Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Yöresel , Düğün Geleneklerimiz :)
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2 3
[COLOR="#000080"]











Şanlıurfa Evlenme Adetlerı

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

Halk Kültürü

Şanlıurfa Evlenme Adetleri

Urfa’da eski bir adet olan eşlerin birbirlerini görmeden, görücü usulü ile evlenmeleri eskisi kadar yaygın olmamakla birlikte, bugün karşılaşılması muhtemel bir evlenme şeklidir.

Bu evlenme şeklini incelediğimizde, Urfalılar’ın örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını görürüz. Geleneklerine bu derece bağlı olmalarının ise başlıca üç nedeni vardır.

1. Urfalılar’ın çevre illeri ile derin bir ilgisi yoktur. Köklü ve kalabalık ailelerin bulunduğu bir yerleşim birimidir. Daha düne kadar Urfalı, kızını başka illere gelin vermez ve Urfa delikanlısı dışardan evlenmezdi.

Urfa’da yabancılara ’Kerıp’, dışarıdan evlenenlere ise ’Kerıpten evlenmiş, kim bilir kimin nesini almış’ denilirdi.

2. Urfa, büyük ticaret ve sanayi merkezlerine uzak, bir tarım ve hayvancılık kenti olduğundan büyük yol güzergâhlarının birleştiği noktada bulunmamaktadır.

3. Bir kıyı şehri olmaması nedeniyle yerli ve yabancı turistlerin hemen hemen yok denecek kadar az olması değişmeleri kolay kolay kabul etmemesine neden olmaktadır.

Evlenme yaşına gelen delikanlının doğrudan ’Ben evelenecağam’ diye anne ve babasına söylemesi ayıp sayıldığından bu durumu uygun bir şekilde yakın arkadaşlarına veya başka bir kimse vasıtasıyla anne ve babasına iletir.

Haberi iletecek olan kimse erkek ise oğlanın babasına ’Allah ömürlü etsin, yeğenimiz artık böyüdü, gözü damlarda duvarlarda’ diyerek delikanlının evlenecek yaşa geldiğini ve bir kızın aranmasını söylemek ister. Oğlanın babası ise durumu hanımına açar. Oğlanın annesi ise ’Benim de kulağıma degdi, ben de işin farkındayam’ diye cevap verir. Zaten anne bu hayırlı işten daima babadan daha fazla çaba harcar.

Evlenecek yaşa gelen delikanlı ise annesinin yaptığı yemekleri, yıkadığı çamaşırları, beğenmemeye başlar. Çeşitli huzursuzluklar çıkarır.

Annesi ise ’Elimden bı kadar geli, yarın avradi siye bişirir begenırsen’ der. Oğlan ise konunun iyice anlaşıldığını ve verilen mesajın yerine iletildiğinin huzuru içerisinde tebessüm eder.

Anne o günden sonra gizliden gizliye kız aramaya başlar. Tanıdıklarının tavsiyelerine uyarak gelinlik çağındaki kızların evine bir bahâne ile giderek, kızın ailesinin yaşantısını kendi görüşüne göre inceler.

Kız İsteme

Evlenme çağına gelen erkeğin anne ve babası veya yakınları oğullarına kız aramaya başlarlar. Anne özellikle yaşlı kadın akrabalarına ’Oğlumu everecağam, acaba münasip bir kız bulabilir miyem?’ diye sorar. Hamamda, düğünlerde, kır gezintilerinde kızları araştırmaya, soruşturmaya başlar.

Gözüne kestirdiği bir kız olursa, ilk önce kızın yakın komşularından sormaya başlar. ’Acaba bı kız nasıldır, derdimizi çekermi, gişi kızı mıdır?’ Komşular ise kendilerinden sorulan genç kız tavsiye edilebilir nitelikte biri ise ’Mabalı günahı boynuna’ diyerek teminat verir. Şayet kızı tavsiye etmiyor ise, açık açık söylemenin de çevreye göre ayıp, dini kurallara göre günah sayıldığından ’komşumuzdur ama, pek ilgimiz yoktur’ diyerek istenmemesi gerektiğini ima ederler.

Oğlanın annesi daha önceden tesbit edilmiş olan kızın evine ansızın veya haberli olarak yanına yakınlarını da alarak gider. Havadan sudan konuşulduktan sonra oğlanın annesi genç kızdan bir bardak su ister. Su isteme aslında kızın yürüyüşünü, konuşma tarzını, becerikliliğini kontrol etmek, hareketlerini toptan değerlendirmektir.

Oğlan tarafı şayet kızı beğendiyse, kız orada yokken bunu fırsat bilerek kızın annesine ’Allah bağışlasın, sözlüsü, nişanlısı yok mu?’ diye sorarlar. Kızın annesi sorulan sorulara cevap vermezse nişanlısı, sözlüsü yok demektir.

Daha sonra oğlanın annesi ve yakınları oğullarının özelliklerinden, huyundan tahsilinden, mesleğinden bahsederler.

Kızın annesi ise oğlan tarafının bu konuşmasını dinledikten sonra ’Kimlerdensiniz, nerede oturisiz, oğliz neçi?’ gibi birkaç soru, oğlan evine sorar.

Oğlanın annesi ise sorulan bu sorulara cevap verdikten sonra, birkaç gün sonra tekrar bu hususta konuşmak üzere geleceklerini söyleyerek kız evinden ayrılırlar.

Oğlan tarafı birkaç gün sonra, isteme olayını gerçekleştirmek için gelindiğinde, oğlan tarafının araştırması yapıldığından, ya ’Kızımız daha küçük, gelin olacak yaşta değil, daha böyügü duri, daha mektebe gidi’ gibi bahanelerle kızı vermeyeceklerini söyler, veya ’hele babasına sorah, ne deyi ne demi’ diye cevap verirler. Bazı kız istemelerde müsbet cevap alamayan taraflar, kızın alınmasında ısrar ettikleri takdirde hoş olmayan olaylar meydana gelir.

Evlenme; çevre köylerde başlık denilen büyük bir maddi güce dayandığı için, köy gençleri bu parayı temin edemediklerinden dolayı büyük sıkıntılara düşerler. Çünkü başlık parası, kız tarafının insiyatifine kalmıştır. Tamamen kız tarafının erkekleri tarafından takdir edilir ve bu miktar karşı tarafa bildirildikten sonra kolay kolay değiştirilmez.

Başlık; bazen nakit olarak, bazen de canlı hayvan, binek vasıtası veya bir tarla olarak alınabilir.

Çevre köylerde başlık parasına az da olsa bir çözüm getirmek ve kolaylaştırmak amacıyla ’Berdel’ tabir edilen bir evlenme usulü vardır. Evlenme çağına gelen iki erkeğin yine evlenme çağına gelmiş olan kızkardeşlerini birbirlerine vermek suretiyle evlenmelerine yol açar. (1995 yılında dönemin Şanlıurfa Valisi Sayın T.Ziyaeddin Akbulut, bir genelgeyle başlık parasını kaldırmıştır.)

Bu usul evlenme, aile büyüklerinin rızası ile olabileceği gibi, yalnız damat adaylarının kendi aralarında karar vermesiyle de olur.

Taraflar çocuklarını birbirleriyle evlendireceklerine tamamen karar verdikten sonra, kız tarafından erkek tarafına bir mektup gönderilir. Buna ’Kesim Kâğıdı’ denir. Bu mektupta kız evinin oğlan evinden istedikleri yazılıdır.

Kesim kağıdında yazılı olanlar, kız evi tarafından kararlaştırılan değerlerdir.

Bir kesim kağıdı örneği:

’Bismillahirrahmanirrahim. ..... başlık, altı çift bilezik, kelepinci, elmas kolye, altı adet elbise, altı çift ayakkabı .... lira hal’et, misafir odası takımı, v.s.’

Hazırlanan kesim kağıdı kız evi tarafından bir işçi kadınla oğlan evine gönderilir. Bu mektubu getiren kadına ’İndekçi’ denir. Oğlan evi ise bu mektubu getiren indekçiye bahşiş verir.

Oğlan evi gelen kesim kağıdındaki şartları aynen kabul ediyorsa, kağıdın alt tarafına ’hepsi kabul’ diye yazar ve aynı anda mektubu aynı indekçiyle geriye gönderir.

Tamamı kabul edilmiyorsa verebileceklerini yine aynı kağıdın altına yazar ve bir gün sonra başka bir indekçiyle kız evine gönderirler.

Sakal Öpümü

Taraflar anlaştıktan sonra nişan yapılmadan önce oğlan evi, kız evine ’Kızınızı bize verdiğiniz için teşekkür ederiz’ anlamına gelen bir ziyaret yaparlar. Buna sakal öpümü veya teşekkür denir.

Oğlan evinin yaşlıları sakal öpümüne giderler. Sakal öpümüne gidecek olan oğlan evi kesimde anlaşılan başlığın tamamını veya bir kısmını beraberlerinde kızın babasına veya velisine vermek üzere götürürler. Kesimde anlaşılan başlığı ve ziynet eşyalarından bir kısmını götürmeden de gidilebilir. Bu yine tarafların anlaşmalarına bağlıdır.

Oğlan ve kız evinin kadın ve erkekleri ayrı ayrı odalarda otururlar. Birbirleriyle tanışırlar. Kız evi gelen misafirlere çeşitli meyvalar, çaylar, kahveler, çerezler genellikle de yöreye ait çiğköfte ve peynirli kadayıf ikram eder.

Nişan gününün tarihi belirlenir, nişan günü yapılması kararlaştırılan hazırlıklar konuşulur ve gece ziyaret sona erer.

Nişan

Urfa’da yapılan nişan törenleri başka illerimizde yapılan nişan törenlerine benzemez. Kız ve erkek birbirlerini görmeden (çok yakın akrabalıklar istisna) ve konuşmadan nişanlanırlar. Kızın istenmesinden sonra nikâh yapılıncaya kadar, damat adayının kız evine gidip gelmesi hoş karşılanmaz, dini nikâh yapılmadığı için birbirlerine görünmeleri, konuşmaları, yörenin örf ve adetlerine göre ayıp, dini kurallara göre haram ve günah sayılır.

Nişan merasiminin çevrenin adetlerine göre kız evinde yapılması gerekir. Oğlan evi tarafından birkaç kadın nişandan bir veya iki gün önce nişan şerbetinin hazırlanması için kız evine giderler.

Kız evi nişan için gerekli hazırlıkları tamamlar. Nişan günü hazırlanan şerbetleri genç kızlar misafirlere servis yaparlar.

Hazırlanan bu şerbetten damat adayının da içmesi arzulanır. Bir sürahi içerisine şerbet konur, üzerine beyaz ipek bir mendil örtülür, mendilin üzerine ise kırmızı bir kurdela ile oğlanın nişan yüzüğü bağlanır.

Kız evinin tanıdığı yaşlı bir hanım şerbeti alarak oğlan evine götürür, oğlan da yüzüğü parmağına takar ve şerbetten içerek nişanlanmış olur.

Nişan yapılan kız evinde gelin adayı giyinip hanım misafirlere ’Hoş geldiyiz’ diyerek misafirlerin yanında oturur.

Kirve kızı tebrik ederek oğlan evinin yaptırdığı yüzüğü onun parmağına takar. Müzik dinlenir, sohbet edilir. Mevsimine göre yiyecekler, içecekler ikram edilir, nişan merasimi bittikten sonra zılgıtlar çalınır, nikâh ve düğün günü kararlaştırıldıktan sonra misafirler dağılır.

