Rüzgarın sert estiği, kışların çetin geçtiği uçsuz bucaksız Türk yurdunda, konar göçer çadırların gölgesinde yetişen bir güldü.
Rüzgarın gücüyle kokusu ve tozları uçtu, yaprakları savruldu.
Horasan'a düştü kokusu, Toroslardan geçti tozu bulutu. Rüzgarla kardeş olan bir tutam toz Musul, Kerkük ve Kerbela'ya düştü.
Yağan rahmetle ıslandı, sürgün verdi, dal verdi, çiçek verdi, gül oldu.
Çöl arsızları imrenerek baktılar, kıskanarak baktılar, böyle bir güzelliğe hayran kaldılar.
Rahmet ve toprak kokusunu bilmeyen çöl arsızları renk renk açan bu güle ısınamadılar.
Böyle bir çiçeği ne atalarından duymuşlardı ne de gül yetiştiren bahçıvanları vardı.
Bu yüzden çölde açan güle düşman oldular, kalleş oldular.
Kılıçla, mızrakla, sopayla saldırdılar dalına, yaprağına.
Kökünü kurutmak için zamansız budadılar, kökünden kestiler, kan kırmızı renk verdi gül.
Dökülen solan yapraklarından sarı gül verdi, kuruyan köklerinden mor güller açtı.
Bu sefer de çölde yaşayan çalılar, çırpılar, dikenler ve kemirgenler saldırdılar hep birlikte.
Çölde tutunacak bir karış toprak kalmadı.
Yeni rüzgarlar diledi gökyüzünden.
Dileğine göre gelen rüzgarla savruldu, Atalarının yaşadığı Anadolu'ya vuruldu.
Torosları geçerek Görgöç Dağlar'ında huzur buldu.
Bereketli ve cömert Anadolu gülün kokusunu sevdi, çilesine ortak oldu, yaprağına sevdalandı.
Kerbela'dan gelen bu gül Anadolu'da dört mevsim açtı, yedi veren oldu.
Anadolu'nun eteği, eşiği, teni gül kokan bahçıvanları her köşesinde aşıladılar gülü, sevgiyle çoğalttılar.
Anadolu güldü, toprak güldü, tabiat güldü, bahçıvan güldü.
Böylece Anadolu'ya rahmet ve bereket bağışlandı.
Güzelliğe düşman olanlar güle ve toprağına tekrar göz diktiler.
Adına yedi düvel denen deccal gülün toprağına yürüdü.
Gülün kıymetini bilen, gül yüzlü, gül bakışlı, gül tenli, tıpkı gül gibi olan mavi gözlü bahçıvan tüm güllerden bir demet topladı Ankara'da.
O, tıpkı gül olan bahçıvan yağmur oldu, kasırga oldu, şimşek oldu, aşk oldu.
Gülünü deccala çiğnetmedi. Bu topraklarda yetişecek nice güllere hazırladı toprağını.
Bu bilge bahçıvana Ata dediler, can dediler, Şah dediler.
Ata bir gün bozkırda kök salacak sarı gülün geleceğini biliyordu.
Rahmetle bereketlenmiş, aşkla beslenmiş, nefesle lütuflanmış bu topraklarda sarı gül burcu burcu açtı, koku verdi, nefes verdi, ses verdi.
Kokusunu ve rengini bütün Anadolu'ya yaydı.
Bu topraklarda açan sarı gülün güzelliğinden sarhoşum şimdi.
Gülün karşısında mest olurken gözyaşlarım Kerbela'yı ıslatıyor, ruhum Asya bozkırlarında geçmiş kokuların peşine düşüyor.
Gözlerim sarı gülün ışığından nasipleniyor, kokusunu aldıkça "Allah!" diye haykırıyorum.
Gül benim hasretim, özlemim, sevdam, vazgeçilmezim.
Teni gül, kokusu gül, cemali gül,
Eşiği gül, mekanı gül, sözü gül,
Gönlü gül, sofrası gül, gülüşü gül,
Sazı gül, cemi gül, adı gül.Tüm forumdan rastgele konular:
- » Kış Olimpiyatları'n da gururumuz Tuğba...
- » Alevi operasyonun peşindedir
- » Şehirlerarası yolculuk ederken dikkat
- » Atamızın öldüğü gün gazete başlığı
- » Muharrem İnce "Biz Sünniler...
- » Anket Açma Yetkisi...
- » 'Müslüman Gençler'in ilk 1 Mayıs'ı...
- » 2. Bır dunya hazınesı: Afrıka savanı
- » Imam hüseyin’e talip olan canlar
- » forum denetimi
Aynı kategoriden rastgele konular:
Konu Dogan tarafından (19-03-2009 Saat 15:06 ) değiştirilmiştir.
"İlim Çin'de de olsa gidip alınız."- Hz. Ali.
"İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."- Hacı Bektaşi Veli.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." -Atatürk.
Söz bir, söyleyen bir.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)