Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Yörelerimiz ve Yerel Konuşma Şivesi .
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12
[B]

[B]YÖRESEL KELİMELER


Muş :

(A)

ABA: 1)Abla.2)Kalın kumaştan yapılan elbise,palto.
ABDU: Abdullah isminin yöremizde söylenişi.
ABRUL AYI: Nisan ayı.
ACA, ACAP, ACABULA: Kararsızlık, merak, şüphe bildirmek üzere kullanılır.Acaba.
ACCUK: Azıcık.
ADI BATASICA: Beddua amacıyla söylenir.
AFUR: İneklerin bekletildiği yer, ahır.
AGA: Erkek kardeş için söylenir.
AGUBAT: Mahkemelerde başkasının hakkını arayan, avukat.
AĞIRAMAK: Eşek veya katır bağırması, anırması.
AĞRI: ‘den ileriye,’den doğru'' anlamında bir edat.
AĞŞAK, AĞARŞAK: Yün eğirmeye yarayan aletin yuvarlak parçası.
AĞUŞUK: Yarı açık.
AHA, AHACUK: İşte burada.
AHT: 1)Dilek, vaat.2)Beddua.
AKLINA DAMMAK: Aklına gelmek.
AKULDANE: Herkese akıl veren kişi, ukala.
ALAF: Hayvana verilen bitki demeti.
ALAMUK: Yağmurdan sonra güneşin bulutların arasından kuvvetli bir şekilde vurması.
ALA PAKLA: Barbunya fasulyesi.
ALEM EŞKERE: Herkesin bildiği, gördüğü, duyduğu şekilde.
ALLAH BAYNITMASIN: Beddua amacıyla ''Allah iyi gün göstermesin.'' manasında söylenir.
ANDIR, ANDIR GALSIN: Kötülemek maksadıyla ''yerin dibine girsin.'' anlamında söylenir.
ANGARE: Hatır için yapılması istenen iş, angarya.
ANNAK: Görünür yer, meydan.
ANNAKLAMAK: Arkasından ya da gelişine bakmak, gözetlemek.
ANUK: Nane.
ARKURU: Paralel, çapraz, aykırı.
ASLUHU LESLUHU: Aslı, nesli ve geçmişi.
AŞKİ: Olayın nedeninin belli olması.
AŞGU: Yufka.
AŞGU MAKARUN: Yufkadan açılan makarna, erişte.
AVCUK: Avuç.
AVU: Zehir, ağı.
AVU ÇİÇEĞİ: Dağda yetişen sarı ve mor çiçek açan bir bitki.
AVUZ: İnek doğurduktan sonra ilk sütünden yapılan yemek.
AYAM: Hava, hava durumu.
AYAMA: Takılmış isim, lakap.
AYNINDA: Göz ile görülen.
AYTDAMAK: Bahçede ağaç budamak, ağaç temizlemek.

(B)

BACILIK: Ahiret kardeşliği.
BADIÇ: Kabuklu fasulye.
BAĞAR: Göğüs, sine.
BAHA: Fiyat, paha.
BAHALU: Fiyatı yüksek, pahalı.
BAKRAÇ: ****lden yapılmış kulplu yoğurt, süt kabı.
BAKULUK: Satılık olmayan, teşhirlik olan.
BALDIRAN ARMUDU: Bir armut çeşidi.
BANDIK: Mor çiçek açan yabani bir bitki.
BAR: Beyaz küf.
BASUK: Zayıf, cılız, cüce kimse.
BAŞAK: Fındık toplandıktan sonra dalda geri kalan taneler.
BAT: Tahta ya da ağaçtan yapılmış çit, avlu.
BATMAN: Yöremizde ağır anlamında kullanılan, miktarı bölge bölge değişen, genelde 8 okka gelen ağırlık ölçüsü birimi.
BAYAK: Az önce, demin.
BAYNIMAK: Gelişmek, büyümek.
BEH: Alınan veya yapılan bir iş neticesinde karşı tarafa verilen ön para, kaparo.
BEK: Hızlı, sert.
BEKİTMEK: Sert tekme ya da yumruk vurmak.
BEKÜŞTÜRMEK: Sağlamlaştırmak, gevşekliğini gidermek, pekiştirmek.
BEL: Çatal ağızlı toprağı belleme aleti.
BEZENE: Fasulyeye benzer taneli bir bitki, bezelye.
BILDIR: Geçen sene.
Bİ BİŞÜRÜM: Pişirimlik, pişirilecek kadar.
BİÇİK: İnek yavrusu.
Bİ HAMLA: Tek harekette, bir seferde, bir hamlede.
Bİ TA: Bir daha.
Bİ DOMA: Azıcık.
Bİ DUTAM: Azıcık.
Bİ GOŞAMA: 2 avuç dolusu.
BİLEKİM: Meğerse, halbuki, oysa.
BİLERZÜK: Bilezik.
BORUMBOK: Gidişat ya da yapılan iş çok kötü manasında.
BOSTAN: Hıyar, badem.
BÖĞCÜK: Böcek.
BÖĞÖN: Bugün.
BÖĞÖR: Göğüs, sine.
BÖĞÖRMEK: Yüksek sesli devamlı bağırmak ya da öksürmek.
BÖĞREK: Böbrek.
BUCAKLUK: Evdeki mutfak odası.
BULAŞUK: Dedikodu yapan.
BURKMA: Ters çevirerek sıkma.
BUYMAK: Üşümek.
BÜK: Dere kenarındaki düzlük arazi.
BÜNGÜLDEMEK: 1)Dağılmak, kaynamak.2)Coşmak.

©

CİGARA: Sigara.
CAHT: İstek, vaat, çaba.
CAMADAN: Yünden yapılan sırt çantası.
CAMIŞ: Manda, camız.
CAM IŞIĞI: Gazla çalışan camlı lamba.
CANG ETME: 1)Aklı başına gelme.2)Surata vurulan şamar.
CAPLAMA: Çatıya ya da çite paralel çakılan az kalın çıta.
CARCUR: Ateşli silahlardaki mermi kutusu, şarjör.
CARTDAK: Aniden, birdenbire.
CASCAYDAK: Tek başına, yalnız, çıplak.
CAZU: 1)Geceleri mezardan çıkıp insanlara kötülük ettiğine inanılan yaratık, cadı.2)Tuttuğnu koparan girgin ve becerikli bayan.
CEEK GARGA: Bağıran alakarga.
CEMBER: Başörtüsü.
CEMEK: Bir balık avlama yöntemi.
CEMİLDİK: Misket, mıras.
CENDERME: Jandarma.
CEPKEN: Yağmurluk.
CERLEMEK: Sinirlenmek, bağırmak.
CIDIK: Dal ile yapılan kuş kapanı.
CILK: Çürük yumurta.
CIMBIŞ: Eğlenceli, komik, cümbüş.
CINGAN, CINGANE: Çingene.
CIRANG ETMEK: Vücudun görünen yerine vurup ses çıkartma.
CIRCIR: 1)Fermuar.2)İshal.
CIRIM CINGIL: 1)Ağaçta meyvelerin çok miktarda olması.2)Elbiselerin üst üste veya yırtık pırtık olması.
CIRITTA: Bir tür hamur kızartması.
CIRMAK: 1)Kedinin tırnağı.2)Ağaç kökünün ince kısmı.
CISCIBIT: Sırılsıklam ıslanma.
CIVIZ: Oynan oyunu bozan, mızıkçı.
CIZMA: 1)Vazgeçme.2)Çizmek.3)Çizme.
CİCİK: Meme.
CİDDİK: Uğurlu haber getirdiğine inanılan bir kuş.
CİİPBEK: Saklambaç.
CİLİM ÇAMUR: Bir çeşit ıslak toprak, killi toprak.
CİMCÜK: 1)İki parmak ile etin sıkıştırılması, çimdik.2)Çok az, azıcık.
CİMBİT: Kaş alma aleti, cımbız.
CİNİBİS: Uyanık, cin gibi.
CUFARLANMA: Zehirlenme.
CÜCÜK: Tavuk, kuş yavrusu.Civciv.

