02/04/2009, 16:08
AABF Eğitim Sorumlusu İsmail Kaplan, Almanya'da ilkokullarda verilen Alevilik dersleri ile ilgili Habercem'in sorularını yanıtladı.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) tarafından Almanya’daki ilkokullarda verilen Alevilik dersleri ile ilgili daha önce Habercem’de bir haber yayınlamıştık. Habercem bu kez AABF Eğitim Sorumlusu İsmail Kaplan’la Türkiye’de bile hala sağlanamamış bu olanağa bütün Aleviler sevinecek iken, neden bu derslerin tartışmalı olduğunu ve birçok Alevinin bu dersleri eleştirdiğini konuştuk. Ders planı incelendiğinde genel olarak tatmin edici olduğu görülmesine rağmen Alevilik inancının İslam’la bağlantısının açık bir şekilde ifade edilmesinden kaçınıldığı tespit edilebilir.
İşte bunun nedenleri ile ilgili İsmail Kaplan’la yaptığımız röportaj
- İsmail Bey, Almanya`daki Alevilik ders planında Alevilik’le ilgili terminolojide Hakk-Muhammed-Ali deniliyor ama „İslam“ sözcüğüne yer verilmiyor. Size en büyük eleştiri bu noktada geliyor. Hz. Muhammed İslam’ın peygamberi. Muhammed Aleviler’in de peygamberi değil mi?
- Aleviler’in peygamberi Hz Muhammed tabii. O konuda ders programında bilgiler yer alıyor. Ama Aleviler inançlarını sadece peygamber üzerinden belirlemiyorlar. Hakk, Peygamber ve Veli. Hakk-Muhammet-Ali olarak belirliyoruz. Bizde peygamber kadar Ali`nin veli mertebesi de önemli. Hz. Ali’ye de veli mertebesini bu nedenle veriyoruz. Ders planında bu konuda toplam bir ders ünitesi var. Ders, Alevi çocuklarına yönelik olduğu için adı da Alevilik dersleri.
- Aynı şekilde Kuran’dan ve Kuran’ın Aleviler’in kutsal kitabı olduğundan da bahsedilmiyor...
- Doğru değil, ders programında, Alevilerin Hz. Muhammet`e vahiy indiğine inandıkları yazılı. Ama biz Aleviler’in konuşan Kuran’ı kabul ettiklerini ve bunu sürekli dile getirdiklerini biliyoruz. Ve kendi geleneğimize baktığımız zaman Kuran yorumlama ya da Kuran’ı Arapça’da ezbere öğrenme, ya da Kuran kursları Alevi toplumunda eskiden yoktu. AABF’na Türkiye’nin değişik yörelerinden gelen insanlar üye. Bunlara da sorduğumuz zaman bu doğrultuda geleneğin olmadığını, ancak dedelerin Kuran’a vakıf olduğunu, Kuran’ı okuduğunu - anlayıp anlamamalari bir tarafa - duyuyoruz, söylüyorlar. Ancak biz kendi geleneğimizde konuşan Kuran geleneğine değer veriyoruz. Kuran’ın batini yönüne, ya da Kuran kelamının batini yönüne, iç anlamına değer veriyoruz. Buyruk kitabından da bunu anlıyoruz, ya da diğer dedelerimizin söylediklerinden biliyoruz. Bir söylenenin yedi anlamı olduğu Buyruk kitabında da dile getiriliyor.. Burdan da Alevi geleneğinde söylenenler zamana göre, yere göre, topluma göre degişik anlamlar verdirilerek ifade edilmis, bu geleneği de dikkate aldığımızda biz Kuran’ı Alevilik derslerinin temel taşı, aynı sünnilik derslerinde olduğu gibi yapmamız mümkün değildi. Biz geleneği, cemleri, erkanları ve Buyruk’u, bunun dışında yedi ozanların şiirlerini, Makalat gibi, Velayetname gibi kaynaklardaki bilgileri almaya calıştık. Bu program ilk okullar için onları kapsamlı anlatmak mümkün değil, en azından anmaya calıştık. Bu anlamda Hz. Peygamberin söylediği, size “Kuran’ı ve Ehlibeyt’i bıraktım”, ifadesini de dikkate aldığımız zaman, onun bize tanrı kelamını bıraktığını, ancak bunun Peygamberin vefatından on yıl sonra toplatıldığı ve daha sonraki otuz yıl içinde sürekli degişikliklere uğrayarak şu anda ki hiç bir harfi değiştirilmemiş olarak iddia edilen Kuran olmadığı da açıktır. Atalarımız bize bu görüşleri bu şekilde getirmişler, bu nedenle de zaten biz inanca yönelik ayetlere dikkat ediyoruz Buyruk`ta da tekrar edilen bu ayetleri derslerde kaynak gösteriyoruz. Ancak bunun dışında şu anda elde bulunan Kuran’ın tamamını derslere kaynak olarak göstermedik bu dogru.
- Bunu Aleviler’in Kuran’ın içsel yorumunu dikkate aldıklarını ve hakiki Kuran’ın bugün sunulan Kuran olmadığını belirterek ele alabilirdiniz. Bu tutumunuz Alevilik İslam dışıdır diyenlere firsat veriyor. Peki sizce Alevilik, İslam’in içinde mi, dışında mı?
- Bu da tabii Alevilik değerlerini ve Sunnilik, Şafilik gözönüne alındığında politik bir soru. Bu sorunun cevabı sadece Aleviler’de yatmıyor, belki de Aleviler’de hiç yatmıyor. Bu sorunun cevabı genel İslam camiasında yatıyor. Yüzyıllarca Aleviler İslam dışı denilmiş, inançsız denilmiş, yakılmış, yıkılmış, katliama uğramışlar ve Aleviler’in kendi öğretileri İslam otoriteleri tarafından İslam dışı sayılmış. Bunu görmemiz lazım. İkincisi bir çok Alevi kendi öğretisini İslam’ın özü olarak görüyor, tarif ediyor. Ancak burdan anladıkları kendi öğretileri. Örneğin insan kalbinin Tanrı evi olduğu, insan-ı kamil olma süreci, Kırklar cemi, Hızır inancı, musahiplik, Muharrem yası v.s.
- Ama İslam’in özü de zaten Alevi Öğretisi degil mi? Sonradan, İslam’ın ve Kuran’ın asıl kaynağından uzaklaştırıldığını biraz önce siz de anlattınız.
