Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Köşeli Yazılar...
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Devlet, giderek ciddiyetini kaybediyor. Bir ülkenin başbakanı, devlet yönetimiyle ve siyasetle ilgili olsun olmasın, ana muhalefet partisi liderinden başlayarak, sıradan vatandaşın eleştirisine bile cevap yetiştirmeye çalışır; kadınların giyimi veya türbanı ile uğraşmayı zorunlu olarak bıraktıktan sonra, bu kez vatandaşın sakal ve bıyığı ile uğraşmaya başlar veya bununla ilgili polemiğe girerse, o ülkede devlet ciddiyetinden söz edilebilir mi?

Bir başbakan, onca işi-gücü bırakıp, kadınların türbanı ve erkeklerin sakal-bıyığı ile uğraşır mı?
Türban veya sakal-bıyık, partisi hakkında kapatma davası açılmış bir başbakanın ya da Ergenekon soruşturmasıyla çalkalanan bir ülkenin öncelikli sorunu mu?

Her şeyi bir yana bırakın, türban ve sakal-bıyık, nasıl olur da sorun haline getirilir?

Rahmi Koç, düzgün yaşayan, yalan söylemeye ihtiyacı olmayan, ekonomi dışında etliye sütlüye pek karışmayan ve babasından devraldığı mirası daha da büyüterek çocuğuna devreden başarılı bir işadamı...
Şu andaki sıfatı, “Koç Holding Onursal Başkanı”...
Her işadamı gibi onun da bazı ilkeleri ve prensipleri var.

Babası rahmetli Vehbi Koç da öyleydi.
Zaten belli ilkeleri ve prensipleri olmasa, bugün 80 binin üzerinde çalışanı ile devasa Koç Topluluğu ortaya çıkmazdı.

[B]Sakal ve bıyık simge mi?


Rahmİ Koç, bir gazeteciye verdiği röportajda, “Sakallı-bıyıklı adam çalıştırmam” demiş.

Kimi çalıştırıp, kimi çalıştırmayacağına elbette kendi karar verir. İş onun, işyeri onun, para onun...

Ama her yere ve herkese laf yetiştirmeyi görev bilen Sayın Başbakan, Rahmi Koç’a da ağzının payını veriverdi:

“Benim vatandaşlarım arasında böyle ayırım yapma hakkına kimse sahip olmamalıdır.”
Söyleyene bakın!

Dinci-laikçi, türbanlı-türbansız, darbeci-antidarbeci, birinci cumhuriyetçi-ikinci cumhuriyetçi, ulusalcı-küreselci gibi birçok kampa ayrılmış toplumda, sakal- bıyık ayırımı yapmak kaç yazar?
“Velev ki sakal-bıyık simgedir, simgelere yasak getirebilir misiniz?” mi demek istiyor Sayın Başbakan?

Sakal-bıyık da Müslümanlığın simgesi olarak mı görülüyor yoksa?

Bir yargı darbesi daha

SayIn Koç, o röportajda, “Mini etekli kadın çalıştırmam” ve “Gece entari giyerim” gibi açıklamalar da yapmış.

Mini etekli kadın çalıştırmamak da mı ayırımcılık?
Sayın Koç, “Türbanlı kadın çalıştırmam” deme gafletinde de bulunabilirdi.

Evet, türbanlı kadın ve sakallı- bıyıklı erkek...
İdeal Müslüman tipi ve ideal İslam toplumu...
İyi de, ideal Müslüman tipi ve ideal İslam toplumu yaratma çabası da “yargı darbesi”nin mağdurları arasına katıldı.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin kararı kesin:

“Bıyık ve sakal istememek ayrımcılığa girmez, işverenin yönetim hakkı içine girer.”
İyi ki hukuk ve yargı var. [/B]


Sırrı Y. Cebeci
Değil mi yani, söyleyene bak.
Baston ile darbe...


PAŞA’nın evinde tabanca da bulundu dediler.

