Pir Zöhre Ana Forum

Tam Versiyon: Hz Ali'ye Değişik Bakışlar.
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2
Mevlana anlatımı


Na'ti Ali

O açıklayıcı imam, o tanrı velisi safa ehlinin vücut güneşidir.
Yerde, gökte, makânda, zamanda Hakla duran o imamın zati,
iç ve dış temizliğiyle Vasıflamak vaciptir. Çünkü küfürden,
ikiyüzlülükten kurtulmuştur, temizdir...

Onun konağı birlik âlemidir. Dünyevi ve beşeri sıfatlardan dışa-
rıdır. o, insanın hakikati ve canı gibiydi. Her şey fanidir, fakat
can yaşar, ölmez. Onun hareketi kendinden diri olan ezeli
varlıktandır. Beka çevresinde döner dolaşır, yaratıkları yarata
nın zati gibi o bakidir. Hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır.
Hakkın sıfatları zaten ayrı değildir. O, Tanrının yapışmış ol
muştur. Hani duyduğun lâhûtun o gizli hazinesi yokmu; işte
odur.

Çünkü o, haktan hakla görünmüştür. O hazinenin nakdi,
tükenmez ilimdi. İşte o ilimden maksût, yüce Ali'dir. Hakkın
hikmetini ondan başka kimse bilemez. Zira o hakimdir, her-
şeyin bilginidir.

İbtidasız evvel o idi, sonsuz ahirde odur. Peygamberlere
yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikatten odur.
Yüzünün nurlu pırıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı. O,
hak iledir; hak ondan görünür. Hakka ki, o hak ile ebedidir.
Âdem'in toprağı onun nurundan idi. O sebeple meleklerin tacı
oldu; Allah'ın isimlerini ondan belirledi. O temiz ve yüce
imamın ilmi sayesinde, Âdem herşeyi anladı. O nur tek olan
yaradanın nuru olduğu içindir ki, melekût onun huzurunda secde
ettiler. Evet, muhakkak ki, Âdem, o imamın nuru ile bütün ilahi
isimleri bildi...

Şit, kendinde Ali'nin nurunu gördü ve yüksek alemi öğrendi.
Nuh, kendinde yüksek menzile ulaştırıncaya kadar, istediğini hep
ondan buldu. Gene ondandır ki kurtuluşa eren Nuh, dehir de
gayret tufanını buldu da beladan kurtulmuş oldu. Halil Peygamber,
dostlukla onu andı da, ateş ona al lale oldu Nemrud'un ateşi, o
Allah'ın dostuna hep gül, nesrin, lale oldu. Gene o idi ki, keyfiyle
kendi koyununu ?smail'e kurban etti. Yûsuf, kuyuda onu andı da
o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu. Yakup onun önünde
bir çok inledi de Yûsuf'un kokusunu alıp gözleri açıldı. ?mran'ın
oğlu Mûsa, onun nurunu gördü de uzun geceler hayran kaldı.
Kırk gece kendinden geçti; kavuşma ve görüşme zevkine daldı.
Sonra dediki: Yarabbi! Bana bu lütuftan bir âlâmet ver
Hak ona iste sana Yed-i Beyza (Nurlu el)'i verdim;dedi.
Gene Ali'nin vergisidir ki, Meryem'e arkadas oldu da Isa
vücuda geldi...

O seriatte ilim sehrinin kapisidir. Hakikatte ise iki cihanin
beyidir. Iki cihanin sultani Muhammet, hakka yakinlik gece-
sinde, Allah'a kavusmanin harem yerinde onun sirrini gördü.
Ali'nin nutkunu, Ali'den dinledi. Ali ile birlesilen o yerde
Ali'den baskasi bulunmaz.

Allah yolunda gidenler isteyicidirler; Ali istenilendir. Söyle-
yenler söylerler, susarlar. O susmaz söyler. Ebedi ilim,
onun gögsünde parlayip görüldü. Vahyolunanlarin sirlarini,
o hakikat olarak bildi ve bildirdi. Ümmetine haykirdi:
-- Allah yolunda Ali, sizin kilavuzunnuzdur.

Allah'a içi dogru olanlar yüzlerini ona çevirmislerdir. Zira o
sahtir, dogru yolu gösterendir, efendidir...

O bütün peygamberlerin sırrında idi. Cenabı Mustafa:

-- Benimle açıkça beraber bulundu dedi.

Dinde evvel, ahir o idi. Allah ile içli dışlı idi...

Iste bunlari söyledim ki, bu yüksek mananin nüktesini ög-
rensin de yüksek velayete ersin. Sence apaçık bilinsinki,
hakkiyle yüce olan odur.