- ”Asıl İslam Alevilik” belirlemesi kendi içimizde sorun yaratmıyor. Aleviler karışık inanclı toplumda yaşıyorlar. Bu toplumda kendini İslam olarak tarif eden çoğunluk İslam’ı yüzyıllarca devletin ve belirli güçlerin kanalı ile tarif etmiş. Batı kaynaklarına ve Türkiye’deki kaynaklara baktığınız zaman İslam’ın belirli bir tarifi var. İşte 5 şartı, imanın 6 şartı gibi. Bunlara göre Kuran hiç bir harfi değiştirilemeyecek kadar kutsal sayılıyor ve yüz binlerce sayfaya ulaşan hadislerle, Peygamber efendimizin yaptıkları, ona atfedilen ifadeler, fıkıhlar var. Bunların hepsini dikkate alan bir İslam oluşturulmuş. Bu İslam’in içinde bizim değerlerimiz yok. Hızır inancı yok, Kırklar cemi yok, Hz. Ali`nin Kuran`ın natık olduğu yok, cem, rızalık, lokma, deyiş ve semahlarımız yok.
- O halde İslam kendi özünden uzaklaştırılmış diyebiliriz...
- Evet, biz kendi aramızda “İslam özünden uzaklaştırılmıştır.” diyebiliriz. Ancak bu tanım, Sünnileri rencide etmez mi?
- İşte tam da yüzyıllardır yapılan bu haksızlığı, yanlışlığı, İslam’ı özünden uzaklaştıran bu durumu değiştirmenin zamanı gelmedi mi? Bunun yerine “İslam aslında bu değildir. İslam bizim anladığımız İslam’dır, Aleviler İslam’in özünü, gerçek İslam’ı temsil eder” demenin zamanı da gelmedi mi?
- Şimdi bu bir yöntem olabilir. Bu yöntem bizim görüşümüze göre kavga getirmekten başka bir işe yaramaz. Her kesim kendi inancını tarif ederken, diğerine manevi baskı yapmamalı, incitici olmamalı. Örneğin Sünniler bize “kırklar cemi safsatadır” dese biz buna haklı olarak çok kızarız. Diyanet “cemi İslam`ın ibadeti olarak kabul etmiyor, cem evini de ibadet yeri olarak kabul etmiyor. Biz buna şiddetle itiraz ediyoruz. “Sizin bizim inancımizı belirleme hakkınız yok.” Diyoruz. AABF olarak demokratik bir örgütüz. Demokratik yapıda olmak istiyoruz ve atalarımızdan bize gelen inanca ve geleneklere değer veriyoruz. Açık bir toplumda belirli bir çoğunluk İslam’ı kendi yorumu asıl olarak görüyorsa o şekilde onları da kabul etmek zorundayız. Çünkü her inanç grubu, her kişi kendi inancını, kendisinin tarif etme hakkı var. Biz de kendi inancımızı Alevilik inancını olarak tarif ediyoruz. Bu tarifin içinde islami değerler yani bir coğumuzun “Islamın özü’ dedigimiz değerler de var. İslam ın hiç kabul etmediği değerler de var. Ama biz bu değerleri kendi kimliğimiz açısından adlandırınca Alevilik olarak görüyoruz, insanlarımız öyle adlandırıyor. Derneklerimizin adları da öyle. Alevi Kültür Merkezleri. Bu bağlamda üst kimlik olarak Alevi kimliği var. Bunun içinde tabii değisik, dokuları var, Bektaşi’si var, Tahtacı’si var, Kızılbaş’ı var vs. AABF, tek tek üyelerinin Aleviliği neyin içinde ya da dışında gördüğünü belirlemiyor, onları inanç özgürlüğü çerçevesinde serbest bırakıyor. AABF, örneğin Alevilik derslerinde tüm Alevi dokularının ortak olduğu Aleviliğe yer vermiştir. CEMAAT temsilcileri de bu ders programının konularına hiç itiraz etmediler. “Bunun adına neden İslam demiyorsunuz” itirazları var. Bizim amacımız Alevi çocuklarını asimilasyondan korumak ve kendi öğretilerini öğrenmelerini sağlamak, daha işin başında çözümsüz çelişkilerle uğraşsaydık, şu anda Almanya`da Alevilik dersi alan 530 öğrencimiz bu derslerden mahrum kalacaktı.
Bu çerceveden baktığımız zaman pratikte bizim hak isterken, hak alırken demokratik yollardan da sapmadan kaba kuvvete başvurmadan, başkalarını incitmeden izlediğimiz bir yol bu. Biz nasıl Alevilerin inancına Sünnilerin ya da Diyanet`in karışmasına şiddetle karşı çıkıyorsak biz de onların inancını “sizinki öz değil, sulanmış ya da değiştirilmiş” olarak dile getirmemeliyiz. Kendi işimize bakmalıyız.
-Aleviligin yeniden doğuşu, farklılıkları diyorsunuz. Bektaşileri, Tahtacıları örnek veriyorsunuz. Fakat Alevilerin-Bektaşilerin veyahut Tahtacıların inancı temel değerler söz konusu olunca aynıdır. Alevilerin Sesi dergisindeki yazınızda “ Değişik dokularda Aleviler Alevi Kültür Merkezlerinde bir araya gelerek yeni bir Alevilik sentezinin oluşmasına zemin hazırlamıştır” diyorsunuz. Eğer temel değerlerde bir değişiklik yoksa bunlardan taviz vermiyorsanız, neden yeni bir Alevilik oluşsun, o zaman yeni, ama inancımızla pek ilgisi olmayan bir Alevilik mi oluşuyor diye soruyorum kendime.
- Onu şu çercevede görmemiz lazım. Bir kere inanç bazında değil bu. Buradaki ifade edilen Alevilik özgür olarak, yani herhangi bir dış baskı olmadan oluşmaya ve kendini ifade etmeye calışıyor Almanya’da Aleviler. Yani biz Türkiye’deki Aleviler gibi ya da Osmanlı dönemindeki Aleviler gibi, biraz çekinelim aman böyle ifade etmeyelim, şeklinde dış baskı hissetmiyoruz kendimizde. Demokrat bir ortamda nasıl görüyorsak, nasıl tartışıyorsak, insanlar nasıl inanıyorsa o şekilde tarif ediyor kendini, o sekilde anlatıyor ve o şekilde ibadet ediyor. İyi kötü beğenirsiniz beğenmezsiniz, özgürce baskı olmadan yaşamalarını kastediyorum burdan. İkincisi “sentez” derken de kasteddiğim şu: Türkiye’de kapalı kutular içinde yaşayan bir Alevilik vardı. Tunceli’dekiler, Tahtacılar Ege’de Aleviler vardı, Orta-Anadolu’dakiler vardı. Tokat’ı vardı. Adıyaman’ı vardı. Adıyaman’ın bir köyündeki Alevi vatandaş hiç bir şekilde, Karadeniz öresindeki Güvençabdal’ı tanımamış. Bunlar burada mesela bir dernekte bir araya gelmeye, birbirlerini tanımaya ortak noktalar bulmaya çalışıyorlar. Bunu ben Alevi sentezi olarak kastediyorum.