Nişandan sonra Pazar ve Perşembe olmak üzere haftada iki gün oğlan evi tarafından kiralanan otomobillerle gelin adayı ve hanım akrabaları şehirde gezdirilir.

İki tahta çakarlar
Arasından bakarlar
Daha yaşım küçükken
Biye nişan takarlar
Hala hala heeey...

Bu gezmeler nişan gününden nikâh yapılacak güne kadar fasılalarla devam eder.

Nişanlanan erkek, kurban bayramında nişanlısına koç gönderir. Boynuzuna kırmızı eşarp ve buna bağlı bir çeyrek altınla süslenmiş olan koç hediye edilir. Buna ’Gelin Kurbanı’ denir. Nişanlılık devresi yaz aylarına tesadüf ederse ki, genellikle tesadüf eder, oğlan nişanlısına bahçelerde özel olarak hazırlanmış bir merkep yükü has (marul) gönderir. Gönderilen hasın üzerine gözü ve ruhu okşayıcı renklerde kumaşlar atılır. Buna da ’Gelin Hası’ denir.

Nikâh

Nikâhı iki kısımda incelemek mümkündür.

Resmi nikâha yörede ’Saray Nikâhı’ denir. Belediye Sarayı’nda yapıldığından bu şekilde isimlendirilir. Dini nikâha ise ’Hoca Nikâhı’ denir.

1. Resmi Nikâh: Türk Medeni Kanunu’na göre nasıl yapılacağı tarif edilmiştir. Uygulama yurdumuzun bütün illerinde aynıdır.

2. Dini Nikâh: Dini nikâh yapılmadan birkaç gün önce bütün akraba ve yakınları çağırmak için haber veya davetiye gönderilir.

Yörenin adetlerine göre nikâhın kız evinde yapılması gerekir. Kız evinde yapılmayan nikâhlar ayıp, başkasının evinde oğlanın nikâhının yapılması ise oğlan evine hakaret sayılır.

Dini nikâh genellikle Pazar günü erken saatlerde yapılır.

Kız evinde, oğlan evinin göndermiş olduğu malzemeler şerbet yapılarak hazırlanır. Nikâh yapılacak günün sabahı hoca gelir ve kendisine ayrılan yere oturur. Kız tarafının tanıdığı bir erkek kızın kendisine vermiş olduğu sözlü akit vekâletnamesine dayanarak söz sahibidir. Oğlan tarafından da bir erkek yine nikâh için damat adına nikâhlanma yetkisine sahiptir.

Hoca, vekillerden hangisinin kızın, hangisinin erkeğin vekili olduğunu sorar. Daha sonra vekiller hocanın dua ve sorularından sonra ’Vekâletim hesabiyle aldım hellallığa kabul ettim’ diyerek dini esaslara göre nikâhı kıymış olur.

Son zamanlarda Belediye Sarayı’nda her iki nikâhın da yapıldığı görülmektedir.

Düğün

Düğünün tarafların tesbit ettiği gün ve yerde yapılmasına karar verilir. Urfa’da evlenme düğünü denince akla iki düğün gelir.

1. Avrat Düğünü,
2. Erkek Düğünü.

Gerçekte bu iki düğünü ayrı ayrı incelememizin sebebi, avrat düğünü; kız evinin hanımları ile oğlan evinin hanımları arasında yapılır. Erkek düğünü ise sadece oğlan tarafının akraba ve tanıdıklarının katılmasıyla yapılır. Kız tarafından bir erkeğin yapılacak düğüne katılması ayıp sayılır.

1. Avrat Düğünü: Düğün gününden bir hafta önce taraflar akraba ve komşulara indekçi aracılığı ile haberler gönderip düğüne davet ederler. Düğün sonbahar veya kışa rastlıyorsa patpat, kavurga, ağzıyumuk, çekçek, bastık, kesme, sucuk, v.s. yiyecekler götürülür.

Gönderilen indekçiler ev ev dolaşarak düğün sahiplerinin yani kız ve oğlan tarafının davetini sözle iletirler. Haberi getiren indekçiye hanımlar bahşiş verirler.

Düğünün yapılacağı evin avlusunun büyük olması gerekir. Amaç misafir çokluğu karşısında düğün sahiplerinin mahcup olmamasıdır.

Düğünün yapıldığı gün, düğün evinde hiçbir erkek bulunmaz, daha doğrusu bulundurulmaz. Sadece evin dış kapısında bir erkek oturtulur. Bu da dışarıdan gelecek bir haberi içeri kimseyi sokmadan yüksek sesle bağırmak veya bir çocukla haberi hanımlara iletmek görevini üstlenir.

Düğünde enstrüman çalanların hiçbirinin gözü görmez. Şayet kör çalgıcı bulunamaz, gözlü müzisyen getirme zorunda kalınırsa, hanımları görmemeleri için araya perde çekilip arkasında oturtulur. Yaşlı bir kadın veya çocuk aracılığı ile müzisyenlere isteklerini iletirler. Günümüzde azda olsa bu kural geçerliliğini yitirmek üzeredir. Düğünlerin çoğu artık salonlarda yapılmaktadır.

Düğünde genellikle ’dörtlü mendil’, lorke gibi mahalli oyunlar oynanır.

Düğün esnasında gelin oynatılır, gelin oynarken başına para çevrilir. Çevrilen bu paraları düğünde hizmet eden hanımlar nişanlı veya sözlü kızların başına çevirip ’Ağbatı siye ola’ der ve yakınında bulunanlar da ’Amin’ diyerek tasdik ederler.

Düğüne yemek için getirilen yiyecekler, düğüne bir süre dinlenmek için ara verildiğinde yenir. Gelenler birbirlerine yiyeceklerinden ikram ederler. Düğün öğlenden sonra başlar, gecenin geç saatlerine kadar yaklaşık 7-8 saat sürer.

2. Erkek Düğünü: Düğün gününden birkaç gün önceden bütün misafirlere bir erkek işçi tarafından haber gönderilir. Düğün genellikle geniş hayadı (avlusu) olan evlerde yapılır.

Düğünde; iki ayak, abravi, girani, derik, dörtlü degenek gibi mahalli oyunlar oynanır.

Bu oyunlardan dörtlü degenek oyunu oldukça maharet isteyen oyunlar olduğundan düğünün en görkemli bölümünü oluşturur. Erkek düğününün yapıldığı evin çevresinden, damlardan ve duvarlardan yüzleri bürüklü düğünü izleyen hanımlar ise zılgıt çalarak oyuna ve oyunculara heyecan ve hareket vermek için onları coştururlar.

Bu iki oyun sırasında düğünün daha da coşkulu devam etmesini isteyen düğün sahipleri ise başını yukarıya kaldırarak kadınlara hitaben ’Zılgıt çalmıyanın gişisi öle’ der. Bunun üzerine bütün kadınlar coşkulu bir şekilde zılgıt çalarlar veya misafirleri biraz kahkaya boğmak için ’Zılgıt çalmayanın kaynanası öle’ dendiğinde ’İnşallah’ diyerek zılgıt çalmayanlar olduğu gibi, kaynanasıyla birlikte düğüne gelenler ise ister ismez zılgıtla katılırlar.

Bir tarafta düğün ve eğlenceler devam ederken diğer tarafta davetliler için yemekler hazırlanır. Yörenin yemeklerini çok sayıda misafire hazırlamak için usta aşçılar ve hizmetçiler tutulur. Düğünün bir anında damadın yakın akraba ve arkadaşlarından birkaç büyük ve çocuklar daha önceden kız evinde hazırlanmış olan damadın çamaşırları, damatlık elbisesi, terlik ve pijaması, çorap ve ayakkabısını almak üzere çalgıcılarla birlikte çala söyleye kız evine giderler. Asbap getirmek için yola çıkan bu grup mahalle aralarında sokaklardan türkü, mani söyleyerek geçerler.

Yoğurt koydum dolaba
Bögın başım kalaba
Küçücükken böyüttün
Seni vermem Araba

Kalaylı tas ayranı
Sürmeli göz heyranı
Seni doğuran ana
Eder çifte bayramı
Ellere vay...

Kız evi önünde söylenen türkülerden sonra, damadın elbiselerinin bulunduğu siniyi bir erkek işçi başına alarak mani, türkü söyleyerek yine aynı şekilde dönüp düğün yapılan eve gelirler. Düğün evinde daha önceden hazırlanmış olan üstünde zeytin dalları ve dallara bağlanmış mumlarla bezenmiş ’Güvegi Tahtı’ndaki mumlar yakılır. Uzaktan düğünü seyreden hanımlar ise zılgıt çalarak olayı şenlendirirler.

Damat ise düğün evinde boş bir odaya arkadaşları ile birlikte girer ve getirilen çamaşırları ve elbiseyi giyer. Odadan ceketsiz olarak çıkar ve kendisine ayrılan taht’ın yanına gelir. Küvre ise damadın giymediği ceketini çalgıcıların refaketinde müzik eşliğinde giydirir. Bu sırada:

Çağırın Hakko’yı
Geydirin sakkoyı
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi

Getirin Melegi
Geydirin yelegi
Mibarek olsın ağa küvre
Yengi de güvegi,

diye Urfa’ya özgü (damatların elbise giyerken söylenilmek için besetelenmiş olan) bu türküyü söylerler.

Bu sırada damadın elbisesinin getirildiği sini içerisinde bulunan şeker ve ****l paralar havaya serpilir, havai fişekler yakılır, kadınlar zılgıt çalarak bunu kutlarlar.

Düğünde hizmet eden işçiler, çalgıcılar sıra ile gelerek önce, tahtın bir yanında damadın yanında oturan küvre’den sonra da damattan bahşişlerini alırlar.

Diğer tarafta hazırlanan yemekler servis yapılmak üzere düzenlenir. Misafirler yemeğe davet edilir. ’Mırra’ denilen acı kahve, sigara ikram edilir. Bu yemeğe ’Asbap Yimeği’ denir.

Kına Gecesi-Asbap Gecesi

’Gelin’ Perşembe günü gidecekse, Çarşamba akşamı; Pazar günü gidecekse, cumartesi akşamı (yani damadın elbise giydiği günün akşamı) yapılır.

Kız evinde hanımlar, oğlan evinde erkekler toplanır. Damadın arkadaşları ve akrabalarının toplantığı yerdeki eğlenceye ’Asbab Gecesi’ kadınların toplandığı yerdeki eğlenceye ise ’Kına Gecesi’ denir. İkisi de aynı gece ve aynı saatlerde başlar.

Gece saat onbire doğru oğlan evi tarafından kadın, erkek ve çocuklardan bir grup kına gecesi yapılan eve toplu halde yine türkü mani söyleyerek çalgıcılarla birlikte giderler.

Evleri sekilidir
Toprehen ekilidir
Eger babası yoksa
Dayısı vekilidir
Hala hala heey....

Leblebi koydum tasa
El vurdım basa basa
Bizim gelin çok gözzel
Azıcık boyı kıssa
Hala hala heey....

Gecenin karanlığında dar sokaklardan, kadınlar önde, çocuklar ortada, erkekler arkada olmak üzere toplu olarak yürürler. Ellerindeki fanıs denilen gaz lambaları yollarını aydınlatır.

Bu topluluktan ara sıra geriye kalmış bir hanım olursa, koruma görevini üstlenen erkeklerden biri ’Ayallar öge’ diyerek kadının hızlı yürümesini ikaz eder. Gelin ve damadın isimlerine göre;

Portakalı oyarlar
İçine kına koyarlar
Evvel adi Fatma’dı
Şimdi gelin koyarlar
Hala hala heey....

Bahçalarda pırpırım
Yaprağı dilim dilim
Biz Ahmedi everdıh
Hasan’a Allah Kerim
Hala hala heey....

