22/03/2012, 11:40
Elimize bir belge geçti. Akıllara durgunluk veren bir belge. Vahşet söylentilerini, yakalanana el yazılı bir mektupta tüm çirkinliğiyle okuduk. Alevilerin, Hıristiyanlar ve yönetim yanlısı olan köylülerin toprakları ve karıları kendi aralarında pay edeceklerini sözleşmeye bağlamışlar. Erdoğan’ın çirkin askeri desteklerinin parmak izlerini en çıplak haliyle bu belgede bulduk.
İdlip’in Derkuş ilçesinden İbrahim Haccar, Cisir el Şuğur katliamı sonrası Türkiye’ye kaçan ve Erdoğan’ın koruması altında kendisi ve eli kanlı çocukları Sari ve Ahmet Hammudi’yle birlikte Antakya’da oturan İdlip Vakıflar eski Müdürü (Diyanet işleri müdürü) Haccı Ebu Rıdvan Hammudi’ye gönderdiği mektup, halkın oluşturduğu MUKAVEME SURİYYİ güçleri tarafından ele geçirilmiştir. Mektup, Suriye’nin Türkiye’yle sınır noktasını oluşturan Hetya (Hıssaniye) köyünden, Altınözü ilçesi Karbeyez beldesini kaçmak isteyen bir grupla yaşanan çatışma sonunda yakalanan, Canudiye beldesinden Ahmet Bağıl üzerinde çıkmıştır. Bir hafta önce yazıldığı anlaşılan mektup, dehşet birçok bilgiyle dolu olduğu görülmüştür.
Dehşet yaratacak bu bilgiler öncelikle, aralarında önceden varmış oldukları bir anlaşmaya gönderme yapılarak Alevilerin, Hıristiyanların ve vatansever güçlerin, köylerinin yağmalanacağı, mallarını ve karılarını aralarında paylaşılacağı dile getirilmiştir: Bu sözleşmenin arkasında durulacağın ve düzen yıkılınca da sözleşmenin yerine getirileceği yazılmıştır.
Dehşet belgesinde Erdoğan’a yapılan teşekkür ve gönderilecek olan askeri mühimmatların erken ulaştırılması istenmektedir.
Muhalif güçlerinin çok gerilediği, birbirine düştüğü, saflarını terk edenlerin düzenden yana yer alarak silahların kendilerine savaş açmaya başladığı bilgisinde aynı belgede yer alıyor. Büyük bir moral çöküntüsü içinde oldukları anlaşılan eli kanlı şebekelerin büyük bir moral çöküntüsü içinde oldukları anlaşılmaktadır.
Dehşet belgesini ele geçiren MUKAVEME SURİYYİ güçleri, hızla halk arasında etkin bir örgütlenmeye yöneldiği, geniş bir çevreden desteklenerek eli kanlı şebekelere karşı, yüksek bir ahlakla mücadele etmeye başladığı haberleri gelmeye başladı. Türkiye’yle sınır oluşturan Suriye’nin İdlip ili, Humustan sonra en yoğun çatışmaların olduğu kenttir. Dünyayı şaşkına çeviren soğuk kanlığıyla adım adım ve güvenle ilerleyen Suriye Ordusu, çapulcu sürüsü olan “Özgür Suriye Ordusu” adlı kontraların çil yavrusu gibi dağılıp kaçışmaya başladığı gözlemlendi. Canudiye beldesinde aynı şebekelerin ailelerini hızla Türkiye’ye doğru kaçırmaya başladıkları, yaklaşan temizlik harekatından korkarak birbirleriyle de vuruşmaya başladıkları haberlere yayılmaya başlamıştır.
Bu gün Mukaveme Güçlerinin, yaptıkları özel bir toplantıda, eli kanlı şebekelere teslim olmaları mesajı iletildi. İnsan öldürmeyenlerin teslim olmaları halinde Mukaveme güçlerinin kefaletiyle, özgür bırakılacakları açıklandı. Halkın etkin gücü Mukavemeye direnenlerin ise sonuçlarına katlanacakları izah edildi. Görüşmeye, beldenin siyasi şahsiyetleri aracılık yaptı.