(Ç)

ÇAĞLAN: Şelale, çağlayan.
ÇAKITDAK: Olmamış küçük meyve.
ÇAL: Yüzdeki çiller.
ÇALIK: Bakımsız, zayıf.
ÇALINMIŞ: Cin çarpmış.
ÇALMAK: Boya, badana, sıva sürmek.
ÇALPAMA: Ayran.
ÇALPAMAK: Çalkalamak.
ÇALPARA: Kalaylı tencere.
ÇARA: İnekten gelen akıntı.
ÇARUK: Eskiden giyilen deri ayakkabı.
ÇAŞU: Alış-veriş yapılan kalabalık yer, çarşı.
ÇATMAK: 1)Rast gelmek, rastlamak.2)Sinirli bir şekilde tartışmak.
ÇAVUŞ: 1)Bir işin amiri.2)Çok bilmiş, her konuda fikir yürüten akıl veren kişi.
ÇEBİÇ: Keçi yavrusu.
ÇEÇ: 1)Ayıklanmış fındık.2)Madeni para.
ÇEKDÜRMEK: Makinada anahtar vs. yaptırmak.
ÇEKMEK: 1)Balık vs. temizlemek, ayıklamak.2)Kaplamak, üstüne örtü, tahta, teneke örtmek.
ÇELPEŞTÜRMEK: Çalkalamak.
ÇELPEŞÜK: Karışık, dolaşık.
ÇENCÜK: Kapı manalı, kilidi.
ÇEPEL: Azar azar yağan kar.
ÇETEVEZ: Kavgacı, yaramaz.
ÇITDAK: Küçük ateş parçası, kıvılcım.
ÇITDAK BÖĞCÜĞÜ: Ateş böceği.
ÇIN: Bir meyvenin birkaçının beraber olduğu dalcık.
ÇIPIR: Çok renkli, alaca.
ÇITIL: 1)Saç veya iplik gibi şeylerin düzgünlüğünün bozulması.2)Budanmış dalların çok ince olanı.
ÇİĞSENTİ: İnce ince yağan yağmur, çiğse.
ÇİMMEK: Yıkanmak.
ÇİMZÜRMEK: Yıkamak.
ÇİL: 1)Meyve, sebzenin yeni olmuşu, küçüğü.2)Yüzdeki benler.
ÇİTLEK: Ayçekirdeği.
ÇİVİT: 1)Meyve çekirdeği.2)Çamaşırları beyazlatmak için çivit otu bitkisinden çıkarılan mavi toz boya.
ÇOKMAK: Bir yere toplanmak.
ÇOR: Yemeklere aşırı tuz katılmış olması.
ÇORT: Dikenli yer.
ÇOTANAK: Yeşil kapsüllü birkaç fındığın toplu halde olanı.
ÇÖĞÖR: Mısırın biçildikten sonra toprakta kalan gövdesi.
ÇÖKELİK: Yoğurt kurusu, çökelek.
ÇÖMDÜRMEK: Çöktürmek.

(D)

DA: Cümleyi güçlendiren ek.
DADANUK: Sık sık gelen, dadanmış olan, alışık.
DATDUK: Sevimli, tatlı.
DALAMAK: Isırmak, tırnaklamak.
DALDA, DULDA: Yağmur, güneş, kar ve rüzgar vurmayan yer.
DARI: Mısır.
DARTILMAK: Ağırdan almak, nazlanmak, zoraki yapmak.
DASDAR: Yün kilim.
DAVUN: 1)Kötü, zehir.2)Bir çeşit bağırsak hastalığı, ishal.
DAYAK: Destek için konulan kazık.
DAYANÇA: 1)Koruyucu, hami.2)Destek için konulan kazık.
DAZIRATMAK: 1)Suyun yüksekten akması.2)Ayakta su dökmek.
DAZIR DAZIR YÜRÜMEK: Kimseyi umursamadan küstahça yürümek.
DEBERTMEK: Karıştırmak.
DEĞMEN: Değirmen.
DEĞMEN PENDİ: Değirmene gelen suyun kanalı.
DEKMÜK: Tekme.
DEMBELHANE: Akıl hastanesi.
DENGİM DEĞİL: Yaşıtım, akranım, anlaşacağım kişi değil.
DENGİME DAYANDI: Artık sabrım kalmadı.
DEPEBIZDIK: Takla.
DEPÜK, DEKMÜK: Tekme.
DERBEY: Lastik ayakkabı çeşidi, Derby.
DEVRÜLE GALASI: Beddua amacıyla ''ölesin'' anlamında.
DEYHA, DEYDAĞA: İşte orada.
DIKIM: Lokma.
DINGILDAMAK: Tin tin oynamak, sallanmak.
DIŞALLIK, DIŞARUKLU: Ecinni, cin.
DIVITDAK, DİVİTDEK: Küçük şey.
DİBLE: Karalahanadan yapılan bir çeşit yemek.
DOBUÇ: 1)Sivriliğini kaybetmiş, körelmiş.2)Yüzü gülmeyen, asık suratlı.
DOH: ''Sese kulak ver''anlamında söylenir.
DOLAŞUK: 1)Düzen kuramayan, beceriksiz.2)Birbirine girmiş ip, saç.
DOMUZ AŞAĞA: Sıklamen bitkisi, bu bitkinin soğanı.
DONAKLU: Giyim kuşamı yerinde, süslü olan.
DONURA: Vücut kiri.
DONZURMA: Dondurma.
DORUK: Yöremizde uzun çam ağaçları için söylenir.
DOZİRİK: İki cevizin içinin oyulup çubuk takılmasıyla oluşan pervaneli oyuncak.
DÖĞCEK: Çamaşırları derede yıkamak için ahşaptan yapılan alet, tokaç.
DÖKME: Dalından değil, yere dökmek suretiyle toplanan meyve.
DÖMBEK: İri, yuvarlak.
DÖŞEME: 1)Karalahanadan yapılan bir çeşit yemek.2)Evin iç tabanının tahta kaplaması.
DÖŞÜRMEK: Meyve, sebze toplamak.
DUNDAR: Üstü kapalı yer, sığınak.
DUZ DAŞI: Turşu bidonunun ağzına konulan veya sarımsak, biber ve tuz ezilen taş.
DÜDEK: Ham, olgunlaşmamış meyve.
DÜZMEK: Hazırlamak.

