Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Köşeli Yazılar...
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
NEDEN UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMALIYIZ
NEDEN UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMALIYIZ
UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ
UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMAK NE DEMEKTİR
Tuncay Özkan “ UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmaya çağırıyor...


Türkiye...
Aşkla bağlı olduğum, sevdasına kavrulduğum Türkiye...
Bir elimde ekmek, bir elimde tuz kapınızdayım...
Size; diliniz,dininiz,cinsiniz,mezhebiniz,renginiz,etnik kökeniniz ne olursa olsun...Hepinize...
Yoksul kardeşlerime...
Zengin kardeşlerime...
Herkese, hiç bir ayrım gözetmeden hepimize: “BİZ” olan herkes adına, hepimize umut, mutluluk ve adalet vadediyorum.
Sizleri gönüllerinizi, ellerinizi bütün kardeşliğimizi kucaklayacak kadar çok açıp, sımsıkı birbirimize sarılmaya çağırıyorum.
Bütün Türkiye’yi...
Umuda yolculuğa, mutluluğu yaratmaya çağırıyorum...
Bugün Türkiye çaresiz...
Bugün Türkiye umutsuz...
Bugün Türkiye mutsuz...
Bugün Türkiye yönetilemiyor...
Bugün Türkiye güvensiz ...
Birbirimize olan inancımızın, güvenimizin yıkılmasını istiyorlar.
Güvensizliği etkili kılmak bir araya gelmememizi sağlamak istiyorlar...
Ama artık yeter...
Yeteerrrr...
Artık bıçak kemiğe dayandı.
Biz birlikte, beraber, elele, omuz omuza, Türkiye sevdamızın gereğini yapmalıyız.
Bütün kapılarımızı açarak, gönülden dostluklarla birliğimizi beraberliğimizi iktidara taşımalıyız.
Bunu Türkiye için yapmalıyız.
Çocuklarımız için yapmalıyız...
Kendimiz için yapmalıyız.
Şimdi ne olacak?
Türkiye’nin durumunu içler acısı gören insanlar bu sorunun yanıtlarını arıyor. Oysa biz bu sorunun yanıtını çok önceleri aramaya başlamıştık. Hatta bu sorunun yanıtını bulduk ve biz bu sorunun yanıtını çok önce vermiştik. Biz herkese bu işin sağı solu yok birleşmek zamanıdır, el ele gönül gönüle Türkiye’yi kurtarma zamanıdır diyorduk. İşte o zaman geldi.

Biz ne yapacağız?
Biz “UMUT GÖNÜLLÜSÜ” OLACAĞIZ.

“UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmak demek, Türkiye’nin kurtuluşuna bir büyük katkı yapmak demektir. Biz birlikte kapı kapı gezerek, AKP karanlığının aldattığı insanlara doğruları anlatacağız.
Türkiye umutlarımızı aktaracağız...
Birlikte yapacaklarımızı götürüp, göstereceğiz.
Acılarını, sıkıntılarını paylaşacağız...
Kucaklaşıp, doğrularla birlikte olup “BİZ” olmanın mutluluğunu yaşayacağız.
“BİZ” demek vatan, namus ve ahde vefa demektir.
“BİZ” demek TÜRKİYE sevdası demektir...
“UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmak Türkiye sevdasını mutululuğa taşımak demektir.
“UMUT GÖNÜLLÜLERİ”, bulundukları illerde 16 milyon AKP li seçmene ulaşacak. Hepimizin birlikte ve beraber olduğu anlatacak. Aynı geminin yolcuları olarak hırsızlığa, yolsuzluğa, baskıya, talana, işsizliğe, yoksulluğa karşı birlikte hareket etmemiz gerektiğini anlatacak. Bizim birleşemememiz durumunda karanlığın Türkiye‘yi nasıl yok edeceğini gösterecek. Birlikte karanlıkların üzerine bir güneş gibi nasıl doğacağımızı, yapacaklarımızla ispatlayacak.

“UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmak isteyen bütün “BİZ” leri Ağustos ayında tek tek eğitime tabi tutacağız.