Buradan bir kez daha belirtmek isterim ki, Suriye uluslar arası bir komplonun girdabına sokulmak istenmiştir. Suriye’de, halkçı yönetimin başarıyla, kısa sürede tamamladığı reform paketiyle soğuk savaş artığı sistemini, demokratik bir sistemle yeniden dizayn etmiş bulunmaktadır. Bunu da dünyadaki en gelişmiş örneklerden yararlanarak oluşturulan ve referanduma sunularak %89.4 oranında evet oyu alan demokratik anayasayla da tamamlamıştır. Bu anayasa, emekçi halkın çıkarlarını öylesine gözeten bir anayasa ki, 60. maddesi Parlamentonun %50’sindan fazlasının işçiler ve köylülerce oluşmasını zorunlu görmektedir. Bu gelişmeler Suriye’yi bölgemizin en demokratik siyasal bir sisteme kavuşturmuş oldu. Ancak, halkın kazandığı bu hakların kullanılmasını engellemek için dış güçler nefes aldırmadan içte tetikçilerini dışta ise baskılarını ambargolarını alabildiğine sert hale getirdiler. Buna rağmen Suriye halkı artan oranda halkçı yönetimi ve liderlerinin arkasında durma kararlılığı gösterdi. Bunun son örneği de MUKAVEME SURİYYİ saflarına binlerce insanın katılım müracaatları oldu.
Bu adımlar, idlip ilinde “silahtan arındırılmış bölge”, “insani yardım koridoru” adları altında eli kanlı şebekelere askeri yardım aktarmak isteyen başta Türkiye’nin Erdoğan yönetimi olmak üzere, Katar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, İsrail ve emperyalist güçler, aleni biçimde askeri destekten söz etmeye başladılar. Yüzlerce kişiden oluşan gruplar, Suudili, Yemenli, Çeçen, Afgan ve Libyalı terör örgütü elemanları akın akın bu alandan sınırı aşarak sıcak bölgeye yetişmeye çalıştıkları tespit edilmektedir. Mukaveme Suriyyi, bu şebekeleri gece gündüz köylerini ve sınırlarını tutarak vuruşmak için konsantre olmaya hızla deme etmeye beşlemiştir.
Kısa süre sonra kızılca kıyametin koparak ezileceklerini anladıkça, ele geçen bu belgede olduğu gibi hayvani şehvetlerini yansıtan saldırganlıklarına da tanık olunmaktadır. Bu belgeyi ibret almak için yayınlamayı gerekli gördüm. İlgisiz duranların artık ellerini başlarına koyarak düşünmeleri gerektiğine mesaj olsun diye yayınladım. Ülkemizde inançlı Müslümanların bunu okuyarak, kimin haktan yana kimin batıldan yana olduğun anlamak için tercüme edeceğim. Bu vahşet dini bir zemin üzerinde yükselmeye çalışmaktadır: Farklı inançtan olan herkesi düşman, topraklarını Dar-u el Harb olarak görmektedir. Bu nedenle katletmek cennete giden en kestirme ibadet yolu olduğuna inanılmaktadır, Cihat ganimetinin de Sünni şeriata göre 1/5 oranında dağıtılmasında sakınca yoktur dinelmektedir. Ne yazık ki, Afganistan’ın en ilkel alanı Tora Bora dağlarının sakini, uygarlık yüzü görmemiş İslamcı ile Amerika’da, bilim ve teknoloji devrimlerinin coğrafyası olan Silikon vadisi sakini bilim adamı İslamcı arasında hiçbir fark yoktur. Tümünde katletmek adalettir, inançtır ibadettir. Bunun da ötesi kanı akmamış ise cesedi parçalamak da farzdır. İşte bu ahlaksız yığınlar, bu vicdansız emperyalist maşası tetikçiler, bu dehşet belgesiyle bir kez daha tehlikenin nasıl bir boyut aldığını göstermektedirler.