Kına evine iyice yaklaşıldığında ise genellikle,

Çakmak çakmağa geldıh
Kına yahmağa geldıh
Ayşe Dayze ağlama
Kıziy almağa geldıh
Hala hala heey....

Birkaç gün önceden kız evine gönderilen kına küvrenin hanımı tarafından bir kab içerisinde dua okunmuş süt ile yoğrulur. Gelin ise damadın akrabalarından iki hanım tarafından koluna geçilmek suretiyle getirilerek küvrenin önüne oturtulur. Gelin ağlamaya başlar. Gelin kınaya çıkarken mutlaka ağlaması gerekir, aksi halde ayıplanır.

Bu sırada kapı önünde bekleyen erkekler arasında bulunan çalgıcılardan biri kaval veya keman ile hüzünlü bir taksim yapar. Erkeklerden biri hoyrat okur.

Kah gidelim
Kınayı yak gidelim
Gözele doymak olmaz
Üzüne bak gidelim

Merdivana
Sarıl çık merdivana
Yar sevmah yigit kârı
Ne bilir her divana

Bunun peşinden hanımların hepsi gelinin ağlamasına katılır, hep birlikte ağlarlar. Oğlan evi tarafı hanımlar ise gelin götürecekleri için sevinçlidirler.

Bir yandan ağlama, bir yandan sevinç gösterisi, bazen iki aile arasında sözlü atışmaya, kavgaya dönüşür.

Küvre, gelinin avucunun içine bir altın koyarak kınayı yakar. Daha önce gelinin yüzüne örtülen pembe duvak açılarak gelinin kına yakılan eline bağlanır. Çocukların ellerinde tepsilere dikilmiş olan mumlar yakılarak gelinin başına çevrilir.

Kapı önünde bekleyen erkekler hep birlikte

Urfalıyam ezelden
Göynüm geçmez gözelden
Göynümün gözü çıksın
Sevmiyeydim ezelden

Ağam olasan Ömer
Paşam olasan Ömer
Benim olasan Ömer
Yetim kalasan Ömer, türküsünü söylerler...

Kınası yakılan gelin baba evinden ayrılmadan önce büyüklerinin ellerini, arkadaşlarının yüzlerini öperek gözyaşları arasında veda ederek ayrılır.

O yanı keçe bı yanı keçe
Kız anasının emegi heçe
Hala hala heey....

Oğlan tarafı gelini alarak kız evinden ayrılırlar.

’Masa üstünde bekmez
Bı bekmez biye yetmez
Şu Urfa’nın kızları
Taksisiz gelin getmez.’

’Ay doğar ayazlanır
Gün doğar beyazlanır
Gelin olacah kızlar
Hem gider hem nazlanır’ Hala hala heey...

Gelin, önceden hazırlanmış olan özel bir odada karşılanır. Kadınlar ise zılgıt çalarak gelini kutlamaya devam ederler. Gelin kapıdan girerken kendisine verilen bir ’narı’ oda kapısının üst tarafına atarak narı kırar. Kırılarak dağılan nar tanelerinin toplanarak evlenecek yaşa gelmiş, genç kızlara yedirilmesi uğurludur.

’Su koydum su tasına
Gül koydım ortasına
Biz gelini getirdıh
Ağamın odasına’

Sâbahleyin, gelin ve beraberinde gelenlere özel olarak hazırlanmış kahvaltı sofrası hazırlanır. Öğlenden sonra ise süpha yemeği ikram edilir.

Süpha Yemeği

Gelin, damat evine getirildiği günün sabahı, gelin evinden başka bir yerde süpha yemeği merasimi düzenlenir.

Süpha; pirinç, şeker, et, çekirdeksiz üzüm, nohut, yağ gibi malzemelerle hazırlanır.

Yemekte; kuzu içi, Üzlemeli pilav, Etli pilav, tatlı olarak da zerde ikram edilir.

Süpha yemeğine istisnasız herkes davet edilir. Oturan gruplar yine gruplar halinde çağrılır.

Yemek verme işi devam ederken damadı traş edecek olan berber gelip boş bir odada damadı traş eder. Küvre ve damat berbere ve çırağına bahşiş verirler.

Akşam vakti yaklaştığında damada da bu yemeklerden verilir. Daha sonra ’damat’ ve arkadaşları ’süpha’ verilen evden ayrılırlar. Yürüyerek dar sokaklardan geçip ’gelinin’ bulunduğu kendi evine gelirler. Damat gerdeğe girmeden önce hoca dualar okur ve damat evin kapısından içeri girer. Evin avlusunda baba ve annesinin ellerini öperek zifaf odasına girer.

Güvegi Hamamı

Damat, evliliğin sabahı erken saatlerde akraba ve arkadaşları tarafından hamama götürülür. Damat, daha önceden hamamcı haberdar edildiğinden oturması için zeytin dalları ile süslenmiş olan tahta oturtulur.

Hamama davet edilen misafirler yıkanıp çıktıktan sonra damat da yıkanarak yine bu tahtta oturur.

Kutlamaları kabul eder. Damadın arkadaşlarından biri ’Hamam yimegini ben yapıyam’ diyerek hamama gelen misafirleri yemeğe davet eder. Yemeği yapan kimsenin evinde toplanılır ve yörenin yemeklerinden olan mevsimine göre patlıcanlı, domatesli, elmalı, yoğurtlu kebaplardan yapılır. Üstüne de tatlı olarak yine kadayıf ikram edilir.

Yemekten sonra arkadaşları, yakınları, damadı evine götürürler. Kendileri de işlerinin başına dönerler. Yanı gün, ’gelin’ ise kocası başta olmak üzere kayınbabasına, kaynanasına, kaynına, görümüne çeşitli hediyeler verir. Buna çeyiz günü denir.

Duvak Günü

Evliliğin ikinci günü duvak günüdür. O gün gelinin yakınları, tanıdıkları gelin evine gelirler. Damat ise duvak yemeğinin hazırlanması için bir koç aldırır. Yemekler hazırlanır, gelin ise gelinliğini giyinip yüzünü gelin duvağı ile kapatıp gelip misafirlerin yanına oturur.

Oğlan evinden 8-10 yaşlarında bir erkek çocuk gelinin duvağını kaçırır ve duvağı damada götürerek damattan bahşiş alır. Kadınlar bu duvak kaçırma anında yine zılgıt çalarak bunu kutlarlar.

Duvak kaçırma sabahleyin yapılır. Duvak gününe gelenler çeşitli hediyeler verirler. Bu hediye verenler genelde çok yakın akraba olanlardır. Duvak akşama kadar devam eder. Yemekler yenir. Duvak gününe gelinin annesinden başka bütün akrabalar katılırlar.

Duvak gününün akşamı ise gelinin annesi, kızını ve damadını ’akşam yemeği’ne çağırır. Damat kaynanasının elini öptüğünde ona çeşitli hediyeler verir.

Gelin Hamamı

Evliliğin onbeşinci günü (Cumartesi veya Perşembe) bütün dost ve akrabalar hamama davet edilir. Gelin, baba evinden çeyiz olarak getirdiği hamam takımlarını bir bohça içerisinde getirir. Bu bohçayı getiren natır ve gelini yıkayan, bohçasını açan kaymelere hamamdan sonra bol bahşiş verilir.

Genellikle Yıldız Hamamı’na gidilir (bu hamam şimdi yoktur). İnanışa göre Yıldız Hamamı’na giden gelin kocasına parlak, alımlı, yıldız gibi görünür veya Cincıklı Hamam’a gidilir ki gelin kocasına cincık gibi görünsün. Hamam o gün ücretli müşteri almaz, bütün masrafları oğlan evi karşılar.

Hamamda bulunan bir tahtın üstüne halılar, minderler serilir. Onların üstüne el işlemeli beyaz örtüler yayılır. Hamama davet edilen bütün misafirlere damat tarafından yaptırılan kebaplar ve tatlılar ikram edilir. Ayrıca ’damat evi’ tarafından evde hedik hazırlanarak hamama getirilir.

Gelin ise güvegi hamamında olduğu gibi misafirlerden sonra yıkanıp kendisi için hazırlanan yerde oturur. Zeytin dalları ile süslenmiş olan tahttaki mumlar yakılır. Gelini kutlayan misafirler hamamdan ayrılırlar.








Ne kadar da zormuş, evlenmek Smile


Trabzon evlilik ve düğün gelenekleri



Evlenme de doğum gibi yeni bir yaşam durumuna geçişi ifade etmektedir. Bu geçiş dönemi esnasında da evlenen kız ve erkek halk inanmasına göre; doğa üstü güçlerin etkisi altındadır. Bundan dolayı gelin ve damadı bu doğa üstü güçlerden geleceğine inanılan tehlikelerden ve zararlı dış etkilerden korumak için bir takım tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayı halk dinsel ve büyüsel içerikli bir çok uygulama ve pratiğe baş vurmaktadır.

Evlenme toplumsallaşma sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Kıza ve erkeğe yeni bir sosyal statü kazandıran evlenme aileler arasında kurulan dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkileri düzenlemesi bakımından her zaman ve her yerde önemli bir olay olarak görülmektedir. En küçük toplumsal kurum olan aile; dolayısıyla da kültürel yapının da temelini oluşturmaktadır. Evrensel bir karakter taşıyan evlenme; dünyanın her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği kurallara ve kalıplara göre şekillendirilmekte, dinsel ve büyüsel motifler içeren evlenme içerisindeki gelenek, görenek, adet ve inanmalar genellikle tüm yörelerde çok zengin bir görünüm sergilemektedirler. Bu gelenek ve görenekler ait olduğu toplumu tanımaya ve anlamaya ilişkin önemli verilerdir.

Söz konusu çalışma Trabzon ili, ilçe ve köylerinde 14- 26 Temmuz 2003 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda elde edilen verilerden oluşmaktadır. Kaynak kişilerden alınan bilgilerin, mümkün olduğu kadar içeriğe dokunulmadan ifade bozuklukları düzeltilerek verilmesine özen gösterilmiştir.

[B]EVLİLİK BİÇİMLERİ[/B]

Toplumların toplumsal, tarihsel boyutları, ekonomik yapıları, yerleşim düzenleri, üretim ve tüketim ilişkileri, sosyal normları, kısaca kültürel yapı evlenme biçimlerini de belirlemektedir. Her toplum ya da grup kendi yapısına uygun olanı seçerken aykırıyı önlemeye çalışmaktadır.

Araştırma yöresinde geçmişte yapılan evliliklerde geçim düzeyi, ekonomik yapı, toplumsal konum ve etnik ayrılıklar belirleyici olmaktaydı. Araştırma bölgesinde geçmişte evlilikler genellikle yöre içerisinde yapılmaktaydı. Yaşam koşullarının farklılaşması özellikle ekonomik yaşamın farklılaşması nedeniyle günümüzde yöre dışından evliliklerin de yapıldığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra yaşlı kuşak yöre evliliklerinin tercih edildiğini.

Yörede literatürde tespit edilen evlenme türlerinden; görücü usulü, akraba evliliği, baldızla evlenme. Kayınla evlenme, dezmal kaçırma, değişik yöre halkının anlatısıyla değiş – tokuş, değiş kaçarak evlenme, kaçarak evlenme yöre halkının anlatısıyla uyma , kayma, kaçma, zorla kaçırılma yöre halkının anlatısıyla çekme, dul kadının evlenmesi, dul erkeğin evlenmesi, birden çok kadınla evlenme, beşik kertme gibi evlenme tiplerinin tümüne geçmişte rastlanmaktaydı. Günümüzde de bu evlilik türlerine nadir de olsa rastlanmakla beraber genellikle anlaşarak yapılmaktadır.