Diyeceksiniz ki; evde fırın küreği bulunsaydı tuhaf olurdu da hiç Paşa’nın tabancası olmaz mı?..

Ben de kaç gündür bunu düşünüyordum; gazeteci Mustafa Balbay’ın masasında haber, üniversitedeki profesörde kitap, ATO Başkanı Sinan Aygün’ün kasasında para bulununca ben anladım, siz de anlamışsınızdır.

Ancak Paşa’nın silahı baston şeklinde.

O zaman iş değişiyor.

Yani, asıl darbe silahı bastondur belki.

Böylece baston ile darbe ilk kez bu memlekette yapılmış olacaktı.

Belki de Paşa topal numarası yapacaktı.

Bir ihtimal topal taklidi yaparak yanaşacaktı iktidardakilere, sonra bastonla kafalarına kafalarına...

*

Türkiye’nin yakın tarihinde bu olanlara tıpatıp benzeyen bir "Madanoğlu davası" vardır, hatırlamalısınız.

Madanoğlu, emekli korgeneral...

1970’lerin başında "darbe yapacaktı" denilerek bir sabah kapıya gelen polislerce (9 Mart) evinden alındı.

Onunla birlikte birçok subay suçlandı.

İlhami Soysal, İlhan Selçuk gibi muhalif gazetecileri, yazarları, kimi bilim adamlarını topladılar.

Sorgulamalar, eziyetler, suçlamalar sürüp gitti.

Sonra zaten boş dava düştü.

Ama bir şey başarılmıştı:

Sindirilmiş ve korkutulmuş yurtsever insanların gözleri önünde, Türkiye’nin bir yandan ABD eğemenliğine, bir yandan ABD yandaşı din-siyaset tüccarlarına teslim edilmesi eksiksiz sağlanmıştı.

*

Yine o dolap.

Kim ne derse desin, bu olup-bitenlerin arkasında iktidarın kendi adamları vardır.


Yandaş dinci basının tüm gizli sorgulamaları anında bilmesi, Başbakan’ın savcı gibi konuşmaya başlaması, demokrat (!) AKP’nin sabaha karşı ev baskınlarından mutlu olması elbette rastlantı değil.

Bir başka zamanın, bir başka Madanoğlu davasıdır bu.

Bu sefer, sindirilmiş, susturulmuş, korkutulmuş insanların gözleri önünde, bir başka aşamadadır sıra...

Kendi Türkiye’lerini kuruyorlar.

Paşa’nın baston şeklindeki tabancasından başlayarak..


BEKİR COŞKUN
Zahmet olacak ama ara sıra teröristlerin telefonlarını da dinleyin[/color]

[Resim: yilmazozdil01.jpg]

"150’şer kişilik, 40 ekip kuruldu.

Eşzamanlı baskınlar yapıldı."

Ergenekon operasyonunu böyle duyurmuştu devletin haber ajansı...

"150’şer kişilik, 40 ekip."

*

Evinde pijama-terlik oturan emekli generalleri yakalamak için "6 bin polis"i seferber edersen, bırak vatandaşları, polisi korumak için bile polis kalmıyor maalesef.

*

Hangi gazetecinin telefonda kiminle konuştuğunu, kiminle hatıra fotoğrafı çektirdiğini biliyorsun, dinliyorsun, izliyorsun... Adam elinde pompalı tüfekle burnunun dibine gelmiş, haberin yok.

*

Eminim, polislerimizi şehit edenleri, "Mustafa Balbay’ın tetikçileri" ilan edecektir yalaka gazeteler...

Biz gene de hatırlatalım:

Neve Şalom, Beth Israel.

Sadece 5 gün sonra...

HSBC, İngiliz Konsolosluğu.

Ya, Cumhuriyet Gazetesi?

6 günde 3 defa bombalandı.

Atıp, kaçtılar.

Atıp, kaçtılar.

Atıp, kaçtılar.

Kaçanlardan biri, gitti...

Danıştay’ı bastı.