(E)

EBE: Nine, büyükanne.
EBEMGUŞAĞA: Gökkuşağı.
EBRÜMEK: Erime, eskimek.
ECCÜK: Çok az, azıcık.
ECÜNNÜ: Cin, ecinni.
EEY: Bir seslenme nidası, çağrıya ''duydum'' manası verir.
EĞERCEK: Yün eğirme aleti, kirman.
EĞLE: Durdur.
EĞLENMEK: Durup dinlenmek, birini beklemek.
EĞNİ: 1)Üst baş.2)Elbise giyecek vücut.
EĞŞÜN: Ekmek, yufka çevirme aleti.
EĞESÜK GÖRMEK: Evin ya da evlenecek olanın ihtiyacını karşılama.
EĞŞİ AYRAN: Ekşimiş ayran.
EHEL: 1)İyi, güzel.2)Usta.
ELCEK: Eldiven.
ELLEŞMEK: İlişmek, rahatsız etmek.
EMCE, EMİ, EMİCE: Amca.
EME: Fakat, ama.
ENÜK: 1)Kedi köpek yavrusu.2)Yavru (alay ve şaka yollu söylenir).
EĞŞÜ HAMUR: Hamur mayalamak amacıyla saklanan mayalık hamur.
EŞ: Doğum olayından sonra geriden gelen parça, peş.
EŞKERE: Herkesçe bilinen, aşikar.
EVECAN: 1)Ayağına çabuk, hızlı.2)Yerinde duramayan.
EVELEK MANTARI: Bir çeşit mantar.
EVMEK: Acele etmek.
EVZA: Kibrit.
EY VERMEK: Çağrıya cevap vermek.

(F)

FELFEKİÇ; Paramparça, yırtık, buruşuk.
FELFEŞİR ; Gözleri parlayan, uyanık.
FEŞEL; Yaramaz çocuk.
FETİR; Bir hamur kızartması.
FIRFIKIÇ; Üst üste doldurulmuş, iç içe.
FIŞITMAK; Kaldırıp atmak.
FIRIN DARISI; Fırında kurutulmuş mısır.
FIRIN PAKLASI; Fırında kurutulmuş taze fasulye.
FIŞKI; Dışkı.
FIYMAK; Kaçmak, kayıp gitmek.
FİĞ; Ekilip biçilen bir bitki.
FİNNURİ; Tenekeden bozma lamba.
FİRAVUN; Art niyetli, kötülük düşünen.
FOLTAK; Bol, büyük olan, geniş, sıkmayan.
FONİ; Huni.
FÖSÜK; Dişsiz, dişler dökülmüş.
FÖTDEK; Büyük gözleri olan.
FURMA; Hurma.

(G)

GABALAK; 1)Yüksek yer, tepe.2)Galdiriğe benzer bir bitki.
GAFA GOÇANI; Nüfus kağıdı.
GAGALİÇ; Biçimsiz, tipsiz, şekilsiz.
GAKMUK; Yumruk.
GAHİRLENMEK; Duygulanmak.
GALA; Kale.
GALDİRİK; Yaprağının sapından yemek, turşu yapılan bir bitki.
GALEMLİK; Evlerde ateş yakılan yerin üstü, baca kapağı.
GAMBAK; Başında saçı olmayan, kel.
GALBİ PIYIR PIYIR ETMEK; Mutluluktan uçmak.
GALİSER; Şebinkarahisar'ın yörede söylenişi.
GALUK; Evlenme çağı geçmiş kız.
GAN AYAKLU; Uslu, sakin, saygılı.
GANNU; Kan davalı.
GAPÇUK; Göz kapağı.
GARAGIŞ AYI; Aralık ayı.
GARALASTİK; Bir lastik ayakkabı çeşidi.
GARAMUK; Gelişmemiş fındık tanesi.
GARA TAVUK; Bir kuş türü.
GARCAŞTURMAK; Olacak bir işi bozmak, karıştırmak.
GARALTU; 1)Gölge.2)Cismi belli olmayan hareketlilik.
GARAR BAZAR; Ölçmeden, tartmadan, tahmini.
GARAVU; Ağı çiçeği.Diğer adı; orman gülü.Mor çiçek açan kara avu çiçeği.
GARİPSEMEK; Birini özlemek, duygulanmak ya da bir şey karşısında hayret etmek.
GARŞILAMA HAVASI; Düğünlerde oynanılan bir oyun türü.
GASIT DEMEK; Yalan söylemek veya şakadan söylemek.
GAŞGABAN; Dikenli, uçurumlu yerler.
GATIRAN; Zift, katran.
GATUK; Ayran veya ekmeğin yanındaki ikinci yiyecek, içecek.
GAV; Kuru ağaç mantarı.
GAVİL; Verilen, karşılıklı anlaşılan söz.
GAVLAN; Kırlarda yetişen ve gövdesi yenilen bir bitki.
GAVUNÇ; Hadım olmuş.
GAYBANA; 'Kayıp olsun'' anlamında kullanılır.
GAYDA; Türkü, name.
GAYDALANMAK; Kendi kendine dertli türkü söylemek.
GAYDA VURMAK; Çalgı aletiyle şarkı, türkü söylemek.
GAYMAĞAM; Sevgi sözcüğü''yavrum, evladım''.
GAYNA Git, defol.
GAZEL; Kuru yapraklar.
GECİN; Fırında kurutulmuş fasulye.
GEÇEK; Merdiven.
GEGEK; Bir aletin çıkıntısı, burnu.
GEGİRTDEK; Zayıf, kuru.
GELAVU; Sincap.
GELEK; Sebze, kitap, defter yaprağı.
GELİNÇİ; Düğün alayı.
GEME ; Fare.
GEMÜRMEK; Ağızda çevirmek, oyalanmak, kemirmek.
GERCE; Sarmaşık ağacı.
GERU; Dal eğmeye yarayan ucu bükük sopa.
GEVÜK; Dişlerı çıkık olan.
GI; ''Kız'' anlamında söylenir.
GIPCUK; Kirpik.
GIBRU, GIBRAĞA; Kurbağa
GICIRIM, GICIRUK; Kinlenme, sinirlenme.
GIÇ ATMAK; 1)Hayvanın arka ayaklarıyla vurması.2)Arabanın şarampolde kalması.
GILINMAMAK; Birine ihtiyaç duymadığını belli etmek.
GILGIBIÇ; Kıl, tüy gibi şeyler.
GINDIRA; Sulak yerlerde yetişen ince uzun yapraklarının kenarları keskin hasır yapılan koyu renk bir çayır otu.
GINNAP; Sicimden biraz kalın ip.
GIRAN; Köyün ya da mahallenin genellikle merkezine yakın boş ve düz arazi.
GIRKMAK; Saç, sakalı veya bahçedeki dikenleri tıraş etmek.
GIRKLU; Loğusa.
GISGIÇ; Kıskanç.
GISMUK; 1)Cimri.2)Çimdik, sıkma.
GIŞMUK; Tekme, hayvan tekmesi, çifte.
GIYMUK; İnce odun parçası, kıymık.
GIYNAK; Küçük parça.
GIZMITMAK; Sinirlendirmek, kızdırmak.
GİCİŞMEK, GICIŞMAK; 1)Kaşınmak, yerinde duramamak.2)Ekşi meyve veya ****l çizimi esnasında dişlerin hassaslaşması, aşırı algılı olması.
GİREBİ; Burunlu, küçük balta.
GOBARMAK; Kibirlenmek, gururlanmak, şişinmek.
GOCAMAN ; Kocamış erkek.
GOCCAMAN; Çok büyük.
GOGİL, GUGİL; Ensede toplanan saç topuzu.
GOĞUK; 1)Mağara, çukur.2)Dişin çürüyüp boşalan yeri.
GOĞUZ; Kova, bidon gibi eşyaların içi tam dolmamış, yarıdan yukarıda olması.
GOMİT; Makbul olmayan bir balık çeşidi.
GONUŞUK; Verilen söz.
GOPÇA; Düğme.
GORUK; İçi kurtlu veya boş fındık.
GOŞAM, GOŞMAK; İki avuç.
GOT; Eski bir ölçü birimi, ölçü kovası.
GOT GAFALU; Büyük, kalın kafalı, salak.
GOYA; Sanki, güya, sözde.
GOYUN; 1)Göğüs, sine.2)Koyun.
GOZAK, GOZALAK; Olgunlaşmamış meyve.
GÖBEL; Köpek yavrusu.
GÖDEN; Su kurbağası.
GÖĞNÜK, GÖĞNÜMÜŞ; 1)Meyvenin içinin kararıp, yumuşaması.2)Yanık, ateşli kül.
GÖĞSÜ GIZIL KUŞU; Bir kuş çeşidi.
GÖÖ; 1)Yeşil renk.2)Gökyüzü.3)Olgunlaşmamış meyve.
GÖÖRTDEME; Ekşimiş ayran.
GÖSCEK; Gözlük.
GÖTCEBİ; Arka cebi.
GÖTÜN GÖTÜN GİTMEK; Geri geri gitmek.
GÖVEL; Ördek.
GÖVERME; İnsan yüzünün kansız olması, beyaz yüz.
GÖZE; 1)Suyun topraktan ilk çıktığı yer.2)Dolap ve mutfak dolabı gözü.
GUFA; Kova.
GUKGUK; 1)Guguk kuşu.2)Bir çeşit çiçek adı.
GULAKLU; İki tarafı tutacaklı küçük tava, sahan.
GURNA; Çeşme.
GURSAK; Mide.
GUŞGULİK; Başı yaşmakla yarım bağlamak.
GUVALAK; Bir tür kuş, baykuş.
GUYTAK; Derin olmayan.
GÜBÜR; Pislik kırıntısı, çöp.
GÜCÜK AYI; Şubat ayı.
GÜDÜNE; Mısır taneleri çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısım.
GÜGÜM; Su taşımaya yarar bakır kap, güğüm.
GÜLK; Tavuğun civciv çıkarmak üzere yumurtaya yatma zamanı, gurk.
GÜN DARISI; Güneşte kurutulan mısır.
GÜNİ, GÜNNİ; Güneyde kalan yer.
GÜVENEK; Kara sinekten büyük, ineklere zarar veren bir hayvan.
GÜZÜN; Son bahar, güz.

