ama bizde oldu. Böyle asker olur mu?
İç çatışmalar mı?
Sevgili okurlar, hiçbir kanıt olmadan tutuklanan ve hâlâ iddianameleri bile yazılmayan orgenerallerin durumunu çok önemli bir görevden şimdi emekli olan bir isme sordum. Çok net cevap verdi: “Bu bir iç hesaplaşma. Tutuklu olanlar zamanında birinin Genelkurmay Başkanı olmasına karşı çıkmışlardı. O da hesaplaştı işte” dedi. Vah benim orduma.
Jandarmanın terörle savaşı
Geçen hafta yazdığım bir yazıda Güneydoğu’da terörle mücadeleyi Jandarma Komutanlığı’nın yürüttüğünü Kara Kuvvetleri’nin yasa gereği müdahil olamadığını yazmıştım. Tabii bazı okurlar, “Örneğin Orhan Pamukoğlu Jandarma mıydı?” diye sordular. Yanıldıkları nokta şu: O dönemlerde olağanüstü hâl vardı. O başka bir statü. Silahlı Kuvvetler, olağanüstü hâl ve sıkıyönetim dönemlerinde bir bütün olarak çalışır. Hükümeti de zaten terörle mücadelede korkutan bu.
Başbakan’ın medyasını satışı
Geçen haftanın çok çarpıcı olaylarından biri de askerin öfkeli çıkışından sonra Tayyip Erdoğan’ın “Ben durduğum yeri biliyorum, bilmeyenler düşünsün” sözleriydi. Erdoğan’ın böyle söyleyerek askere eleştiriden de öte hakaret eden kimi yandaş yayın organlarını argo diliyle “satışa getirdiğini” yazmıştım. Bu yazıya bazı okurlar “Erdoğan’ı sanki askerle aynı fikirde gibi göstermişsin” diye eleştirdiler. Oysa ben Erdoğan’ın asker gibi düşündüğünü değil, askerin çıkışından çekinerek yandaşlarını sattığını yazdım. İkisi aynı değil.
12 Eylül görüntüsü
Tabii bu arada satır arasında kalan bir konuyu tekrar yazayım. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un sözlerinden çok verdiği görüntü dikkatimi çekti. Çünkü 12 Eylül 1980 sabahından bu yana ilk kez bir Genelkurmay Başkanı yanına 4 Kuvvet Komutanı’nı alarak konuştu. Bu sertliğin ifadesi açısından bence çok önemliydi.
Azerbaycan gezisi
Sevgili okurlar geçen haftanın 5 gününü Azerbaycan’da geçirdim biliyorsunuz. Bu gezide grup olarak yaşadığımız ama beni birinci derecede derinden etkileyen gazeteci arkadaşımız İrfan Ülkü’nün ani bir kalp krizi ile aramızdan ayrılmasını ayrıntısı ile sizlere aktarmıştım. Ülkü’yü cuma günü döner dönmez hazin bir törenle toprağa verdik. Ailesine bir kez daha başsağlığı dilemek istiyorum. Bu arada Azerbaycan’la ilgili bazı notlarımı önümüzdeki günlerde parça parça sizlere sunmaya çalışacağım.
[BNedret Selçuker’i kaybettik[/B]
Bir hafta Azerbaycan’da geçince, çok sevdiğim ve değer verdiğim sanatçı, dil bilimci ve gazeteci Nedret Selçuker’in aramızdan ayrıldığını ne yazık ki çok geç öğrendim. Sohbetlerimizi, görüşlerimizle birbirimize verdiğimiz cesaretlendirici duyguları ve onun billur gibi sesini unutmam mümkün değil. Yine tanıma şansı bulamadığım ama çok değer verdiğim büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ölümü de Türkiye için çok büyük bir kayıp oldu.
Deniz Feneri dosyası hâlâ yok
Sevgili okurlar, üst üste gelen terör olayları, siyasetten kaynaklanan ve medyada da yankı yaratan gerginlikler nedeniyle geçen hafta yolsuzluklarla ilgili fazla konuşmadık. Ama örneğin Deniz Feneri olayını unutmamız mümkün değil. Ne gariptir ki, Almanya’dan dosyalar hâlâ gelemedi. Bakalım Adalet Bakanı ne zaman “özür” dileyecek.
