12/09/2013, 23:05
[COLOR="#B22222"]Kültürel ve tarihsel geçmişteki farklılıklar Alevilerin belleğini şekillendirirken, Alevilerin Türkiye’deki bazı olaylara farklı anlamlar vermelerine neden olmuş. Örnek olarak Atatürk ve cumhuriyet ile ilişki tüm Aleviler için aynı anlamı ifade etmiyor.
Cemevinin ibadethane olması üzerine tartışmalar tükenmemişken, geçtiğimiz Pazar temel atma töreniyle cemevi-cami projesinin başlatılması olay yarattı. Bu beklenmedik bir şey değildi. Zira Alevilerin belleğini şekillendiren yüzyıllık referanslar bir dönemdir gündeme geliyor. Temmuz ayında bu yazı dizisinin saha çalışmasına başladığımda Gezi olayları henüz bitmişti ve olaylarda hayatlarını kaybeden gençlerin hepsi Alevi’ydi. Bir yıldan uzun süredir hükümetin Suriye meselesinde Alevileri hedef göstermesi, İstanbul’daki köprünün adının Yavuz Sultan Selim olacağının açıklanması, Başbakan’ın Hz. Ali sevgisini Alevi olmakla özdeşleştiren sözleri görüşmelerde sıkça karşıma çıktı. Gündemdeki bu olaylar tarihin bagajıyla bugünü de şekillendiriyor. Yazı dizisi boyunca hepsini tartışacağız.
İnanç da etkilenmiş
Osmanlı zamanında Vilayet-i Rum kapsamında olan Amasya, Çorum, Sivas, Tokat, Zile’yi gezerken karşılaştığım tarih anlatısı ve siyasi yaklaşım ile Dersim ve Antakya’nınki birebir örtüşmüyor. Kültür ve tarihsel geçmişteki farklılıklar, bellekleri şekillendirirken, Alevilerin Türkiye’deki siyasi bazı olaylara da farklı anlamlar vermelerine neden olmuş. Buna en belirgin örnek, Atatürk ve cumhuriyet ile olan ilişkinin tüm Aleviler için aynı anlamı ifade etmemesi. Bu farklılıklardan inanç da etkilenmiş. Özellikle dil inancın şekillenmesinde etkili unsurlardan. Örneğin, anadili Arapça olan Antakyalıların Kur’an’la ilişkisi farklı. Osmanlı’da dışlanırlarken, Cumhuriyetle anadillerinin yasaklanması inançla ilgili başka sorunları da beraberinde getirmiş haliyle. Yazı dizisi boyunca coğrafya ve tarihle şekillenen farklı ve ortak tepkileri, bunların inanca, gündelik hayata ve belleklere ne şekilde yansıdığını da ele alacağım.
ALEVİLİK NEDİR?
Bu yazı dizisinde bulamayacağınızdan başlamak istiyorum: Kategorik olarak Aleviliğin tanımı!
Böyle bir başlangıca konuyla ilgili olmayanlar çok anlam veremeyebilir. Ancak, gezdiğim yerlerdeki duyguyu başka şekilde özetleyemezdim. Yıllardır haklarında diziler yapılan Alevilerin özellikle rahatsız oldukları konu ’ne olduklarının’, ’ne olmadıklarının’ tartışılırken Aleviliğin sürekli ’dinsizlik’ veya ’devletçilik’ gibi taraflara çekilmesi ve sorunlarına ya değinilmemesi ya da yüzeysel bir şekilde dile getirilmesi. En rahatsız olduklarıysa Alevilik tartışılırken sürekli Sünni referanslarla açıklanmaya çalışılması. Alevilerin inanç bütünlüğü sağlayamadığı, ne istediklerini bilmedikleri bu yüzden de siyasi olarak taleplerinin karşılanmasının zor olduğu da hükümet ve ana akım medya tarafından sürekli dile getirilen bir iddia. Oysa, Alevilerin siyasi talepleri oldukça net. Alevilere göre Aleviliğin zaman ve mekânla değişen uygulama ve ritüelleri olsa da inanç konusunda birlik halindeler. Kendi deyişleriyle ’yol bir sürek bin bir.’