Ey efendi! Benimle bosuna kavga etme bu böyledir. Hakikat
budur ki, hepimiz zerreyiz, günes odur. Biz hepimiz damla-
yiz, deniz odur.

Cihan var oldukça Ali var olur
Cihan var olurken de Ali vardi.

Cihanin temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer
resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali
'idi. Veli, vasiy olan ?ah Ali, cömertliğin, keremin, bagisin
Sultani Ali idi.

Ali'den ötürü melekler Ademe secde ettiler. Adem bir kible gibi
idi, secde olunan Ali idi., Adem de, Sit de, Eyyub da, Idris de,
Yusuf da, Yunus da, Hud da, Musa da, Isa da, Ilyas da, Salih
peygamber de, Davud da Ali idi.

Nefsin tamamindan ötürü cihan sofrasi üzerinde elini bulastir-
mayan kahraman aslan Ali idi. Kur'an'in yer yer, ayetlerinde
Tanri'nin ismetini vasf ile övdügü Kur'an sirlarinin kasifi Ali idi.
Kapisinin topragi kadir ve kiymette Arsin semasindan daha
ileri geçen, o durmadan hakka secde eden arif Ali idi. Islamin
yolunda is düzelmedikçe , durup dinlenmeyen o serefli, vekar-
li Sah Ali idi. Hayber kalesinin kapisini bir hamlede koparip
açan o kalalar fatihi Ali idi.

Afaka her bakisimda gördümki, yakin yüzünden her varlikta var
olan Ali idi. Bu küfür olmaz, küfrolan bu söz degildir.

Cihan var
oldukça Ali var olur,
cihan var olurken de Ali vardi.

Tebriz'in Sems-ül Hakki cihanin gizli ve açik sirlarindan her ne
gösterdinse hepside Ali idi.
Alıntı:Ben Merak Ediyorum İlk Namaz Nerede Kimler Tarafından Kılındı. Bizler Ehlibeyt'in Hz. Ali ve Hz. Muhammed'in Yaşadığı Dönemde namaz kıldıklarını biliyoruz. Öncesi Ve ilk Kimlerin kıldığı sorusunu sormadan insan edemiyor kendine...[/color]

Namaz ilk defa Hz. Ali tarafından kılınıp topluma öğretilmiştir.
İmamlığının ve mürşitliğinin bir ispatı da budur.
Namazda kayba girerek bu ibadetin sonsuza kadar unutulmamasını sağlamış ve insanlığa namaz ibadetini miras bırakmıştır.
Zekai yazdı:Hz. Ali'ye İnanış Bakımında Değişik Açılardan Bakışları İrdelemek için Bir Konu Başlığı Açmak İstedim Değişik Örnekler Vereceğim.


1. Örnek;

Şemsettin Kubat'ın Hz.Ali Düşüncesi


Kubat'ın Hz.Ali hakkındaki düşüncesini belirlemeden önce Hak kavramının Mevlüd'de kullanılan anlamının bilinmesi gerekir. Kubat, kavramı iki anlamda kullanır. Birincisi Allah, hakikat, gerçek anlamıdır. Bu daha çok Allah anlamında kullanılan şeklidir. İkincisi bir sıfat olarak kullanımıdır. Kubat, önemsediği şahsiyetler için sıfat olarak "hazret" kavramının yerine, bu anlamı ifade etmek üzere kullanır.


Hz.Ali, derdi olanın dertlerini bilen, makamı hakikat şehri, yargıları/ahkamı tarikat olan bir kimsedir. . Mekke'de doğduğu gün, Kabe titremiş, Kabe'nin putları yere dökülmüş, teşrifine kurt kuş gelmiş, Hz.Resul'ün nurunu almış, bütün melekler yeryüzüne inmiş, Hz.Muhammed Ali, annesi Esat, babası Ebu Talip Haydar adını koymuş ve Haşimiler sülalesine ziyafet vermiştir.


Cihan nurla dolar. Hz.Muammed, cihanın sultanı geldi diye sevinir. O cihanın pehlivanı ve Zülfikar adlı kılıcın sahibidir. Ayrıca o alemin beyidir. Dolayısıyla tüm varlıklar/mevcudat sevinirler.


Allah, cemaline nazar eylemiş, levh-i mahfuzda "hak arslan" yazmıştır. Dolayısıyla o sırların sırrıdır. Hz.Resul de onu omuzuna bindirmiş, onunla yeryüzünün putlarını döktürmüş, onunla miraca çıkmıştır. Hak "benim arslanım" demiş, Düldül ve Zülfikar'ı vermiştir.