Hepinizi iyi haftalar dilerim.
Can Ataklı
Sevgili okurlar aylardır beklenen gün nihayet geldi. Ergenekon davası bu sabah başlıyor. Belli ki önümüzdeki önemli bir süreyi Ergenekon davasıyla yatıp kalkarak geçireceğiz. Çünkü mahkeme alışılmışın dışında birer gün arayla toplanacak ve davayı hızlı görmeye çalışacak.
“Artık sıra hukukta”
Konuyla bağlantılı bağlantısız herkes en klişe söz olan “artık sıra hukukta” sözünü kullanıyor. AKP ve yandaşları ise bu davaya bir “demokrasi ve hukuk sınavı” gözüyle bakmaya çalışıp bu yönde yoğun bir propaganda yapıyor. Demokrasiyi AKP hükümetine destek olarak algılayan ve böyle düşünmeyen herkesi “demokrasi düşmanı” ilan eden bir zihniyet için bu normal.
Aslında hukuk skandalı
AKP’liler davaya “demokrasi” süsü verirken, aslında ortada çok büyük bir hukuk ve demokrasi skandalı olduğu gerçeğini görmek istemiyorlar. Bugün dava başlıyor ama sanıkların yarıya yakını hakkında henüz iddianame bile yazılmadı. Orgeneraller, subaylar, siyasetçiler, yazarlar, bilim adamları haklarındaki suçlamayı bile bilmeden aylardır hapiste yatıyor. Ortada iddianame yok ama siyasi görüşlerden kaynaklanan intikam çığlıkları her tarafı kaplamış durumda.
Dava ne olur?
Herkesin en çok merak ettiği bu davanın nasıl süreceği. Kimine göre bu dava yıllarca sürecek, ama çok çabuk biteceğine inananlar da var. Ben avukatların ortak tavır alıp almayacağını merak ediyorum. Özellikle telefon dinlemeleri ve bu kayıtların iddianameye girmesi konusunda güçlü hukuki görüşler ortaya konması halinde olacakları çok merak ediyorum.
Dinleme kayıtları çıkarılırsa
Çünkü sevgili okurlar, neredeyse tüm sanıklar hakkındaki en ciddi iddiaları içeren telefon dinleme kayıtlarının nasıl elde edildiği konusunda elimizde somut bilgi yok. Eğer kaydı tutulan sanıkların her biri hakkında mahkeme kararı alınmamışsa bu kayıtların kanıt olma niteliği ortadan kalkar. Bu da iddianamedeki sayfa sayısının 2 bin 500’den 250’ye düşürür.
SkyTürk’te konuşacağım
Ergenekon davası ile ilgili bugün sanıyorum bütün haber kanalları özel yayın yapacaktır. SkyTürk televizonu bugün beni de konuk olarak davet etti. Sanıyorum saat 12.00’den itibaren ben de canlı yayında görüşlerimi açıklayacağım.
Askere yönelik eleştiriler
Asker kimi eleştirilere doğal olarak öfkeleniyor. Türkiye’yi karanlık çağlara döndürmek isteyen demokrasi ve hukuk dışı zihniyet sahiplerinin bu kampanyasına katılmak elbette mümkün değil. Ancak askerin adeta bilerek ve isteyerek yaptığı hataları da görmezden gelmemizi kimse beklemesin.
Bu nasıl iştir?
Ergenekon konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tavrını anlamak mümkün değil. Dünyanın hiçbir ordusu, orgeneralliğe yükselttiği, kuvvet komutanlığı yaptırdığı, devletin en gizli bilgilerini, kozmik bilgileri emanet ettiği bir mensubunun, hakkında hiçbir belge, kanıt ve iddianame olmadan hapse girmesine izin vermez. Bunun hukuka ya da demokrasiye saygıyla ilgisi yoktur.
Böyle asker olmaz
Dünyanın en demokratik ülkelerinde bile bunu yapmaya kimse cesaret edemez. Amerikan ordusunda, Fransa’da, Almanya’da ortaya kanıt koymadan bir kuvvet komutanını kimse tutuklayamaz. Oraların ordusu da zaten buna izin vermez. Ama bizde oldu. Böyle asker olur mu?
İç çatışmalar mı?