Sonrasında da Eylül ayında birebir, yüz yüze çalışmalara başlayacağız.
Bu düzen yıkılıp gidene kadar, karanlık yok edilene kadar durmak yok, yorulmak yok bize...

Umut gönüllüsü olmak için cep telefonlarınızdan Turkcell hatlarınızdan , 1202 SMS hattına, bulunduğunuz ili, ilçeyi belirtip “UMUT GÖNÜLLÜSÜ” yazıp yollayın...

1202 SMS hattı bizim en önemli haberleşme olanağımızdır. 1202 ye herkesin üye olmasanı sağlamalıyız.

http://www.bizkackisiyiz.com adresinden “UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMAK İSTİYORUM“ bölümüne girip kaydınızı yaptırın...

Ya da illerde, ilçelerde “BİZ KAÇ KİŞİYİZ” veya ”MEMLEKET SEVDALILARI” derneklerimize başvurun...

“UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmak özgür ve bağımsız Türkiye’nin, güçlü ve zengin geleceğine, çocuklarımıza ve kendimize inanmak demektir. Boş ve sonu gelmez tartışmalardan, dedikodulardan, çaresizlikten, kıskançlıktan, kısır çekişmelerden kurtulup Türkiye‘nin geleceği için bir şey yapmak demektir. Sağı solu değil, Türkiye’yi sevmek demektir. İnsanı sevmek demektir. Her şeyin sevmekle başladığını unutmamak demektir. Sevdanızı, aşkınızı savunmak, paylaşmak demektir.

Herkesi” ÇAĞIRIYORUM”...
“UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmaya...
TÜRKİYE ‘yi yeniden yaratmaya...
TÜRKİYE ‘Yİ MUTLU İNSANLARIN ÜLKESİ YAPMAYA ÇAĞIRIYORUM...
Türkiye’de “UMUT GÖNÜLLÜSÜ” olmak demek çaresizliği, sahipsizliği, kimsesizliği yıkmak demektir...
“KARANLIĞIN ÜZERİNE GÜNEŞ GİBİ DOĞMAK” demektir.
UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMAK, BİZ DE VARIZ DEMEKTİR...
UMUT GÖNÜLLÜSÜ OLMAK TÜRKİYE YE İNANMAK DEMEKTİR...
Benim de size inancım tamdır...
UMUT ve MUTLULUK için çalışmaya devam...



Tuncay Özkan
ÇETECİ MEDYA

Bilgi kirliliği “çeteci medya”nın sayfalarında. İş dönüp dolaşıp 2004 yılına geldi...

ADD Genel Başkanı emekli orgeneral Şener Eruygur’un Fenerbahçe Orduevi’ndeki odasında “fişleme” dosyası çıktığı; Ergenekon’da emekli orgeneral Hurşit Tolon’un “büyük balık” olmadığı yazılıp çizilmeye başlandı...

Böyle durumlarda yazı yazmak gerçekten zor...

“Çeteci medya”ya birileri haber hazırlayıp servis yapıyor, manşetler bile aynı atılıyor...

Bu arada Ümraniye’de ele geçen el bombalarının iddianame hazırlanmadan yargı kararıyla “imha edildiği” ortaya çıkıyor...

Dün sabah NTV’de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı dinliyorum...

Baykal şöyle diyor:

“Ergenekon davası adli değil, siyasi davadır...”

Baykal’ın savı doğru değil mi?

Son gözaltıların yargı kararı 29 Haziran günü alınıyor ama 1 Temmuz Salı günü yapılıyor...

Aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin kapatılma davasında sözlü açıklaması var...

İlginç bir rastlantı...

Şu anda 50 kişi tutuklu...

İşadamı Kuddusi Okkır 13 ay önce tutuklandı. Okkır, cezaevinde akciğer kanseri hastalığına yakalandı. Tedavi edilmedi. Eşi Sabriye Okkır, eşini bir hastanede buldu.

Sabriye Hanım bakın ne diyor:

“Eşimi bir sedyeyle hastaneye getirip bırakmışlar. Çok zayıflamıştı ve bilinci kapalıydı.

