16/06/2011, 01:33
ÜÇ KOLDAN ASİMİLASYON VE CELLATLARIMIZ !
2007 yılı itibarı ile ülkemiz yeni bir sürece ve bu sürecin çok önemli bir dönemecine girmiş bulunuyor. Devletin,AKP'nin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Alevi politikası giderek netleşti ve yıllarca sinsi ve gizli bir şekilde yürütülen plan 2007 yılında iyice açığa çıktı.
Bilindiği gibi Alevilik ülkemizde anayasal ve yasal bir kimlik olarak tanınmıyor. Devletin genel politikası tek inanç olarak sünnilik üzerine kurulmuş durumdadır. Zorunlu din dersleri adı altında asimilasyon daha küçük yaşlardan okul marifetiyle uygulanıyor. gerek belediyeler kanununda, gerek imar kanununda gerekse köy kanununda Alevi inancının yaşandığı yerler olan Cem evleri ile ilgili hiç bir yasal düzenleme yapılmamaktadır. Yani bazıları görkemli ve devasa yapılar olan Cem evlerimiz maalesef hukuken gecekondu statüsündedir. Yapılması , kullanılması tamamen yöneticilerin insafına ve icazetine kalan Cem evlerimiz Alevilerin kültür ve inanç merkezi olarak yasal bir şekilde adlandırılmadıkça bu " yasadışılık" devam edecek gibi görünüyor. Her ne kadar bazı belediyeler arsa verip, bazıları da yapımına ve tefrişine katkı koysalar da sonuçta hep "kültür" bab'ından yardım etmekteler ve kayıtlarına da öyle geçmektedir.
Devletin asimilasyon politikaları yeni değil elbette. Ama 1993 Sivas Madımak katliamından sonra asimilasyon özel bir önem ve hız kazandı. Yaşanan kitleselleşmeye ve dernekleşmeye paralel olarak karşı politikalar da gecikmeden devreye sokuldu. Bir yandan farklı örgütlenmeler yaratıldı , ve asimilasyon bunların aracılığı ile ince ince uygulamaya konuldu. Aslında bu plan 1989 yılında "meşhur ABANT GÖLÜ" toplantısında atılmıştı. O zaman Almanya Alevi Federasyonu Dedeler Kurulu Başkanı sayın Derviş Tur idi. Bu toplantıya "O" da katılmıştı. 2000'e doğru adlı dergide bu toplantı ile ilgili yazıları okumuştuk. Kimlerin katıldığını ve o toplantıda ne gibi kararlara imzalar atılıdığını en iyi bilenlerdendir. Ama gelişen süreçte dikkat ettiğim kadarı ile Derviş dede örgütlenmeden daha çok "ERKANNAME" adlı eserinin hazırlığı ile uğraştı. Faydalı bir eser olduğuna kuşku duymadığım yoğun emek ürünü bir çalışma ortaya koydu, iyi de etti bence. Bu toplantıda dikkatli gözlerden başka kimsenin umurunda olmadı, unutuldu, unutturuldu...Daha sonraki MGK kararlarına da yansıyan sonuçlarını yine dikkatli gözler görebildi! Bu planın 1. dönemi idi.