Sonra, Hrant.

Şimdi, bu.

*

Vali, hep aynı vali.

Polis şefi, hep aynı polis şefi.

*

Türkiye’yi ve dünyayı ayağa kaldıran korkunç olaylar yaşanıyor bu şehirde... Belli ki, ağır istihbarat zafiyeti var, konsantrasyon bozukluğu var. Ama bakıyorsun... Havaalanında esas duruşta bakan karşılamaktan, gazetecileri dinlemekten, emekli generalleri o cezaevinden bu cezaevine taşımaktan, Sinan Aygün’ün eurolarını saymaktan, milletin gözüne biber gazı sıkıp, hastaneye gaz bombası atmaktan, tribüne kurulup maç seyretmekten, teröristleri takip etmeye vakitleri yok arkadaşların.

Yılmaz Özdil
Bir örnek paşa...

[Resim: bekircoskunkose1.jpg]

TÜM bu darbe iddialarının, gözaltıların, tutuklamaların başlama yeri, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in (kendisi kabul etmese de) günlüğü.

Acaba birisi Paşa’nın yerine mi "günlük" tuttu?

Biz bilemeyiz.

Bildiğimiz Paşa iktidar ile iç içe.

Örnek:

Örnek Paşa’nın büyük oğlu Tolga film yapıyor, sponsoru Başbakan’ın himayesindeki bildiğiniz ünlü Çalık Grubu...

Yine örnek:

Örnek Paşa’nın küçük oğlu Burak, aynı Çalık Grubu’nun şirketi Bursa Gaz’ın yönetim kurulu üyesi.

*

Daha enteresan bir örnek:

Örnek Paşa’nın eşinin İstanbul-Gaziosmanpaşa’daki yerini belediye istimlak etti. Komisyonun takdir ettiği 85 milyarlık istimlak bedeli ödendi.

Örnek Ailesi bedeli az buldu, 75 milyar daha istedi.

Buraya kadarı normal, herkesin hakkıdır.

Şimdi dikkat:

Gölcük’te bir gemi indirme töreni... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir anda Bayan Örnek’e dönüp "Sizin belediye ile ilgili bir meseleniz varmış..." dedi.

Bayan Örnek, denize inen gemiyi bırakıp anlattı...

Birkaç gün sonra Gaziosmanpaşa Belediyesi aradı ve çağırıp komisyon kararı-mamarı demeden 75 milyar daha şakadanak ödeyiverdiler.

(.......)

Şimdi...

Büyük oğlanın filmine, Başbakan’ın damadının şirketi, ATV ve Sabah’ı alan Çalık Grubu’nun sponsor olmasını... Küçük oğlanın, demek ki çok çalışıp deneyim kazandıktan sonra Çalık şirketine yönetim kurulu üyesi olmasını hadi anladık...

Ama Başbakan’ın nereden-nasıl ve hangi amaçla öğrendiyse... Kim bilir hangi duygularla Örnek Ailesi’nin emlak işi ile ilgilenmesi...

Ve şakadanak 75 milyarın ödenmesi olacak şey mi?

*

Yoksa tüm yüce ilkeler, çağdaşlık yeminleri, cumhuriyet devrimlerine sadakat ve bağlılıklar, böyle enteresan ilişkilerle mi çöpe atılıyor?..

AKP, bu yöntemlerle mi aldı başını gidiyor, örnek?..

Ve bizler zaman zaman hiç ummadığımız ihanetlerin şoklarını yaşıyoruz da, büküyoruz boynumuzu...

Bekir Coşkun


İSLAM’ın, tüm dünyada artık "terör" ile birlikte anılması ve terörü çağrıştırması sizi rahatsız etmiyor mu?

Etmiyorsa sorun yok...

Ama yüreğinizde inanç sevdası varsa ve "terör" sıfatı sizi rahatsız ediyorsa elbette sorgulamalısınız:

"Neden?.."

Neden son din "terör" içeriyor?..