Avukatlar aracılığıyla eşimin tutuksuz yargılanmasını istedik. Ancak ‘delilleri karartır’ gerekçesiyle bize ‘hayır’ yanıtı verdiler. Ölümle savaşan bir insan delil karartabilir mi?”

***

“Çeteci Medya” Ergenekon’la uğraşırken Hrant Dink, rahip Santoro cinayetini, Malatya katliamını unuttu...

Cumhuriyet’i bombalayan, kanlı Danıştay baskınını düzenleyen Alparslan Arslan’ı “Ergenekon”la ilişkilendirenler, yargı kararıyla bunun “fos” ıktığını gördüler. Üstelik Alparslan Arslan, Fethullah Gülen’den özür diledi.

Unutkan bir toplumuz...

Malatya katliamını yapanlar, Hrant Dink’i öldürenler hangi tarikat şeyhlerinin yurtlarında, evlerinde kalmışlardı?

Nedense bu cinayetlerin “tarikat ayağı” bir türlü ortaya çıkmadı...

Bugün çok zor bir dönemden geçiyoruz...

Kılıçlar çekilmiş!..

Bakın Ahmet Taner Kışlalı’yı, Danıştay üyelerini hedef gösteren malum köktendinci gazetenin yazdıklarına:

“Kaos için kurşun 7 Temmuz’da sıkılacaktı...”

Bu arada “dincilik”ten ötürü TSK’den atılan emekli binbaşıyı konuşturmuşlar:

“Üzerine vazife olmayan konularda durumdan vazife çıkarıp Kuran kursları, ilahi okuyan çocuklar, cami cemaatiyle uğraşarak ordunun imkânını israf edenler; Ergenekon konusunda neden görevlerini yapmıyorlar? Bunun hesabının sorulması lazım.”

Hesap kime sorulacak?

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne!..

Evet!..

Hedefinde Türk Silahlı Kuvvetleri bulunuyor köktendinci gazetenin...

***

“Çete Medyası”nın dünkü bombası harikaydı:

“Ergenekon’un Susurluk Çetesi bağlantısı...”

Tamam oldu!..

ıkarılsın o bağlantı.

Cumhuriyet gazetesi Susurluk’un üzerine gitti; Aydın Engin’le Güneydoğu’daki Hizbullah’ı ortaya çıkardı...

Siz Mustafa Balbay’la katil sanık Osman Gürbüz’ü aynı kefeye koyup tartmaya kalkarsanız “Ergenekon”un “Susurluk” bağlantısını nasıl çözeceksiniz?

Susurluk dışarıda Balbay içeride...

Size kargalar bile güler!..

Gelelim şu, darbeci generaller olayına: Şener Eruygur ve Hurşit Tolon mu yapacaklardı o darbeyi:

Nerede kanıtlar?

Günlükleri Oramiral Özden Örnek mi yazmıştı haberlere göre, yalanlandı. “Sarıkız” ve “Ayışığı” kodlu darbe planı mı?

Bir gazete, iki derginin haberi mi kanıtlar...

ıkarın elinizdeki kanıtları o zaman ortaya...

Elbet “Darbelere hayır” diyeceğiz...

Bir kez daha yineliyorum:

“Ne şeriat ne darbe; tam bağımsız, laik, demokratik Türkiye!”

Az kalsın unutuyordum. Tarikat şeyhi Fethullah’ın gazetesi dün ne yazdı biliyor musunuz?

3 Temmuz 1993’teki Sıvas katliamını ‘Ergenekon’ gerçekleştirmiş; bu arada iki MİT elemanı da Madımak’ta yakılmış.

Vay anasını sayın seyirciler!..


HİKMET ÇETİNKAYA/ CUMHURİYET GAZETESİ
Tesadüf işte...


Recep Tayyip Erdoğan’ın damadının çalıştığı şirket tarafından satın alınan Sabah gazetesi, yazıyo...[Resim: 22.jpg]


7 Temmuz kaos planı.

Buhran ortamı yaratılacaktı.

Kalkışma başlatılacaktı.

İzinsiz mitingler yapılacaktı.