Sivas katliamından bir -iki yıl sonra sayın İzzettin Doğan'dan bizzat dinlediğim politikaya göre 15 yıllık bir plan sözkonusu idi.( Abant toplantısını sayarsak 25 yıllık bir plan oluyor ! ) Bu plana göre önce "DEDE" ler bir araya getirilecek, ki bu 1. ve 2. inanç önderleri kurulu ile gerçekleşti. Ardından Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı adlı gayri resmi "Alevi Diyaneti" oluşturuldu. Devlet bu kuruluşu resmen tanımadı ama Cem evlerinde olduğu gibi gayri resmi olarak göz yumdu. Hatta bu kuruluşu maddi ve manevi olarak destekledi. Sonra Alevi Vakıflar Federasyonu adı altında aynı paraleldeki kuruluşlar bir araya getirildi. Bu Federasyona ve Cem Vakfına bağlı olan İstanbulda ve Anadolu'nun başka yerlerindeki bazı Cem evlerine gayri resmi Kur'an kursları açıldı. Buralarda yapılan dede yetiştirme sertifika programında "uzman" adı altında Diyanet'ten görevli kişiler de bulundu ! Böylece bir çok Cem evinde (Pir Sultan Abdal Dernekleri- Hacı Bektaş Veli Dernekleri'ne ait Cem evleri de dahil !) görev yapan dedeler Cem Vakfından Diyanet gözetiminde yetiştirilen sertifikalı dedelerden oluştu. Dedelik eğitim programında yer alan "uzman"lar kimdi? resmi sıfatları neydi? henüz bu soru açıklığa kavuşmuş değil ! Pir Abdal Musa'yı anma törenlerinde yapılan etkinlikler Türk-İslam sentezi çalışmalarının Alevi versiyonunu ve yapılan işbirliğinin somut sonuçlarını göstermesi açısından ilginç ve ibret verici idi. Artık boynunda "bozkurt" kolyeli gençler, Cem Vakfı görevlileri ile birlikte diğer Alevi derneklerinin kurdukları standları dağıtıyor ve dernek üyelerine fiili saldırılar yapıyorlardı. Bir yandan bunlar olurken bir yandan da Ulu Pir'in makamında, mezarının başında Menzil tarikatı üyeleri toplu namaz kılma eylemi yapıyor, dergahı ziyarete gelenleri adeta tahrik ediyorlardı. Yine yakalarında Cem Vakfı görevli yazan bir takım kişiler tarafından da korunuyorlardı. Bir Mevlevi Tarikatı semazeni de Pir'in mezarı başında Mevlevi semaı dönerek ziyaretçileri hayretler içerisinde bırakıyordu. Yapılan panellerde diğer kurumlara, yöneticilerine sövülüp sayılıyor ve Türk-islam sentezinin akıl hocaları toplantılarda, , türbanlı ve bozkurt kolyeli milletvekilleri de kürsülerde "Tanrı Dağı kadar Türk ve Hira Dağı kadar Müslüman" olduklarını haykırıyorlardı.
Bu da yetmiyormuş gibi MHP'nin ideologlarından Namık Kemal Zeybek, Ankara'da yapılan sözüm ona "Cem töreninde" baş konuşmacı olarak yer alıyor, M. Ali Ağca'nın ve Abdullah Çatlı'nın yakın arkadaşı Ülkü ocakları Avrupa sorumlusu Musa Serdar Çelebi de en önemli konuklar arasında sayın İzzettin Doğan'ın misafiri olarak oturuyordu.
2007 ye kadar gelinen süreçte ana başlıkları ile işte bunlar oldu. Devlet -Diyanet ve Cem Vakfı işbirliği ile asimilasyon "İNANÇ" ayağından şekillenmeye başlamış ve epeyce yol alınmıştı. Gerek Türkiye'deki ABF'nin gerekse Avrupa'daki AABK'nin Dedelik Kurumu ve bilim -araştırma kurulu konusundaki aymaz ve sorumsuz tutumları; aslında Cem Vakfına ve asimilasyoncu politikalara sıcak bakmayan Dedeleri tabir caizse ortada bıraktı. Bu arkadaşlar için politika daha öncelikli olduğundan toplum elden gidiyormuş, Kur'an kursları açılıyormuş, bu kurslarda ya da din derslerinde verilen bilgilerle erkek çocuklar "na mahrem" diyerek annelerine dahi sarılamaz olmuşlar 2. derecede önemli olaylardı. Kendimizi kandırmayalım, bu gün gelinen noktada Devletin-Diyanetin rolü ve sorumluluğu ne ise, duyarlı davranmayıp ne kadar nitelikli olurlarsa olsunlar sadece görüntü yaratan bir iki dede ile vaziyeti kurtarmaya çalışan yöneticilerin de sorumluluğu aynı derecededir!
Yıllardır ABF'de ve bağlı derneklerde, çeşitli platformlarda söylediklerimiz havaya gitti! Türkiye ABF'de bir Dedeler Kurulu dahi oluşturulamadı yada oluşturulmadı ! Alevilerin Cem - Cenaze ihtiyaçlarını karşılayacak , bilgili eğitimli az sayıda dahi olsa "dede"yetiştirilemedi-yetiştirilmedi. Gönüllü olduğumuz halde görev verilmedi,GYK toplantılarında bu acil toplumsal ihtiyaç, yönetimlerce dikkate alınmadı ve alttan alta toplum Cem Vakfı'na ve onların "sertifikalı dedelerine" teslim edildi!