Evlilik tipleri, ile ilgili olarak alanda tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir;

’Burada kaçarak evlenme çok fazla, kaçarak evlilikler genelde kız ve oğlan bir birleriyle anlaşarak yapılmaktadır. Kaçarak evlenenlere de düğün yapılmaktadır. Burada zorla kaçırma da olur, buna çekme denir. Oğlan ayakdaşlarını (arkadaşlarını) yanına alarak, kızı bağda, bayırda nerede olursa kaçırır. Kızın babası yerişe bilirse (yetişebilirse), kız kala bilirse geri alır. Kız zorla da kaçırılsa geri dönemez ona ille bir uygunluk yapmaya çalışılır. Böyle durumlarda, muhtar, azalar, köy heyeti araya girerek uyuşturur (anlaştırır). Burada kayınla evlenme de var, kadının kocası ölmüş eğer gelinin çocukları varsa, gelini de seviyorlarsa böyle durumlar da abes (kötü) bir şeydir ama seyrek de olsa kayınla evlenildiği görülüyor. Kadın ölmüşse, çocuklara iyi bakar düşüncesiyle enişteyle evlenme de görülüyor. Beşik kertme ise ağzından çıkan sözdür onun yerine getirilmesi gerekir.’(Şalpazarı Simenli köyü)

’Eğer kız ve erkek bir birlerini sever anlarlar ki; anne ve babaları vermeyecek o zaman kaçarlar. Oğlan tarafı nazı geçtiği bir komşusu veya akrabasının evine kızı götürür. Kızın kaçması köyde falancanın kızı kaçtı şeklinde anlatılmaktadır. Kızı götürüldüğü ev sahibi merhametli ise her iki tarafı da düşünerek kızın ve erkeğin birlikte olmasını engeller. Kız kaçtığı zaman bir zaman anne ve babası konuşmaz. Bir yıl iki yıl baba evladını yüzüne hiç koymaz (karşısına almaz konuşmaz). Anne daha çabuk konuşur. Belli bir zaman sonra bir görüşçü giderek barıştırır. Dul kadın eğer yoksuz (yoksul) kaldıysa evlenir ama giderken çocuklarını götüremez. Çünkü çocuklar baba tarafınındır. Burada kumalık eskiden yaygındı, şimdi de var. İki kardeş iki kardeşle de evlene bilir buna değiş denmektedir.’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Burada zorla kaçırma olur adam heves eder kızı kaçırır, bir yerde tutar. Bir kere tuttu mu artık o kız onun karısı olur, erkek kızın üzerinden eşarp yüzük gibi herhangi bir eşyayı aldığı zaman o kız onunla evlenmek zorundadır. Evlenmezse erkek elindeki kızın eşyasını herkese gösterir. Erkeğin elinde bulunan kızın eşyası bir anlamda da kızın namusu gibidir.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

Şalpazarı Geyikli beldesinde kaçmayla ilgili olarak bir kaynak kişi anlatısı aşağıda olduğu gibi verilmektedir.

’Sevdamızla konuşur, karar eder anamıza, babamıza söylerdik, kabul etmezlerse, kaçardık. Evvel suya gitme vardı, bir yerde bir yalak bir tekne oludu oraya giderdik. Sevdamızda o suyun kapısını keserdi, orada konuşur, anlaşırdık ya da değirmene gider sevdamızla orada anlaşır kaçardık eskiden adet öyleydi.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

’Kaçarak evlenme var, böyle durumlarda kızın babası isterse kızı geri alabilir. Zorla kaçırma da buralarda olur buna çekme denmektedir. Çekilen kız üç günden sonra geri getirilemez (baba evine). Beşik kertme de var. Beşik kertmede kimisi kızın beşiğinin başını kerter, kimisi de beşiğe oğlanın adını yazar. Büyüdükleri zaman evlenen de var, evlenmeyen de. Kumalık Trabzon merkezde de görülüyor, ancak köylerde daha yaygın. Dul kadının evlenmesi normal ancak giderken çocuklarını götüremez. Çünkü çocuklar baba tarafınındır.’(Trabzon merkez Faroz Mahallesi)

Günümüzde evlilikler kent merkezinde genellikle anlaşarak yapılmaktadır. Kırsal kesimde ise; anlaşarak yapılan evliliklerin yanı sıra yukarıda belirtilen evlilik türlerine de rastlandığı saptanmıştır.

[B]EVLİLİĞE HAZIRLIK AŞAMALARI[/B]

Evliliğe hazırlık aşamaları, evlenme çağı, kız beğenme, kız isteme başlıkları altında incelenmektedir.

Evlilik çağı:
Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında ergenlik çağına girmiş olmak gelmektedir. Ülkemizde ergenlik çağı 10-14 yaşları arasında başlar. Gerek kızda, gerekse erkekte görülen, birtakım biyolojik ve fizyolojik gelişmeler, ergenlik çağının belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu gelişmeler, onların biyolojik ve sosyo - kültürel kişiliklerini geliştiren önemli belirtilerdir. Bu değişik belirtilerle kişisel sorumluluklar da başlamaktadır.

Erkek çocuklar aile içerisinde; gerek cinsinin, gerekse yaşının gerektirdiği, etkinliklere katılarak, geleneklerin gerektirdiği tavrı almaya çalışır. Kızın ergenlik çağına girmesi; ev işlerine katılması, aile ve grup içerisindeki genç kızlık çağının gerektirdiği role bürünmesine karşı cinsle ilgilenmesiyle belirginleşmekte ve evlenme çağına girmiş olmasında ölçüt olarak alınmaktadır.

Evlenme olayında Anadolu’nun hemen hemen her yerinde sıra gözetimi olayına rastlanmaktadır. Bu konuda büyük kardeşlerin daha önce evlenmelerine dikkat edilmektedir.

İster köyde ister kentte olsun; evlenme yaşını ve zamanını ekonomik yaşamın, bazı sosyal olayların, göçlerin, ölümlerin kısacası kültürel yapının belirlediğini söylemek gerekir.

Araştırma bölgesinde konuyla ilgili olarak yapılan tespitler aşağıda yer almaktadır.

’Kızın evlenme çağı eskiden 18 yaşını bulurdu, şimdilerde 20 -22 ye kadar uzadı. Kız 30 yaşına geldi mi evde kalmış sayılmaktadır. 27 yaşıma gelen kız artık evde kalmıştır. Erkek de evlenme yaşı 25 – 26 ya kadar uzar. Burada erkekle kız arasındaki yaş farkı en fazla 10 ’a kadar çıkmaktadır. Normal olan erkekle kız arasında 4- 5 yaş olmasıdır. Erkeğin kızdan küçük olmaması önemlidir. Ancak geçmişte nadir de olsa kızın erkekten yaşça büyük olduğu evlikler yapılmaktaydı. Burada sıra gütme vardır. Eğer küçük kız veya oğlanın evlenmesi gerekiyorsa, büyük kız veya büyük oğlandan izin alınması, onların sıralarını vermesi gerekmektedir.’(Tonya Melikşah köyü)

’Kızların evlenme yaşı 15- 16 dır. 30 yaşına varan kız evde kalmış sayılır. Ona biz burada kaluk deriz. Onları artık yaşlılar alır. bazıları da hiç evlenmeden bakir, bekar gider (ölür). Eğer kız severse isterse ana baba vermezse onun günahı çok, insanın ille evlenmesi çoluğa çocuğa karışması gerekiyor. Erkeğin evlenme yaşı da kızınkiyle aynı. Bir iki yaş aşağı veya yukarı olabilir. Bazen çok seyrek de olsa kızın erkekten büyük olduğu durumlar oluyor. Ama bu çok seyrek. Genellikle herkes menendine yani eşine. Sıra gütme var mesela küçüğün sevdası çıktı, anne baba - ha bunu evereyim senide everceğim diyerek büyükten izin ister. İzin verirse küçüğü evlendirebilirsin, vermezse duracak. Kız da oğlan da sırasına (sırasını bekleyecek), evde tatsızlık kuramazsın.’(Şalpazarı Simenli köyü)

’16- 20 kızlarda evlenme yaşı. 25-30’u geçti mi evde kalmış sayılmaktadır. Erkek eskiden askere gitmeden evlenirdi. Şimdi günümüzde erkeğin belli bir evlenme yaşı yok erkek her yaşta evlenebilir. Eğer küçük kardeş severse büyükten izin alarak evlenebilir. Büyüğün izin vermemesi halinde evlilik gerçekleşmez. İzin verilmemesi halinde yapılan evliliklerde kardeşler arasında uyumsuzluklar çıkmaktadır.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Kızlar 16-17 yaşında evlenir. 20 yaşına kadar zor kalır. 25 yaşlarına geldi mi derler kaluk evde kalmış. Kız kısmını birinci ister vermeyeceksin ikinci ister vermeyeceksin üçüncü o zaman vereceksin. Kız kısmının üçüncüden sonra kısmeti kapanır, şansı kesilir. En büyük kız varken, küçüğünü vermezlerdi, büyük sıradayken küçük verilmez. Büyüğün şansı bozulur. Vermek zorunda kalınırsa, büyükten izin alınır. Büyük ben senin rızkına mani olmayayım sen evlenebilirsin, müteessir olma diyerek izin verir. ’(Maçka Çeşmeler köyü)

Günümüzde yukarıda kaynak kişilerin belirttikleri evlilik yaşı; köylerde halen geçerliliğini sürdürürken kente merkezinde bu yaşın büyüdüğü tespit edilmiştir. Geçmişte erkekler askere gitmeden de evlendirilirken, günümüzde erkeğin kolay evlenebilmesi için askere gitmesi aranmakta, askerliğini yapmış olan erkeğe daha kolay kız verilmektedir.

[B]Kız beğenme. Görücülük, kız isteme.[/B]
Geleneksel kesimde evlenme hazırlıkları ’kız bakma’, ’kız arama’,’kız soruşturma’ ile başlamaktadır. Oğullarını evlendirmek isteyen anne ve babalar ilk önce akrabalarından, komşularından ve yakın çevrelerinden başlayarak kız aramaya çıkmaktaydılar. Kız bakma konusunda ailelere, akrabalar, komşular yardımcı hatta aracı rolü üstlenmektedirler. Evlenecek erkeğe kız bakma olayına Anadolu’nun bir çok yerinde; ’görücülük’, görücüye çıkma’ vb adlar verilmektedir.

Araştırma bölgesinde de; konuyla ilgili olarak diğer bölgelerde olduğu gibi kız bakma, kız beğenme, kız görme, görücü gitme, görücü. Gibi kavramlar kullanılmaktadır.

Trabzon’da kız beğenme kız görme evliliğin önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Bütün toplumlar, evlenecek kızda ve erkekte ait olduğu toplumun değer yargılarına , dünya görüşlerine , hayatı algılayış biçimlerine göre, kısaca yaşam tarzına göre birtakım nitelikleri taşımasına dikkat etmektedir. Bu niteliklerin Anadolu’nun diğer bölgeleriyle benzerlik göstermekle beraber farklılıklar da içerdiği saptanmıştır.

