Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Hangi Alevilik mi?
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Her tür toplumsal kargaşayı dış mihraklara bağlamaya hazır bir algı tarzına yatkınız. Muhtemelen bu algının haklılık payının da yüksek olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak istismar edilmeye müsait sorunları kendi içimizde çözemediğimiz sürece gerektiğinde başkaları bu sorunlara el atar.

Aleviler ve Alevilik başlığı altında benzer bir kaygının yükselmekte olduğunu, en azından gündemdeki haber başlıklarından ve bunların tartışılma, gündeme getiriliş tarzlarından rahatlıkla çıkartabiliriz.

Toplumsal hayatta dini mümkün olduğunca yok sayan, geriye çeken Cumhuriyet projesinin dondurduğu sorunları sağlıklı tartışmadan bir anda dinin toplumsal görünürlük kazanmasının, hatta siyasal alana taşınmasının verdiği telaşenin etkisini anlamak mümkün. Yüzlerce yıllık tarihin içinde dinle ilişkili olmuş toplumsal bir yapıyı, sorunu bir anda çözümlemek/çözmek de imkansız.

Aleviliğin ne olduğundan çok bugün nasıl algılandığı, sorunun bugün aldığı biçim daha çok tartışma konusu. Bir tek başlık altında birbirine nerdeyse tamamen zıt, farklı Alevilik tanımlarını, algıları konuşuyoruz aslında. Bunca yıl yok sayılan dini, kültürel, sosyal bir olgu bir anda farklı çehreleriyle gün yüzüne çıktı.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması ne Alevi gerçeğini yok edebildi ne de tarikatların toplumdaki etkinliğini tümden silebildi. Tekke ve zaviyeler kapansa da Anadolu'da dini hayat, biraz da tarikatlar kanalıyla hayatiyetini sürdürdü. Tasavvuf ekolleri, resmi olarak yok sayılsalar da kaynakları itibariyle dinden kopuk olmadıkları için İslami hayat tarzının toplumsallaşmasında etkili oldu. Kendini yeni duruma adapte ederek hem dini hayatın sürekliliğini sağladı, hem de tarikat olarak varlığını bir şekilde korumasını bildi.

Bu süreçte Alevilik şehirleşmeyle birlikte görünür hale gelirken birbirine zıt Alevilikler, Alevilik tanımlamaları kendini gösterdi. Bunda en büyük etken Aleviliğin, kaynağı sayılacak metinlerden çok, sözel bir anlatıya dayanıyor olmasıdır. Bu durum Aleviliği, farklı toplum mühendisliklerinin olduğu kadar ideolojik kesimlerin yönlendirmelerine de açık hale getirdi.

Son dönemde yapılan tartışmalarda Alevilik adına adeta birbiriyle hiçbir ortak paydası olmayan görüş ve yönlendirmeler ortaya çıkıyor. Aleviliği İslam içinde bir tür tarikat olarak algılayanlar, mezhep olarak kabul edenler, tamamen İslam dışı ayrı bir din olarak dayatmak isteyenler...

Alevilik'ten bugün kim ne anlarsa anlasın, her şeyden önce Kemalizm'le yüzleşmeden gelinen noktanın dini, siyasi ve toplumsal anlamda anlamlandırılması mümkün değildir. Alevileri seküler toplum için ideal insan kaynağı gören proje bu kesimin kendi gelenek ve kimliklerine yabancılaştırmıştır aynı zamanda.

Cemevlerinin alternatif bir ibadethane statüsüne sokulmak istenmesindeki sıkıntı, tekke ve zaviyelere ilişkin düzenlemelerden kaynaklanır. Devrim kanunları içinde değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen bir konunun nasıl aşılacağını düşünüyorsunuz?

Yazılı literatürden, referans kaynaklardan çok sözel aktarıma, geleneksel, içe kapalı toplum ilişkilerine dayalı hiyerarşik yapı ve ritüellerin modern hayatta tezahürü nasıl olacak? Aleviliği etnik ve dini bir ayrışma unsuru olarak kullanmak isteyenler; Alevi kesimin İslam bağından tümüyle koparılması, İslam dışı bir din sayılması çabasında olanlar; yüzlerce yıllık deneyimi hiçe sayan bu profan çıkışı yapanlar Kemalist söylemle de çok barışık görünüyor.

Osmanlı'dan devralınan miras kapsamında değerlendirenler, Osmanlı toplum yapısının çok dilli, çok kültürlü olduğu kadar çok İslamlı bir yapıya da dayandığı/izin verdiği gerçeğini göz ardı ediyor. Osmanlı uygulaması, siyaseten tehdit etmediği sürece, çok farklı din ve kültürlere olduğu kadar İslam içinde de farklılıklara yaşama hakkı sunma tecrübesidir.

Aleviler Kemalizm'le yüzleşmeden ne kendi kimlik tanımlamalarını ne de toplumsal konumlarını sağlıklı bir yere oturtabilirler. Kemalizm'in etkisiyle geleneksel yapıları budanan Alevilerin haklarını aramak adına Kemalist jargona başvurmaları, hatta ulusalcılaşmaları tarihin ironisi gibi durmaktadır. Aleviliğin tarihsel süreçte dengeye oturan yapısının ve toplumsal ilişkilerinin hafızasızlaştırılarak adeta yok sayılması yeni Alevi kimliği adına anakronizme düşmeye zorluyor.

Benzer durum toplumun diğer kesimleri için de geçerli. Alevi ve Sünni toplumun birbirinden ayrı durmalarını düşmanlık ve nefrete dönüştüren hafızasızlıktan Sünni kesim de malul halde. Hatay'da Alevi/Nusayri köyündeki Kur'an kursunun tüm öğrencileri bu köyün çocukları. Kursun daha önceki hocası köylülerin getirdiği yemeği yemiyormuş. Türkiye'deki Alevi algısını bundan daha iyi açıklayan bir örnek az bulunur. Alevilik ve Kur'an kursu pekçok insan için bir arada düşünülmesi hayal bile edilemeyen bir durumdur. Oysa Hatay Alevileri Kur'an'a çok düşkündür. Çocuklarına mutlaka Kur'an öğretirler. Hatay Aleviliği ile Tunceli Aleviliği, yahut Türkmen Aleviliği arasında dehşet bir uçurum vardır ama ikisi de Alevilik ortak paydasında kabul ediliyor. Üzerinde durulması gereken nokta, bir Kur'an hocasının, Kuran okuttuğu insanların yemeğini dahi reddetmesi gibi bir yabancılaşmanın sorgulanmadan sürdürülebiliyor olması. Sırf bu tür dışlama nedeniyle Hıristiyanlığa sempati duyan gençlerin olduğunu da hatırlatalım.

Kürt kimliğini İslamsızlaştırmak isteyenlerle, Aleviliği İslam'dan uzaklaştırmak, farklı din gibi sunmak isteyenler seküler pagan toplum mühendisliğinin parçasıdır. Bu nedenle hem Alevi hem Sünni Müslümanlar birbirine olduğu kadar kendilerine de yabancılaştıran modern projelerle yüzleşmek zorundadırlar.

Akif Emre