Geleneksellikten modern görüşlere
Her inançta olduğu gibi Aleviliğin gündelik hayatta yaşanmasında farklı yaklaşımlar, çoğulluk hali mevcut. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Rıza Yıldırım bu çoğulluk halini geleneksellikten modernliğe geçiş olarak algılıyor:
’Şehirli, eğitimli, kent kültürünü özümsemiş ve modernitenin tezgahından geçmiş bir Alevinin Alevilik algısı ile geleneksel dokuyla yaşamını devam ettiren Alevinin algısı farklıdır. Gerçi artık şehirleşme ve modernleşmeden etkilenmemiş Aleviler hemen hemen kalmadı. Özellikle 60 ve 70’lerden itibaren yoğun göçle önem kazanan şehirleşme, Alevilerin düşünce kalıplarını hızla dönüştürüyor. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bu dönüşümden görece az etkilenmiş ’Geleneksel Aleviler’ diyebileceklerimiz inançlarını şöyle açıklar: ’Alevilik İslam’ın özüdür. Bizim yolumuz Hak, Muhammed, Ali yoludur. Biz Emevi İslamı’nı reddediyoruz.’ Bu insanların inançsal ana referanslarını Muhammed, Ali, Ehl-i Beyt ve 12 İmamlar’a yapılan atıflar oluşturur. Kır ortamında, Sünni dünyadan yalıtılmış yaşayan Geleneksel Alevilik için bu ifadeler doğrudur ve onu kuşatan sözlü ve yazılı bilgiyle tam uyum içindedir. Öte yandan, şehirleşme ve modernleşmeye maruz kalan ’Modern Alevi’ diyebileceklerimiz işe öncelikle geleneksel Aleviliğin temel bilgi kaynaklarını ve ana referanslarını acımasızca eleştirerek başlamıştır. Zira modern zihin artık o bilgileri mitoloji, efsane ve hurafe kategorilerine yerleştirmektedir. Şehirlileşirken kitabileşen modern Alevi, farkında olmadan şehirli bir din olarak ortaya çıkıp gelişen Ortodoks İslam’ın kalıplarıyla düşünmeye başlar. Dolayısıyla İslam algısını belirleyen formlar da Sünni İslam formları olmaktadır. Modern Alevinin kendi gördüğü, bildiği ve tam olarak inanmasa da şöyle böyle bir parçası olduğu Alevilik, kentte öğrendiği İslam formlarına uymamaktadır. Ayrıca, bir yandan Sünni İslam müktesabatının ezici üstünlüğü, diğer yandan inanca karşı hissettiği genel soğukluk, modern Alevi’yi İslam içinde yer edinme konusunda isteksiz kılmaktadır. Sonuçta, modern ve kentli bir Alevinin gözünde İslam’a ve kurucu kahramanlarına yapılan atıflar yerini modernlik, çağdaşlık, insan sevgisi gibi değerlere terk etmektedir.
NİL MUTLUER
’
Cemevinin ibadethane olması üzerine tartışmalar tükenmemişken, geçtiğimiz Pazar temel atma töreniyle cemevi-cami projesinin başlatılması olay yarattı. Bu beklenmedik bir şey değildi. Zira Alevilerin belleğini şekillendiren yüzyıllık referanslar bir dönemdir gündeme geliyor. Temmuz ayında bu yazı dizisinin saha çalışmasına başladığımda Gezi olayları henüz bitmişti ve olaylarda hayatlarını kaybeden gençlerin hepsi Alevi’ydi. Bir yıldan uzun süredir hükümetin Suriye meselesinde Alevileri hedef göstermesi, İstanbul’daki köprünün adının Yavuz Sultan Selim olacağının açıklanması, Başbakan’ın Hz. Ali sevgisini Alevi olmakla özdeşleştiren sözleri görüşmelerde sıkça karşıma çıktı. Gündemdeki bu olaylar tarihin bagajıyla bugünü de şekillendiriyor. Yazı dizisi boyunca hepsini tartışacağız.
İnanç da etkilenmiş
Osmanlı zamanında Vilayet-i Rum kapsamında olan Amasya, Çorum, Sivas, Tokat, Zile’yi gezerken karşılaştığım tarih anlatısı ve siyasi yaklaşım ile Dersim ve Antakya’nınki birebir örtüşmüyor. Kültür ve tarihsel geçmişteki farklılıklar, bellekleri şekillendirirken, Alevilerin Türkiye’deki siyasi bazı olaylara da farklı anlamlar vermelerine neden olmuş. Buna en belirgin örnek, Atatürk ve cumhuriyet ile olan ilişkinin tüm Aleviler için aynı anlamı ifade etmemesi. Bu farklılıklardan inanç da etkilenmiş. Özellikle dil inancın şekillenmesinde etkili unsurlardan. Örneğin, anadili Arapça olan Antakyalıların Kur’an’la ilişkisi farklı. Osmanlı’da dışlanırlarken, Cumhuriyetle anadillerinin yasaklanması inançla ilgili başka sorunları da beraberinde getirmiş haliyle. Yazı dizisi boyunca coğrafya ve tarihle şekillenen farklı ve ortak tepkileri, bunların inanca, gündelik hayata ve belleklere ne şekilde yansıdığını da ele alacağım.