- Ama ben bile bu ifadeyi duyunca, Alevilik asimile mi ediliyor, yeni bir içerik mi veriliyor, aslından taviz mi veriliyor diye endişeleniyorum.
- Yeni bir şekil verilmesi denilebilir ama yeni bir içerik verilmesi değil. Yeni bir şekil vermek zorundayız. Alevilik Türkiye’de feodal yaşamı olan bir yapı içerisinde oluşmus ve yürütülmüş. Çok da güzel yürütülmüş ancak modern toplumu ve buradaki üretim ve yaşam yapısını dikkate aldığınız zaman Alevi yaşamı yeni bir şekle girmek zorunda. Cemler’i artık Perşembe akşamları yapamazsınız, şekil olarak diyoruz. Cemler’i artık kapalı odalarda dışarıya bekçi koyarak yapma durumu yok. Buradaki koşullara uygun olarak bir şekil vereceksiniz. Ancak bu şekil verilirken, teolojiden, inancın temellerinden ödün verilmiyor. Niye verilmiyor, neden verilmiyor, nasıl verilmiyor. Bir kere verilen gülbenkler aynı, okunan deyişler aynı, Cem’in amacı ve gidişatı aynı. Ancak şekil konusunda, buradaki ortama uymak zorunda Alevi toplumu bunu kastediyorum.
- Sonuçta Alevilik bir inançtır, siz adını doğrudan koymasanız bile İslam’dır, İslam’in özüdür. Ama bunu söylemekten kaçınıyorsunuz.
- Evet İslam’dan cıkmış bir inançtır. Daha öncesindeki inançlardan etkilenmiştir. Pirimiz Hacı Bektaş Veli zamanında erkanları ve ibadeti ile şimdiki şeklini almıştır. Daha öncesinde semah var mıydı? Pir sonrasında Hatai cemlere neden girmiştir? Sorularını inançlı Aleviler sormazlar. Onlar Alevi inancına bağlıdır ve inançlarını kendi atalarından ve dedelerinden öğrendikleri gibi yaşarlar. “Kandildeki nurdan geliriz” diyen bir Alevi “Evren var olduğundan bu yana Alevi inancı inancı vardır” düşüncesindedir. Alevilik İslam`ın içine sığmayacak kadar büyük bir “umman”dır.
- İslam’in hiç rolü yok mu? Sonuçta bütün dinler ve inançlar daha öncekilerden etkilenmiştir. Benzer değerlere daha önceki dinlerde de raslıyoruz. Örneğin Hz. İsa Hiristiyan dininin peygamberi olmadan önce yahudi idi. Ama onunla birlikte Hiristiyan dini ortaya çıktı. Bu durumda Hiristiyanlığı yok sayamayız. Veya ne zaman ortaya çıktığını söyleyemeyiz, diyemeyiz.
- İslam çercevesinden çıkmış diyorum. O bakımdan Peygamber efendimizi, Ehlibeyt’i dikkate aldığımız zaman, onların savunduklarını dikkate aldığımız zaman, İmam-Cafer Sadık’ı dikkate aldığımız zaman tabiiki Aleviliğin İslam’ın yapısı ile doğrudan ilgisi var. Ama şu anda ki İslam’la ilgisi diğer dinlere olan uzaklığı ve yakınlığı nerdeyse şu andaki Sunni-Ortodoks İslam’a olan uzaklığı da o kadar.
- Ama işte bu ifade tartışma yaratıyor. Alevi inancındaki herşey gidiyor Ehlibeyt’e dayanıyor. Elbette benzer değerler İslam’dan önce de vardı ama bizim inancımızdaki temel felsefe, Kırklar Meclisinden, Buyruk’a orucumuza, ibadetimize kadar herşey bu İslam Peygamberi ve Ehlibeyt’inden sonra ortaya çıkmış, yerleşmiştir. Yani şimdi siz İslam’ın diğer mezheplerine dahil olmamak için mi bundan kaçınıyorsunuz.
- Hayır dahil olmamak korkusu diye bir sey yok. Aleviler kendilerini inançlarını nasıl görüyorsa onu biz tarif ediyoruz. Yani biz aman Sünni İslam öcüdür, ona dahil etmesin kimse bizi, ne kadar uzaklaşırsak o kadar iyidir diye bir düşüncemiz yok. Böyle bir önyargıyla da hareket etmiyoruz. Biz önce elimizde ne var, bizim inancımızın içini neler dolduruyor ona bakıyoruz. Ona baktığımız zaman da zaten ders proğramında onu dikkate aldık. Bu içerik üzerinde de bütün Alevilerin ortak olduğunu görüyoruz. Biz bu şekilde sorunun çözüldüğüne inanıyoruz. Onun dışında belirlemelerde sıkıntılar var. İslam’ın Şeyh-ül İslam ve Diyanet gibi kurumları diğer taraftan yüzyıllardır, Alevileri Alevilik zındıklıktır, inançsızlıktır, diye öldürmüşler ve daha sonra şimdi ise Diyanet yetkilileri açık toplumda bizim varlığımızı yok sayamadıkları için de siz en iyi müslümansınız, siz bizim kardeşlerimizsiniz, gelin camiye birlikte ibadet edelim diyorlar. Bizim cemimizi, 12 imamlarımızı ve diğer değerlerimizi yok etmek istiyorlar. Tek tip bir İslam`ı dayatıyorlar. Bu sünnileştirmenin ya da asimilasyonun son aşamasıdır.
- Madem kendilerini ifade etme, bu yanlıştı diyebilme, bu her açıdan katletmeyi söyleyebilme firsatı gelmişken, tam da şu anda Alevilerin en önemli görevi „Asıl İslam biziz, İslam daha sonra bu hale getirildi“ demektir. Siz de bunu anlatıyorsunuz bana. Buna rağmen „İslam“ kelimesini kullanmamanızı anlayamıyorum.