Hz Ali, Cebrail'in mürşidi, evliyanın ve enbiyanın başıdır. Adem yaratılırken çamuruna su taşıyan Ali'dir. Melekler de emrindedir.


Kubat Hz.Ali'nin mucizeleri/mucizat nden bahseder. Mucizelerinden birisi, biraz önce geçen Adem'in suyunu taşıdığı çamuru karmasıdır. Çünkü o, o demin ezelden sultanıdır. Musa Tur Dağı'nda Hakka danışırken Ali, her an Allah'la konuşmaktadır. Bir diğer mucizesi, Arş-ı Rahmanı, ins ve cinni, huri, cennet ve gılmanı,.. Allah'la birlikte vücuda getirmiş olmasıdır. Ayrıca "Elestü"de levh üzerine yazı yazan da odur.


Sekiz cennet, arşı rahman, vahşi hayvanlar, mülk ve melek yok iken yedi cehennem/tamu ve sekiz cenneti/uçmak yapan, yeri göğü şekillendiren, Kubat'ın sözüyle "sırdan direk diken", odur.


O, bin bir şekil, suretle/don hak makamında bulunurdu. O ne Adem'den ne Havva'dan gelmiştir. Çok önceleri o, oradadır. Onların yaratılmasında hizmet etmiş, yeryüzüne inmeleriyle, "saban koşmak"la uğraşırlarken, Ali, bazen gelir Adem'e yardım eder, bazen uçar yedi göklere çıkar, sekiz cennette dolaşır, bazen peygamberlere hak kelamı ve selamı getirir. Bazen Cebrail olur, bazen peygamberlere rehberlik eder. Sözgelimi İbrahim'le Kabe'yi yapar. Çok daha önceleri de Kur'anı bilir ve okur.


Kubat, Zülfikar'la mucizeleri anlatmaya devam eder. Kur'an'ı önce Ali yazar. Cebrail'e verir. Hak Habib'e getirir. Hz. Muhammet merak eder. Cebrail'e, kimden aldığını, kimin yazıp verdiğini sorar. Fakat Cebrail, bir perde arkasından verildiğini, kimin verdiğini bilmediğini, sadece beyaz bir el gördüğünü söyler. Hz. Muhammet, Cebrail'den elin sahibini öğrenmesini ister. Cebrail, perdeyi kaldırıp baktığında Ali'nin Sure-i Ahzab'ı yazdığını görür. Sureyi alır getirir ve elin sahibinin Ali olduğunu anlatır. Hatta Kubat'a göre bir seferinde de Hz.Muhammed'e gelir. Çünkü Ali, bin bir dona girebilmektedir.


Ali'nin mucizelerinde de Kubat, Ali'nin her an Hak ile sohbet ettiğini tekrarlar. Ayrıca Hz.Muhammet, miraca çıktığında Ali'yi görür, aklı gider. Başka bir deyişle korkar. Allah/Hak, ondan korkmamasını, ürkmemesini, onun kendisinin arslanı olduğunu belirterek ilerlemesini isteyerek "gel" diye seslenir.


Ali, miraçta Muhammed'i gören, inip yeryüzüne hatemin verendir. Başka bir deyişle arşı rahmanda gezen, üstün, ayrıcalıklı bir varlıktır.


Ali, bin bir keramet ve velayet sahibi olarak nitelendirilir. Zülfikar'a ilaveten Kevser'in sahibi olduğu belirtilir. Ayrıca o, yezdanın nuru, irfan sırlarına vakıf, ilmi ledün, meydanın merdi, can ve canan, lütuf, ihsan, kerem, Hayber'in fatihi, canlara canan, aleme sultan olan, veliler çeşmesinin nuru, düşmüşlerin sultanı, dertlilerin dermanı olandır.


Ali'nin doğduğunu görünce Cebrail secde kılmış, kanadını altına sermiş, melekler hep yere inmiş, Mikail etrafında dönmüş, İsrafil yüzüne sur üfürmüş, bütün melekler selavat okumuştur. Selman, Ali'yi bir gün mescide getirdiğinde Hak Muhammed hemen ayağa kalkmıştır. Melekler önünde saf tutmuşlar, Cebrail el pençe divan durmuş, Ali olduğunu anladıklarında secdeye kapanmışlardır. Onun bu sultanlığı ise ta ezelden, "elestü birabbiküm kalu bela"dan önce gelmektedir.