(H)

HA; Anlama kesinlik sağlayan bir önek.
HAARDA; Nerede?
HABLE, HABÖLE; Böyle.
HABU; Bu.
HABURA; Burası.
HABURDAN AĞRI; Buradan öteye.
HACCAK; Güzel, iyi.
HAÇAN; 1)Ne zaman.2)Madem.
HAU; O.
HAURA; Ora.
HAM TEVEK; Yabani sarmaşık.
HARAR; Büyük sepet.
HAR HAR; Hararetli şekilde, yoğun çalışma.
HARK; Su kanalı, ark.
HARTAMA; Çatı kaplama tahtası.
HAS; 1)Yakıştı.2)İpek, parlak kumaş.3)İyi ekmek, yemek vs.
HAS GIZ; Hanım, hanımcık nazik kız.
HAŞİNDİ; Şimdi.
HAŞIL; Buğdaydan, mısır yarmasından yapılan bir yemek türü.
HAŞLAK; Yakıcı, kavurucu hava.Haşlak yumurta: Haşlanmış, rafadan yumurta.
HATCA, HATCE; ''Hatice'' isminin yöremizde söylenişi.
HAVRUZ; Beşiklerdeki lazımlık, çiş yapma kovası.
HAVZE; Yöremizde ''Hafize'' adının söylenişi.
HAYTA; 1)Yaramaz.2)Başıboş.
HE; Evet.
HELENPİR; Fiyatı düşük, külüstür.Kelepir
HELLE; Undan yapılan sulu çorba.
HENNÜK; Toprağın suya doymuş hali.
HERİ; Daha. Gel heri: Daha çalışma gel.
HERS; Hırsla karışık sinir.
HEVLE; Helva.
HEYLEME; Hayvanlara seslenme.
HILTAK; Gevşemiş, yerinden oynamış.
HINÇ ETMEK; Ezmek.
HIŞIR; Buruşuk, eski, kırık, dökük, ezilmiş.
HIŞNAMAK; Kişnemek.
HITDAMAK; Küçük parçalara bölmek.
HIZAN; Evlat, çocuk, torunlar.
HIZAR; Büyük testere.
HİM; Binanın temeli.
HODUL; Hantal.
HOLTA; Misina ve iğneli balık tutma aracı.
HOPCURAMAK; Yüksekten atlamak, zıplamak.
HORSA; Heves, hırs.
HOŞMAK; Barbunyadan yapılan bir yemek türü.
HOŞMAK AĞAZ; Gevşek, gevrek ağızlı.
HOŞURAN; Bir bitki türü.
HÖLDÜRECEK; Acele, tadına varmadan içilen.
HÖRELENMEK; Kafa tutmak, dayılanmak.
HÖŞÜL; 1)Çayın dip kısmı.2)Bulanık sıvı.
HÖŞÜR HÖŞÜR; Çok sıcak olan, kaynar olan.
HÜTDÜK; 1)Isıldık.2)Düdük.
HÜĞÜM; Fındık dalı.

(I)

ICCAK; Sıcak.
ILINCAK; Salıncak.
IMIK; Sıcak.
IRIP, IRIM TIRIM; En ince ayrıntısı.
IRGAMAK; Sağa sola sallamak.
IRGALAMAK; Alakadar etmek.
ISMALLAMA; 1)Çarşıya pazara gidene verilen sipariş.2)Özel yapım.
ISTINGA; Ağızına kadar sıkıca dolu.
IŞILDIK; Dil ya da eli ağıza götürmek suretiyle melodili ses çıkarma, ısıldık.
IYIM SIYIM; Darma dağın.
IYMAK; Sermek, yaymak.
IŞGIN; Taze sürgün dal, filiz.
IŞIMAK; Gözlerin, yüzün parlaması.

(İ)

İBRAAM; ''İbrahim'' adının yöremizde söylenişi.
İÇLİK; Gömlek.
İLEĞEN; Lehen.
İLEEK GÜN; Önceki gün.
İLİSTİR; ****l süzgeç.
İLENGER; Büyük bakır tepsi.
İMLEK; Kolay bir şekilde çözülecek düğüm, ilmik.
İNDEM; Pek öyle değil.
İNTAAP; Vücudun herhangi bir yerinin mikroplanması sonucu meydana gelen şişlik, kızarıklık, iltihap.
İSİİN; ''Hüseyin'' adının yöremizde söylenişi.
İSKEMBİ; İskemle.
İSTİDA; Dilekçe.
İŞDONU; Alt kısmına giyilen iç çamaşırı.
İŞMAR ETMEK; Karşıdaki kişiye göz kırpmak.
İT DİRSEĞİ; Gözdeki hastalık olan arpacık.
İT ÜZÜMÜ; Üzüm veren yabani sarmaşık ağacı.