Konuya ilişkin kaynak kişi, derlemeleri şöyledir;
’Eskiden istediğimiz kız gelin gelene kadar oğlanı hiç tanımazdı. Oğlan da ı sülaleden sürekli kaçardı. Ayıp vardı, saygı vardı. Ben komşu olarak tavsiye ederdim falan yerde iyi bir kız var. Kız arayanlarda bana sorardı iyi midir, kötü müdür, yalancı , dolancı mıdır, namuslu mudur, hırsız mıdır, gece yatağa işer mi, sülalesinde herhangi bir hastalık var mı. Sülalesinde hastalık olan aileden kız alınmazdı. Sülalede verem , frengi, sara ve ya sülalede deli bir uşak varsa o aileden kız alınmaz. Çünkü doğan çocuklar da onun zürriyetinden olacağına inanırız. Beğenilen kız; eli becerikli mi, işinde gücünde iyi mi, ahlaklı mı, dedikoducu mu, dilli mi 9çok konuşan), soyu sopu nasıldır bunlar hep bilen birinden sorulur. Burada kız fakirse fakir alır, zenginse zengin alır. burada şöyle bir söz vardır. Zenginsen fakir kız alacaksın, sende gelip görsün, zengin kız senin malına da tenezzül etmez denir. Evlenecek oğlan rakı içer mi, bir haylazlığı var mı, eskiden delikanlılar başlarından şapkalarını hiç indirmezler, kadınlar da peştemallerini indirmezlerdi çok ayıptı. Kızın ilk istendiği akşam uşağın durumu sorulur. Daha önce başından bir olay geçmiş midir, sülale iyice araştırılır. Erkekte zenginliğe çok önem verilir. Erkek zengin , kız fakir ise bir istemede kız hemen verilir.erkekte yakışıklılık da önemlidir. Bir sanatının olup olmadığına da bakılır. Tarlada, bağda, bahçede çalışırsa kolay kolay kız vermezler. Erkeğin askerliğini yapmış olması da önemlidir. ’(Tonya Çeşmeler köyü)

’Eskiden zenginlik arazi üzerineydi. Falancının arazisi çok ben kızımı ona vereyim ya da o oğlanı alayım denirdi. Ama şimdi araziye bakılmıyor soy sop yakışıklılık da aranıyor.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

’İstenecek kızın nasıl iş yaptığına bakılır. Namus, zenginlik, mal mülk, soy sop, güzellik önemlidir. Erkeğin de en birinci ailesine bakılır, sigara içki içmemesi, ***** oynamaması çok önemlidir.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’İstenecek kızın zanaatlı, becerikli olması, iyi bir sülalenin kızı, yeri yurdu olması aranır. Erkek okumuş olacak, yeri yurdu olacak. Gurbette çalışıyor ve bir işi olacak. Amir memur olacak. Yakışıklı olacak. Kızın da erkeğin de en çok akıllı olması önemli. Elin adamının kaynananın, kaynatanın yüzünü güldürürsen onlara yaranırsan en iyisi bu.’(Şalpazarı Simenli köyü)

Araştırma yöresinde geçmişte herkes birbirini tanıyordu. Bu nedenle oğlan tarafı münasip gördüğü kızı kızın bir akrabası veya yakın bir komşusunu da yanına alarak görmeye gider. Bu olay yörede;’kız bakmaya gitme’,’kız görmeye gitme’, ’görücü gitme’ görmeye gidenlere ise görücü denmekteydi. Bu uygulama günümüzde de devam etmektedir. Konuyla ilgili olarak farklı yerlerde yapılan derlemeler şöyledir.

’Köyde herkes bir birini tanır. Ama beğenilen kız öyle istenmek amacıyla değil. Ev halini görmek, kızın oturup kalkması nasıldır, onu anlamak amacıyla dışarıda tanıyor ol0san da kızın evine bir gider veya bir aracı gönderilir. Eğer kayınvalide gitmişse buna kız bakmaya gitme denir. Eğer komşulardan biri gitmişse buna aracı denmektedir. Aracı orada onlara hiçbir şey çıtlatmaz. Kızın oturup kalkmasına, iş yapmasına, evin temizliğine evin çevresine bakar’(Tonya Meliklah köyü)

’Düğünlerde ve benzer topluluklarda kız beğenilirdi. Kız görmeye uğurlu gün olduğu için ekseri Perşembe ve Pazar günleri gidilirdi. Kızı görmeye gitmeden bir aracı gönderilir. Aracı gelip kızınızı görecekler diye haber verir. Bu işi gören aracıya yenge denmektedir. Kız görmeye gidildiğinde kız mutlaka çıkar. O zaman kız dipten başa doğru(ayağından başına doğru) bir sakatlığı olup olmadığını anlamak için bir güzel süzülür. O gün kızın oturmasına kalkmasına. Evin tertibine , temizliğine kısaca her şeye çok dikkat edilir.’(Trabzon Faroz mahallesi)

Kız görme aşamasını, kız isteme aşaması izlemektedir. Kız beğenilirse kız evine bir aracı tarafından haber gönderilerek niyet belirtilir. Yakın akrabalar ve sözü geçen etkili bir kışı de alınarak kız evine gidilir. Bu olay diğer yörelerde olduğu gibi; ’kız isteme’ olarak tanımlanmaktadır.

’Beğenilen kızı istemek için, sizi bu akşam rahatsız edeceğiz diye kız evine haber verilir. Kız tarafı oradan buradan (her hangi bir yerden) duyduğu için, gelme niyetlerini zaten biliyordur. Bu nedenle konuyu hemen anlar. Kız tarafı taraftarsa buyurun gelin der. Taraftar olmasalar da oğlan tarafı gene gider. İstemeye kaynana, kaynata olacak varsa oğlanın ağabeyi gider. Kız istemeye gidildiği zaman eskiden bakarlardı ki evin kapısı temiz mi, süpürülmüş mü, evin kedisi güzel mi, kediye bakarlar ki zayıf mı, semiz mi, kapıda ki köpeğe bakarlar ki semiz mi, altı güzel süpürülmüş mü. Evin kapısında odun yığını var mı. Hemen kız istenmez derler ki; biz buraya niye geldik sormuyorsunuz. Kız evi de der ki; hoş geldiniz, sefa geldiniz, niye geldiniz. Kaynata olacak da der ki; Allah’ın emriyle senin kızını benim oğluma istiyorum. Kız tarafının vermeye niyeti varsa; taşınayım, düşüneyim der, yoksa yanlış geldiniz bizde size göre kız yok der. Oğlan tarafı kızı severse kolay kolay bırakmaz. İlk istemede kız verilmez. Verilirse; evlendiği zaman bir şey olduğu zaman derler ki iyi bir şey olsaydın ilkin ki akşam hemen vermezlerdi. Kız bir istenir, iki istenir, kız tarafını sülalesine,eşine, dostuna danışması için araya bir müddet süre konur Bu olaya kız isteme denmektedir. Kız tarafının vermeye niyeti varsa bu dışardan da öğrenilir (kahveden kız veya oğlan tarafının bir akrabasından vb). Kız tarafı vermeye karar verirse oğlan tarafına; buyurun gelin diye haber gönderir.’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Kız beğenilirse, aracı , yenge gidip oğlan evine haber götürür. Kızı sevdik falan vakitte isteyeceğiz derler. Kız istemeye, eskiden perşembe veya pazartesi günü gidiliyordu, günümüzde ise fark etmiyor. Her gün gidile biliniyor. Kız istemeye kadın erkek eş dost toplanarak gidilir. Giderken de; eskiden lokum götürülüyordu, günümüzde ise çikolata şekerleme götürülüyor. Kız evinde kısa bir muhabbetten sonra konuyu oğlan tarafından anlayışlı (yaşlı başlı sözü geçen) birisi açar. Allah’ın emriyle kızınızı sevdik istiyoruz der. Kız tarafı da, düşünelim bize ara verin der. İlk istemede kız verilmez. Hemen verilmez ki; bak hemen kızlarını verdiler. Oğlan tarafı kızı vermeye niyetli, değilse, yakın gelmezler , kız çıkmaz, yüzünü asar, kahveyi sert verir. Evin düzeninden de anlaşılır. Vermeye niyetleri yoksa, haberleri olduğu halde evi düzeni olmaz. İstemeye iki üç kez gidilir. Kızı vereceklerse oğlan tarafına tamam gelsinler diyerek haber gönderilir.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Oğlanla kız mutlaka anlaşır. Anlaşmadan isteme olmaz. Eskiden de böyleydi, günümüzde de böyledir. Anlaşmadan sonra oğlan tarafından oğlanın anası babası gider. Kız tarafı hemen durumu anlar. Kızım mı gönderdi sizi der. İlk istemede hemen kız verilmez. Anlaşmadan kızın evine hiçbir şey götürülmez. Orada dövüşecek misin, çekişece4k misisin belli değil. Kız genellikle oğlanın babası ister. Kız istemeye gidildiği zaman kız tarafı hiç bir ikram yapmaz. Çünkü kız alındı mı, uyuldu mu daha belli değil. Oraya varınca deriz ki; Allah’ın emriyle, peygamberin sünnetiyle, ben senin kızını istemeye geldin, onu evlat edeceğim. Oğluma alacağım, sen ne dersin der. Kızın babası da der ki, kızın haberi olmadan sen buraya gelmezsin. Var idi, yoğ idi uğraşırsın orada artık. Kızın babasının gönlü olursa olur, olmazsa bir daha varırsın, bir daha varırsın.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

’Akşamdan büyükler toplanır, istemeye gider. İstemeye gitmenin bir günü yok. Ha böle (böyle) ne zaman coştun o zaman git istemeye. İstemeye gittikleri zaman bizim ha böle bir işimiz var, Allah’ın emri peygamberin sünnetiyle senin kızını gelin edesim (etmek istiyorum) var, istemeye geldim. Sen de bana ne dersin der. O da ; kızıma sordunuz mu alıyor mu der o da ; e ona da soracağız der. O zaman (aynı anda, isteme esnasında) kızın yanına bir adam yollanır. Kız yalnızken elçi sorar; baban kıza sorun diyor sen ne diyorsun diye. Kız da; babam verirse alırım der. Elçi kızın söylediğini içeri bildirir. Düzeldi mi gönül veriliyor, bir günde de karar oluyor.’(Şalpazarı Simenli köyü)

’Kız beğenilirse kız istemeye gidilir. Önce kız evine haber gönderilir, dışarıda da kız babasına; kızınızı istemeye geleceğiz diyerek haber verilir. Kız tarafı olur dese de olmaz dese de yine gidilir. Çünkü ilk söyleme de kız tarafı0 hemen gelin demez. Buyurun gelin diyen de olur, benim evlenecek kızım yok diyen de olur. kız istemeye gitmenin herhangi bir günü yoktur, her hangi bir gün gidile bilinir. Muhtar , kaynana, kaynata olacak sözü geçen biri kız evine giderek, Allah’ın emri, peygamberin kavliyle, eğer sizin de rızanız varsa, kızımı oğluna istiyorum denir. İstemeden önce biz buraya hayırlı bir iş için, hayırlı bir niyet için buraya geldik şeklinde konuşulur. Kız istemeye gidenler eskiden bir şey götürmüyorlardı ama şimdi götürüyorlar. Bir istemeyle kız verilmez . birkaç sefer gidilir. Kız tarafının kararı oğlan tarafına ya elçi aracılığıyla, bildirilir, ya da kayınvalide veya erkek tarafından biri haber almak içim gönderilir. Kızın verilmesi tamam kız verildi söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır.’(Tonya Melikşah köyü)

Geleneksel kesimde kız babası kızın verilip verilmeyeceği konusunda aile büyüklerine, akrabalara, eşe dosta danışır. Geçmişte bu konuda kızın söz hakkının olup olmadığı araştırma yapılan yörelere göre farklılık göstermektedir. Şalpazarı’nda yaşayan Çepniler’de evlenmelerin geçmişte de günümüzde de anlaşarak yapıldığı, kızın istememesi halinde evlenmelerin gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Bu yörede anne babanın vermemesi durumunda kaçma olayının gerçekleştiği kaynak kişiler tarafından anlatılmaktadır. Şalpazarı dışında çalışma yapılan yörelerde çocukların evlenmesi konusunda öncelikle anne ve babanın istemesinin önemli olduğu saptanmıştır. Ancak günümüzde Trabzon genelinde bu kuralın yıkılmış olduğu gözlemlenmekte, eş seçme konusunda kızın ve erkeğin düşüncesinin ön plana geçtiği görülmektedir.