Ali ve Muhammed iki nurdan kandillerdir. Bir odada birlikte yanarlar, aydınlatırlar. Cebrail gelir, Ali'nin nuruna konar. Çünkü iki cihan onun nuruyla ışımaktadır ve Cebrail'in de mürşididir. Dolaysıyla Kubat, Hz.Ali'yi "şah" olarak adlandırır. Hak, Hz. Muhammed'i sevdiğini, Ali'yi seveni daha çok sevdiğini söylemektedir. Buradan hareketle Kubat, iki sevgiyi "Hak Muhammed Ali" olarak birleştirir. Bazı şiirlerinde Rahman Suresi'nin "meracel-bahreyni yeltekıyan, yahrucu minhume'l-lü'lüü ve'l-mercan" ifadesine göndermeler yapar. Muhtemelen o, ayetteki buluşan iki nehri, Muhammed ve Ali, iki denizden çıkan değerli "inci ve mercan" taşlarını ise Ehl-i Beyt olarak yorumlamaktadır. Ama gerçek veli, Ali'dir. Çünkü Ali, kainatın rehberidir, kudreti büyüktür ve mucizeleri peygamberlerde bulunmamaktadır.


Dağ taşın bezenmesi, çiçeklerle süslenmesi Ali'den, Ali sevgisinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple insan olarak Ali sevilmeli, onun sevgisiyle bağlanmalı, gönüller o sevgiyle dolmalıdır. Kubat, buna "ikrar vermek" der. İkrar vermek, mümin olmanın gereğidir. İkrar vermek, bağlanmak, bente çekilmektir. Dokuzuncu bölümde ideal bir mümini, bir dev ****foruyla anlatır.


Hz.Ali, bir devi bağlamış, bente çekmiştir. Dev, daha sonra Ali'den ayrı kalmıştır. Bu ayrılığı bin yıl sürmüştür. Bu bin yıl aynı zamanda devin cezasıdır. Cezanın sona ermesi için yıllarca göz yaşı dökmüş, bentin çözülmesi için Adem'e ve İsa'ya gitmiştir. Dev, ikisi arasında yüz bin peygamberi dolaşır. Nihayet ahir zamanda Muhammed'e gelir. Hepsi de bağı çözemeyeceklerini, başı bozamayacaklarını söylerler. Hz.Muhammet, bente çekenin kim olduğunu sorar, deve. Dev, bilmediğini ancak nişanının aslana benzediğini anlatır. Tam bu sırada bir çocuk görür. Çocuğu görünce korkusundan gözlerinden yaşlar akar ve bunca yıldır canını ateşe yaktığını, arayıp baktığının bu çocuk olduğunu söyler. Kubat'a göre devin onca yıl Ali'yi bulamamasının sebebi, Ali'nin bin bir surette/don görünmesi ve türlü nikaplara bürünmesidir.


Kısaca söylemek gerekirse Hacı Bektaş Veli'ye bağlı, Hak Halili Bacı Sultan dergahından, Hüseyniler kolundan olan Kubat, Hz. Ali'nin doğumuyla Nevruz bayramını birleştirmekte, Hz.Ali'yi felsefenin südur teorisindeki ilk akıl ve faal akılla özdeşleştirmekte, onları Ali'nin şahsında birleştirmektedir. Ali, Tanrı'yla birliktedir ve varoluştan öncedir. Varoluş sırasında o etkin bir role sahiptir. Ayrıca Ali, Varlığın Birliği fikrindeki "tecelli" niteliklerini almış görünmektedir. Başka bir deyişle Hak onda tecelli etmektedir. Çünkü o, bin bir donda ortaya çıkmakta, fizik ve ****fizik alemde varolabilmektedir. İnsan suretinde varolduğunda ise Hak Muhammed'le aynı özü taşımakta, diğer nitelikleriyle onu aşmaktadır. Her iki "kandil"in ya da "deniz"in ceminden "Ehli Beyt" ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ikrar verilmeli, verilen ikrara sadık kalınmalı ve Ehli Beyt sevilmeli, onların yolundan gidilmelidir. Pir Abdülkadir de Ehli Beyt'in Karacalardaki evladıdır. Bu böyle bir düşüncenin ve bağlanışın, Ehli Beyt sevgisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat Şemsettin Kubat düşüncesinin açıklayamadığı bir sorunu vardır. Kerbela ve şehitleri. Çağrıldığında yardıma koşan, fizikten ****fiziğe, ****fizikten fizik aleme geçen, bin bir dona giren ve bin bir nikaba bürünen, güçlü kudretli ve Hakkın tecelligahı olan Şah Ali, haklı olarak sevenlerini mateme ve acıya gark eden Kerbela'da, kendi evladına yardıma gelmemiş, onların şehadetine duyarsız veya tabir yerinde ise seyirci kalmıştır. Bu tarihsel vaka, onun nitelikleriyle örtüşmemektedir. Kubat, bu sorunun farkındadır, bir şiirinde değişik varlıklara Ali'yi görüp görmediklerini sorarken, bir başka şiirinde Levh'in yazısıyla Kerbela'yı izaha kapı aralamaktadır.