(K)

KAKMAK; 1)Boynuz ya da başla toslamak.2)Yumruklamak.
KAVUK MANTARI; Bir mantar çeşidi.
KAYNAĞRI; ''Ölmeyesice'' veya ''kayna git''anlamında söylenir.
KEÇEMEN; Kertenkele.
KEF; Uzun zamandır yıkanmamaktan doğan kirlilik.
KEKİREMİŞ; Çok ekşimiş yoğurt.
KELEK; 1)Zil 2)Yenmeyecek kadar olgunlaşmış hıyar.
KELEM; Karalahananın gövdesi.
KELLE ; Mısır koçanı ya da lahana demeti.
KELLİ FELLİ; Kılığı kıyafeti düzgün, gösterişli adam. Kerli ferli.
KELPENTİ; Kerpeten.
KEMRE; İnek dışkısı.
KERANTU; Tırpandan küçük kesme aracı.
KESMEK; Gizlice şikayet etmek.
KESMÜK; 1)Sigara izmariti 2)Meyvenin yendikten sonra arta kalan kısmı.
KEŞAN; Çubuklu desenli şal.
KEŞİK; Beklenen sıra.
KEŞMEK; Yıkanmamaktan doğan kirlilik.
KEYFANI; İhtiyar kadın.
KIŞITMA, FIŞITMA; Kaldırıp atmak.
KIYIN KIYIN GİTMEK; Görmesini istemediğin kişiden habersizce uzaklaşmak.
KİKİREMEK; İçten içe gülmek.
KİRAZ AYI; Haziran ayı.
KİRAZ DUZLUSU; İleride yenmek üzere kirazın tuzlanması.
KİTDİK; Küçük sabun parçası.
KÖMÜŞ; 1)Manda 2)Çok uyuyanlar,tembeller için verilen bir sıfat.
KÖRSE; Yuvarlak bileme taşı.
KÖKLEME; Fındık fidanı.
KÖSTÜKÖPEK; Köstebek.
KÖTEK; 1)Atılan dayak.2)Çamaşır yıkamada kullanılan ahşap tokmak.
KÖTÜLEMİŞ; 1)Hastalığı ağırlaşmış 2)Birine,kötü veya asılsız tarafı anlatılmış.
KÖZLEME; Odun ateşinde yapılan şiş kebap.
KUFA; Kova.
KÜLEK; Yoğurt koyulan ahşap kap.
KÜLEK KAFALI; Koca kafalı,geç anlayan.
KÜLLÜK; Ocakbaşı,kül toplanan yer.
KÜPÜ; Balta,keser,kazma,tabanca gibi şeylerin sırtı,kalın yeri.
KÜRÜL; Bezelye.
KÜRÜMEK; Kar,çamur,çöp yığını gibi şeyleri ileriye doğru sürmek.
KÜSKÜLEMEK; 1)Bir şeyi sopayla veye elle ileri doğru itmek.2)Gaza getirmek,kendi söylemek istediğini başkasına söyletmeye çalışmak.

(L)

LALAÇ; Dilsiz.
LAZ ARMUDU; Bir armut çeşidi.
LÖKÜS; 1)Hava basınçlı gaz lambası.2)Gösterişli, şatafatlı.
LÜLÜ; Yemlemek için tavuğu çağırma.

(M)

MACİR; Göçmen, muhacir.
MADA; İstek, iştah.
MAĞZU; Evin yakınında, fazla eşyaların konulduğu veya mısır kurutulan ahşaptan yapılmış yerin adı.
MAHANA; Sebep, mana.
MAKSUS; Gerçek olmayan, yalan.
MAL; İnek, koyun, keçi gibi ahır hayvanı.
MANGIR ETMEMEK; Değersiz, ucuz.
MANGIR GİBİ HAVA; Kuru, ayaz hava.
MAPUSHANE; Cezaevi, hapishane.
MAYIŞ; Maaş.
MEDENİYET YILTARI; Kravat, boyun bağı.
MEĞEL; Ağzı geniş kazma.
MEH; Buyur, al.
MENDABUR; Aşırı derecede pis, kötü insan.
MENDEK; Yemeği yapılan yabani bir ot.
MEREK; Ot koyulan kulübe.
MERULCAN; Dikenli sarmaşık ucu.
MEŞEBE; Su koyulan kap, maşrapa.
MEZER GAÇGUNU; Zayıf, benzi solmuş kişileri aşağılamak için söylenir.
MIH, MUF; Hayvanların ayaklarına çakılan nal çivisi.
MIKSIÇTI, MISGIÇ; Parasını harcamaya korkan, cimri.
MIRAS; Misket, cemildik.
MIRIK DEMEMEK; Her türlü ısrara, zorluğa karşı isteneni söylememek.
MOĞOŞ MOĞOŞ KOKMAK; Ekşi ekşi kokmak.
MUGAYYED OLMAK; Sahip çıkmak.
MUHANNET; Korkak.
MURÇ; Kalın demir delgi.
MÜKGEM; 1)Sağlam, sağlamlaştırılmış, muhkem.2)Çok güzel, şahane.

(N)

NABAL; Günah, vebal.
NAFA; Karayolu kamyonlarına verilen isim.
NALÇA; Ayakkabı alt demiri.
NALGUN; Arabaya yüklenen eşya için ödenen ücret, navlun.
NALET; 1)Allah'ın, insanların sevgisinden, ilgisinden yoksunluk.2)Berbat, kötü.
NALİN ; Islak yerlerde kullanılan ahşap terlik, nalın.
NALGIRUĞU, MUFGIRUĞU; Hırdavat, nalbur malzemesi.
NARDEK; Pekmezin sulandırılmış hali.
NASIRANLI; İnatçı.
NEBRİ; Gayrımüslim olan kimseler.
NEMRUT; Asık suratlı, çehresiz.
NEZÜK; Tatlı, güzel, taze.
NİFİ; Anayı, babayı dinlemeyen kız çocukları için söylenir.

(O)

OBUZ; 1)Büyük su, ark.2)Küçük dere.)Dar vadi.
OCAK ; 1)Aile.2)Bacanın altında ateş yakılan geniş yer.
OĞLUK; Kalabalık olmayan.
OĞOL ; 1)Yavru.2)Sevme ya da acıma manasında söze anlam yüklemek için söylenir.
OKARI; Yukarı.
ONMAK; İyi gün görmek, mutlu ve zengin olmak.
ORAK AYI; Temmuz ayı.
OYAN BUYAN; Öteye, beriye.
OYNAŞ; Eşinden başka, gayrımeşru eş.
OYRAK; Çukur arazi, oyulmuş yer.
OTLUK; 1)Kara lahanadan yapılan bir yemek çeşidi.2)Otların toplanıp biriktirildiği yer.

(Ö)

ÖĞÖRSEMEK; Hayvanın üremek amacıyla boğa isteği.
ÖĞSİ; Ucu yanan odun.
ÖKLEMEK; Bağlamak, sabitlemek.
ÖTÜREK; İshal.
ÖZGER; Rüzgar, yel.

(P)

PAKLA; Fasulye.
PALAN; Kalın örtü.Genelde eşeklerin üzerine örtülen kısa örtü.
PANCAR; Karalahana.
PALDIR; Bahçeden toplanıp hayvanların altına atılan ya da yedirilen ot yığını.
PALTAN GIRBAĞA; İri kurbağa.
PASA; Devamlı, habire.
PATDAK; Patlak ağacından yapılan, orta boşluğundan yaprak topağı atılan oyuncak silah.
PATOS; Fındık ayıklama makinası.
PE; Doğal çukur, zeminden alçak yer.
PEE; Değirmene su gelen kanal.
PEŞGİR; Havlu.
PEŞGÜ; Soba.
PEŞTEMBAL; Bayanların etek üzerine taktıkları çizgili desenli örtü, peştamal.
PEZÜK TURÇUSU; Pazıdan yapılan turşu.
PITDAK; Patlayan mısır.
PIYKMAK, PIYKIRMAK; Toprakta veya karda kaymak.
PIYMAK; Kaçmak.
PITIRAK; Üzerinde gezildiğinde yapışan yabani bir bitki.
PİNNİK; Tavukların tüneme yeri.
PİSİK; Kedi.
POOL; Haşlanmış mısır.
PONTUL; Pantolon.
PORT; Elbisenin kullanıldıktan sonra tüylenmesi.
PÖĞREK; Toprak ya da çimentodan yapılmış su akıtma borusu.
PUR; Sert, kumlu toprak.
PÜRÇEK; Fındığın çiçeği.