- Biz açık ve barışık bir toplumdan yanayız o bakımdan sünni İslam’ı veya diğer islami grupları siz sahtesiniz, biz özüyüz, biz aslıyız, deme konusunda toplumsal sıkıntı yaratıyor. Biz diğer inanç gruplarıyla da barış içinde yaşamak istiyoruz. Bu çercevede de onların kendi belirlemelerine müdahale etme hakkımız yok diye düşünüyoruz. Nasıl ki onlar bize müdahele etmesinler, diyoruz. O açıdan herkes kendi doğru bildiğini yapsın, birbirine karışmasın, diyoruz bu konuda da Aleviler’in öğretilerinin içeriği üzerinde kendi içlerinde hem fikir olduğunu görüyoruz. Bu hepimiz için en güçlü birlikteliğimizdir. Biz politik belirlemelerin rol oynadığı görüş ayrılıklarına takılarak Alevi toplumunu parçalattırmak ve böldürtmek istemiyoruz.
- Ben sizin bu ifadenizden şu sonucu çıkarıyorum. İslam’ın özünden uzaklaştırıldığını İslam’ın içindeki diğer mezhepleri incitmemek için söylemekten kaçınıyorsunuz. Neden Aleviler tarihi bir gerçeği ifade etmesinler, söyleyemezsinler!..
- Siz Alevi olarak bunu söyleyebilirsiniz, her Alevi bunu böyle söylemiyor. Bu konuda “tarihi gerçek” demek için elimizde yeterince delil yok. Tarihi belgeler Sünni kesimin belgeleri. Biz ise bize kadar böyle aktarıldığı için kendi aramızda söylüyoruz. Ancak daha önce de söylediğim gibi, açık toplumda başkalarının inancını rencide etmeden bunu ifade etmek gerekir.
- O zaman bazı Alevileri memnun etmek için ders planında bu şekilde bir ifadeden kaçınmış olmuyor musunuz? Benim gibi düşünen Aleviler dışarda kalıyor ve sizin bütün Alevileri kucaklayamadığınız, tatmin edemediginiz ortaya çıkıyor.
- Memnun etme konusunda şunu söyleyebiliriz. AABF bir kurum olarak mümkün olduğunca kendi üyelerinin genel eğilimini dikkate almak zorunda. Ama Alevi inancının temelleri konusunda herkesi tatmin eden bir ders proğramı ortaya çıkardık.
- O halde sizin üyelerinizin genel eğilimi böyle mi?
- Bizim üyelerimizin genel eğilimi Alevi değerlerinde birlik olmak. Alevilik İslam icinde mi, dışında mı konusunda görüş ayrılıkları olduğunu görüyoruz. O konuda yüzdelik veremem ama bu doğrultuda dikkate değecek kadar oranda üye “Alevilik İslam dışı” diyor.
- Yani onların sayısı daha yüksek olduğu için böyle bir karar aldınız.
- Hayır, sayısal oranlar önemli değil. Biz İslam’ın özüyüz diyen arkadaşlardan da yönetimde olanlar var. Onlar da yani böyle çoğulcu bir yapı içinde biz İslam’ın özüyüz diye bir ifade kullanabilirler.
- Onlar AABF’de Alevilik İslam’ın içindedir diyebilirler ama belirleyici olamazlar...
- Hayır bizim AABF Alevileri İslam’ın dışında görüyor belirlememiz yok. AABF Alevilik’i İslam’ın içinde görüyor belirlememiz de yok.
- Ama ders planının genelinde İslam’dan hiç söz edilmemesi, sadece „Alevilik İslam değildir” diyen üyelerinizin görüşünün dikkate alındığını gösteriyor. Öngörülen ders planında İslam’dan hiç söz edilmemesi Alevilik’in İslam’ın dışında olduğunun kabul edildiğini gösteriyor.
- Siz öyle anlayabilirsiniz ama ders planında Alevilik İslam’in dışındadır diye bir sey yok. Tersi de yok. Fakat Alevilik var. Alevilik’ te şu şu değerler var, şöyle bir yapımız var. Ders programında biz buna önem verdik. Özellikle ilkokullarda böyle bir tartışmanın yapılmasını uygun görmedik. Ailede çocuklar farklı belirlemelerle gelebilir ve bu belirlemeler ders planında olursa, bu sadece bir tarafı dikkate almış olur ama biz neutral kalalım, çocuklar kendi bildiklerini söylesinler ki, bunu ders planında özellikle vurguluyoruz. Değişik görüşler, değişik belirlemeler Alevi çocukları arasında dikkate alınmak zorundadır ve öğretmen hiç bir şekilde, bu doğrultuda belirleme yapıp çocuklara ders planındaki sadece bir ifadeyi öğretemez, empoze edemez.
- Ama öğrenci henüz bir şey bilmiyor, daha orda öğrenecek. Şimdi orda ders planına göre öğretilecekse ders planında „İslam“ kelimesi hic geçmiyor. Aleviligi İslam olarak öğrenme ya da Alevi İslam’i öğrenecek olanların bir şansı kalmıyor.
- Evet, Aleviliği İslam olarak öğrenmek isteyen varsa o zaman İslam dersine girecek.
- Ama İslam dersinde öğretilen İslam Alevi İslam degil ki. Orada sünni İslam öğretiliyor. Alevi çocukların Alevi İslam’ı öğrenme imkanı bu şekilde tamamen ortadan kalkıyor ve sizin bu dersler bütün Aleviler’i kapsıyor, memnun ediyor ifadenizi doğrulamıyor.