Polisle çatışmaya girişilecekti.

Halka ateş açılacaktı.

30 tetikçi suikastlar yapacaktı.

Tetikçi, albayla bağlantılı...

Bombacı, generalin ekibinde...

Sinan Aygün aktif rol aldı.

Yüksek Askeri ŞÃ»ra ertelenecekti.

Darbe için düğmeye basılacaktı.

*

Recep Tayyip Erdoğan’ın damadının çalıştığı şirket tarafından satın alınan Sabah Gazetesi’nin bunları yazdığı gün, kadere bakın ki, Sabah logosunun üzerinde dokuz sütuna şu reklam var:

"Recep’in tavuğu diyo ki..."

*

E inanmak lazım.

Folluktan bildiriyor çünkü


YILMAZ ÖZDİL
"Merhaba…

Uzuuun gelen bir aradan sonra merhaba…

Yazıda peşrev olmaz, konuya girelim…

Tabii zorunlu durumlar hariç!

Uğur Mumcu’dan çok şey öğrendim… Sevdiğim sözlerinden biri şuydu:

Nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun, terörün her türlüsüne hayır!

Uğur Mumcu vahşi bir terör saldırısı sonucu öldürüldü…

Ahmet Taner Kışlalı’dan da çok şey öğrendim. O da kimi saldırılar karşısında şunu söylerdi:

“Balbaycığım, eğer gerçek olmayan bir saldırıyla karşı karşıya kalırsan hiç üzülme. O sana bulaşmaz.”

Ahmet Taner Kışlalı da Uğur Mumcu gibi terör saldırısı sonucu öldürüldü… Kışlalı öldürüldüğü güne dek oda komşumdu…

Ve ben bir terör örgütüne üye olma iddiasıyla gözaltındayım!

İki meslek büyüğüm terör saldırısı sonucu öldürülmüş, her ölüm yıldönümlerinde 24 Ocaklarda, 21 Ekimlerde köşemi onlara ayırmayı, teröre lanet okumayı görev sayıyorum…

Ve ben bir terör örgütüne üye olma iddiasıyla gözaltındayım!

Vuruldum…

Vuruldukça dirildim…

Ama yaralıyım…

Terör yaralısıyım…

Yazı aramızda biraz ağır geldi!

Ama olsun…

Hukuk büyüktür!

Yazı yazmayı özlemişim…

Yeniden merhaba, hepinize yürekten merhaba…

Size de merhaba Türkçenin güzel sözcükleri…

Sana da, Ankara’nın en kara gündemi…

İç barışımız, siyasal gerilimlerimiz, yeni arayışlarımız…

Hepinize merhaba…

Sözümüz bitmedi… Söyleyecek daha çok sözümüz var…

Hepinize merhaba sevgili okurlar…

Kucak dolusu, satırlar dolusu, sözcükler dolusu…

Gönül dolusu…


Merhaba! "


Mustafa Balbay
“Bir numara da bulunmalı”

Gizli tanık da bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını açıkladı. Kimliği gizleniyor. Niçin gizleniyor? Herhalde kıytırıklaşmış (marjinalleşmiş) darbecilerden korkuluyor!

Yaşasın teknoloji.

Teknolojiyi üreten, geliştiren ve yargının hizmetine sokan var olsun, sağ olsun, Allah ondan bin kere razı olsun. Sorgu odasına konulan teknolojik sistem sayesinde gizli tanığın yüzü, kaşı, gözü, burnu bulanıklaşıyor (flulaşıyor). Tanınamıyor. Sesi de teknik hilelerle değiştiriliyor.

Gizli tanık konuşuyor:

Gazi olaylarını da Ergenekoncular çıkarmış. Yargıtay baskınını yapıp hakimi öldürenler de Ergenekoncular olabilirmiş. Doçent Dr. Hablemitoğlu’nu ve Hrant Dink’i de vurduranlar Ergenekoncular... Ve hatta Tansu Çiller Başbakan iken onun bankacı kocası Özer Çiller bir “katliam ekibi” kurmuş ve 200 kişiyi Osman Gürbüz adlı bir tetikçiye öldürtmüş.

