19/01/2009, 12:26
Osmanlı Şeyhülislamlarının Aleviler için kullandıkları tabirler adeta insanın kanını donduracak cinsten.
Yazar Mustafa Cemil Kılıç, Osmanlı Arşivlerinde Şeyhülislamların ve Sünni Ulemanın Aleviler için kullandıkları tabirleri kaleme aldı.
]İŞTE O YAZI:
Osmanlı Şeyhülislamları ve Sünni Ulemaya Göre Alevi / Kızılbaşlar
Bir Türk devleti olan Osmanlı ile yine bir Türk devleti olan Kızılbaş Safevi Devleti arasındaki siyasal mücadelenin kurbanları olan Anadolu Türkmen Alevileri / Kızılbaşlarına dair Şeyhülislam ve ulemanın düşünceleri ve verdikleri fetvalar, deyim yerindeyse insanın kanını donduracak düzeyde zalimane hükümler içermektedir. (Aynı dönemde İran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu'daki sünni Türkmenlerin de benzer bir akıbete maruz kaldıklarını üzüntüyle belirtelim. Safevi egemenliği altında kalan az sayıdaki Sünni Türkmenlerin de öldürüldüğünü dürüstçe dile getirmeliyiz.)
Şimdi o malum fetvalardaki içeriğe göz atalım.
Ar, namus tanımazlar, bilmezler.
Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler.
Şeriatı küçümserler, Kur'an'ı hafife alırlar.
İlk üç halifenin halifeliğini inkar ederler.
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a söverler.
Peygamberin eşi Ayşe'ye söverler.
Kafir ve ehl - i fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür ( kafirlik ) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler.
Kadınlarının ve erkeklerinin nikahları batıl ve geçersizdir. Bu nedenle çocuklarının her biri zina ( veled - i zina ) çocuğudur.
Ehl - i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, *****le, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdirler, öldürülmeleri vaciptir.
Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları müslümanlar için helaldir, ganimettir.
Kızılbaşların pişmanlıklarının, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur. Öldürülmeleri vaciptir.
Alevi / Kızılbaş Türkmenleri öldürmeleri konusunda askerleri teşvik etmek için " yedi kızılbaş öldüren cennete gider." Şeklinde telkinlerde bulunanların siyasal ikbal kaygısıyla dini nasıl kullandıkları gerçekten ibretlik bir olaydır. Vaktiyle Muaviye'nin askerlerinin Sıffın savaşında mızraklarının uçlarına Kur'an sayfaları takarak dini saltanata ve siyasete nasıl alet ettikleri düşünüldüğünde İmam Ali ve İmam Hüseyin'in kıyamlarının önemi daha iyi kavranacaktır.
Yukarıdaki satırları okurken bir halkın uluslaşma sürecinde yaşadığı feci hadiselerden bir kesit sunulduğu gerçeğini unutmamalıyız. Her ne kadar ulus kavramı modern dönemin ürünü olsa da halkımızın uluslaşma süreci cumhuriyetle başlamış değildir. Bu süreç yüzlerce yıllık bir süreçtir. Ta Osmanlı'ya, Safevilere, Selçuklu'ya hatta İslamlaşmanın başladığı döneme kadar uzanan bir süreçtir. Gerek Türkiye gerekse Türk dünyası bağlamında ele alındığında henüz bu süreç tamamlanabilmiş değildir. Bir halkın uluslaşma sürecinde maalesef işte böyle acı hatırlar da yaşanıyor.
Osmanlı - Alevi ilişkilerini de her şeye karşın bu perspektiften değerlendirmek zorundayız. Bu Alevisi Sünnisi ile halkımızın tümüne duyduğumuz eşsiz ve derin sevginin bir gereğidir.
Ancak şu da var ki, bugün Sünni ulema tarafından hala övgüyle anılan ve sahiplenilen Ebussuudlar, İbni Kemaller ve İdris - i Bitlisilerin süreğini sürdüren sinsi Sünni misyonerlerin mevcudiyeti inkar edilemez. O halde her ne kadar ulusçu duruşla bağdaşmıyor gibi görünse de milletimizin bekasıyla ilgili gördüğümüzden Alevi / Kızılbaş kültür ve inancından yana olduğumuzu ilan etmek isteriz. Zira bize göre Aleviliği savunmak mezhepçilik yapmak değildir. Alevilik, mezhepsel kimliğin de ötesinde ulusal değerler bağlamında yaşamsal bir yere sahiptir. Bu nedenle Aleviliği savunmak aslında bir yönüyle Türkçe'yi ve Türklüğü savunmakla eştir.