ALEVİLİK NEDİR?
Bu yazı dizisinde bulamayacağınızdan başlamak istiyorum: Kategorik olarak Aleviliğin tanımı!
Böyle bir başlangıca konuyla ilgili olmayanlar çok anlam veremeyebilir. Ancak, gezdiğim yerlerdeki duyguyu başka şekilde özetleyemezdim. Yıllardır haklarında diziler yapılan Alevilerin özellikle rahatsız oldukları konu ’ne olduklarının’, ’ne olmadıklarının’ tartışılırken Aleviliğin sürekli ’dinsizlik’ veya ’devletçilik’ gibi taraflara çekilmesi ve sorunlarına ya değinilmemesi ya da yüzeysel bir şekilde dile getirilmesi. En rahatsız olduklarıysa Alevilik tartışılırken sürekli Sünni referanslarla açıklanmaya çalışılması. Alevilerin inanç bütünlüğü sağlayamadığı, ne istediklerini bilmedikleri bu yüzden de siyasi olarak taleplerinin karşılanmasının zor olduğu da hükümet ve ana akım medya tarafından sürekli dile getirilen bir iddia. Oysa, Alevilerin siyasi talepleri oldukça net. Alevilere göre Aleviliğin zaman ve mekânla değişen uygulama ve ritüelleri olsa da inanç konusunda birlik halindeler. Kendi deyişleriyle ’yol bir sürek bin bir.’
Geleneksellikten modern görüşlere
Her inançta olduğu gibi Aleviliğin gündelik hayatta yaşanmasında farklı yaklaşımlar, çoğulluk hali mevcut. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Rıza Yıldırım bu çoğulluk halini geleneksellikten modernliğe geçiş olarak algılıyor:
’Şehirli, eğitimli, kent kültürünü özümsemiş ve modernitenin tezgahından geçmiş bir Alevinin Alevilik algısı ile geleneksel dokuyla yaşamını devam ettiren Alevinin algısı farklıdır. Gerçi artık şehirleşme ve modernleşmeden etkilenmemiş Aleviler hemen hemen kalmadı. Özellikle 60 ve 70’lerden itibaren yoğun göçle önem kazanan şehirleşme, Alevilerin düşünce kalıplarını hızla dönüştürüyor. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bu dönüşümden görece az etkilenmiş ’Geleneksel Aleviler’ diyebileceklerimiz inançlarını şöyle açıklar: ’Alevilik İslam’ın özüdür. Bizim yolumuz Hak, Muhammed, Ali yoludur. Biz Emevi İslamı’nı reddediyoruz.’ Bu insanların inançsal ana referanslarını Muhammed, Ali, Ehl-i Beyt ve 12 İmamlar’a yapılan atıflar oluşturur. Kır ortamında, Sünni dünyadan yalıtılmış yaşayan Geleneksel Alevilik için bu ifadeler doğrudur ve onu kuşatan sözlü ve yazılı bilgiyle tam uyum içindedir. Öte yandan, şehirleşme ve modernleşmeye maruz kalan ’Modern Alevi’ diyebileceklerimiz işe öncelikle geleneksel Aleviliğin temel bilgi kaynaklarını ve ana referanslarını acımasızca eleştirerek başlamıştır. Zira modern zihin artık o bilgileri mitoloji, efsane ve hurafe kategorilerine yerleştirmektedir. Şehirlileşirken kitabileşen modern Alevi, farkında olmadan şehirli bir din olarak ortaya çıkıp gelişen Ortodoks İslam’ın kalıplarıyla düşünmeye başlar. Dolayısıyla İslam algısını belirleyen formlar da Sünni İslam formları olmaktadır. Modern Alevinin kendi gördüğü, bildiği ve tam olarak inanmasa da şöyle böyle bir parçası olduğu Alevilik, kentte öğrendiği İslam formlarına uymamaktadır. Ayrıca, bir yandan Sünni İslam müktesabatının ezici üstünlüğü, diğer yandan inanca karşı hissettiği genel soğukluk, modern Alevi’yi İslam içinde yer edinme konusunda isteksiz kılmaktadır. Sonuçta, modern ve kentli bir Alevinin gözünde İslam’a ve kurucu kahramanlarına yapılan atıflar yerini modernlik, çağdaşlık, insan sevgisi gibi değerlere terk etmektedir.
NİL MUTLUER
’