[B]Söz kesme, nişan:[/B]
Söz kesme kız isteme aşamasından hemen sonra gelmektedir. Kız isteme yoluyla anlaşan ailelerin, bu anlaşmalarını halka duyurmaları bakımından gerçekleştirdiği ilk davranış biçimidir. Söz kesme olayı olumlu sonuç alınır alınmaz. Yani kızı verilmesiyle birlikte hemen gerçekleştirilir. Söz kesimi olayında düğünle ilgili olarak yapılacak olan her şey konuşulmaktadır. Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir.

’İstemeye gidildiği zaman kız alırım dediği zaman orada hemen bir karar olur. aldık, veriş ettik bunda karar ettik denir söz bu işte.’(Şalpazarı Simenli köyü)

’Kızın verilmesi; falancaya söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır. Eskiden söz verdik tamam oluyordu. Şimdi yüzük takılıyor. Geçmişte söz kesildikten sonra çok bekletilmez, bir iki ay içerisinde kız alınır, en fazla üç ay bekletilir. Yapılacak olan her şey söz kesiminde kararlaştırılır.’(Tonya Melikşah köuü)

’Anlaşılınca vermeye karar verildi mi, söz kesilir. Söz de kıza alınacak takılar konuşulur.’Maçka Çeşmeler köyü)

Söz kesmeden sonra gelen aşama ’nişan’dır. Nişan töreni çoğu bölgemizde kız evi tarafından düzenlenmektedir. Trabzon’da araştırma yapılan yörelerde konuyla ilgili tespitlerimiz Anadolu’nun bir çok yöresiyle benzerlik göstermektedir. Ancak çepni olduklarını söyleyen Şalpazarı’ndaki uygulamaların kendisine has özellikler gösterdiği tespit edilmiştir.

Geçmişte kızın uzun süre nişanlı kalması istenmez, oğlan tarafı gelinini hemen götürmek isterdi. Günümüzde ise nişanlılık süresi belli değildir. Bu süre tamamen oğlanın ve oğlan tarafının işlerini yoluna koyması ve hazırlıklarını tamamlamasıyla ilgilidir.

’Nişan alışverişine gitmeye nişan denmektedir. Nişan daveti eskiden tutulan bir kadın tarafından yapılırdı, davete çağrı denmekteydi. Çağrı yapana gittiği evlerde para verilmekte, bu verilen paraya bahşiş denmekte ve bu paralar çağrı yapana kalmaktaydı. Çağrı yapan kadın kimler ne kadar para vermişse düğün sahibine söylemesi gerekiyordu, çünkü ileride onlar da düğün yaptığında aynı şekilde karşılığının verilmesi gerekmekteydi. Geçmişte de günümüzde de nişandan 5-10 gün önce nişan alışverişine gidilmektedir. Günümüzde nişan alışverişine kız ve erkek her ikisi de gitmektedir. Geçmişte erkek nişan alışverişine gitmezdi. Alışverişte kıza gerekli olacak tüm giysi eşyalarının alınmasına özen gösterilirdi. Nişanda çok eskiden şeker dağıtılmakta, dağıtılacak şeker oğlan tarafından kız evine gönderilmekte, diğer nişan masraflarını ise kız tarafı karşılamaktaydı. Şeker oğlan evinden kız evine şeker selesiyle gelir, sele kız evine girerken kapıda bahşiş alınırdı. Geçmişte nişanda ağır takı takılmaz, takılar düğünde takılırdı. Geçmişte nişanın bozulduğu durumlar olmaktaydı, böyle durumlarda kızın evlenmesi güçleşmekteydi. Kızın nişanlı kalma süresi bayrama denk gelirse, özellikle kurban bayr*****, kıza kimi aileler para verir, kimi aileler de, kurban gönderir. Kurban kurdelalarla ve boyalarla süslenerek oğlanın erkek kardeşi tarafından kız evine gönderilmekte. Kurbanın alnına kağıtla Allah sizi ölene kadar mesut etsin yazısı yazılmaktaydı. İsteyenler kurbanlık koça altın da takmaktadır. Buna gelin kurbanı denmekteydi. Kurbanı götürmesinin karşılığında oğlanın kardeşine kız hediye vermekteydi. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. ’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Eskiden kız verildiği zaman nişan yapılmaz kız hemen götürülürdü, nişan şimdiki gençlerde çok var. Geçmişte nişan söz demekti.’(Şalpazarı Simenli köyü)

Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir.
’İlle ben senden şu kadar başlık alacağım diye bir şey yoktur. Gelin alıcı kapıya geldiği zaman eğer kız dışarı (başka) bir köyden getiriliyorsa, oğlan tarafı gelin almaya giderken koç götürür. Koçu köyün delikanlıları alarak bir yerde toplanarak kesip yerler. Eğer koç götürülmezse; erkeğin köyünden bir öncü gider ona babalık denirdi. Kız almaya gidildiği zaman babalığın önüne biri çıkar , babalık ona para verirdi. Bu paraya koç parası adı verilmekteydi. Sonradan o koç parası kalktı.’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Oğlan tarafı başlığı konuşurken, evladını evlat ettik, alacağını söyle, ne istersen vereceğiz der. Kızın babası da şunu alacağım diyerek oğlan tarafına bir ceza vurur gari (gayri) oğlan tarafı onu verir, gelinine de ne verebilirse (takı türü ne alabilirse) onu verir.’Şalpazarı Geyikli beldesi)

’Başlık eskiden vardı kız istenirken başlık da konuşulmaktaydı. Ancak günümüzde merkezde başlık olayı yok. Köylerde halen devam ediyor.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Söz alındıktan sonra bir akşam kararlaştırılır. Toplanılarak başlık parası konuşulur. Başlık parası mutlaka verilmektedir, başlık parasında uyum olmazsa kız verilmez. Başlık parası kızı (gelini getirmeden) almadan toplu veya parça parça verilmektedir. Eskiden başlık parasına avait denmekteydi, günümüzde ise başlık parası denmektedir. Kaçan kıza da başlık alınmaktadır. Parayı kızın babası almakta, bir kısmıyla kıza öte beri bir şeyler almakta gerisi de babaya kalmaktadır.’(Tonya Melikşlah köyü)

’Kızın babası; ha ben bu kadar başlık alacağım, çoştuysan (istersen) al kızımı, çoşmazsan kalsın. O da der ki (oğlanın babası); e çoşuyorum , oğlum ille alacağım diyor derdi. Başlık oldu mu tamam karar olurdu. Başlık çok oldu veremeyeceksen zamanında vazgeçilirdi. Kıza verilecek çeyizler için kız babası o başlık parasından kullanır. Başlık toplu ödenir burada veresiye karı olmaz denirdi. Eskiden başlık vardı, altın yoktu, şimdi altın var artık kıza başlık alınmıyor.’(Şalpazarı Simenli köyü)

Geçmişte başlık parası; kız babası tarafından kıza verilecek çeyize katkı olarak istediği kadar kullanılmakta , kalanı da kız tarafının ekonomik olarak katkı sağlamasına yönelik bir gelenekti. Geçmişte bu kurala kesinlikle uyulmakta, başlıkta anlaşılamadığı durumlarda evlilik gerçekleşmemekteydi. Günümüzde ise başlık uygulamasının kent merkezinde tamamen, kırsal kesimde ise kısmen ortadan kalktığı tespit edilmiştir.

[B]Çeyiz:[/B]
Anadolu’da çeyiz geleneği ile ilgili çalışmalar, düğün gelenekleri içerisinde bir ayrım olarak incelenmiştir. Çeyiz geleneği, evlenme ile ilgili gelenekler arasında, yeni kurulan ailenin, maddi açıdan desteklenmesine yönelik bir uygulamadır. Çeyiz bir yönüyle maddi bir özellik taşırken, diğer yönden etrafında oluşan gelenek görenek, adet, inanç ve pratiklerle üzerinde önemle durulması gereken halk kültürü konularından biridir. Çeyiz geleneği; geleneksel el sanatlarının, bir nesilden diğerine aktarılması, yeni biçimlerde üretimleri, sosyo - kültürel ve ekonomik boyutları ile ele alındığında, toplum hayatındaki etkisi,daha iyi ortaya çıkmaktadır.

Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; geçmişte kızın çeyizi düğün günü gelinle birlikte bir ata gelin, bir ete gelinin çeyiz sandığı ve bir ata da yatakları yüklenerek götürülmekteydi. Günümüzde ise; düğünden bir hafta veya birkaç gün önce götürülmektedir. Çeyizle ilgili bu geçiş sürecinde başlangıçta kız çeyizle birlikte gitmemekte, çeyizi kız tarafından gidenler yerleştirmekteydi. Ancak günümüzde bu uygulama da değişmiş gelin çeyiziyle birlikte gitmekte ve evini kendisi yerleştirmektedir. Kalabalık aile tipinden çekirdek aile tipine geçiş bu değişimde temel etken olmuştur.

Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; çeyizle ilgili uygulamaların ilçelerde farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bu faklılığın il merkezinde daha belirgin olduğu görülmektedir.