Muharrem ayında gördük ki Alevi- İslam adı altında uygulanan asimilasyon planının son evresine girilmiştir. Bu evrede Cem evlerine resmi Kur'an Kursları açılacaktır. Bir kişinin yeşil ya da gri pasaport alabilmesinin ön koşulları yasada bellidir. Diyanete kadrolu olarak alınan dedeler de ortaya çıkmış ve kendilerine "GRİ" pasaport verilerek resmi yoldan ve vizesiz Almanya'ya gönderilmiştir. Devletin resmen tanımadığı bir kurumun dedelerine gri pasaport vererek yurt dışına "Din Görevlisi " adı altında göndermesi bu politikanın değiştiğinin ayrı bir işaretidir. Demek ki her ne kadar açıklanmasa da; ya Devlet Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nı tanıyor , ya da bu "dedeler" tanınmasalar dahi Diyanet veya devlet "dedesi" olmayı içine sindirmişler anlaşılan. Başbakan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı İzmir ziyaretinde bakanlarına talimat vererek "sertifikalı dedeler" ile görüşülmesi de politika değişikliğinin işaretidir. Her ne kadar sayın İzzettin Doğan Başbakan'ın kendisine randevu vermemesinden şikayetçi oluyorsa da sonuçta gelinen nokta muhabbetlerini göstermesi bakımından da ibret vericidir! Peki bu durumu halk içine sindirecek mi onu da göreceğiz tabii ki !
Muharremin 10 . günü Küçükçekmece'deki Garip Dede türbesinden Fetullah Hoca'ya ait Samanyolu Tv tam da Camilerde yapılan kandilleri aratmayan bir naklen yayın gerçekleştirdi. Tek istisnası bir iki kişinin bağlama çalıp deyiş ve mersiye okuması dışında her şey tam bir kandil gecesine benzetilmişti ! Naklen yayını yapan Fetullah'ın televizyonu, yaptıran Alevi Vakıflar Federasyonu alın size kültürler arası diyalog!
Bundan sonra artık gelsin Alevi İmam Hatipler ve Alevi İlahiyatlar. Nasılsa karşı çıkanı aforoz edecek bir "Din Hizmetleri Başkanlığı" da var ! Bir eli "devlette", bir eli "Diyanet'te", bir eli "Fetullah'ta", bir eli " bozkurtlarda" bir sistem Alevilerin başına ucube gibi çökmüş durumdadır!
HIZIR YARDIMCIMIZ OLSUN !
11.02.2007
KAZIM ENGİN
(Kureyşan Ocağı)
2007 yılı itibarı ile ülkemiz yeni bir sürece ve bu sürecin çok önemli bir dönemecine girmiş bulunuyor. Devletin,AKP'nin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Alevi politikası giderek netleşti ve yıllarca sinsi ve gizli bir şekilde yürütülen plan 2007 yılında iyice açığa çıktı.
Bilindiği gibi Alevilik ülkemizde anayasal ve yasal bir kimlik olarak tanınmıyor. Devletin genel politikası tek inanç olarak sünnilik üzerine kurulmuş durumdadır. Zorunlu din dersleri adı altında asimilasyon daha küçük yaşlardan okul marifetiyle uygulanıyor. gerek belediyeler kanununda, gerek imar kanununda gerekse köy kanununda Alevi inancının yaşandığı yerler olan Cem evleri ile ilgili hiç bir yasal düzenleme yapılmamaktadır. Yani bazıları görkemli ve devasa yapılar olan Cem evlerimiz maalesef hukuken gecekondu statüsündedir. Yapılması , kullanılması tamamen yöneticilerin insafına ve icazetine kalan Cem evlerimiz Alevilerin kültür ve inanç merkezi olarak yasal bir şekilde adlandırılmadıkça bu " yasadışılık" devam edecek gibi görünüyor. Her ne kadar bazı belediyeler arsa verip, bazıları da yapımına ve tefrişine katkı koysalar da sonuçta hep "kültür" bab'ından yardım etmekteler ve kayıtlarına da öyle geçmektedir.