Ergenekon turşuydu.

Şimdi aşure oldu.


***


Dileyelim bu aşurenin dibi tutmaz.

Umut edelim, Tanrıya yalvaralım, dua edelim; Ergenekon davamız uyduruk, dayanağı olmayan, tutarsız belgeler, iddialar, ifadeler yığını haline gelmesin.

“Bir numara” var diyorlardı.

Nerede birinci adam?

Örgütün en başı!

Kim bu bir numara adam?

Şekeri, ülseri, yüksek tansiyonu var mı, kaç yaşındadır? Çoğunluğu 70 yaşında emekli darbecileri örgütünde topladığına göre bu “bir numara” kesin 90 yaşındadır.

Daha fazla demokrasi.

Sonuna kadar demokrasi.

Dibine kadar demokrasi.

Ergenekon savcıları; ne kadar bulabilirlerse o kadar gizli ve açık tanık bularak bu “bir numara”yı getirip adaletin elinde terazi tutan gözleri bağlanmış kızın önüne koymalılar. Kıytırıklaşmış yani marjinalleşmiş olduğu için kendi general arkadaşlarına bile söz geçirip darbeye katılmalarını sağlayamayan Ergenekonculara ve onlara destek olanlara en ağır darbeleri vuracak belgeler, bilgiler, kanıtlar, şahitler ortaya çıkartılmalıdır.

Ahmet Altan, Murat Belge, Yasemin Çongar, Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Şahin Alpay, Etyen Mahçupyan, Eser Karakaş gibi günümüzün “derin gazeteciliğine soyunmuş” arkadaşlar; Başbakan’dan, Cumhurbaşkanı’ndan, iktidar kaynaklarından, savcılardan, genelkurmaydan, polis güçlerinden, CIA ajanlarından, Avrupa Birliği’nden, tarikat çevrelerinden, gözü yaşlı vaazcı hoca efendilerden, ağlama duvarı fotoğrafı köstebeği ile Dağlıca baskını köstebeklerinden ne kadar bilgi, belge, kanıt, sızdırma rapor, yazdırma senaryo, uydurma ifade varsa almalılar ve “bir numara yakalanıncaya ve ülkemizdeki darbeci virüsünün kökü iyice kazınıncaya kadar” yazmalılar. Onlara omuz vermezsen tiniyetsizim.

Fakat aşure yapmasınlar.

Bu arkadaşlar; ülkemizde ağır bir tarikatlaşmanın ve siyasette arsız bir din istismarının yaşandığı şu dönemde yeterince güçlü olamamış “özgür bireylerin” halkı kucaklayacak gerçek bir solcu partiden yoksun kaldığı toplumumuzda, kapatma davasına karşı iktidarın üretip sarıldığı “misilleme silahlarının” barutu, fişeği, mermisi olmasınlar. Elinize “demokrasi kutsal sopasını alıp” iktidar partisinin uygulamalarını eleştiren herkesi; “Yoksa sen demokrasiye karşı mısın...” diye köşeye sıkıştırma ucuzluğuna girmesinler.

Şunu bilin:

Sizden daha demokratız.

Dün Ahmet Altan’ın tek ve emredici ses olduğu Taraf Gazetesi’nde bir yazımdan cımbızlama yoluyla alıntı yapılarak; bana “Ergenekon’un varlığını inkar eden ibretlik yazar” çürütmeciliği yapıldı.

Ahmet Altan sana şunu söyleyeyim: Ben, senin bir zamanlar “Kadın vajinası üzerine” yazılmış pespaye romanının yasaklanmasına bile karşı çıkacak kadar ileri demokratım.

Bulun bir numarayı.

İftira atmadan...

İktidara, tarikatlara, hoca efendiye, CIA’ye, ABD’ye ve AB’ye alet olmadan gazetecilik yapın, sizi destekliyeyim. Turşuculuğu, aşureciliği bize demokrat gazetecilik diye satmayın.

Necati Doğru
İyi bakın...


TARİH babanın, kuştüyünü mürekkep okkasına batırıp başını sallaya sallaya yazmakta olduğu önemli günlerdir bu günler.