Neden daha önceki gün durup dururken gelip bizim üç fidan gibi polisimizi "din adına" öldürdüler?

Ve neden dünya, bir kez daha dün "İslami terör" dedi?..

*

Çünkü dinciler (dindarlar demiyorum) dini her zaman kendi çıkarları için masum-saf insanları yönlendirmede kullandılar.

Tarih boyunca çok kan akıtarak egemenlikler kurdular din adına...

Masum inanmış insanları iktidarlarına malzeme yapıp saltanatlarını sürdürdüler asırlar boyunca yine din adına...

20’nci yüzyıla gelinip demokrasiler geliştiğinde bu sefer bir zamane dincisi kürsüye çıkıp şöyle dedi:

"Camiler kışlamız, minareler süngü, kubbeler miğfer..."

Ne bileyim ben...

Bu defa saf insanların inançlarını iktidar malzemesi yapıvermişlerdi.

*

İnanç bir kez insanların yüreğinden çıkartılıp da siyasete, ticarete, günlük kirli ilişkilere alet edildi mi...

Sonu gelmez...

Sınırı olmaz...

Siyaseti, terör yöntemleri ve silahlarla yapanlar da dini kullanmaya başladıklarında işte böyle olur...

Dört beyni yıkanmış gelip üç fidan gibi polisimizi öldürüverirler.

Her şeyden habersiz, gencecik, akşam evine dönmeyi, bebeğini sevmeyi ya da annesine sarılmayı hayal ederken...

Masum insanları öldürmek gibi en büyük günah işlendi orada...

Yine din adına...

*

Din; günlük kirli işlerde, ticarette, siyasette, egemenlik kurmakta kullanıldı mı bir kez, böyle olur...

Ve yüreğinizdeki sevda İslam, tüm dünyada "terörle" birlikte anılır.

Açmazsanız gözünüzü; yüreğinizdeki sevdayı da, çocuklarınızı da vururlar.

Din adına...

Bekir Coşkun
]Kasaptaki ete soğan doğramam

Hilmi Özkök, Köşk’ten çıkıp "Kasaptaki ete soğan doğramam" deyince, "eyvah" dedim kendi kendime, "Cumhurbaşkanı galiba köfte yoğurmak için çağırdı paşayı..."

Manisalıdır çünkü paşa.

Köftenin kralını yaparlar orda.

*

Ben tam "odun köftesi"nin tarifini yazıp, içine neden soğan doğranmayacağını anlatmaya hazırlanıyordum ki, vaziyet anlaşıldı...

Meğer, paşanın büyüklerinden öğrendiği bir lafmış bu.

*

Anladıysam Arap olayım!

Çünkü bu yaşıma geldim...

Böyle laf duymadım.

Büyüklerimi aradım tabii hemen, bilen yok... Edebiyat fakültesini aradım, profesörlerle konuştum, duymamışlar... Kasaplar Derneği’ni aradım, ı-ııh.

*

"Dereyi görmeden paçaları sıvamam" tamam... "Doğmamış çocuğa don biçmem" de var... "Fol yok, yumurta yok"u biliyoruz... Çok afedersiniz, "Avucuma ne osurdun ki, burnuma ne tutayım" bile kullanılır.

Ama öbürünü bilen, duyan yok

*

"Kozmik özdeyiş" herhalde...

Sadece esrarengiz paşamız biliyor!

*

Şaka bir yana, sanırım anlamı şu...

*

- Darbe girişimi var mı?

- Kasaptaki ete soğan doğramam.

- Savcı’ya da gidecek misiniz?

- Sağılmamış süte şeker koymam.

- İfade verecek misiniz?

- Denizdeki balığa limon sıkmam.

- Ama komutan sizdiniz...

- Bir bakış açısına göre bendim de diyebilirim, bir bakış açısına göre ben değildim de diyebilirim, prensip olarak marketteki sucuğa yumurta kırmam.

*

Ne Ergenekon’muş be birader...


Yılmaz Özdil