Devletin asimilasyon politikaları yeni değil elbette. Ama 1993 Sivas Madımak katliamından sonra asimilasyon özel bir önem ve hız kazandı. Yaşanan kitleselleşmeye ve dernekleşmeye paralel olarak karşı politikalar da gecikmeden devreye sokuldu. Bir yandan farklı örgütlenmeler yaratıldı , ve asimilasyon bunların aracılığı ile ince ince uygulamaya konuldu. Aslında bu plan 1989 yılında "meşhur ABANT GÖLÜ" toplantısında atılmıştı. O zaman Almanya Alevi Federasyonu Dedeler Kurulu Başkanı sayın Derviş Tur idi. Bu toplantıya "O" da katılmıştı. 2000'e doğru adlı dergide bu toplantı ile ilgili yazıları okumuştuk. Kimlerin katıldığını ve o toplantıda ne gibi kararlara imzalar atılıdığını en iyi bilenlerdendir. Ama gelişen süreçte dikkat ettiğim kadarı ile Derviş dede örgütlenmeden daha çok "ERKANNAME" adlı eserinin hazırlığı ile uğraştı. Faydalı bir eser olduğuna kuşku duymadığım yoğun emek ürünü bir çalışma ortaya koydu, iyi de etti bence. Bu toplantıda dikkatli gözlerden başka kimsenin umurunda olmadı, unutuldu, unutturuldu...Daha sonraki MGK kararlarına da yansıyan sonuçlarını yine dikkatli gözler görebildi! Bu planın 1. dönemi idi.
Sivas katliamından bir -iki yıl sonra sayın İzzettin Doğan'dan bizzat dinlediğim politikaya göre 15 yıllık bir plan sözkonusu idi.( Abant toplantısını sayarsak 25 yıllık bir plan oluyor ! ) Bu plana göre önce "DEDE" ler bir araya getirilecek, ki bu 1. ve 2. inanç önderleri kurulu ile gerçekleşti. Ardından Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı adlı gayri resmi "Alevi Diyaneti" oluşturuldu. Devlet bu kuruluşu resmen tanımadı ama Cem evlerinde olduğu gibi gayri resmi olarak göz yumdu. Hatta bu kuruluşu maddi ve manevi olarak destekledi. Sonra Alevi Vakıflar Federasyonu adı altında aynı paraleldeki kuruluşlar bir araya getirildi. Bu Federasyona ve Cem Vakfına bağlı olan İstanbulda ve Anadolu'nun başka yerlerindeki bazı Cem evlerine gayri resmi Kur'an kursları açıldı. Buralarda yapılan dede yetiştirme sertifika programında "uzman" adı altında Diyanet'ten görevli kişiler de bulundu ! Böylece bir çok Cem evinde (Pir Sultan Abdal Dernekleri- Hacı Bektaş Veli Dernekleri'ne ait Cem evleri de dahil !) görev yapan dedeler Cem Vakfından Diyanet gözetiminde yetiştirilen sertifikalı dedelerden oluştu. Dedelik eğitim programında yer alan "uzman"lar kimdi? resmi sıfatları neydi? henüz bu soru açıklığa kavuşmuş değil ! Pir Abdal Musa'yı anma törenlerinde yapılan etkinlikler Türk-İslam sentezi çalışmalarının Alevi versiyonunu ve yapılan işbirliğinin somut sonuçlarını göstermesi açısından ilginç ve ibret verici idi. Artık boynunda "bozkurt" kolyeli gençler, Cem Vakfı görevlileri ile birlikte diğer Alevi derneklerinin kurdukları standları dağıtıyor ve dernek üyelerine fiili saldırılar yapıyorlardı. Bir yandan bunlar olurken bir yandan da Ulu Pir'in makamında, mezarının başında Menzil tarikatı üyeleri toplu namaz kılma eylemi yapıyor, dergahı ziyarete gelenleri adeta tahrik ediyorlardı. Yine yakalarında Cem Vakfı görevli yazan bir takım kişiler tarafından da korunuyorlardı. Bir Mevlevi Tarikatı semazeni de Pir'in mezarı başında Mevlevi semaı dönerek ziyaretçileri hayretler içerisinde bırakıyordu. Yapılan panellerde diğer kurumlara, yöneticilerine sövülüp sayılıyor ve Türk-islam sentezinin akıl hocaları toplantılarda, , türbanlı ve bozkurt kolyeli milletvekilleri de kürsülerde "Tanrı Dağı kadar Türk ve Hira Dağı kadar Müslüman" olduklarını haykırıyorlardı.
Bu da yetmiyormuş gibi MHP'nin ideologlarından Namık Kemal Zeybek, Ankara'da yapılan sözüm ona "Cem töreninde" baş konuşmacı olarak yer alıyor, M. Ali Ağca'nın ve Abdullah Çatlı'nın yakın arkadaşı Ülkü ocakları Avrupa sorumlusu Musa Serdar Çelebi de en önemli konuklar arasında sayın İzzettin Doğan'ın misafiri olarak oturuyordu.