Kaynak Caferilik com..

Devam Edecek.....!

konu bir daha okunsun diye paylaşıyorum..muhteşem..
Zekai yazdı:Ben Merak Ediyorum İlk Namaz Nerede Kimler Tarafından Kılındı. Bizler Ehlibeyt'in Hz. Ali ve Hz. Muhammed'in Yaşadığı Dönemde namaz kıldıklarını biliyoruz. Öncesi Ve ilk Kimlerin kıldığı sorusunu sormadan insan edemiyor kendine...

Bence ilk namaz ademe meleklerin secd etmesi sanırım.Adem kıble gibi idi secd olunan Ali idi.
Alıntı:]Fakat Şemsettin Kubat düşüncesinin açıklayamadığı bir sorunu vardır. Kerbela ve şehitleri. Çağrıldığında yardıma koşan, fizikten ****fiziğe, ****fizikten fizik aleme geçen, bin bir dona giren ve bin bir nikaba bürünen, güçlü kudretli ve Hakkın tecelligahı olan Şah Ali, haklı olarak sevenlerini mateme ve acıya gark eden Kerbela'da, kendi evladına yardıma gelmemiş, onların şehadetine duyarsız veya tabir yerinde ise seyirci kalmıştır. Bu tarihsel vaka, onun nitelikleriyle örtüşmemektedir. Kubat, bu sorunun farkındadır, bir şiirinde değişik varlıklara Ali'yi görüp görmediklerini sorarken, bir başka şiirinde Levh'in yazısıyla Kerbela'yı izaha kapı aralamaktadır.

Şahımerdan Ali'ye bu kadar övgüler dizen, keramet ve mucizelerini hatta en önemlisi gerçek varlığını haykıran bir şahsın "açıklayamadığı sorunu" olmasına şahsen bir anlam veremedim !

Adem Havva varolmadan varolduğunu söyle ,
Hakkın tecellisi olduğunu yaz,
Peygamberlerin bir donu olduğunu düşün,
Cebrail'in Mürşidi olduğuna inan

ve en sonunda de ki :" Kerbela'ya neden duyarsız, seyirci kaldı !!! "

***

Hz.Ali, Allah'ın bir tecellisi iken O'nun ciğerparesi Hz.Üseyin'e duyarsız ve seyirci kalmasını söylemek hakkında bu kadar söylediği söze rağmen Hz.Ali'yi tanımamaktır ve inanmamaktır bana göre...

Hz.Ali, oğulları Hz.Üseyin ve Hz.Hasan için dünyayı yıkar yeniden kurar siz ne saçmalıyorsunuz Allah aşkına.

Aynı bakış açısını ne yazık ki Küfe kafirlerinde görüyoruz: Hz.Ali'nin oğlu Hz.Hasan Yezid elinden zehirlendiğinde Küfeli kafirler şunu şöylemişti: Hz.Ali'nin gücü olsaydı oğlunun zehirlenmesine müsaade etmezdi !..

***

Hem Allah diyeceğiz, dünya var olmadan varoldu dieceğiz sonra da çok bilmiş bir edayla veryansın edip vay efendim Hz.Ali neden seyirci kaldı, umursamadıya getireceğiz.

Siz , Hz.Üseyin'i Hz.Ali'den daha çok mu düşünüyorsunuz, daha çok mu seviyorsunuz ?..

Hz.Ali, öyle kutsal,yüce bir yol getirdi ki insanoğluna bu yolun yüceliğini kendi evladının can cömertliği ile mühürledi.

Hak ile Batıl, Doğru ile Yalan, Mümin ile Münkir burada ayrıldı, ayrılacak !..

Hz.Ali'nin verdiği beden,zihin,akıl ile lütfen Hz.Ali'ye akıl vermeyin ve O'nun işine karışmayın...

Hz.Ali: "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" demiş.
Hz.Ali ilmin deryasının sahibi,şar kapısını kuran da o açan da,iki cihanı yaratana ne öğretebilirsiniz?


Yapacağımız tek şey sadece hakkın karşısında diz kırıp boyun bükmektir, itaat etmektir.

Hz.Ali'ye aşk ile niyaz ederiz...
Sayfalar: 1 2