Sevgili okurlar, hiçbir kanıt olmadan tutuklanan ve hâlâ iddianameleri bile yazılmayan orgenerallerin durumunu çok önemli bir görevden şimdi emekli olan bir isme sordum. Çok net cevap verdi: “Bu bir iç hesaplaşma. Tutuklu olanlar zamanında birinin Genelkurmay Başkanı olmasına karşı çıkmışlardı. O da hesaplaştı işte” dedi. Vah benim orduma.
Jandarmanın terörle savaşı
Geçen hafta yazdığım bir yazıda Güneydoğu’da terörle mücadeleyi Jandarma Komutanlığı’nın yürüttüğünü Kara Kuvvetleri’nin yasa gereği müdahil olamadığını yazmıştım. Tabii bazı okurlar, “Örneğin Orhan Pamukoğlu Jandarma mıydı?” diye sordular. Yanıldıkları nokta şu: O dönemlerde olağanüstü hâl vardı. O başka bir statü. Silahlı Kuvvetler, olağanüstü hâl ve sıkıyönetim dönemlerinde bir bütün olarak çalışır. Hükümeti de zaten terörle mücadelede korkutan bu.
Başbakan’ın medyasını satışı
Geçen haftanın çok çarpıcı olaylarından biri de askerin öfkeli çıkışından sonra Tayyip Erdoğan’ın “Ben durduğum yeri biliyorum, bilmeyenler düşünsün” sözleriydi. Erdoğan’ın böyle söyleyerek askere eleştiriden de öte hakaret eden kimi yandaş yayın organlarını argo diliyle “satışa getirdiğini” yazmıştım. Bu yazıya bazı okurlar “Erdoğan’ı sanki askerle aynı fikirde gibi göstermişsin” diye eleştirdiler. Oysa ben Erdoğan’ın asker gibi düşündüğünü değil, askerin çıkışından çekinerek yandaşlarını sattığını yazdım. İkisi aynı değil.
12 Eylül görüntüsü
Tabii bu arada satır arasında kalan bir konuyu tekrar yazayım. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un sözlerinden çok verdiği görüntü dikkatimi çekti. Çünkü 12 Eylül 1980 sabahından bu yana ilk kez bir Genelkurmay Başkanı yanına 4 Kuvvet Komutanı’nı alarak konuştu. Bu sertliğin ifadesi açısından bence çok önemliydi.
Azerbaycan gezisi
Sevgili okurlar geçen haftanın 5 gününü Azerbaycan’da geçirdim biliyorsunuz. Bu gezide grup olarak yaşadığımız ama beni birinci derecede derinden etkileyen gazeteci arkadaşımız İrfan Ülkü’nün ani bir kalp krizi ile aramızdan ayrılmasını ayrıntısı ile sizlere aktarmıştım. Ülkü’yü cuma günü döner dönmez hazin bir törenle toprağa verdik. Ailesine bir kez daha başsağlığı dilemek istiyorum. Bu arada Azerbaycan’la ilgili bazı notlarımı önümüzdeki günlerde parça parça sizlere sunmaya çalışacağım.
[BNedret Selçuker’i kaybettik[/B]
Bir hafta Azerbaycan’da geçince, çok sevdiğim ve değer verdiğim sanatçı, dil bilimci ve gazeteci Nedret Selçuker’in aramızdan ayrıldığını ne yazık ki çok geç öğrendim. Sohbetlerimizi, görüşlerimizle birbirimize verdiğimiz cesaretlendirici duyguları ve onun billur gibi sesini unutmam mümkün değil. Yine tanıma şansı bulamadığım ama çok değer verdiğim büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ölümü de Türkiye için çok büyük bir kayıp oldu.
Deniz Feneri dosyası hâlâ yok
Sevgili okurlar, üst üste gelen terör olayları, siyasetten kaynaklanan ve medyada da yankı yaratan gerginlikler nedeniyle geçen hafta yolsuzluklarla ilgili fazla konuşmadık. Ama örneğin Deniz Feneri olayını unutmamız mümkün değil. Ne gariptir ki, Almanya’dan dosyalar hâlâ gelemedi. Bakalım Adalet Bakanı ne zaman “özür” dileyecek.
Hepinizi iyi haftalar dilerim.
Can Ataklı