04/03/2012, 06:52
Hamdi Özyurt/
Aleviler Kızılbaş mı?
"Her Alevi, askerlikte, okulda, mahallede yeni tanıştığı birinden Kızılbaşlıkla ilgili can sıkıcı bir şeyler mutlaka duyar. Bazen öyle bir şey olur ki herkes aynı anda duyar."
--------------------------------------------
Aleviler Kızılbaş mı?
Ece Temelkuran, ezilenlerden yana, militarizme karsı bir gazeteci. 25 Kasım Çarşamba 2009 tarihinde, Milliyet'teki köşesinde yayınlanan, "İzmirliden İzmirliye" baslıklı yazısı iyi niyetle yazılmış bir yazı. Yazının ikinci paragrafı şöyle:"İçimize yerleşmiş, öğretilmiş ırkçı tohumlardan kurtulmak hiç de kolay değil. Hatta onların orada olduğunu anlamak bile çaba, deneyim ve derin bir samimiyet gerektiriyor. Ermenilerin 'alçak', Kürtlerin 'hain', Alevilerin 'Kızılbaş', Arapların 'pis' olmadığını biliyorsunuz belki, ama bunu ta içlerinize sindirmek, daha önemlisi onlarla eşit olduğumuzun 'bilincine varmak' bizlerin geçtigi eğitimden sonra aslında ciddi bir kişisel çaba gerektiriyor."
Dikkatli bir okuyucu değilseniz, hele ki Kızılbaş degilseniz gözünüze bir tuhaflık çarpmayacaktır: "Ermenilerin 'alçak', Kürtlerin 'hain', Alevilerin 'Kızılbaş', Arapların 'pis' olmadığını biliyorsunuz."
Yani demek istiyor ki, Ermeniler alçak değil, Kürtler hain değil, Araplar pis değil, Aleviler ise Kızılbaş değil.
Oysa Aleviler Kızılbaştır.
Kızılbaşlık, Aleviliğin bir kolu falan da değil, düpedüz kendisidir. Osmanlı’nın Alevilere verdiği addır "Kızılbaş" ve her zaman hakaret içermez. Hiçbir Alevi, ben Kızılbaş değilim demez. Balkanlar'daki Aleviler kendilerine sadece "Bektaşi" ya, da "Kızılbaş" derler. Alevi adı pek kullanılmaz. Sünni Kürtlerde Alevilere, sadece "Kızılbaş" demişlerdir ve halada öyle derler.
Kızılbaşlığın anlamı Türkiye'de sadece bunlarla sınırlı değil tabii. Anadolu'nun hemen her yerinde Sünni çoğunluk tarafından, "Kızılbaş" ağır bir hakaret anlamında da kullanılır. Her Alevi, askerlikte, okulda, mahallede yeni tanıştığı birinden Kızılbaşlıkla ilgili can sıkıcı bir şeyler mutlaka duyar. Bazen öyle bir şey olur ki herkes aynı anda duyar.
1995 yılında Güner Ümit adlı sunucu, Star Tv'deki proğramında "Kızılbaş" sözcüğünü ensest anlamında kullandı. 26 Ağustos 2009 Tarihinde, yine Star Tv'de yayınlanan ''Desti İzdivaç'' isimli programda, canlı yayın konuğu olan 82 yaşında bir şahıs, kendisine evlenmesi için genç bir kadın öneren sunucuya ''Ben Kızılbaş miyim ki evladım yaşındaki bir kızla evleneyim?'' diye tepki gösterdi. Hatta ve hatta kendisini Türkiye’nin en akkıllı aydını ev entellektüeli sayan Prf.Dr.Yalçın Küçük,yakın bir zaman önce Aydınlık gazetesinde Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba” romanı üzerinden tarikatlarda cinselliği ele alan yazısında, Alevilere yönelik kullanılan "Mum söndü" iftirasını grup seks benzetmesi yaptı...
İçinde yaşadığımız döneme ait bu iki-üç örnek bile, Yavuz Sultan Selim zamanında, Sünni halkı, Alevileri yok etmeye daha istekli kılmak için uydurulmuş "mum söndü" iftirasının, neredeyse hızından hiçbir say kaybetmeden varlığını sürdürmekte olduğunu gösterir.
Hiçbir hükümet, hiçbir parti, hiçbir örgüt, hiçbir kurum bunun alçakça bir iftira olduğunu kitlelere anlatmadı. Geleneksel olarak Sünni olan aydınlar, yazarlar sanatçılar da, bunun, sadece Alevileri değil, Türkiye'de yaşayan herkesi aşağılayan bir yalan olduğunu söylemedi, yazmadı, işlemedi. Tam tersi, "laik" Cumhuriyetin, çoğu hiç de gerici, dinci olmayan edebiyatçıları, aydınları "o Kızılbaşı" ve güya 'mum söndü' törenlerini eserlerinde hiçbir kaygı duymadan, hiçbir ahlaki endişe yaşamadan rahatça, keyifle işlediler:
Yakup Kadri Karaosmanoglu'nun Nur Baba romanı, Reşat Nuri Güntekin'in Tanrı Dağı Ziyafeti adlı eseri, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Toraman adlı romanı, Haldun Taner'in Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu adlı öykü kitabı, Ömer Seyfettin'in Harem adlı öykü kitabı bunların sadece bazılarıdır.
Varlık Yayınları tarafından, 1973 yılında Türkçe’ye çevirtip yayınlanan Cinsel İlişkiler Sosyolojisi adli bir kitap var. Kitabın yazarı Fransız Dr. André Morali Daninos. Çevirmen ise Samih Tiryakioğlu. Kitabın en az on yerinde geçen ensest, ya da cinsel sapkınlık, Türkçe’ye Kızılbaşlık olarak çevirilmiş. Varlık dergisi, 1995 yılı haziranında çıkan 1053. sayısında Alevilerden özür diliyor. Ama isteyen o kitabı internetteki satış sitelerinden hâlâ bulup satın alabilir.
Varlık Yayınları, o kitabı piyasadan toplayıp gerekli düzelmeleri yaptıktan sonra yeniden mi bastı, bilmiyorum, -yanılmayı çok isteyerek- sanmıyorum da. Milliyet Gazetesi'nin 1991 yılında okurlarına armağan ettiği Cinsel Kültür Ansiklopedisi'nin 300. sayfasında da "ensest" enleminde kullanılan "Kızılbaşlık" sözcüğüne rastladım.
Bunlar sıradan yazarlar, sıradan yayınevleri ve sıradan gazeteler değil. Kızılbaşlığı Alevilere yakıştırmayan Ece Temelkuran gibi gazetecilerin de entelektüel altyapılarını oluşturan kaynaklardır.
Gerçekten de İçimize yerleşmiş, öğretilmiş ırkçı tohumlardan kurtulmak hiç de kolay değil. Ve gerçekten de bu çaba, deneyim ve derin bir samimiyet gerektiriyor.
Söylenecek söz bulmakta zorlanıyorum.
Pir Sultan Pirimiz, Kızılbaşlık yolumuz demekten gayri..
Pir Sultan Pirimiz, Kızılbaşlık yolumuz demekten gayri..
Sevgilerimle, saygılar
Hamdi Özyurt
Alıntı:
[B][COLOR=#0e774a]www.jarudiyar.com Alıntı:
[/B]