Konuyla ilgili olarak araştırma yöresinde tespit edilen veriler şöyledir.
’Eskiden zengin olan kızın çeyizinde her şey oludu, ağırlığı (mobilya türü eşyaları) tamamen oğlan tarafı yapar, sandık çeyizi ise kıza aitti. Sandık çeyizinde kızın kullanacağı her şey bulunur, el işi olarak da kanaviçe, beyaz iş iğne oyası bulunurdu. İğne oyası, tığ işi ve boncuktan yapılan tülbentler kız çeyizinde mutlaka olması gerekirdi. Çok eskiden beyaz tülbentlerin kenarı pullanırdı, bunlardan kız çeyizinde 12 tane muhakkak bulunurdu. Sandık çeyizinde ayrıca ev halkının tümüne dağıtılmak üzere hazırlanan bohçalar da bulunmaktadır. Bu bohçalarda genellikle Faruz dokumasından fanila, külot, mendil, havlu, çorap ve çarşaf türü şeyler bulundurulurdu. Bohçanın içindekiler verilecek kişinin aile içerisindeki yakınlık derecesine göre değişiklik göstermektedir. Kaynana ve kaynatanın bohçası her zaman daha özenli ve zengin hazırlanmaktadır. Geçmişte kaymamaya; seccade, baş örtüsü, atlet, külot, taret mendili, çorap ve yatağının üzerine sermesi için yaygı konurdu. Günümüzde bunlara ek olarak elbiselik de konmaktadır. kaynataya ise; seccade, kimi pijama çıkarır, kimi gömlek, atlet, külot çorap mendil koymaktadır eltilere görümcelere normal bohça çıkmaktadır. Oğlan tarafı da kızın akrabalarına aynı şekilde bohça çıkarmaktadır. Burada bir gün iki gün evvel kızlar toplanır, çeyizler kazanlarda kaynatılır, yıkanarak ütülenerek hazırlanır. Buna çeyiz toplama denir. Çeyiz toplandıktan sonra kız evine serilmekte, bu olay çeyiz dizildi şeklinde anlatılmaktaydı. Çeyiz görmeye kız evine oğlan tarafı da gitmekteydi, çeyiz görmeye gelenler ev eşyası türünden hediye götürülmekteydi. Çeyiz dizme günümüzde artık yok. Çeyiz oğlan evine götürülmeden oğlan tarafı; çeyizi ne zaman alalım diye haber gönderir. Kız tarafı da Perşembe ya da pazartesi olmak üzere bir gün belirler. Bu olaya çeyiz alma denmektedir. Çeyiz evden çıkarken sandığın üzerine kızın erkek kardeşi oturarak bahşiş ister, gönlünü yaparsan çocuk sandığın üzerinden kalkar. Dul, yetim gelinin hiçbir şeyine yanaşmaz, burada bu iyi sayılmamaktadır. Çeyizle birlikte eskiden kızın kardeşi, ağabeyi, yengesi gider, kız gitmezdi. Günümüzde çeyizle birlikte kız da gidiyor. Kız tarafı çeyizi oğlan evine yerleştirmekte, gelin yatağını ise yenge hazırlamaktadır. Yatak hazırlanırken oğlan tarafı yatağın üzerine oğlan çocuğu oturtturur, kız tarafı da çocuğa bahşiş çıkartır. Oğlan evi de orada bulunan herkese yemek verir.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Çeyiz eskiden kızla beraber giderdi, günümüzde bir hafta önce gitmekte ve kızın evi düzülmektedir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, yatak türü şeyler ve sandık çeyizi bulunurdu, eskiden çeyizde sandık mutlaka bulunmaktaydı. Sandık kız evinden çıkarken üzerine kızın erkek veya kız kardeşi oturur, bahşiş verilene kadar sandıktan kalkmaz. Verilen bu paraya sandık parası veya çeyiz parası denmektedir. Bu adet günümüzde de devam etmektedir. Eskiden her gelin giden kızın peşine baba evinden bir inek verilmekteydi. O ineğin bağını tutana da bahşiş verilmekte, verilen bu bahşişe de bağ parası denmekteydi. Bahşişi veren ineği alır götürür gelinin baba evinden verilen bu inek; kıza koca evinde bir katkı olması amacına yönelikti.’(Tonya Melikşah köyü)

’Kız düğünden sonra baba evinden çağrılır. Kızımla görüşmek istiyorum kızımı akşamca (akşama doğru) eve alacağım hazırlığım var der. Kızın düğünden sonra baba evine çağrılmasına gerilik denmektedir. Kız o gece orada kalır, ertesi gün çeyizlerini alarak koca evine gider. Kız komşu evinden gelin gittiği için komşu evine giderken hiçbir eşyasının götürmemektedir. Kız çeyiz ve kendisine ait olan tüm eşyaları geriliğe gittiği gün alıp koca evine götürmektedir. ’(Şalpazarı Simenli köyü)

’Uyup – kayan (kaçan) kıza anlaştıktan sonra pırtısı (eşyası) verilir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, tırmaç (bağ), çentik (kola takılan heybe) bulunmaktaydı. Eskiden sandık yoktu, yünden hazırlanmış bir çuvalın içine kızın bütün çeyizleri konmaktaydı.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

’Oğlan tarafı sandık ve yatak yaparak kız tarafına gönderir. Kız tarafı da sandık yapar. Kızın yaptığı sandığı içerisinde kızın yastığı çulu her şeyi bulunur. Eskiden kız çeyizinde en az 40- 50 çift çorap bulunmakta, bu çoraplar bohça ile dağıtılmaktaydı. Buna bohça çıkarma adı verilmekteydi bohça çıkarma adeti şimdi de devam ediyor. Eskiden gelin çıkarılırken, bir ata sandıkları yüklenir, bir ata da yatak yorganları yüklenirdi. Oğlan evinde sandık attan indirildi mi kızın kardeşi sandığın üzerine oturur, çocuğa sandık parası vererek çocuğu sandıktan indirirler, sandığı içeri alırlardı. Oğlan evine çeyiz gelince odaya ip çekilir, havlular bir tarafa, elbiselikler bir tarafa, yün çoraplar bir tarafa asılırdı. Kız çeyizini, kızın tarafından gelenler asar, oğlan tarafı ellemezdi. Gelin geldiği zaman gelin odasına kimseyi almazlar, gelinin odasını donatırlardı. Günümüzde ise gelinin odası gelin gelmeden bir gün önce donatılmaktadır.’(Maçka Çeşmeler köyü)

Geçmişte çeyiz düğün günü kızla birlikte götürülmekte, aynı gün düğün devam ederken oğlan evinden gelenler çeyizi yerleştirmekteydi. Zamanla çeyiz düğünden birkaç gün önce götürülmeye başlandı. Başlangıçta kız çeyiz sermeye gitmiyordu. Günümüzde ise çeyiz düğünden önce gitmekte, çeyizle birlikte kız da giderek kendi evini yerleştirmektedir.

Çeyizin günümüzde yine geçmişteki amaca yani evlenen çiftlerin ihtiyaçlarını, yaşamını kolaylaştırmaya yönelik bir uygulama olarak sürmesine karşılık, biçimsel olarak farklılaştığı tespit edilmiştir. Ekonomik yaşamın değişmesiyle farklılaşan kültürel yapı; kız çeyizinin daha çeşitlenmesi ve zenginleşmesinin doğal nedeni olmuştur.

[B]Urba düzme:[/B]

’Düğüne iki ay kala alışverişe gidilmekte, buna gelin urbasına gitme denmekteydi. Alınan tüm urbalıklar terzi tarafından dikilmekte, terzi gelinliği dikerken bahşiş istemekteydi’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Düğün alışverişinde nişan alışverişine göre daha çok şey alınmaktadır. Eski düğün alışverişlerinde genellikle kumaş alınmakta, alınan kumaşlar terziye götürülmekte, terzi ilk kumaşı keseceği zaman makas kesmiyor diyerek bahşiş almaktaydı. O gün terziye gidenlerin hepsi terziye bahşiş vermekte, ilk olarak kayınvalide parayı makasın yanına bırakmakta, sonra oğlan tarafı ve kız tarafı bahşişlerini bırakmaktaydılar. Toplanan bu paralar terziye kalmaktaydı.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Eskiden gelini komşu evine götürdüğümüz zaman hemen elbiselikler alınırdı. Buna urba düzme denirdi. Gelinin elbiseleri dikilene kadar gelinin kaldığı komşu evine komşular elbise iletirdi.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

’Geline elbiselik almaya düğünden iki gün evvel gidilir. Buna çamaşıra gitme denmektedir. Çamaşıra kız da gider kız beğenir düğün sahipleri kızın beğendiklerini alır. Alınan kumaşlar terzilere verilir, terzi ilk makası vururken; bu makas bu elbiseyi kesmiyor derdi. Bunun üzerine terziye beş on kuruş bahşiş verilmekteydi.’(Şalpazarı Simenli köyü)

’Eskiden söz kesildikten bir hafta veya on beş gün sonra, gelinin elbiselerini almaya gidilirdi. Buna ağırlık denmektedir. Ağırlık almaya kaynana, kaynata, kızın annesi, babası varsa ablası giderdi. Burada ağırlık almaya kız da gidiyordu ancak damat gitmezdi, şimdi de gitmiyor. Eskiden ağırlıkta üst baş kumaş alınır, terzide diktirilirdi. Ağırlık günü oğlan tarafı kız tarafının ev halkına, kız tarafı da oğlan tarafının ev halkına bir şeyler alırdı. Kız tarafına alınanlar genellikle kumaş olmaktaydı, bu kumaşlar terziye götürülerek gelinin giysileriyle birlikte diktirilmekteydi. Bu adet günümüzde de devam etmektedir.’ (Tonya Melikşah köyü)

[B]DÜĞÜN AŞAMALARI[/B]
Düğün uygulamaları kapsamında; kına gecesi, gelin hamamı, damat tıraşı,yenge ve sağdıç geleneği, düğün, nikah , gerdek, gerdek ertesi konuları yer almaktadır. Bu bölüm oluşturan düğün uygulamaları içerisinde önemli yer tutan sağdıç ve yenge geleneği de incelenecektir.

Kına gecesi:
Ülkemizde evlenmeyle ilgili yaygın geleneklerden birisi de kına gecesidir. Kına gecesi genellikle gerdekten bir gün önce, kadınlar arasında kız evinde yapılmaktadır. Kız kınası kadar yaygın olmamakla beraber bazı yörelerimizde damada da kına yakıldığı görülmektedir. Erkek evinde toplananların düzenledikleri gecede kız evinden bir tepsi içerisinde gelen kına orada bulunana herhangi biri veya damadın sağdıcı tarafından eline yakılması uygulaması Anadolu’nun bir çok yöresinde yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

Düğün kız almadan bir gün önce kına gecesiyle başlamaktadır. Kızın evinde kına , oğlanın evinde de aynı gün kına düğünü yapılmaktadır. Kına sabaha kadar sürmektedir.

’Kınanın hazırlanmasında ve kızın eline konulması esnasında dul ve başından iki evlilik geçirmiş kadınlar, uzak tutulur. Gelinin kınasını yenge karar ve kınayı yine yenge yakar. Kına yakılırken kardeşi avucunun ortasına para koyar. Kına yakılırken kız avucunu açmaz. Kızın avucunu açması için kardeşi uğraşır. Kına konurken mani çevrilir, gelin ağlatılır, gelin ağlamazsa kocaya gidecek diye sevindi derler. Gelinin kınası koyulana kadar gelin ağlar. Geline kına konduktan sonra kına orada bulunan herkese dağıtılır. Gelinin elleri kınalı ve bağlı olarak, duvağı çıkarılmadan bir yere yaslatılarak sabaha kadar bekler. Kınanın olacağı gün sabahtan oğlanın evinde yemek pişmeye başlar. Oğlan evinde gece sabaha kadar yemek pişer.’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Kına gecesi çarşamba günü yapılmaktaydı. Ama burada kına koyulmaz gelin ağlatma var. O gece kızın arkadaşları kızla beraber yatar. Eskiden kınalarda def , güğüm götü çalınırdı. Erkek tarafının da geldiği kınada kadınlar oyun çıkarırlardı. Kınaya sadece kadınlar katılırdı.’(Trabzon Faroz mahallesi)

’Düğünden bir gün önce yapılır. Kına o gün eve veya bir gün önce kız evine gelir. Eskiden paket halinde gelir, bir tepside yoğrulur veya yoğrulmadan kuru olarak dağıtılırdı. Oğlan tarafı kınayı kız evine getirirken kınanın yanında elbise veya takı da getirirlerdi. Başından iki nikah geçen ya da dul olan kadınlar kına karmaz zaten onlar kendilerini bilir yanaşmazlardı. Bu günümüzde de böyledir. Kına kemençe eşliğinde yakılır. Kemençe çalan kına yakılırken ayrı bir odada gelini ağlatacak bir şekilde kemençe çalar. Bu esnada kemençeci kemençe eşliğinde türkü söylemektedir. Kemençe eşliğinde türkü söyleyerek kız ağlatmaya oturak havası denmektedir. Kına konurken, kayınvalide bahşiş vermeden kız elini açmaz. Kına yakılırken kızı yüzü eskiden beyaz tülbentle kapatılıyordu. Günümüz de ise kırmızı tülbentle kapatılmaktadır. Kına sadece ele yakılmaktadır. Kına gecesinde kıza giydirilen elbiseye kınalık adı verilmektedir. Burada ayağa kına yakma yoktur.’(Tonya Melikşah köyü)

’Düğünden önce kına düğünü edilir. Sabahta gelin alınır. Kına burada eskiden yoktu günümüzde yapılmaktadır.’(Şalpazarı Simenli köyü)

Yapılan araştırmada yörede kına geleneğinin günümüzde yaygınlaştığı saptanmıştır. 60 yaş üzerindekiler bu uygulamanın kendi zamanlarında olmadığını söylemektedirler.