- O bakımdan bizim ders planında bütün Alevilerin ortak olduğu konuları ele almamız en az sorun getiren bir metodtur. Gerçekten şu anda başka bir uygulama olmadığı için, sonuçlarını da bilemiyoruz. Ama bizim bu ders planın bu şekli ile, olumlu bir hava verdiğini, öğretmenler arasında da böyle bir tartışma çıkmadığını görüyoruz. Bu bakımdan doğru yolda olduğumuza inanıyoruz. Benim Alevi velilere önerim ilk okul çağındaki çocuklarını bu derse göndermeleridir. Bu çocuklar zaten ileri okullarda Aleviliğin İslam`la ve diğer dinlerle olan bağlarını merak edecekler ve öğrenecekler. Bırakalım, çocuklarımız hiç bir tarihsel sınıflandırma ve politik değerlendirme yapmaksızın önce kendi inançlarını öğrensinler.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) tarafından Almanya’daki ilkokullarda verilen Alevilik dersleri ile ilgili daha önce Habercem’de bir haber yayınlamıştık. Habercem bu kez AABF Eğitim Sorumlusu İsmail Kaplan’la Türkiye’de bile hala sağlanamamış bu olanağa bütün Aleviler sevinecek iken, neden bu derslerin tartışmalı olduğunu ve birçok Alevinin bu dersleri eleştirdiğini konuştuk. Ders planı incelendiğinde genel olarak tatmin edici olduğu görülmesine rağmen Alevilik inancının İslam’la bağlantısının açık bir şekilde ifade edilmesinden kaçınıldığı tespit edilebilir.
İşte bunun nedenleri ile ilgili İsmail Kaplan’la yaptığımız röportaj
- İsmail Bey, Almanya`daki Alevilik ders planında Alevilik’le ilgili terminolojide Hakk-Muhammed-Ali deniliyor ama „İslam“ sözcüğüne yer verilmiyor. Size en büyük eleştiri bu noktada geliyor. Hz. Muhammed İslam’ın peygamberi. Muhammed Aleviler’in de peygamberi değil mi?
- Aleviler’in peygamberi Hz Muhammed tabii. O konuda ders programında bilgiler yer alıyor. Ama Aleviler inançlarını sadece peygamber üzerinden belirlemiyorlar. Hakk, Peygamber ve Veli. Hakk-Muhammet-Ali olarak belirliyoruz. Bizde peygamber kadar Ali`nin veli mertebesi de önemli. Hz. Ali’ye de veli mertebesini bu nedenle veriyoruz. Ders planında bu konuda toplam bir ders ünitesi var. Ders, Alevi çocuklarına yönelik olduğu için adı da Alevilik dersleri.
- Aynı şekilde Kuran’dan ve Kuran’ın Aleviler’in kutsal kitabı olduğundan da bahsedilmiyor...
- Doğru değil, ders programında, Alevilerin Hz. Muhammet`e vahiy indiğine inandıkları yazılı. Ama biz Aleviler’in konuşan Kuran’ı kabul ettiklerini ve bunu sürekli dile getirdiklerini biliyoruz. Ve kendi geleneğimize baktığımız zaman Kuran yorumlama ya da Kuran’ı Arapça’da ezbere öğrenme, ya da Kuran kursları Alevi toplumunda eskiden yoktu. AABF’na Türkiye’nin değişik yörelerinden gelen insanlar üye. Bunlara da sorduğumuz zaman bu doğrultuda geleneğin olmadığını, ancak dedelerin Kuran’a vakıf olduğunu, Kuran’ı okuduğunu - anlayıp anlamamalari bir tarafa - duyuyoruz, söylüyorlar. Ancak biz kendi geleneğimizde konuşan Kuran geleneğine değer veriyoruz. Kuran’ın batini yönüne, ya da Kuran kelamının batini yönüne, iç anlamına değer veriyoruz. Buyruk kitabından da bunu anlıyoruz, ya da diğer dedelerimizin söylediklerinden biliyoruz. Bir söylenenin yedi anlamı olduğu Buyruk kitabında da dile getiriliyor.. Burdan da Alevi geleneğinde söylenenler zamana göre, yere göre, topluma göre degişik anlamlar verdirilerek ifade edilmis, bu geleneği de dikkate aldığımızda biz Kuran’ı Alevilik derslerinin temel taşı, aynı sünnilik derslerinde olduğu gibi yapmamız mümkün değildi. Biz geleneği, cemleri, erkanları ve Buyruk’u, bunun dışında yedi ozanların şiirlerini, Makalat gibi, Velayetname gibi kaynaklardaki bilgileri almaya calıştık. Bu program ilk okullar için onları kapsamlı anlatmak mümkün değil, en azından anmaya calıştık. Bu anlamda Hz. Peygamberin söylediği, size “Kuran’ı ve Ehlibeyt’i bıraktım”, ifadesini de dikkate aldığımız zaman, onun bize tanrı kelamını bıraktığını, ancak bunun Peygamberin vefatından on yıl sonra toplatıldığı ve daha sonraki otuz yıl içinde sürekli degişikliklere uğrayarak şu anda ki hiç bir harfi değiştirilmemiş olarak iddia edilen Kuran olmadığı da açıktır. Atalarımız bize bu görüşleri bu şekilde getirmişler, bu nedenle de zaten biz inanca yönelik ayetlere dikkat ediyoruz Buyruk`ta da tekrar edilen bu ayetleri derslerde kaynak gösteriyoruz. Ancak bunun dışında şu anda elde bulunan Kuran’ın tamamını derslere kaynak olarak göstermedik bu dogru.
- Bunu Aleviler’in Kuran’ın içsel yorumunu dikkate aldıklarını ve hakiki Kuran’ın bugün sunulan Kuran olmadığını belirterek ele alabilirdiniz. Bu tutumunuz Alevilik İslam dışıdır diyenlere firsat veriyor. Peki sizce Alevilik, İslam’in içinde mi, dışında mı?
- Bu da tabii Alevilik değerlerini ve Sunnilik, Şafilik gözönüne alındığında politik bir soru. Bu sorunun cevabı sadece Aleviler’de yatmıyor, belki de Aleviler’de hiç yatmıyor. Bu sorunun cevabı genel İslam camiasında yatıyor. Yüzyıllarca Aleviler İslam dışı denilmiş, inançsız denilmiş, yakılmış, yıkılmış, katliama uğramışlar ve Aleviler’in kendi öğretileri İslam otoriteleri tarafından İslam dışı sayılmış. Bunu görmemiz lazım. İkincisi bir çok Alevi kendi öğretisini İslam’ın özü olarak görüyor, tarif ediyor. Ancak burdan anladıkları kendi öğretileri. Örneğin insan kalbinin Tanrı evi olduğu, insan-ı kamil olma süreci, Kırklar cemi, Hızır inancı, musahiplik, Muharrem yası v.s.
- Ama İslam’in özü de zaten Alevi Öğretisi degil mi? Sonradan, İslam’ın ve Kuran’ın asıl kaynağından uzaklaştırıldığını biraz önce siz de anlattınız.