Bu günleri dikkatle izlemelisiniz.

Belki bir daha fırsat bulamazsınız.

İyi bakın:

Atatürkçü düşüncede olmak suç...

Tarikatlar Türkiye’nin en tepelerine oturmuş ülkeyi yönetiyorlar, ama Atatürkçü düşünce sahipleri izleniyorlar, fişleniyorlar, yakalanıyorlar, sorgulanıyorlar, suçlanıyorlar, içeri atılıyorlar.

Böyle bir şeyi bir daha göremezsiniz.

Kaçırmayın.

Eskiden cumhuriyeti sevmemek suç sayılmaz mıydı? Ki cumhuriyet aleyhine konuşanları kovalardı devlet.

Oysa şimdi cumhuriyeti sevmek "terör suçu" kapsamındadır.

Bir dostunuza telefon açıp "Cumhuriyete sahip çıkmalıyız" dedikten sonra oturun koltuğunuza... Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız, içinizden bir ses "Başıma bir iş gelmesin sonra" dediğinde...

Çünkü cumhuriyeti savunmak suçtur...

Suç...


Böyle bir dönem bir daha göremezsiniz:

Tarikatlar darbe yapıyorlar.

Mağdur ordu...


Generaller içerde.

İyi mi?..

*

Bu günler hani Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesindeki "Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen..." dediği o "bir gün"dür bu günler.

İyi bakın...

Bir daha göremezsiniz.

Mustafa Kemal’in "Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş (.......) olabilir" dediği işte bu zaman...

"İhanet" ile "gafletin" el ele verdiği yer...

Gözbebeğimiz laik cumhuriyetimizin "dahili ve harici bedhahlar" tarafından yıkılmakta olduğu süreç...

Karşı devrim günleri...

*

Bu günler işte o günlerdir...

Tarih baba; kutsal bir savaşın şanlı zaferinden ve çağdaşlık yolunu açan cumhuriyetin kuruluşundan yıllar sonra işte bu günleri yazıyor.

İyi bakın...


BEKİR COŞKUN
Erkenekon!

Deli dana.

Kuş gribi.

Kene...

*

Hayvanat kafayı bize taktı!

*

Adamın biri tavuk yetiştirmeye karar vermiş. Civciv almış, saksıya ekmiş... Ertesi sabah "Büyüdü mü acaba" diye baktığında bir de görmüş ki, civciv ölü... Komşuya danışmış. Komşu demiş ki, "Kardeşim, delirdin mi sen, civcivi komple gömmüşsün, ölür tabii, sadece ayaklarını gömeceksin, öyle sulayacaksın..." Bizimki komşuyu dinlemiş, gitmiş yeni bir civciv almış, ayaklarından gömmüş, kafa dışarda, sulamış... Ertesi sabah "Büyüdü mü acaba" diye baktığında bir de görmüş ki, civciv ölü... "İyisi mi" demiş, "bilim adamlarına danışayım..." Oturmuş, üniversiteye mektup yazmış, ne yaptığını tek tek anlatarak, "durum böyle böyle" demiş... Üç gün sonra üniversiteden cevap gelmiş: "Saksının toprağını gönderin, tahlil yapalım!"

*

Gülüyorsunuz di mi?

Gülmeyin...

*

Bakın geçenlerde, Elazığ’da yaşandı. Yukarıdaki gibi fıkra değil, gerçek... Keçi sağarken bir kadının ağzına sinek kaçtı. Yanlışlıkla yuttu. Sineğin midesinde çoğalmasından korktuğu için ne yaptı biliyor musunuz? Haşere ilacı içti!

*

Özetle.

"Seçmen" buysa...

O seçmenin seçtiği Sağlık Bakanı, önce "Keneye karşı pantolon paçalarını çoraba sokun" diyor, sonra da "Basın niye kene ölümlerini haber yapıyor" diyorsa...

Birbirini imha etmek için Ergenekon falan kurmaya ihtiyacı yoktur o milletin.

Erkenekon halleder.

Yılmaz Özdil