2007 ye kadar gelinen süreçte ana başlıkları ile işte bunlar oldu. Devlet -Diyanet ve Cem Vakfı işbirliği ile asimilasyon "İNANÇ" ayağından şekillenmeye başlamış ve epeyce yol alınmıştı. Gerek Türkiye'deki ABF'nin gerekse Avrupa'daki AABK'nin Dedelik Kurumu ve bilim -araştırma kurulu konusundaki aymaz ve sorumsuz tutumları; aslında Cem Vakfına ve asimilasyoncu politikalara sıcak bakmayan Dedeleri tabir caizse ortada bıraktı. Bu arkadaşlar için politika daha öncelikli olduğundan toplum elden gidiyormuş, Kur'an kursları açılıyormuş, bu kurslarda ya da din derslerinde verilen bilgilerle erkek çocuklar "na mahrem" diyerek annelerine dahi sarılamaz olmuşlar 2. derecede önemli olaylardı. Kendimizi kandırmayalım, bu gün gelinen noktada Devletin-Diyanetin rolü ve sorumluluğu ne ise, duyarlı davranmayıp ne kadar nitelikli olurlarsa olsunlar sadece görüntü yaratan bir iki dede ile vaziyeti kurtarmaya çalışan yöneticilerin de sorumluluğu aynı derecededir!
Yıllardır ABF'de ve bağlı derneklerde, çeşitli platformlarda söylediklerimiz havaya gitti! Türkiye ABF'de bir Dedeler Kurulu dahi oluşturulamadı yada oluşturulmadı ! Alevilerin Cem - Cenaze ihtiyaçlarını karşılayacak , bilgili eğitimli az sayıda dahi olsa "dede"yetiştirilemedi-yetiştirilmedi. Gönüllü olduğumuz halde görev verilmedi,GYK toplantılarında bu acil toplumsal ihtiyaç, yönetimlerce dikkate alınmadı ve alttan alta toplum Cem Vakfı'na ve onların "sertifikalı dedelerine" teslim edildi!
Muharrem ayında gördük ki Alevi- İslam adı altında uygulanan asimilasyon planının son evresine girilmiştir. Bu evrede Cem evlerine resmi Kur'an Kursları açılacaktır. Bir kişinin yeşil ya da gri pasaport alabilmesinin ön koşulları yasada bellidir. Diyanete kadrolu olarak alınan dedeler de ortaya çıkmış ve kendilerine "GRİ" pasaport verilerek resmi yoldan ve vizesiz Almanya'ya gönderilmiştir. Devletin resmen tanımadığı bir kurumun dedelerine gri pasaport vererek yurt dışına "Din Görevlisi " adı altında göndermesi bu politikanın değiştiğinin ayrı bir işaretidir. Demek ki her ne kadar açıklanmasa da; ya Devlet Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı'nı tanıyor , ya da bu "dedeler" tanınmasalar dahi Diyanet veya devlet "dedesi" olmayı içine sindirmişler anlaşılan. Başbakan'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı İzmir ziyaretinde bakanlarına talimat vererek "sertifikalı dedeler" ile görüşülmesi de politika değişikliğinin işaretidir. Her ne kadar sayın İzzettin Doğan Başbakan'ın kendisine randevu vermemesinden şikayetçi oluyorsa da sonuçta gelinen nokta muhabbetlerini göstermesi bakımından da ibret vericidir! Peki bu durumu halk içine sindirecek mi onu da göreceğiz tabii ki !
Muharremin 10 . günü Küçükçekmece'deki Garip Dede türbesinden Fetullah Hoca'ya ait Samanyolu Tv tam da Camilerde yapılan kandilleri aratmayan bir naklen yayın gerçekleştirdi. Tek istisnası bir iki kişinin bağlama çalıp deyiş ve mersiye okuması dışında her şey tam bir kandil gecesine benzetilmişti ! Naklen yayını yapan Fetullah'ın televizyonu, yaptıran Alevi Vakıflar Federasyonu alın size kültürler arası diyalog!
Bundan sonra artık gelsin Alevi İmam Hatipler ve Alevi İlahiyatlar. Nasılsa karşı çıkanı aforoz edecek bir "Din Hizmetleri Başkanlığı" da var ! Bir eli "devlette", bir eli "Diyanet'te", bir eli "Fetullah'ta", bir eli " bozkurtlarda" bir sistem Alevilerin başına ucube gibi çökmüş durumdadır!
HIZIR YARDIMCIMIZ OLSUN !
11.02.2007
KAZIM ENGİN
(Kureyşan Ocağı)