Sağdıç ve yengelik:
’Sağdıç oğlanın bilmediği şeyleri anlatan kişidir. Sağdıcın evli olması gerekmektedir. Oğlan tarafı kimi severse onu sağdıç olarak seçmektedir. Sağdıcın görevi düğünden iki gün önce başlamaktaydı. Sağdıç damadı camiden ilahilerle götürerek gerdeğe atar, gerdeğe atarken de; haydi Allah hayırlı etsin diyerek sırtına vurmaktaydı. Sağdıç sabah oğlanı çağırır, ne haber der, oğlan da uyduk yattık diyerek cevap verirdi. Gerdek ertesi, erkeğin evlenip evlenmediğini öğrenene kadar evlenmediyse, sağdıç tekrar onu karşısına alır yeniden yapması gerekenleri anlatmaktaydı. Damat evlendiyse sağdıç hamama götürülmekteydi. Ancak bu gelenek günümüzde artık uygulanmıyor Evlendiyse sağdıç damada hediye takar, bunun karşılığında kız da sağdıca bohça çıkartmaktaydı. bu bohçaya sağdıç bohçası denmektedir. Sağdıç bohçası ağırdır, çok önemli sayılır, çünkü bu bohça bir anlamda yüz akıdır. Damat evlendikten iki gün sonra sağdıç; gelin ve damadı davet eder, sağdıç bohçası o zaman verilmektedir. Kıza yardımcı olana da yenge denmektedir. Yengenin görevi de düğünden dört gün önce başlamaktadır. Yengeyi kız tarafı seçmektedir. Yenge kızı inat etmemesi konusunda uyarmaktadır. Yenge düğün gecesi oğlan evinde kalır, evlendiler mi evlenmediler mi diyerek kapıda bekleyerek ses alır. ancak bu uygulama günümüzde yok. Yenge sabah kalkar, gerdek yatağını toplar. Yatağı topladıktan sonra, oğlan tarafının yastığın altına konan bahşiş konur. Bu geçmişte genellikle küçük altın olurdu. Yenge yemeğini yer bekaret yani yüz akını alarak kız evine götürürdü. Yüz akı karşılığında kızın annesi de yengeye bahşiş verirdi. Yenge yüz akını kaynanaya da gösterir. Yüz akı kız tarafında kalmaktadır. Düğünden birkaç gün sonra yenge de gelin ve damadı davet eder, o gün yengenin bohçası götürülmekteydi.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Yenge kız tarafından evli bir kadın seçilir. Yengenin dul olmamasına dikkat edilir. Bunun uğursuzluğuna inanılmaktadır. Yenge düğün boyunca gelinin her şeyiyle ilgilenir, düğün boyunca gelini kumanda eder’(Maçka Çeşmeler köyü)

Araştırma bölgesinde; çalışmanın gerçekleştirildiği yörelerden sadece Maçka çeşmeler köyünde; sağdıç ve yenge kavramlarının haricinde ’babalık’ ve ’analık’ kavramlarına rastlanmıştır. Babalık kaynatanın sevdiği veya iyi anlaştığı bir komşusunu veya akrabasını vekil seçmesidir. Babalık, düğün sırasında öncülük yapar, kaynatanın verdiği parayı düğün esnasında gerekli olan yerlere dağıtır. Bu bir anlamda düğün sahibinin işlerini kolaylaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Babalığı karısı ise analıktır. Analık düğün süresince oğlan tarafının yardımcısıdır. Babalık ve analığın görevi düğünden sonra biter. Ancak bu yolla kurulan sanal akrabalık damadın oğullukları olması şeklinde ölene kadar devam eder.

Araştırma bölgesinde sadece Şalpazarı İlçesi’nde sağdıçlık ve yengelik kavramıyla benzeşen heybeci kavramı tespit edilmiştir. Heybecini; dul ve başından iki nikah geçmeyen biri olmasına özellikle dikkat edilmektedir.

Yapılan çalışmada günümüzde özellikle Trabzon merkezde yenge ve sağdıç geleneğinin ortadan kalktığı saptanmıştır.

[B]Düğün:[/B]
Düğün evlenme denilen geçiş döneminin en belirgin özelliğidir. Yukarıda genel hatlarıyla değinilen aşamaların amacı, düğünle dışa vurulmaktadır. Bu nedenle geleneksel topluluklarda düğünün geleneksel değerlere ve kurallara uygun bir biçimde kutlanmasına özen gösterilir. Halk kültüründe düğüne elden geldiğince çok kişi çağrılmasına önem verilmektedir. Yüz yüze bakan toplumlarda kimsenin unutulmamasına ve küstürülmemesine çok dikkat edilmektedir. Geleneksel kültürde düğün, çağrılanların dışında başkalarına da açıktır. Düğünde herkes davetli gibi ağırlanır.

Kızlar yetişmeye başladıkları zaman aile büyükleri anne, babaanne, teyze, hala tarafından evliliğe hazırlanırdı. Geçmişte bir kızın öncelikle iyi bir ev kızı olarak yetişmesine özen gösterilmekteydi. Kız yetişmeye başladığı andan itibaren ev içerisinde her hangi bir yanlışı olduğu zaman ’bak koca evinde de böyle yaparsan böyle böyle olur’ şeklindeki uyarılarla evliliğe hazırlanmaya başlanır ve ailenin önemli bir kurum olduğu kızın kafasına yerleştirilmeye çalışılırdı. Bu yaklaşımın günümüzde de devam ettiği saptanmıştır. Kızın yetişmeye başlayıp evden gelin olarak çıkacağı güne kadar yaşamın işleyişi içerisinde verilen bu eğitimin temelinde yatan düşünce; kıza asıl evinin baba evi değil, koca evi olduğu düşüncesini empoze ederek ailenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir yaşam sürmesini sağlamaya yöneliktir.

Araştırma yöresinde tespit edilen verilerin Anadolu’nun bir çok yöresiyle örtüşen özellikler gösterdiği saptanmıştır. Bu veriler kaynak kişilerden tespit edildiği şekilde aşağıda verilmektedir.

Düğün hazırlıklarına yönelik kaynak kişi anlatıları şöyledir;
’Düğün alış verişine Perşembe ya da pazartesi günü çıkılmaktaydı. Düğün çağrısı için kız tarafı ve oğlan tarafı ayrı çağrıcı tutmaktaydı. Çağrıcı kadın veya erkek olabilir. Bazen yaşlı kadınlar çağrı yapmaktaydı. Çağrı yapana para verilirdi, bu nedenle bu çağrı için ihtiyacı olan kişiler seçilmekteydi. Düğün ; Çarşamba günü kına, Perşembe günü düğün, Cuma günü cumalık olmak üzere üç gün sürmekteydi.’Trabzon merkez Faroz mahallesi)

’Eskiden düğün iki gün sürerdi. Düğün çağrısını 13 – 15 iki oğlan çocuğu yapardı. Kız evi, ve oğlan evi ayrı ayrı çağrı yapardı.’(Tonya Melikşah köyü)

Trabzon’da yapılan araştırma da; Şalpazarı’nda evlenme ile ilgili geleneklerin sadece o yöreye özgü nitelikler taşıdığı saptanmıştır. Kendilerini çepni olarak tanımlayan yöre halkının konuyla ilgili olarak anlatıları şöyledir.

’Eskiden kaçan kıza da düğün edilirdi. Kız oğlanın evine gelin edilmez, bir komşunun veya bir akrabanın evine gelin edilir. Bir komşunun evine gelin ettikten sonra kızın babasıyla uğraşacaksın, düşeceksin, kalkacaksın uyduktan sonra düğüne başlayacaksın. Düğünle gelini alıp evine yani oğlanın evine götüreceksin. Kız kaçtıktan sonra baba istese de kızı alamaz. Kızın yaşı tutmaz babasına sahip çıkarsa o zaman hükümete kanuna düşer. Kanun kızı babaya teslim eder. Eskiden gelin kaçsa da kaçmasa da baba evinden gelin çıkarılmazdı. Eskiden nişan olmazdı biz aramızda sevdamızla bir birimize nişan takardık.’(Şalpazarı Geyikli beldesi)

Gelin hamamı, damat hamamı:
’Gelin düğün günü olan Perşembe günü kız tarafından hamama götürülmekteydi. Banyoda kullanılacak takunyaları ve gümüş tasları da, kız tarafı getirmekteydi. Hamamın parası kız tarafından karşılanmakta, hamama oğlan tarafı da gelmekteydi. Hamamda ipek peştamala sarınan gelin hamamın ortasında bulunan hamam taşına oturur, gelin ham***** gidenler, ellerinde mumlarla ilahi söyleyerek, hamam taşının etrafında dönmekteydi. O gün tellal ve hamam ustası tutulur, usta hamamı yakmakla görevlidir, tellal ise orada bulunana herkesi yıkamaktaydı. Tellal gelini yıkarken bunun başını benim ellerim tutmuyor der o zaman ilk önce oğlan tarafı olmak üzere tellala bahşiş verilirdi. Bu verilen bahşişe ise tellal bahşişi denmekte, bahşişler tellalın peştamaline sokulmaktaydı. Gelinin başına siftah kaynanası ve annesi su döker, daha sonra orada bulunan herkes gelinin başına su dökerdi. Dul ve başından iki nikah geçenler ve yetimler gelin ham***** gelir fakat geline yaklaşmazlardı, onlar zaten yaklaşmamaları gerektiğini kendileri bilmekteydiler. Gelin hahamının masraflarını kız tarafı karşılamaktaydı.’(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

Yapılan çalışmada gelin hamamının geçmişte sadece Trabzon merkezde olduğu saptanmıştır. Köylerde böyle bir geleneğin olmadığı tespit edilmiştir. Günümüzde ise gelin hamamı geleneğinin merkezde de artık uygulanmadığı saptanmıştır.

Konuyla ilgili olarak geçmişte Trabzon merkezde damat hahamının da olduğu tespit edilmiştir. Buna göre düğün günü yani Perşembe günü sağdıç damadı hamama götürmektedir. Damat hah***** sadece damat ve sağdıç gitmektedir.

Çalışmada gelin ve damat hamamının. Merkezde olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde ise evlerdeki banyo sisteminin gelişmiş olması nedeniyle artık düğünün önemli bir bölümünü oluşturan gelin ve damat hamamı uygulaması ve bunun etrafında oluşan gelenek ve göreneklerin ortadan kalktığı saptanmıştır.

Damat tıraşı ve damadın hazırlanışı;
’Damadın babalığı kimse damadı düğün günü orta yere getirir, eğlenceyle damat orada tıraş edilirdi. Tıraş olurken de damada orada bulunalar bahşiş verilmekteydi. Damat siyah elbise, beyaz gömlek giyer, damat olduğu belli olsun diye omzuna havlu atılırdı. Damat babalık tarafından giydirilmekteydi’(Maçka Çeşmeler köyü)

’Perşembe düğün günü damat tıraşı olur, damadın önüne beyaz ipekli örtülürdü. Berber tıraşa başlamadan usturam kesmiyor der; oğlanın babası para takar. Bu arada şenlik devam ederdi. Bazen gelin geldikt
Sayfalar: 1 2 3