- ”Asıl İslam Alevilik” belirlemesi kendi içimizde sorun yaratmıyor. Aleviler karışık inanclı toplumda yaşıyorlar. Bu toplumda kendini İslam olarak tarif eden çoğunluk İslam’ı yüzyıllarca devletin ve belirli güçlerin kanalı ile tarif etmiş. Batı kaynaklarına ve Türkiye’deki kaynaklara baktığınız zaman İslam’ın belirli bir tarifi var. İşte 5 şartı, imanın 6 şartı gibi. Bunlara göre Kuran hiç bir harfi değiştirilemeyecek kadar kutsal sayılıyor ve yüz binlerce sayfaya ulaşan hadislerle, Peygamber efendimizin yaptıkları, ona atfedilen ifadeler, fıkıhlar var. Bunların hepsini dikkate alan bir İslam oluşturulmuş. Bu İslam’in içinde bizim değerlerimiz yok. Hızır inancı yok, Kırklar cemi yok, Hz. Ali`nin Kuran`ın natık olduğu yok, cem, rızalık, lokma, deyiş ve semahlarımız yok.
- O halde İslam kendi özünden uzaklaştırılmış diyebiliriz...
- Evet, biz kendi aramızda “İslam özünden uzaklaştırılmıştır.” diyebiliriz. Ancak bu tanım, Sünnileri rencide etmez mi?
- İşte tam da yüzyıllardır yapılan bu haksızlığı, yanlışlığı, İslam’ı özünden uzaklaştıran bu durumu değiştirmenin zamanı gelmedi mi? Bunun yerine “İslam aslında bu değildir. İslam bizim anladığımız İslam’dır, Aleviler İslam’in özünü, gerçek İslam’ı temsil eder” demenin zamanı da gelmedi mi?
- Şimdi bu bir yöntem olabilir. Bu yöntem bizim görüşümüze göre kavga getirmekten başka bir işe yaramaz. Her kesim kendi inancını tarif ederken, diğerine manevi baskı yapmamalı, incitici olmamalı. Örneğin Sünniler bize “kırklar cemi safsatadır” dese biz buna haklı olarak çok kızarız. Diyanet “cemi İslam`ın ibadeti olarak kabul etmiyor, cem evini de ibadet yeri olarak kabul etmiyor. Biz buna şiddetle itiraz ediyoruz. “Sizin bizim inancımizı belirleme hakkınız yok.” Diyoruz. AABF olarak demokratik bir örgütüz. Demokratik yapıda olmak istiyoruz ve atalarımızdan bize gelen inanca ve geleneklere değer veriyoruz. Açık bir toplumda belirli bir çoğunluk İslam’ı kendi yorumu asıl olarak görüyorsa o şekilde onları da kabul etmek zorundayız. Çünkü her inanç grubu, her kişi kendi inancını, kendisinin tarif etme hakkı var. Biz de kendi inancımızı Alevilik inancını olarak tarif ediyoruz. Bu tarifin içinde islami değerler yani bir coğumuzun “Islamın özü’ dedigimiz değerler de var. İslam ın hiç kabul etmediği değerler de var. Ama biz bu değerleri kendi kimliğimiz açısından adlandırınca Alevilik olarak görüyoruz, insanlarımız öyle adlandırıyor. Derneklerimizin adları da öyle. Alevi Kültür Merkezleri. Bu bağlamda üst kimlik olarak Alevi kimliği var. Bunun içinde tabii değisik, dokuları var, Bektaşi’si var, Tahtacı’si var, Kızılbaş’ı var vs. AABF, tek tek üyelerinin Aleviliği neyin içinde ya da dışında gördüğünü belirlemiyor, onları inanç özgürlüğü çerçevesinde serbest bırakıyor. AABF, örneğin Alevilik derslerinde tüm Alevi dokularının ortak olduğu Aleviliğe yer vermiştir. CEMAAT temsilcileri de bu ders programının konularına hiç itiraz etmediler. “Bunun adına neden İslam demiyorsunuz” itirazları var. Bizim amacımız Alevi çocuklarını asimilasyondan korumak ve kendi öğretilerini öğrenmelerini sağlamak, daha işin başında çözümsüz çelişkilerle uğraşsaydık, şu anda Almanya`da Alevilik dersi alan 530 öğrencimiz bu derslerden mahrum kalacaktı.
Bu çerceveden baktığımız zaman pratikte bizim hak isterken, hak alırken demokratik yollardan da sapmadan kaba kuvvete başvurmadan, başkalarını incitmeden izlediğimiz bir yol bu. Biz nasıl Alevilerin inancına Sünnilerin ya da Diyanet`in karışmasına şiddetle karşı çıkıyorsak biz de onların inancını “sizinki öz değil, sulanmış ya da değiştirilmiş” olarak dile getirmemeliyiz. Kendi işimize bakmalıyız.
-Aleviligin yeniden doğuşu, farklılıkları diyorsunuz. Bektaşileri, Tahtacıları örnek veriyorsunuz. Fakat Alevilerin-Bektaşilerin veyahut Tahtacıların inancı temel değerler söz konusu olunca aynıdır. Alevilerin Sesi dergisindeki yazınızda “ Değişik dokularda Aleviler Alevi Kültür Merkezlerinde bir araya gelerek yeni bir Alevilik sentezinin oluşmasına zemin hazırlamıştır” diyorsunuz. Eğer temel değerlerde bir değişiklik yoksa bunlardan taviz vermiyorsanız, neden yeni bir Alevilik oluşsun, o zaman yeni, ama inancımızla pek ilgisi olmayan bir Alevilik mi oluşuyor diye soruyorum kendime.
- Onu şu çercevede görmemiz lazım. Bir kere inanç bazında değil bu. Buradaki ifade edilen Alevilik özgür olarak, yani herhangi bir dış baskı olmadan oluşmaya ve kendini ifade etmeye calışıyor Almanya’da Aleviler. Yani biz Türkiye’deki Aleviler gibi ya da Osmanlı dönemindeki Aleviler gibi, biraz çekinelim aman böyle ifade etmeyelim, şeklinde dış baskı hissetmiyoruz kendimizde. Demokrat bir ortamda nasıl görüyorsak, nasıl tartışıyorsak, insanlar nasıl inanıyorsa o şekilde tarif ediyor kendini, o sekilde anlatıyor ve o şekilde ibadet ediyor. İyi kötü beğenirsiniz beğenmezsiniz, özgürce baskı olmadan yaşamalarını kastediyorum burdan. İkincisi “sentez” derken de kasteddiğim şu: Türkiye’de kapalı kutular içinde yaşayan bir Alevilik vardı. Tunceli’dekiler, Tahtacılar Ege’de Aleviler vardı, Orta-Anadolu’dakiler vardı. Tokat’ı vardı. Adıyaman’ı vardı. Adıyaman’ın bir köyündeki Alevi vatandaş hiç bir şekilde, Karadeniz öresindeki Güvençabdal’ı tanımamış. Bunlar burada mesela bir dernekte bir araya gelmeye, birbirlerini tanımaya ortak noktalar bulmaya çalışıyorlar. Bunu ben Alevi sentezi olarak kastediyorum.