Her şeye rağmen, bu belgenin tam tercümesini okumadan bilinmesi gereken en önemli şey, arkasında halkı duran bir yönetimi yeryüzünde yıkacak bir güç yoktur.
alevigundem.com
İdlip’in Derkuş ilçesinden İbrahim Haccar, Cisir el Şuğur katliamı sonrası Türkiye’ye kaçan ve Erdoğan’ın koruması altında kendisi ve eli kanlı çocukları Sari ve Ahmet Hammudi’yle birlikte Antakya’da oturan İdlip Vakıflar eski Müdürü (Diyanet işleri müdürü) Haccı Ebu Rıdvan Hammudi’ye gönderdiği mektup, halkın oluşturduğu MUKAVEME SURİYYİ güçleri tarafından ele geçirilmiştir. Mektup, Suriye’nin Türkiye’yle sınır noktasını oluşturan Hetya (Hıssaniye) köyünden, Altınözü ilçesi Karbeyez beldesini kaçmak isteyen bir grupla yaşanan çatışma sonunda yakalanan, Canudiye beldesinden Ahmet Bağıl üzerinde çıkmıştır. Bir hafta önce yazıldığı anlaşılan mektup, dehşet birçok bilgiyle dolu olduğu görülmüştür.
Dehşet yaratacak bu bilgiler öncelikle, aralarında önceden varmış oldukları bir anlaşmaya gönderme yapılarak Alevilerin, Hıristiyanların ve vatansever güçlerin, köylerinin yağmalanacağı, mallarını ve karılarını aralarında paylaşılacağı dile getirilmiştir: Bu sözleşmenin arkasında durulacağın ve düzen yıkılınca da sözleşmenin yerine getirileceği yazılmıştır.
Dehşet belgesinde Erdoğan’a yapılan teşekkür ve gönderilecek olan askeri mühimmatların erken ulaştırılması istenmektedir.
Muhalif güçlerinin çok gerilediği, birbirine düştüğü, saflarını terk edenlerin düzenden yana yer alarak silahların kendilerine savaş açmaya başladığı bilgisinde aynı belgede yer alıyor. Büyük bir moral çöküntüsü içinde oldukları anlaşılan eli kanlı şebekelerin büyük bir moral çöküntüsü içinde oldukları anlaşılmaktadır.
Dehşet belgesini ele geçiren MUKAVEME SURİYYİ güçleri, hızla halk arasında etkin bir örgütlenmeye yöneldiği, geniş bir çevreden desteklenerek eli kanlı şebekelere karşı, yüksek bir ahlakla mücadele etmeye başladığı haberleri gelmeye başladı. Türkiye’yle sınır oluşturan Suriye’nin İdlip ili, Humustan sonra en yoğun çatışmaların olduğu kenttir. Dünyayı şaşkına çeviren soğuk kanlığıyla adım adım ve güvenle ilerleyen Suriye Ordusu, çapulcu sürüsü olan “Özgür Suriye Ordusu” adlı kontraların çil yavrusu gibi dağılıp kaçışmaya başladığı gözlemlendi. Canudiye beldesinde aynı şebekelerin ailelerini hızla Türkiye’ye doğru kaçırmaya başladıkları, yaklaşan temizlik harekatından korkarak birbirleriyle de vuruşmaya başladıkları haberlere yayılmaya başlamıştır.
Bu gün Mukaveme Güçlerinin, yaptıkları özel bir toplantıda, eli kanlı şebekelere teslim olmaları mesajı iletildi. İnsan öldürmeyenlerin teslim olmaları halinde Mukaveme güçlerinin kefaletiyle, özgür bırakılacakları açıklandı. Halkın etkin gücü Mukavemeye direnenlerin ise sonuçlarına katlanacakları izah edildi. Görüşmeye, beldenin siyasi şahsiyetleri aracılık yaptı.