(S)

SACİYEK; Ekmek pişirilen sacın altına konulan üç ayaklı yükselti aleti, sac ayağı.
SADIR; Sidik.
SAKITDAK; Kene.
SAL; Tabut.
SAMAKSA; Üzüm ve undan yapılan tatlı.
SAPLİYE; ****l kepçe.
SARMA; Karalahana dolması.
SASUK; Tadı iyi olmayan (genelde su için kullanılır).
SAYFAN; Bahçelerdeki bekçi kulübesi.
SEF; Doğru olmayan, yanlış.
SEĞERTMEK; Hızlı gitmek, koşmak.
SERENTİ; Direkler üzerine yapılan kiler.
SEPKEN; Rüzgarla yağan yağmur.
SERGÜ; 1)Mal satmak amacıyla açılan tezgah.2)Bir şeyin üzerine veya altına serilen örtü.
SIBARTDAMAK; Gömlek vs. kolunu yukarı katlamak.
SIBIÇ; Sap, yaprağın gövdeye birleştiği dalı.
SIKSAPI; Sökülüp kurutulan küçük mısır sapı.
SIYNAK, SINNAK; Büyük baş hayvan tırnağı.
SIYPUK; Delirmiş, aklını yitirmiş.
SİFTE; İlk yapılan alışveriş, siftah.
SİFTİİN; İlk önce, evvela.
SİYMEK; Küfür etmek.
SİNİ; Sofra.
SİNİN GÜMBÜRDESİN; ''Mezarın dağılsın'' anlamında kullanılır.
SİNMEK, SİĞNENMEK; Saklanmak.
SİRON; Açma yufkadan yoğurt, sarımsak dökerek, dürülerek yapılan bir yemek çeşidi.
SOYKA; Kötü anlam veren ''yerin dibine girsin'' manasında.
SÖKÜTMEK; Üstünü başını çıkartmak.
SÖYKÜNMEK; Ağırdan almak.
SUSAK; Kabak sülalesinden, içi oyularak su taşımaya yarayan bitki.
SÜRMEK; 1)Boya-badanalamak.2)Canlı veya cansız birşeyi istediği yöne götürmek.
SÜVE; Eski evlerdeki büyük kapı sürgüsü.

(Ş)

ŞAĞDETNAME; Diploma.
ŞALAK; Yenmeyecek kadar olgunlaşmış, tohumluk ayrılan hıyar.
ŞARBA; Maşrapa.
ŞAVULTU; Gürültü ve yankılı ses.
ŞELEK; Büyük sepet.
ŞEPEK, ŞİRPİK; Göz çapağı.
ŞİRE; Şıra.

(T)

TA; 1)Daha.2)Çok uzak anlamında.
TAFLAN; Kara yemiş.
TAFLAN TURÇUSU; Kara yemişten yapılan turşu.
TAM; 1)Çatı, dam.2)Ahır.
TARAN; Dere içindeki kaya oyukları.
TAVUK MANTARI; Sarı renkli bir mantar çeşidi.
TAY; 1)Sırtta taşınan yükün dengesi.2)Bebeğin yeni yeni yürüyüp dengesini sağlaması.
TEKEBIZDIK; Takla.
TEKELCEK; Tekerlek.
TEKÜLLÜ; Sevgili, aşık olunan.
TEKNE; Hamur yoğurmaya yarayan büyük ahşap kap.
TEKNE GAZUNTUSU; Ailenin en son çocuğu.
TENGE; Sepeti sırtta taşıma ipi.
TEREK; Mutfak rafı.
TERSİNGIÇ; Geri geri.
TESBÜK; Tesbih.
TESPERMEK; Üşüyüp, ürpermek.
TEVEK; Asma ağacı.
TEZBERİ; ''Acele buraya gel'' manasında söylenir.
TIĞYOZ; Geçimsiz, aksi.
TIKILAK; Küçük yuvarlak şey.
TIKIZ; Çok sıkı.
TIMAN; İç giysisi olan don.
TİĞREK; Titiz, işgilli.
TİKEN ÇİLEĞE; Böğürtlen.
TİLİ; Yemek seçen.
TİNGİLDEMEK; Gülerken göbeğin oynaması.
TİRMİT MANTAR;I Bir mantar çeşidi.
TİVSİ; Balık yavrusu.
TOKAÇ; 1)Şelek, harar gibi aletlerin yere değen ağaçtan ayağı.2)Derede çamaşır yıkamaya yarayan ağaçtan tokmak, döğcek.
TOKALAK; İki yumruk büyüklüğünde toprak parçası.
TOP; Felçli, eli ayağı tutmayan.
TOPLAYICI; Dilenci.
TOPUR; Çoklu fındık çotanağı.
TÖMBELEK; Dümbelek çalgısı.
TÖNGEL; Muşmula, beşbıyık meyvesi.
TULKURMA; Şişme.
TULUK; Yanak.
TÜKÜMCE;K Tükürük.
TÜLLUK; Bahçelerde yağmurdan korunmak için çalı, çırpıdan yapılan yer.
TÜRMEDAĞAN; Çok dağınık, darmadağın.

(U)

UFRA; Ekmek ve yufka pişirilirken sacın üzerine atılan un.
ULA; Bir hayret ve sesleniş nidası.
ULUK; Pis, pasaklı, boş boş gezen.
URA; Erkeğe hitap ederken söylenen söz.
URUF OLMAK; Sinirlenmek, çok kızmak.
URUFUN GAVUZ OLSUN; Ruhun kaybolsun.
USLU; 1)Büyükler, ata.2)Yaramaz olmayan.
UŞAK; Çocuk, evlat.
UYKU SEMETESİ; Uyku sersemliği, uyku semesi.
UYRA; Uykuda görülen, rüya.

(Ü)

ÜBRÜK; İbrik.
ÜFLÜK; Isıldık.
ÜĞRÜNMEK; Hızlı yürüyememek, yan yan veya yuvarlanarak yürümek.
ÜL; Civciv veya tavuk yemi.
ÜRKMEK; 1)Heyelan.2)Korkmak.
ÜRMEK; Havlamak.
ÜŞMEK; Toprağı kazarak çukur açmak veya yüksek yeri eliyle kazarak alçaltmak.
ÜZÜM AYI; Ekim, kasım ayı.