MUSTAFA CEMİL KILIÇ
Habercem/16.01.2009
ALINTIDIR....
Yazar Mustafa Cemil Kılıç, Osmanlı Arşivlerinde Şeyhülislamların ve Sünni Ulemanın Aleviler için kullandıkları tabirleri kaleme aldı.
]İŞTE O YAZI:
Osmanlı Şeyhülislamları ve Sünni Ulemaya Göre Alevi / Kızılbaşlar
Bir Türk devleti olan Osmanlı ile yine bir Türk devleti olan Kızılbaş Safevi Devleti arasındaki siyasal mücadelenin kurbanları olan Anadolu Türkmen Alevileri / Kızılbaşlarına dair Şeyhülislam ve ulemanın düşünceleri ve verdikleri fetvalar, deyim yerindeyse insanın kanını donduracak düzeyde zalimane hükümler içermektedir. (Aynı dönemde İran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu'daki sünni Türkmenlerin de benzer bir akıbete maruz kaldıklarını üzüntüyle belirtelim. Safevi egemenliği altında kalan az sayıdaki Sünni Türkmenlerin de öldürüldüğünü dürüstçe dile getirmeliyiz.)
Şimdi o malum fetvalardaki içeriğe göz atalım.
Ar, namus tanımazlar, bilmezler.
Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler.
Şeriatı küçümserler, Kur'an'ı hafife alırlar.
İlk üç halifenin halifeliğini inkar ederler.
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a söverler.
Peygamberin eşi Ayşe'ye söverler.
Kafir ve ehl - i fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür ( kafirlik ) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler.
Kadınlarının ve erkeklerinin nikahları batıl ve geçersizdir. Bu nedenle çocuklarının her biri zina ( veled - i zina ) çocuğudur.
Ehl - i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, *****le, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdirler, öldürülmeleri vaciptir.
Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları müslümanlar için helaldir, ganimettir.
Kızılbaşların pişmanlıklarının, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur. Öldürülmeleri vaciptir.
Alevi / Kızılbaş Türkmenleri öldürmeleri konusunda askerleri teşvik etmek için " yedi kızılbaş öldüren cennete gider." Şeklinde telkinlerde bulunanların siyasal ikbal kaygısıyla dini nasıl kullandıkları gerçekten ibretlik bir olaydır. Vaktiyle Muaviye'nin askerlerinin Sıffın savaşında mızraklarının uçlarına Kur'an sayfaları takarak dini saltanata ve siyasete nasıl alet ettikleri düşünüldüğünde İmam Ali ve İmam Hüseyin'in kıyamlarının önemi daha iyi kavranacaktır.
Yukarıdaki satırları okurken bir halkın uluslaşma sürecinde yaşadığı feci hadiselerden bir kesit sunulduğu gerçeğini unutmamalıyız. Her ne kadar ulus kavramı modern dönemin ürünü olsa da halkımızın uluslaşma süreci cumhuriyetle başlamış değildir. Bu süreç yüzlerce yıllık bir süreçtir. Ta Osmanlı'ya, Safevilere, Selçuklu'ya hatta İslamlaşmanın başladığı döneme kadar uzanan bir süreçtir. Gerek Türkiye gerekse Türk dünyası bağlamında ele alındığında henüz bu süreç tamamlanabilmiş değildir. Bir halkın uluslaşma sürecinde maalesef işte böyle acı hatırlar da yaşanıyor.
Osmanlı - Alevi ilişkilerini de her şeye karşın bu perspektiften değerlendirmek zorundayız. Bu Alevisi Sünnisi ile halkımızın tümüne duyduğumuz eşsiz ve derin sevginin bir gereğidir.
Ancak şu da var ki, bugün Sünni ulema tarafından hala övgüyle anılan ve sahiplenilen Ebussuudlar, İbni Kemaller ve İdris - i Bitlisilerin süreğini sürdüren sinsi Sünni misyonerlerin mevcudiyeti inkar edilemez. O halde her ne kadar ulusçu duruşla bağdaşmıyor gibi görünse de milletimizin bekasıyla ilgili gördüğümüzden Alevi / Kızılbaş kültür ve inancından yana olduğumuzu ilan etmek isteriz. Zira bize göre Aleviliği savunmak mezhepçilik yapmak değildir. Alevilik, mezhepsel kimliğin de ötesinde ulusal değerler bağlamında yaşamsal bir yere sahiptir. Bu nedenle Aleviliği savunmak aslında bir yönüyle Türkçe'yi ve Türklüğü savunmakla eştir.
MUSTAFA CEMİL KILIÇ
Habercem/16.01.2009
ALINTIDIR....