Buradan bir kez daha belirtmek isterim ki, Suriye uluslar arası bir komplonun girdabına sokulmak istenmiştir. Suriye’de, halkçı yönetimin başarıyla, kısa sürede tamamladığı reform paketiyle soğuk savaş artığı sistemini, demokratik bir sistemle yeniden dizayn etmiş bulunmaktadır. Bunu da dünyadaki en gelişmiş örneklerden yararlanarak oluşturulan ve referanduma sunularak %89.4 oranında evet oyu alan demokratik anayasayla da tamamlamıştır. Bu anayasa, emekçi halkın çıkarlarını öylesine gözeten bir anayasa ki, 60. maddesi Parlamentonun %50’sindan fazlasının işçiler ve köylülerce oluşmasını zorunlu görmektedir. Bu gelişmeler Suriye’yi bölgemizin en demokratik siyasal bir sisteme kavuşturmuş oldu. Ancak, halkın kazandığı bu hakların kullanılmasını engellemek için dış güçler nefes aldırmadan içte tetikçilerini dışta ise baskılarını ambargolarını alabildiğine sert hale getirdiler. Buna rağmen Suriye halkı artan oranda halkçı yönetimi ve liderlerinin arkasında durma kararlılığı gösterdi. Bunun son örneği de MUKAVEME SURİYYİ saflarına binlerce insanın katılım müracaatları oldu.
Bu adımlar, idlip ilinde “silahtan arındırılmış bölge”, “insani yardım koridoru” adları altında eli kanlı şebekelere askeri yardım aktarmak isteyen başta Türkiye’nin Erdoğan yönetimi olmak üzere, Katar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, İsrail ve emperyalist güçler, aleni biçimde askeri destekten söz etmeye başladılar. Yüzlerce kişiden oluşan gruplar, Suudili, Yemenli, Çeçen, Afgan ve Libyalı terör örgütü elemanları akın akın bu alandan sınırı aşarak sıcak bölgeye yetişmeye çalıştıkları tespit edilmektedir. Mukaveme Suriyyi, bu şebekeleri gece gündüz köylerini ve sınırlarını tutarak vuruşmak için konsantre olmaya hızla deme etmeye beşlemiştir.
Kısa süre sonra kızılca kıyametin koparak ezileceklerini anladıkça, ele geçen bu belgede olduğu gibi hayvani şehvetlerini yansıtan saldırganlıklarına da tanık olunmaktadır. Bu belgeyi ibret almak için yayınlamayı gerekli gördüm. İlgisiz duranların artık ellerini başlarına koyarak düşünmeleri gerektiğine mesaj olsun diye yayınladım. Ülkemizde inançlı Müslümanların bunu okuyarak, kimin haktan yana kimin batıldan yana olduğun anlamak için tercüme edeceğim. Bu vahşet dini bir zemin üzerinde yükselmeye çalışmaktadır: Farklı inançtan olan herkesi düşman, topraklarını Dar-u el Harb olarak görmektedir. Bu nedenle katletmek cennete giden en kestirme ibadet yolu olduğuna inanılmaktadır, Cihat ganimetinin de Sünni şeriata göre 1/5 oranında dağıtılmasında sakınca yoktur dinelmektedir. Ne yazık ki, Afganistan’ın en ilkel alanı Tora Bora dağlarının sakini, uygarlık yüzü görmemiş İslamcı ile Amerika’da, bilim ve teknoloji devrimlerinin coğrafyası olan Silikon vadisi sakini bilim adamı İslamcı arasında hiçbir fark yoktur. Tümünde katletmek adalettir, inançtır ibadettir. Bunun da ötesi kanı akmamış ise cesedi parçalamak da farzdır. İşte bu ahlaksız yığınlar, bu vicdansız emperyalist maşası tetikçiler, bu dehşet belgesiyle bir kez daha tehlikenin nasıl bir boyut aldığını göstermektedirler.
Her şeye rağmen, bu belgenin tam tercümesini okumadan bilinmesi gereken en önemli şey, arkasında halkı duran bir yönetimi yeryüzünde yıkacak bir güç yoktur.
alevigundem.com