(Y)

YABAN; 1)Uzak yer, orman.2)Gurbet.3)Yabancı kişi.
YAĞLAŞ; Undan yapılan tatlı, muhallebi.
YAL ; İnek için hazırlanan, su, kepek, un ve ot karışımı yemek.
YALAĞUZ; Tek başına, yalnız.
YALAVU ; Ateş, kıvılcım, ateşin sıcaklığı.
YAMBUL; Yamuk.
YAMYAM; Şişenin içine gaz doldurulup ağzına bez parçası sıkıştırılmasıyla yapılan bir ışıtma aracı.
YANPİRİ; Yengeç gibi yan yan yürüme.
YAPMA; Elde yapılan, el işi.
YARIMAĞAZ; İsteksizce söyleme, gönülsüz söz verme.
YARMA; Mısır kırması.
YARMAÇA; Ağacın yakmak amacıyla birkaç parçaya bölünmüşü.
YARTAKLANMA; Yağcılık yapma, yalakacılık.
YAVŞU; Tarlada yetişen yabani bir ot.
YAYKIN; Kızılağaç.
YAYLIM; Hayvanların otladığı yer.
YAYMAK; 1)İneği otlatmaya götürmek.2)Bir örtüyü açıp, sermek.3)Dedikoduyu sağa sola anlatmak.
YEKNE YESAN; Yok olma, yeksan.
YENLİK; Ağır olmayan, hafif.
YEYGÜ; İnek yiyeceği; ot, lahana artığı gibi şeyler.
YILDİRİK, YIPRAK; Yaldızlı, parlak olan.
YİĞDİN; Genelde süpürge yapılıp fırın temizlemeye yarayan bir bitki.
YÖREK; Bebeklerin beşiğe bağlandığı bez.
YUĞKA; Derin olmayan, sığ olan.
YUĞLAMAK; Döndürerek ileriye götürmek, yuvarlamak.
YUNCAK; Yıkanacak olan.
YÜĞLEMEK; Ucunu sivriltmek.

(Z)

ZABATCAK; Sabahleyin.
ZABDİYE; Jandarma.
ZAAR; 1)Uyuz köpek.2)Demekki, boşuna değil.
ZAĞRA; Un yapılan mısır ya da buğday.
ZEĞET; Akşam.
ZEHMERİ AYI; Ocak ayı.
ZEKLENME; 1)Taklit etme.2)Alaya, gırgıra alma.
ZELFİNAZ; Safinaz isminin yöremizde söylenişi.
ZERZEMBİL; Darmadağın.
ZIPCUK, ZIBIÇ; Meyve, sebze sapı.
ZİFİR ; 1)Karanlık.2)Sigara dumanı.
ZUMBUK; Yumruk.
[/B][/B]

Adana Yerel Konuşma Şivesi / Adana Şivesinde Kelimeler / Adana Lehçesi / Adana Şivesi








> > Abo = hayret ifadesi
> > Allös = bir sasirma nidasi
> > anarya = arka, geri
> > antin = afyon çeken
> > araya gitmek = ziyan olmak
> > asortmen = esofman
> > avel = aptal
> > banadura = domates
> > barnak = parmak
> > bayaktan = az önce
> > bici bici = su muhallebisi
> > bider = tohum
> > bocit = bakir sürahi (sonradan alüminyuma döndü)
> > böcük = küçük böcek
> > bos bosçu = eski amerikan esyalari satan
> > bögü = zehirli örümcek
> > carcur = sarjör
> > cere = kulplu testi
> > cibiliyet = geçmis
> > cibindirik = cibinlik
> > cibinlik = tülden oda
> > cillop = piril piril
> > cinbit = cingöz , cin gibi
> > cinik = ufak
> > cilk = çürük
> > cincik = cam
> > cirlazmak = mizikçilik yapmak
> > cirrik = bos bogaz
> > cülük = civciv
> > çagirdak = çekirdek
> > çimmek = yüzmek
> > çingil = ****l yogurt kabi
> > çul = kilim, yer yaygisi
> > dagnemek = etrafi kolaçan etmek
> > dakka = eldeki en kiymetli bilye
> > deel mi = degil mi
> > dene = tane
> > demikten = biraz önce
> > deyha = iste orada
> > dezze = teyze
> > dad = lezzet
> > dandik = ise yaramaz
> > davsan = tavsan
> > dös = gögüs
> > dulda = siginak,kuytu yer
> > eftik = kötü
> > ekerbiçer = con dere = john deere
> > enik = köpek yavrusu
> > enegim enek = ne kar ne zarar
> > essah = sahi
> > esvap = çamasir
> > esgi = eksi
> > ezvahane = eczane
> > falafos = yalama
> > fallik = hafif mesrep,oynak kadin
> > firindak = sahtekar , güvenilmez adam
> > folluk = gurk yumurtasi
> > gadasini almak = belasini almak
> > galan = bundan sonra
> > galle = kasa, içine para konan çekmece
> > gandirikçi = yalan söyleyip sasirtan
> > ganel = kanal
> > gapi = kapi
> > gillik = küçük
> > gindirik = aralik
> > giprasma = kimildama
> > giran = yaramaz çocuk
> > göynek = gömlek
> > gulle = bilye,misket
> > hayma = damlarda asma dallarinin toplandigi çardak
> > helke = kova
> > hellengeç = yengeç (ilengiç te denir)
> > hirpo = enayi
> > ihmak = diz çökmek
> > iriskin = sucuk
> > kapçiklamak = kavramak
> > karsambaç = rendelenmis buz
> > katmak = koymak , birakmak
> > kevis küvüs etmek = fecii yenmek
> > kele = kadinlarin hitap ünlemi
> > kertis = kertenkele
> > kiytirik = degersiz
> > kunnamak = dogurmak
> > kösga = ise yaramaz
> > kasnakli = kamis iskeletli uçurtma
> > laismen = yan hakem
> > lastik = spor ayakkabisi
> > laylon = plastik malzeme
> > löbbüs = büyük gulle ( yani misket )
> > malafat = erkegin cinsel organi
> > malamat = rezil,kepaze
> > manik = kedi yavrusu
> > melefe = astar,yüz
> > mintan = gömlek
> > mitil = yatak,yorgan eskisi
> > naylon = traktör römorku
> > nünük = salyangoz
> > obir = diger , öteki
> > ökenmek = agiz hareketiyle dalga geçmek
> > öllöz = hayati kaymis
> > pambik = pamuk
> > pantol = pantolon
> > pendir = peynir
> > peskir = havlu
> > pellenpüs = yabani igde
> > pirtmak = kurtulmak
> > pisküüt = bisküvi
> > sinikçi = kirik çikik tedavi eden
> > sirt = elbise
> > silme = agzina kadar dolu
> > soyka = yaramaz çocuk
> > taka = pencere
> > tombili = omuz basi ( dediler )
> > tosbaga = kaplumbaga
> > teker = bisiklet
> > tuluk = tulum peyniri
> > urup = çeyrek
> > ütmek = yenmek
> > velespit = bisiklet
> > yazi = tarla,ova
> > yeni dünya = malta erigi
> > yuka = (yufka) denizde sig yer
> > yuumak = yikamak
> > zeyzik = Agustos böcegi (circir da denir)
> > zibil = çöp
> > zibil gibi = çok, gereginden fazla miktarda
> > zibillik = çöplük
> > zort çekmek = küçük duruma düsmek , sesli nanik
> > zumzuk = yumruk
[COLOR="#000080"]

GİRESUN YÖRESEL DİL SÖZLÜĞÜ




-A-

Aba :Abla.

Abani :Baş örtüsü.

Abat olma : Zengin olma.

Aburcubur :Karışık

Abruka :Çevirme,kontrol altına alma.

Abrul :Nisan

Acamı :Acemi

Accuk :Az olan.

Acap :Acaba.Acep.

Aclanmak:Acıkmak.

AdamakıllıBig Grinoğru,dürüst.

Adref :Etraf.Çevre.

Afkurma :Sinirlenme.

Afur :Ahır.

Aga :Arkadaş

Agıbet :Acaba .Gelecek.

Ağanamak:İnlemek.Anlamak.

Ağarlamak:Misafir etmek.

Ağartı :Yarı açık hava .

Ağır :Yavaş hareket eden.

Ağırmak :Yüksek sesle bağırma.

Ahacuk :İşte

Aha :Burada.İşte.

Ahmak :Aptal.Salak.

Akak :Ormandan su akmayan taşlı su yolu.

Akınmak :Kayak,kaymak.