- Ama ben bile bu ifadeyi duyunca, Alevilik asimile mi ediliyor, yeni bir içerik mi veriliyor, aslından taviz mi veriliyor diye endişeleniyorum.
- Yeni bir şekil verilmesi denilebilir ama yeni bir içerik verilmesi değil. Yeni bir şekil vermek zorundayız. Alevilik Türkiye’de feodal yaşamı olan bir yapı içerisinde oluşmus ve yürütülmüş. Çok da güzel yürütülmüş ancak modern toplumu ve buradaki üretim ve yaşam yapısını dikkate aldığınız zaman Alevi yaşamı yeni bir şekle girmek zorunda. Cemler’i artık Perşembe akşamları yapamazsınız, şekil olarak diyoruz. Cemler’i artık kapalı odalarda dışarıya bekçi koyarak yapma durumu yok. Buradaki koşullara uygun olarak bir şekil vereceksiniz. Ancak bu şekil verilirken, teolojiden, inancın temellerinden ödün verilmiyor. Niye verilmiyor, neden verilmiyor, nasıl verilmiyor. Bir kere verilen gülbenkler aynı, okunan deyişler aynı, Cem’in amacı ve gidişatı aynı. Ancak şekil konusunda, buradaki ortama uymak zorunda Alevi toplumu bunu kastediyorum.
- Sonuçta Alevilik bir inançtır, siz adını doğrudan koymasanız bile İslam’dır, İslam’in özüdür. Ama bunu söylemekten kaçınıyorsunuz.
- Evet İslam’dan cıkmış bir inançtır. Daha öncesindeki inançlardan etkilenmiştir. Pirimiz Hacı Bektaş Veli zamanında erkanları ve ibadeti ile şimdiki şeklini almıştır. Daha öncesinde semah var mıydı? Pir sonrasında Hatai cemlere neden girmiştir? Sorularını inançlı Aleviler sormazlar. Onlar Alevi inancına bağlıdır ve inançlarını kendi atalarından ve dedelerinden öğrendikleri gibi yaşarlar. “Kandildeki nurdan geliriz” diyen bir Alevi “Evren var olduğundan bu yana Alevi inancı inancı vardır” düşüncesindedir. Alevilik İslam`ın içine sığmayacak kadar büyük bir “umman”dır.
- İslam’in hiç rolü yok mu? Sonuçta bütün dinler ve inançlar daha öncekilerden etkilenmiştir. Benzer değerlere daha önceki dinlerde de raslıyoruz. Örneğin Hz. İsa Hiristiyan dininin peygamberi olmadan önce yahudi idi. Ama onunla birlikte Hiristiyan dini ortaya çıktı. Bu durumda Hiristiyanlığı yok sayamayız. Veya ne zaman ortaya çıktığını söyleyemeyiz, diyemeyiz.
- İslam çercevesinden çıkmış diyorum. O bakımdan Peygamber efendimizi, Ehlibeyt’i dikkate aldığımız zaman, onların savunduklarını dikkate aldığımız zaman, İmam-Cafer Sadık’ı dikkate aldığımız zaman tabiiki Aleviliğin İslam’ın yapısı ile doğrudan ilgisi var. Ama şu anda ki İslam’la ilgisi diğer dinlere olan uzaklığı ve yakınlığı nerdeyse şu andaki Sunni-Ortodoks İslam’a olan uzaklığı da o kadar.
- Ama işte bu ifade tartışma yaratıyor. Alevi inancındaki herşey gidiyor Ehlibeyt’e dayanıyor. Elbette benzer değerler İslam’dan önce de vardı ama bizim inancımızdaki temel felsefe, Kırklar Meclisinden, Buyruk’a orucumuza, ibadetimize kadar herşey bu İslam Peygamberi ve Ehlibeyt’inden sonra ortaya çıkmış, yerleşmiştir. Yani şimdi siz İslam’ın diğer mezheplerine dahil olmamak için mi bundan kaçınıyorsunuz.
- Hayır dahil olmamak korkusu diye bir sey yok. Aleviler kendilerini inançlarını nasıl görüyorsa onu biz tarif ediyoruz. Yani biz aman Sünni İslam öcüdür, ona dahil etmesin kimse bizi, ne kadar uzaklaşırsak o kadar iyidir diye bir düşüncemiz yok. Böyle bir önyargıyla da hareket etmiyoruz. Biz önce elimizde ne var, bizim inancımızın içini neler dolduruyor ona bakıyoruz. Ona baktığımız zaman da zaten ders proğramında onu dikkate aldık. Bu içerik üzerinde de bütün Alevilerin ortak olduğunu görüyoruz. Biz bu şekilde sorunun çözüldüğüne inanıyoruz. Onun dışında belirlemelerde sıkıntılar var. İslam’ın Şeyh-ül İslam ve Diyanet gibi kurumları diğer taraftan yüzyıllardır, Alevileri Alevilik zındıklıktır, inançsızlıktır, diye öldürmüşler ve daha sonra şimdi ise Diyanet yetkilileri açık toplumda bizim varlığımızı yok sayamadıkları için de siz en iyi müslümansınız, siz bizim kardeşlerimizsiniz, gelin camiye birlikte ibadet edelim diyorlar. Bizim cemimizi, 12 imamlarımızı ve diğer değerlerimizi yok etmek istiyorlar. Tek tip bir İslam`ı dayatıyorlar. Bu sünnileştirmenin ya da asimilasyonun son aşamasıdır.
- Madem kendilerini ifade etme, bu yanlıştı diyebilme, bu her açıdan katletmeyi söyleyebilme firsatı gelmişken, tam da şu anda Alevilerin en önemli görevi „Asıl İslam biziz, İslam daha sonra bu hale getirildi“ demektir. Siz de bunu anlatıyorsunuz bana. Buna rağmen „İslam“ kelimesini kullanmamanızı anlayamıyorum.
- Biz açık ve barışık bir toplumdan yanayız o bakımdan sünni İslam’ı veya diğer islami grupları siz sahtesiniz, biz özüyüz, biz aslıyız, deme konusunda toplumsal sıkıntı yaratıyor. Biz diğer inanç gruplarıyla da barış içinde yaşamak istiyoruz. Bu çercevede de onların kendi belirlemelerine müdahale etme hakkımız yok diye düşünüyoruz. Nasıl ki onlar bize müdahele etmesinler, diyoruz. O açıdan herkes kendi doğru bildiğini yapsın, birbirine karışmasın, diyoruz bu konuda da Aleviler’in öğretilerinin içeriği üzerinde kendi içlerinde hem fikir olduğunu görüyoruz. Bu hepimiz için en güçlü birlikteliğimizdir. Biz politik belirlemelerin rol oynadığı görüş ayrılıklarına takılarak Alevi toplumunu parçalattırmak ve böldürtmek istemiyoruz.
- Ben sizin bu ifadenizden şu sonucu çıkarıyorum. İslam’ın özünden uzaklaştırıldığını İslam’ın içindeki diğer mezhepleri incitmemek için söylemekten kaçınıyorsunuz. Neden Aleviler tarihi bir gerçeği ifade etmesinler, söyleyemezsinler!..
- Siz Alevi olarak bunu söyleyebilirsiniz, her Alevi bunu böyle söylemiyor. Bu konuda “tarihi gerçek” demek için elimizde yeterince delil yok. Tarihi belgeler Sünni kesimin belgeleri. Biz ise bize kadar böyle aktarıldığı için kendi aramızda söylüyoruz. Ancak daha önce de söylediğim gibi, açık toplumda başkalarının inancını rencide etmeden bunu ifade etmek gerekir.
- O zaman bazı Alevileri memnun etmek için ders planında bu şekilde bir ifadeden kaçınmış olmuyor musunuz? Benim gibi düşünen Aleviler dışarda kalıyor ve sizin bütün Alevileri kucaklayamadığınız, tatmin edemediginiz ortaya çıkıyor.
- Memnun etme konusunda şunu söyleyebiliriz. AABF bir kurum olarak mümkün olduğunca kendi üyelerinin genel eğilimini dikkate almak zorunda. Ama Alevi inancının temelleri konusunda herkesi tatmin eden bir ders proğramı ortaya çıkardık.
- O halde sizin üyelerinizin genel eğilimi böyle mi?
- Bizim üyelerimizin genel eğilimi Alevi değerlerinde birlik olmak. Alevilik İslam icinde mi, dışında mı konusunda görüş ayrılıkları olduğunu görüyoruz. O konuda yüzdelik veremem ama bu doğrultuda dikkate değecek kadar oranda üye “Alevilik İslam dışı” diyor.
- Yani onların sayısı daha yüksek olduğu için böyle bir karar aldınız.
- Hayır, sayısal oranlar önemli değil. Biz İslam’ın özüyüz diyen arkadaşlardan da yönetimde olanlar var. Onlar da yani böyle çoğulcu bir yapı içinde biz İslam’ın özüyüz diye bir ifade kullanabilirler.
- Onlar AABF’de Alevilik İslam’ın içindedir diyebilirler ama belirleyici olamazlar...
- Hayır bizim AABF Alevileri İslam’ın dışında görüyor belirlememiz yok. AABF Alevilik’i İslam’ın içinde görüyor belirlememiz de yok.
- Ama ders planının genelinde İslam’dan hiç söz edilmemesi, sadece „Alevilik İslam değildir” diyen üyelerinizin görüşünün dikkate alındığını gösteriyor. Öngörülen ders planında İslam’dan hiç söz edilmemesi Alevilik’in İslam’ın dışında olduğunun kabul edildiğini gösteriyor.
- Siz öyle anlayabilirsiniz ama ders planında Alevilik İslam’in dışındadır diye bir sey yok. Tersi de yok. Fakat Alevilik var. Alevilik’ te şu şu değerler var, şöyle bir yapımız var. Ders programında biz buna önem verdik. Özellikle ilkokullarda böyle bir tartışmanın yapılmasını uygun görmedik. Ailede çocuklar farklı belirlemelerle gelebilir ve bu belirlemeler ders planında olursa, bu sadece bir tarafı dikkate almış olur ama biz neutral kalalım, çocuklar kendi bildiklerini söylesinler ki, bunu ders planında özellikle vurguluyoruz. Değişik görüşler, değişik belirlemeler Alevi çocukları arasında dikkate alınmak zorundadır ve öğretmen hiç bir şekilde, bu doğrultuda belirleme yapıp çocuklara ders planındaki sadece bir ifadeyi öğretemez, empoze edemez.
- Ama öğrenci henüz bir şey bilmiyor, daha orda öğrenecek. Şimdi orda ders planına göre öğretilecekse ders planında „İslam“ kelimesi hic geçmiyor. Aleviligi İslam olarak öğrenme ya da Alevi İslam’i öğrenecek olanların bir şansı kalmıyor.
- Evet, Aleviliği İslam olarak öğrenmek isteyen varsa o zaman İslam dersine girecek.
- Ama İslam dersinde öğretilen İslam Alevi İslam degil ki. Orada sünni İslam öğretiliyor. Alevi çocukların Alevi İslam’ı öğrenme imkanı bu şekilde tamamen ortadan kalkıyor ve sizin bu dersler bütün Aleviler’i kapsıyor, memnun ediyor ifadenizi doğrulamıyor.
- O bakımdan bizim ders planında bütün Alevilerin ortak olduğu konuları ele almamız en az sorun getiren bir metodtur. Gerçekten şu anda başka bir uygulama olmadığı için, sonuçlarını da bilemiyoruz. Ama bizim bu ders planın bu şekli ile, olumlu bir hava verdiğini, öğretmenler arasında da böyle bir tartışma çıkmadığını görüyoruz. Bu bakımdan doğru yolda olduğumuza inanıyoruz. Benim Alevi velilere önerim ilk okul çağındaki çocuklarını bu derse göndermeleridir. Bu çocuklar zaten ileri okullarda Aleviliğin İslam`la ve diğer dinlerle olan bağlarını merak edecekler ve öğrenecekler. Bırakalım, çocuklarımız hiç bir tarihsel sınıflandırma ve politik değerlendirme yapmaksızın önce kendi inançlarını öğrensinler.