Akunduruk :Çam sakızı,reçine.

Akunduz :Geniş yapraklı yabani bitki.

Akuru gitme:Yamaç yerde düz gitme. Paralel.

Alaf : Hayvan yiyeceği

Alamuk :Yarı güneşli hava.Bunaltıcı sıcaklık.

Alartı :Aydınlık.

Allancak :Hamak

Alaşağı :Horonda eğilme.

Alemeşkere :Alani, açıkca yapma.

Aluşuk Big Grinevamlı gelen.alışkan.Ucu yanan odun.

Amade :Hazır olan

Amel :İshal.

Andaval :Salak,aptal

Andır :Adı bilinmeyen.İşe yaramayan.

Andır kalsın:Uzak dursun .

Angaz :Büyük,ağır ve hantal eşya.

Angut :Aptal,avanak

Annak :Meydan,görünür.

Annaklama :Gözetleme.bakma.

Anlak :Açık alan.

Argış :Yük taşımada verilen mola.

Arpacık :Gözde çıkan sivil.Ekilecek küçük soğan .

Arısokması :Arı ısırması.

Arkuru Tonguearalel.

Arkurulamak:Yan tarafa doğru gitmek.

Artuk :Yemekten arda kalan.

Aruk :Zayıf.

Aruklama :Zayıflama.

Aşak :Yünden ip yapma aracı

Aşar :Olgun turşu

Aşana :Evlere giriş kısmı

Aşıkatma :Yarışma.Rekabet.

Aşlama :Meyve ağacına aşı,veya ekleme

Aşki :Olayın nedeni belli olması.

Aşmak :Geçmek

Aştı :Geçti.

Atkı :Omuza alınan örtü,şal.

Atlak Big Grinereden kolay geçme yer.

Atlama :Ayıklama.Fındık ocağını budama yapmak.

Avcuk :Ellin iç kısmı.Aya.

Avu :Zehir,orman güllü.

Avuz Big Grinoğum yapan ineğin ilk sütü

Ayam :Hava.Hava durumu.

Ayama :Takma ad,lakap.

Ayalama :Koruma,yetiştirme.

Ayetse :Yavaş yavaş.

Ayırtlama :Temizleme.

Aykuru :Ters

Aylak :Avare gezen.

Ayı kulağı :Zehirli bitki

Azgun :Çıldın,deli.

Azık :Yolculukta bahçede yenecek yemek

Azma :Olduğundan fazla gözükme.Gelişme.

Azman :Melez.







-B

Bacca,bahça :Bahçe.Fındık bahçesi.

Bad :Koyun geceleme yeri.

Baddal :Geniş,bol

Bahalı :Fiyatlı

Bakraç :Kuplu süt,su kabı.

Balçık :Çok sulu çamur.

Baldıran :Yabani bitki.

Bannık :Yabani mor çiçekli bitki.

Bar :Beyaz küf.

Baraballi :Tabanca çeşiti.

Bardabaş :Çok gürültü yapan kişi.

Bat :Tahta avlu,çit.

Batıl :Geçersiz.

Batırma :Sokma.delme.

Batman :Bir sürü.Ağır.

Basuk :Zayıf cılız çocuk.Kısa,cüce.

Basur :Mayasıl.Kaşıntı.

Başak :Toplamadan kalan fındık.Soğlama.

Bayak :Az önce.Demin.

Bece :Gece.

Bed :Kötü.Çirkin.

Beduru :Kuyu kazanı

Bel :Çatal ağızlı tarım aleti.

Bellemek :Toprak işlemek.

Belertmek :Gözünü iyice açmak,Korkutmak.

Berata :Tabanca çeşiti.

Bere :Koyun sağım yeri.

Beri :Burası.

Besbelli :Herhalde.Belli ki.

Beşbıyık :Muşmula meyvesi.

Beter :Çok,fena.

Beylik :Fabrikasyon.

Bezene :Bezelye

Bıldır :Geçen sene.

Bızdıklama :Hızla koşmak.tekme.

Bıllak Tonguearlak

Biçik :Yeni doğan buzağı.

Bibi :Büyük hala.

Bidutam :Az,Biraz

Bile :Beraber.

Bileki :Ekmek pişirilen kap.

Bidorama :Azıcık.

Bisürü :Çok fazla.

Bişi :Önemli gizli söz.

Bitduma :Azıcık.

Bittik :Çok az ,minnacık

Boduç :Ağaç kap.

Bohça :Beze sarılarak taşınan eşya.

Bostan :Hıyar

Boydak :Yalnız başına.

Boyuna :Sürekli,devamlı.

Bozaltı :Alaca karanlık.

Böce :Fasulye.

Böçük :Böçek.

Böğün :Bugün.

Böğür :Göğüs.

Börmek :Uzun sesli öksürmek.

Börülce :Yabani bitki

Bucaklık :Evlerdeki mutfak odası.

Buğuz :Eziyet,zülum.

Buğuz etme :Eziyet,zülum etme.

Bukma. :Ters çevireme,sıkma.

Bulaşuk :İspiyoncu.

Bunamak :Çok canı darlanmak,sıkılmak.

Buruk :Acı.

Buymak :Üşümek.

Bük Big Grinüzlük arazi.

Bükük :Eğri olan.

Büngüldemek:Yerinde duramamak.Oynak.

Bürümcek :Beyaz başörtüsü.

Büsumuk :Bunaltıcı.Sıkıcı kapalı.

Büz :Beton boru.

Büzük :Toplu,buruşuk,kırış






.
Malatya Yöresel Konuşma Şivesi

MALATYA ŞİVESİYLE ESKİ KOMŞULUK

Gız Nayme nediysin?
Nedem Yeter ana her günki iş,boş oturma çalış evin işini yapıyım.
Azıcığ gel oturah canım sıhılıyı azıcığ laflayah,niye canın sıhılıyı Yeter ana ne oldu ?
Töremiyesice çerleyesice bizim herif anam yemek beğenmiyi aş yağıyla bulğur pilavı bişirdim yanına turşu koydum,ispanağ cacığı yapdım yemedi gızdı kayfeye goşdu.
Daş döşemeye yada oşgin onayacah gitti .Yeter ana o yemek bahane kayfeye gec galmıştır zahar ,gah bize gidek anam sizin ev soğuh.
Sobayı kömür doldurmuşum bizim ev sıcah tarhana gaynattım içek,yanındada tandır ekmeği ıslarım bi güzel he anam gidek töremiyesicenin yüzünden gızdım bende yemedim.oh ne güzel sıcahmış sizin ev uy anam gemiklerim ısındı.Tarhanayıda içek gendimize gelirik şimdi çay içiyinmi yeter ana koyammı? sobanın üstün koy bu gün senide işinden goydum,yoh anam biraz dinlenem kollarım yine ağrıyı,fizik tedavinin faydasıda olmadı aha çayda demlendi ,nayme leymun varmı? Getirde çaya sıham grib olmuşum eyi gelir.eline sağlıh çayda eyi olmuş uy hava gararmış ahşam oldu günler gısa kaham gidem.
Gelir şimdi töremiyesice herif Nayme ben ne yedirecem ona .Yeter ana dur bir tas tarhana verem sıcah sıcah içsin haydi Allahaısmarladıh evin barhın şen olsun biz yedih işdih Allah doldursun gardaşımın kesesi dolu olsun Yeter ana evde yalınız galma gene gel güle güle.
Messi Yozgat Şivesi

Truva filminin Elazığ şivesi ile seslendirilmesi

Gladyatör Elazığ Versiyonu

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12